Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci
  • Biyografi
  • Kitaplar
  • Makaleler
    • Aktüel
    • Akademik
    • English
    • Arabic
    • Diğer Diller
  • Programlar
    • Televizyon
    • Radyo
    • Youtube
  • Yazışmalar
    • Tüm Sualler
    • Sual Başlıkları
    • Sual Gönder
  • Biyografi
  • Kitaplar
  • Makaleler
    • - Aktüel
    • - Akademik
    • - English
    • - Arabic
    • - Diğer Diller
  • Programlar
    • - Televizyon
    • - Radyo
    • - Youtube
  • Yazışmalar
    • - Tüm Sualler
    • - Sual Başlıkları
    • - Sual Gönder

Sual Başlıkları

“Osmanlılar”

için arama neticeleri gösteriliyor
  • Sual: Halifeler Kureyş’tendir mealinde bir hadîs-i şerif bulunduğuna göre, Osmanlı padişahlarının halifelikleri sahih olmuyor mu?
    Cevab:

    Bazı İslâm hukuku kaynaklarında devlet başkanının (halîfenin) Kureyş kabîlesinden olma şartı zikredilir. Bu da, Hazret-i Peygamber'in “İmamlar, halîfeler Kureyştendir” hadîsine dayanır. Ancak, Iraklı Ebû Bekr Bakıllânî (403/1012) ve Buharalı Sadrü’ş-şeria es-Sânî (747/1346) gibi sonra gelen hukukçular, halîfenin Kureyşîliğinin artık şart olmadığı görüşündedirler. Büyük tarihçi ve hukukçu, Mısır’da Mâlikî kâdısı İbn Haldun’un (808/1405) Mukaddime’sinde, bu husus güzel izah edilmiştir. Nitekim halîfenin Kureyşîliğini şart görmeyenler, bunu Kureyş'in asabiyyetiyle açıklar ve o zaman için en şerefli kabîlenin Kureyş olduğunu, halkın bunlardan başkasına itaat etmeyeceğini, halka söz geçirmeye ancak Kureyş'in muktedir olduğunu söylerler. Nitekim Hazret-i Ömer'in “Halk Kureyş'den başkasına boyun eğmez” sözünde de bu husus îfâde edilmiştir. Çünki halîfenin en mühim hususiyeti, kudret sahibi olmasıdır. İslâm hukukçularının bir kısmı da, zikredilen prensibi, halîfeliğe lâyık kimseler arasında Kureyşli de varsa, onun öne alınması şeklinde anlarlar. Bazı hukukçular ise bu prensibin sadece Hulefâ-yı râşidîn için söz konusu olduğunu söylemişlerdir. Nitekim Hazret-i Peygamber “Başınızda Habeşli bir köle bile olsa onu dinleyiniz ve itaat ediniz” buyurmuştur. Zaten Sahâbe ve Ehl-i beyt, Hazret-i Peygamber'in vefatından sonra dünya yüzüne dağılarak İslâmiyeti yaymaya çalıştığı için, bir süre sonra neseben Kureyşli olanların tesbiti de zorlaşmıştı. Hulefâ-yı râşidîn, Emevî ve Abbasî halîfelerinde bu şart gerçekleşmiş; bundan sonra gerçekleşmesi ise neredeyse muhal bir hale gelmişti. Bu prensip, yirminci asır başlarında, Osmanlı hânedânının halîfeliğinin gayrı meşruluğunu ileri sürerek, halîfenin dünya müslümanları üzerindeki nüfuzunu yok etmek isteyen emperyalistler tarafından propaganda maksadıyla sıkça gündeme getirilmiştir. Osmanlı hükûmetinin bunu fazla ciddiye almadığı anlaşılıyor. Bu arada ulemâ, halîfelik için Kureyşîliğin şart olmadığını bir kere daha ifâde etmişler; hatta Arap ulemâsından Osmanlı hânedânının Ehl-i beyt-i nebevîden olduğunu, dolayısıyla Kureyşîliğini müdâfaa eden zâtlar çıkmıştır. Çelebi Sultan Mehmed'in annesi Devletşah Hâtûn, Germiyan âilesindendir. Bunun da annesi Mutahhara Hâtûn, Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî'nin oğlu Sultan Veled'in kızıdır. İşte Sultan I. Mehmed ve kardeşlerinin çelebi ünvanıyla anılması da buradan gelmektedir, çünki Mevlânâ soyundan gelenlere çelebi denir. Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî de Sıddıkî olup, Hazret-i Ebû Bekr'in 12. kuşaktan torunudur. Ayrıca anne ve nine cihetlerinden soyu, İbrâhim bin Edhem yoluyla Hazret-i Ömer’e; İmam Serahsî yoluyla da Hazret-i Fâtıma’ya, böylece Hazret-i Peygamber’e ulaşıyor. Buna rağmen, hânedânın, tarih boyunca bu hususiyetini ön plana çıkarma ihtiyacı duymadığı da rahatlıkla söylenebilir. Çünki ulemâ, artık hilâfet için Kureyşîliği bir şart olarak görmemektedir.

    21 Haziran 2010 Pazartesi
  • Sual: İslâm ülkesinde tek bir halife olması lâzım gelirken tarihte çeşitli İslâm devletleri var olmuş ve bunlar halifeyi hükümdar olarak tanımamıştır. Bu meşru mudur?
    Cevab: Aynı zaman içinde tek bir halîfenin halîfeliği meşru iken, zamanla sınırların genişlemesi ile çeşitli beldelerde emîrü’l-mü’minîn veya halîfe adıyla müteaddit hükümdarlar ortaya çıkmıştır. Bu hâdise ilk defa Abbasî halîfesi Râdî zamanında (325/937) vuku’a gelmiştir: Bağdad’da Râdî, Endülüs’de Abdurrahman ve Kayruvan’da Mehdî emîrü’l-mü’minîn olarak tanınmışlardır. Bunun üzerine ulemâ, hilâfetin tek bir şahsa münhasır olmadığını söylemiş; her beldenin hükümdarının meşru olarak başa gelmesi ve hilâfet için aranan şartları hâiz olması durumunda, meşru halîfe sayılacağına fetvâ vermiştir. İki halîfenin bir arada bulunmasının memnuiyyetinin, aynı zamandaki bir hükümete, bir beldeye mahsus olduğunu beyan etmişlerdir. İslâmiyette halîfelik, papalık gibi ruhânî bir makam değildir; yalnızca devlet başkanlığıdır. Ancak müslümanlar İslâm tarihindeki geleneğe uyarak Bağdad’daki (Moğol istilâsından sonra da Mısır’daki) halîfenin manevî otoritesini tanımışlar, hakikatte devlet idaresi görünüşte halîfeye bağlı hükümdarlar tarafından icra edilmiştir. Zamanla (XVIII. asırdan itibaren) Müslümanların yaşadığı bazı toprakların gayrımüslimlerin eline geçmesiyle, Osmanlı padişahı bu topraklarda yaşayan Müslümanların dinî ve dünyevî menfaatlerini koruma fırsatı hâsıl etmek için, tamamen pratik mülahazalarla, onlar üzerinde halîfelikten gelen bir manevî/ruhânî otorite iddiasında bulundu ve bunu dünya devletlerine de kabul ettirdi. Böylece o zamana kadar ancak kendi toprakları üzerinde yaşayan halkın dünyevî otoritesi bulunan halîfe, bu topraklar dışındaki Müslümanlar üzerinde, Papa’nın kendi devleti dışındaki Katolikler üzerindeki otoritesine benzer bir şekilde ruhânî bir mevki iktisap etmiş oldu.
    21 Haziran 2010 Pazartesi
  • Sual: Osmanlıların İslâmiyetteki fâiz yasağını bertaraf ettikleri söyleniyor, hatta bu hususta vesikalar gösteriliyor. Osmanlılar gerçekten fâiz yasağını kaldırmış mıdır?
    Cevab: Para darlığının bulunduğu, karz yoluyla kredi temin edilemediği zamanlarda ulemâ muamele satışını tavsiye etmektedir. Muamele satışında, meselâ, on altın alıp, on bir altın ödemek hususunda uyuşulunca, on altını borç olarak verip, bir altına da kalem, defter gibi bir şeyi borç alana satmak câizdir. Böylece on bir altın borçlanılmış olur. Satış önce, borçlanma sonra da olabilir. Hatta meselâ, borç isteyen kimse bir malı on liraya peşin satıp teslim ettikten sonra, bunu o kimseden on bir liraya veresiye geri satın alsa bu da muteberdir. Ancak bu çeşit satışlarda muamele ile satılacak malın fiatı, borç mikdarının devlet tarafından tesbit edilen¬ yüzdesinden fazla olamaz. (İbn Âbidîn). Osmanlı Devleti'nin son zamanlarında yüzde on beşe kadar muameleye izin verilmekteydi. Murâbaha Nizamnâmesi bu nisbeti tayin etmektedir. Osmanlıların son zamanlarındaki bankalar bu usule göre çalışırlardı. Meselâ, banka veznesindeki memur elindeki bir kalemi veya saati ya da (ekseriya) bir kitabı yüz altın kredi isteyen kimseye on altına veresiye satar, sonra istenilen mikdarı borç olarak verir, böylece müşteri bankaya yüz on altın borçlanmış olurdu. Fâiz, işte bu satışlardaki fazlalığa denir. Fâiz, fazlalık demektir. Günümüzde fâiz kelimesinin yanlış olarak ribâ karşılığı olarak kullanılması, bu zamanlardan kalma bir gelenek olsa gerektir. Bu farkı bilmeyenler, Osmanlılar devrinde ribânın meşru kabul olduğu zannına kapılmışlardır.
    21 Haziran 2010 Pazartesi
  • Sual: Bir kitapta eski İstanbul’daki düğün merasimi anlatılırken, ‘Gelin başında taç, göğsü ve bileğinde mücevherat ile, duvaklar içinde koltuk merasiminde bulunuyordu. Yüzlerce çeyrek altınlar etrafa serpildi, herkes kapışan kapışana’ diyor. Bu altın atma merasimi nedir ? Altınları tam olarak kimler atardı, kimler toplardı ? Bu merasim, daha eski ve mecazi bir anlamı olan başka bir merasimin devamı mıdır, yoksa amacı sadece para dağıtmak mıydı ? Amacı bu değil ise, merasimin amacı ne idi ?
    Cevab: Osmanlı düğünleri birkaç gün sürerdi. Son gün (umumiyetle Perşembe, bazen Pazar) gelin alma ve koltuk merasimi yapılır. Gelin, baba evinden alınıp, koca evine getirilir. Kadınların içinde gelinliği ile oturur. Kadınlar eğlenir. Öğleden sonra damat gelir. Kadınlar örtünür. Damat içeri girer. Kolunu geline uzatır. Gelin naz eder. Bahşiş vermek suretiyle gelini razı eder. Sonra koluna takıp (koltuğuna alıp) yukarıya odalarına götürür. Gelinin diğer koluna da gelinin sağdıcı olan kadın girer. Gelin ile damat odalarında orada birbirlerini görüp kısaca sohbet ederler. Meyve yer, şerbet içerler. Gelinin yüzünü açıp yüz görümlüğü denen mücevheri takar. Sonra gece zifafta buluşmak üzere ayrılırlar. Buna koltuk merasimi denir. Damat gelini koluna takıp odasına götürürken kadınlar damadı görmek için hınca hınç ortalığı doldurur. Damat elini cebine atar. Önceden hazırladığı altın, gümüş veya bakır paraları serper (saçar). Bu paraları toplamak için insanlar ortalığa üşüşür. Çünki gelin parası almak bereket sayılır. Bu Hazreti Peygamber zamanından gelen bir âdettir. Parası olmayanlar kuru yemiş serper.
    21 Haziran 2010 Pazartesi
  • Sual: Bir kitapta saray bayramlaşmasını anlatırken, padişah bayramlaşma için Muayede Salonu’na girerken ‘Enderunlu maiyet-i şahane’nin iki sıra halinde “Mağrur olma Padişahım, senden büyük Allah vardır!” diye bağırdıklarını yazıyor. ‘Enderunlu maiyet-i şahane’ derken tam olarak kimler kastediliyor?
    Cevab: Padişahlar Topkapı Sarayı’nı terk ettikten sonra, burada sarayın hizmetine bakan hademeler kaldı. Bunlara Enderun ağaları, Enderunlu maiyet-i şahane denirdi. Bunlar padişah Topkapı Sarayına geldiği zaman hizmetinde bulunur. Ayrıca merasimlerde, bilhassa ecnebi misafirler geldiğinde sofrada ve benzeri yerlerde hizmet ederlerdi. Zarif beyaz kıyafetleri ve ellerinde beyaz eldivenleri olurdu. Fiziği düzgün, kibar ve güvenilir kimselerdi. Bu şekilde bağırmaya alkış denir. Bunu eskiden saray ağalarından olan çavuşlar yapardı. Çavuşluk Sultan II. Mahmud tarafından kaldırılınca, alkış işi Enderun efendilerine verildi. Bunlar artık klasik devirdeki talebeler değildir. Enderun’da vazife yapan memurlardır. Hepsi Türk asıllıdır.
    21 Haziran 2010 Pazartesi
  • Sual: Osmanlı'nın çöküş nedenlerinden birisinin matbaanın geç gelmesi ve milletin câhil kalması olduğu söyleniyor. Doğru mu?
    Cevab: Matbaa geç gelmedi. Avrupadaki ile aynı zamanda Osmanlı ülkesinde de vardı. Ama müslümanlar buna itibar etmiyordu. Hattatlar vardı. Kitaplar elle çoğaltılıyordu. Millet cahildi sözü slogandır. Matbaa Müslümanlar arasında da yayıldıktan sonra okumak artmadı. Bugün de öyledir.
    21 Haziran 2010 Pazartesi
  • Sual: Hezarfen Çelebi'nin uçtuğu için padişahın onun kellesini vurdurduğu doğru mu?
    Cevab: Hezarfen Çelebi’den sadece Evliya Çelebi bahsediyor. Başka hiçbir kaynakta nedense bu kadar ehemmiyetli bir husus geçmiyor. Dolayısıyla doğruluğu şüpheli bir hâdisedir. Evliya Çelebi, böyle güçlü bir adam tehlike hâsıl edebilir endişesiyle Cezayir’e tayin edilmiş, yani sürülmüştür diyor, kellesini vurdurmuştur demiyor.
    21 Haziran 2010 Pazartesi
  • Sual: Osmanlı'nın teknoloji yönünde gelişme göstermediği doğru mu?
    Cevab: IRCICA, Osmanlılarda ilim tarihi ile alâkalı pek çok kitap neşretti. Ekmeleddin İhsanoğlu ve Fuad Sezgin’in çalışmaları tedkik edilirse, Osmanlılarda ilim ve fennin hiç de geri olmadığı anlaşılıyor. Ekmeleddin İhsanoğlu ve arkadaşlarının neşrettiği literatür tarihi eserlerinde binlerce bilimsel eser tanıtılmaktadır.
    Osmanlı astronomi literatürü tarihi (2 Cild)
    Osmanlı askerlik literatürü tarihi (2 Cild)
    Osmanlı matematik literatürü tarihi (2 Cild)
    Osmanlı tabii ve tatbiki bilimler literatürü tarihi (2 Cild)
    21 Haziran 2010 Pazartesi
  • Sual: Padişahların, nikâhlı hanımları, ikballeri, peykleri ile 4 kadın gözetmeksizin birlikte olmalarının hukuku nedir? Kur’an’dan âyet verebilir misiniz?
    Cevab: Câriyelerle evlenmenin ruhsatı, Nisa suresi: 3, 25; Mü’minûn suresi: 5-6. ayeti kerimeler ve Hazreti Peygamberin sünnetidir.
    21 Haziran 2010 Pazartesi
  • Sual: Osmanlıların Türkleri aşağıladığı, Celalî isyanlarının bu aşağılamaya reaksiyon olarak çıktığı, Şiîlik ve Safevîliğin Türk kimliği ile daha yakın olduğu, Mısır’ın fethinden sonra Anadolu Türklerinin Arap asıllı ilim adamlarının hâkimiyetine girdiği söyleniyor. Doğru mudur?
    Cevab:

    Hâdiseler çarpıtılmaktadır. Celâlî isyanları tamamen ekonomik gayelerle çıkmıştır. Tımarları elinden alınan Türkmen asıllı sipahiler, yanlarına memnuniyetsiz bir kitleyi de alıp ayaklanmıştır. Bunları Şiî Safevîler de desteklemiştir. Türk kimliği ile bir alâkası yoktur. Çünki Anadolu Türkmenlerinin azı Şiî'dir, hepsi değildir. Safevîler bunlara menfaatler va'dederek İran'a çağırmıştır. Göçebe kimliklerini muhafaza etmeleri sebebiyle İslâmiyet kalblerinde tam yerleşmediği için bu çağrıya uymuşlardır. Safevîlerin de bir Türk kimliği yoktur. Osmanlılar kadar bile yoktur. Safevî ailesi Kürt asıllıdır. Azerbaycan'da yaşadıkları için elbettte Türkçe bilirlerdi. Üstelik Şah İsmail seyyidlik (yani Araplık) iddiasındadır. Görülüyor ki Safevîler Türk kimliğini savunmuş değiller ki Türkmenler bunları kendilerine ırk ve kültür olarak yakın görsünler. Yakın görmeleri tamamen menfaat içindir.

    Mısır'ın fethinden sonra Anadolu Türkmenleri yabancı ilim adamlarının hâkimiyetine girmemiştir. Osmanlı Devleti yıkılana kadar ulemâ, birkaç istisna hariç, hep Türk asıllıdır. Osmanlılar Türk asıllı olduğu gibi, Türk kültürünü, dilini, medeniyetini ve şuurunu da hep canlı tutmuştur. Türkçe bu sayede günümüze kadar temiz ve düzgün bir şekilde intikal etmiştir.

    21 Haziran 2010 Pazartesi
  • Sual: "Kızıl elmaya padişahım! Kızıl elmaya"... Bu sözü duyduğumda "Kızıl Elma"nın anlamının gerçekten ne olduğunu çok merak ettim. Çeşitli araştırmalar yaptım. Farklı söylemler var. Ama kesin bir bilgi yok. Belki de bulduğum cevaplar beni tatmin etmedi. "Kızıl Elma" dan kasıt nedir?
    Cevab: Türkler, öteden beri muharip bir milletti.
    Uzun harplere, seferlere, tabiî şartlara mukâvemetleri güçlüydü.
    Müslümanlığa girdikten sonra, yeni dinlerini gönülden benimsediler.
    Eski âdetlerinden buna uymayan hususları tamamen terk ettiler. Eski günleri de özlemediler.
    Bu hasletleri, onları İslâmiyetin bayrakdarı yaptı. İslâmiyet, Türklerin elinde geniş topraklara yayıldı. Avrupa içlerine, Çin ve Sibirya’ya dayandı.
    Buna, Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi deniyor.
    Türkler, Hıristiyanlığın merkezi olan Roma’ya Kızıl Elma demişler ve fütuhatlarının nihaî hedefi olarak burasını tesbit etmişlerdi. Rivayete göre Roma'da Papalığın merkezi pozisyonundaki St. Petro kilisesinin mihrabında asılı kırmızı (altın) bir top, Kızıl Elma tabirinin doğmasına sebeptir. Viyana veya Budapeşte Sarayı'yla alâkalı da benzer bir menkibe anlatılırsa da, Hazret-i Peygamber'in müslümanlara İstanbul ve Roma'yı hedef gösteren hadis-i şerifleri nazara alınırsa Kızıl Elma'nın Roma olması daha makuldür. Şu kadar ki Kızıl Elma tamamen sembolik bir tabirdir. Türk fetihlerinin vizyonunu ifade eder. Türk fetihleri batıya doğrudur.
    Bu mevzuda çoğu hamâsî ve hissî şeyler söylenmiştir. Nihal Atsız'ın  Kızıl Elma başlıklı bir yazısı vardır.
    21 Haziran 2010 Pazartesi
  • Sual: Osmanlı sarayında padişahlar ve ailesi arasında musiki ( müzik ) yaygın mıydı? Padişahlar arasında beste yapan, ney çalanlar olduğu kaynaklarda geçiyor. Ayrıca müzikle tedavi yapıldığı söyleniyor. Musiki dinen caiz olmadığına göre bunu nasıl izah edilebilir?
    Cevab:

    Evvelemirde şunu söylemek gerekir ki musiki matematik ilminden çıkma bir ilimdir. Musiki bilmek başkadır; beste hazırlamak başkadır; musiki yapmak veya dinlemek başkadır. Ulemâ musikinin bazısını câiz görmüş; bazısını görmemiştir. Bunlar hakkında da ulemâ arasında görüş birliği her zaman bahis mevzuu olmamıştır. O halde musiki haramdır diyerek kesip atmak doğru değildir. Adam öldürmek büyük günah iken, kendini müdafaada câiz ve cihadda lâzım hâle geliyor.
    İmam Gazâlî Hazretleri İhyâ ve Kimyâ kitaplarında musikiyi uzun anlatıyor. Buna göre musikinin hükmü üç şekilde ele alınmaktadır:
    1-Şarkının sözleri haram ise, söylemek ve dinlemek ittifakla haramdır.
    2-Söyleyen kadın ve dinleyen yabancı erkek ise, ittifakla haramdır.
    3-Dinlenen meclis fısk meclisi ise veya dinleyenler fâsık ise, ittifakla haramdır.
    4-Çalgıların hepsi hakkında açık ve kesin nass olmadığı için din âlimleri ihtilaf ettiler. Düğünde def çalmak câizdir. Ramazanda sahur veya iftarı ilân etmek için davul çalmak câizdir. Hac yolunda, cihada giderken, asker karşılarken, bayramlarda davul çalmak câizdir. Sürünün veya kervanın önünde kaval çalmak da câiz görülmüştür. Ney çalmak, bazı Şâfiî âlimlerine göre câizdir. Bando ve mehterde çalgı câizdir. Her çeşit düğünde, seferden dönüş gibi sevinç günlerinde, ezcümle arkadaşların ziyaretinde, arkadaşlarla karşılaşmakta, onlarla bir yemekte çalgı çalınması câizdir. (İhyâ’dan hülâsa tamam oldu.)
    Hadîs ve tasavvuf âlimlerinden Kettânî'nin Terâtib kitabında yazdığı üzere, Hafız Ebu'l-Fadl Muhammed bin Tahir el-Makdisî gibi bazı ulemâ, çalgı âletlerini kuş veya su sesine benzetmiş; kadın sesi ve sözleri tahrik edici olmadıkça çalgı âletiyle musiki dinlemeyi mübah görmüştür. Kettânî, buna dair yirmi kadar kitabın ismini sayıyor. Bununla beraber fıkıh kitaplarında tercih edilen görüş, yukarıda İmam Gazâlî’nin naklettikleridir.
    İbni Hacer, Zevâcir’de diyor ki: Cüneyd-i Bağdadî, Ebu Tâlib-i Mekkî, Sühreverdî gibi zâtlar der ki, “Çalgı dinlemekte insanlar ya avamdır; avam, nefislerini öldürmedikleri için onlara bunu dinlemek haramdır; ya da zâhidlerdir. Onların mücâhedeleri devam ettiği için, bunlara mubahtır. Yahut da âriflerdir; kalbleri uyanık olduğu için onların dinlemeleri de müstehabdır” demiştir. Reşahat’ta anlatıldığı gibi, Şah-ı Nakşibend Hazretlerinin huzurunda çalgı çalındığı zaman, biz yapmayız; yapan tasavvufçuları da inkâr etmeyiz sözünde de buna işaret vardır.
    Netice itibariyle mehter, bando, kahramanlık türkülerini gerektiğinde ve zaman zaman dinlemek herkese câizdir. Çalgısız ve yabancı kadın sesi olmadan ve sözlerinde dinen mahzurlu bir husus bulunmadıkça şarkı dinlemek de câizdir. Bir erkeğin veya kadının kendi kendine veya kendi cinsi arasında eğlence için değil de, bayram gibi neşe zamanlarında veya sıkıntıyı gidermek veya düzgün konuşmak yahud kafiye öğrenmek maksadıyla çalgısız şarkı söylemesi âlimlerin çoğuna göre câizdir. Beste yapmak da câizdir. Beste ilahi bestesi de olabilir, mehter bestesi de olabilir, şarkı bestesi de olabilir.
    Osmanlı sarayında Enderun mektebindeki gençlere musiki dersi verildiği gibi, haremdeki cariyelerden de istidatlı olanlara musiki dersi verilirdi. Sarayda kızlar bandosu vardı. Bunlar bayramlarda, düğünlerde marşlar çalardı. Son zamanlarda piyano da kullanılmıştır. Piyano davul gibi vurmalı çalgılardandır. Vurmalı çalgıların muayyen zamanlarda çalınmasına izin veren âlimler olduğu yukarıda zikredilmiştir. Padişahlar pek çok meziyeti yanında, hat gibi sanatlarda da maharet göstermiştir. Bunlar arasında musiki ile uğraşıp beste yapanlar olduğu gibi, tamamen uzak duranlar da vardır. Beste yapabilmek musikiden haberdar olmak demektir ki bir insan için meziyettir. Bu da Osmanlı hükümdarları için bir üstünlüktür. Şiir yazabilmek de böyledir. Sarayda musiki dinlenmişse bile, bunun şimdiki insanlar gibi müptezelce yapılmadığına hüsnü zan etmek lâzımdır. Hâdü'd-Dâllîn kitabında da yazdığı üzere bazı âlimler hükümdar her an devlet işleriyle meşgul bulunduğundan sarayını harb meydanı hükmünde görmüş ve burada musiki dinlemeyi bando dinlemek gibi sayıp mahzurlu bulmamıştır. Nitekim hükümdarın vaziyeti, sıradan insanlar gibi değildir. Mamafih ulemanın ekserisi insanların suiistimal edeceklerini düşünerek musikinin mübah olanından bile uzak durulmasını tavsiye etmişlerdir.
    Musiki ile tedavi İslam dünyasında tatbik edildiği gibi, Selçuklu ve Osmanlılar da bilhassa akıl hastalarını su ve kuş sesinden başka musiki ile tedavi etmeye çalışmıştır. Nitekim Edirne Sultan Bayezid Dârüşşifâsında, İstanbul Toptaşı Bimârhânesinde (akıl hastahânesinde), Kayseri Gevher Nesibe Dârüşşifâsında, Edirne Sultan Bayezid Bimarhânesinde, Haleb Arguniyye Bimarhânesinde hep musiki ile tedavinin tatbik edildiği bilinmektedir. İbni Âbidin hazretleri der ki: “Allahü teâlâ haramda şifâ yaratmamıştır” hadis-i şerifi, bunda şifâ olduğu bilinmediği zamandır. Nitekim haramda şifâ müşahede edildiği zaman kullanmak câiz olur. Hastaya kan vermek bu hükme istinaden meşru olmuştur. Musikiye haram diyen ulemâ zaten eğlence vesilesi olduğu için men etmektedir. Tedavi için musikiden istifade etmenin eğlence olmadığı ortadadır. Musiki matematikten çıkma bir ilim olduğu için, makamların bazen kaybedilen muhakemeyi düzeltmeye yardımcı olduğu ilmen müşahede edilmiştir. Musiki ile tedavinin caiz olduğu İbni Hacer'in Zevâcir kitabında 451. kebîre bahsinde yazılıdır.
    Raks da bazen câizdir. Harb oyunları gibi. Mescid-i Nebevi'de Habeşliler raksetmişler, Hazret-i Peygamber de seyretmiştir. Demek ki harb oyunları, mehter gibi sulh zamanında da caiz olmaktadır. Çeçen, Çerkez dansları da buna katılabilir. Bunun dışındaki rakslar ulema arasında ihtilaflıdır. Tasavvufçularınki de cezbe hâlinde ise caiz görülmüş; değilse görülmemiştir. Bugün Mevlevi dervişi kisvesi altında gezenlerin çoğu gösteriş ve şov maksadıyla raks ediyor ki dinen çok mahzurlu bulunmuştur.
    Dindar insanlar fıkıh kitaplarındaki sahih kavillere uyarlar. İhtilaflı mevzularda farklı hareket edenlere de bir şey demezler. Nitekim Şahı Nakşibend hazretlerinin yanına ney ve saz getirdiklerinde, “Biz bunları dinlemeyiz. Dinleyen tasavvufçuları da inkâr etmeyiz” buyurdu. Padişahlar da insandır. Masum değildir. Yanlış bir şey, bunların işlemesiyle doğru olmaz. Şu kadar ki, hayırlı işleri daha çoktur.

    10 Ekim 2010 Pazar
  • Sual: Oğuzların Kayı boyu "nuh, oğlu yafes, oğlu bulcas, oğlu zib-bakoy, oğlu kara han, oğlu oğuz, oğlu gök alp, oğlu tortumuş, oğlu bay temür, oğlu yasuv, oğlu kaz han, oğlu turak, oğlu ay-kutluğ, oğlu çemendur, oğlu yasak, oğlu tok temür, oğlu sunkur, oğlu bulgay, oğlu sakur, oğlu karaytu, oğlu tuğra, oğlu ay-kutluğ, oğlu bay temür, oğlu kızıl boğa, oğlu kaya-alp, oğlu süleyman şah, oğlu ertuğrul. " Türk''ün diğer adı Bulcas mıdır? Bu şecere doğru mudur? Diğer Oğuz boylarının bilinenlerinin ve soylularının şecereleri nasıldır?
    Cevab:  

    Osman Gazi’nin Ertuğrul Gazi’nin oğlu olduğu katidir. Bunun haricindeki isimlerde şüphe vardır. Hele Nuh Aleyhisselama kadar olan isimler müretteptir, düzmecedir. Muhtelif kaynaklarda farklı isimler verilmektedir.  Bazısında Nuh Aleyhisselamın oğlu Yafes’in oğlu Bulcas’ın iki oğlundan birisi Türk idi diyor.

    7 Kasım 2010 Pazar
  • Sual: Birinci dünya savaşındaki İngiliz-Alman çekişmesinin altında yatan gerçek nedir? Bunun Osmanlı Devleti üzerindeki yansımaları nasıl olmuştur? Günümüzde de dünya siyasetinde, Almanya'nın sessiz sedasız yürüttüğü politikalar  ( eğer varsa )  nelerdir? 
    Cevab: İngiltere dünya üzerinde büyük bir sömürge/ticaret imparatorluğu kurmuştu. Almanya birliğini geç temin ettiği için sonradan buna ortak çıkmak istedi. İngiltere kendi üstünlüğüne rakip tanımadığı için, daha evvel Napolyon’a yaptığı gibi Almanya’ya haddini bildirmek istedi. Hele Almanya’nın İngiltere’nin faaliyet sahası olan Osmanlı Devleti ile yakınlaşması endişe doğurdu. Doğu Avrupa Alman hinterlandı olduğu ve Alman nüfusu fazla olduğu ve Almanlar çalışkan bir millet olduğu için İngiltere daha da telaşlandı. Almanya da İngiltere’yi zayıflatmadan sömürge imparatorluğu kuramayacağını anladı. Esas sebep budur. Almanya sonra bir daha şansını denedi ki yine muvaffak olamadı. Bugün bile Alman-Anglosakson (Amerika-İngiltere) çatışması var gücüyle devam ediyor ki, Irak harbinin esas sebebi de budur. Almanya, Fransa ile ititfak yapıp Sovyetler'den boşalan dünya üzerinde siyasî ve iktisadî hâkimiyet kurmaya çalışıyor. Mesela Hırvatistan ve Slovenya'yı himaye ederek Yugoslavya'dan kopardı. Sırbistan'ı Rusya tuttu. Bosna arada ezildi. Kosova ve karadağ'a Amerika sahip çıkarak Rusya ve Almanya'nın Akdeniz'e inmesine mâni oldu. İran, Irak, Suriye, Lübnan, Mısır, Libya, Tunus, Cezayir, hatta Fas Almanya-Fransa kontrolüne geçmiş gibidir. Amerika bunu yavaş yavaş kırmaya çalışıyor. Türkiye'de de statükocuları Almanya-Fransa destekliyor.
    14 Aralık 2010 Salı
  • Sual: Güney illerimizdeki Zenci köylüleri Mısır’dan Osmanlı paşası işçi olarak mı getirdi?
    Cevab: Mısır hıdivi Abbas Paşanın Anadoluda köyleri vardı. Bu Zenci veya Sudanlıları buraya işçi olarak getirdi. Sonra buranın yerlisi oldular.
    15 Kasım 2011 Salı
  • Sual: Dinimiz anne babaya hürmette kusur etmemeyi emrettiği halde, Yavuz Sultan Selim hangi sebeple babasına savaş açıp padişah olmak istemiştir?
    Cevab: Dini korumak ana-baba hakkından önce gelir. Yavuz Sultan Selim, Şiî tehlikesinin Anadolu halkını tehdit ettiğini ve babasının yumuşak siyasetinin menfi neticeler doğurduğunu yakından gördü. Bu bakımdan İslâm tarihindeki hizmeti çok büyüktür. Sultan Selim babasına karşı ayaklanmış değildir. Babası, kanun-ı kadim icabı ve vezirlerin de telkini ile Şehzade Ahmed’i yerine bırakıp tahttan çekilmeyi düşünüyordu.  Ancak Şehzade Ahmed, şarktan gelen büyük tehlikeyi bertaraf edebilecek kapasitede değildi. Celalzade’de anlatıldığına göre, Sultan Selim, böyle bir tayinden vazgeçirmek için babasıyla görüşmeyi talep etti. bu talebi kabul edildi. Ancak vezirler, Padişah’ı kışkırttılar ve Şehzade Selim’in ayaklandığı intibaını hasıl ettiler. Bunu anlayan Şehzade Selim geri çekildi ki, bazı tarihlerde mağlup oldu denmesinin sebebi budur. Sonradan askerin kendisine mail olduğunu gören Padişah fikrini değiştirdi ve Şehzade Selim’i yerine bırakıp tahttan feragat etti. Bazı kroniklerde hiç tafsilat verilmediği için, Şehzade Selim’in babasına ayaklandığı istikametinde bir kanaat hasıl olmuştur.
    16 Kasım 2011 Çarşamba
  • Sual: Osmanlı 1492'de İspanya'daki Yahudilere kucak açtığı halde, neden Müslümanlara kucak açmadı ve İspanya'yı uyarıp savaş açmadı?
    Cevab: Endülüs İspanyollar tarafından işgal edilince, Yahudileri vaftiz ve kılıç arasında muhayyer bıraktı. Müslümanlar ise ilk yıllarda böyle bir baskıya maruz kalmadı. Bunlardan İspanyolların hâkimiyetinde yaşamak istemeyenleri Osmanlı gemileri arzuları üzerine Kuzey Afrika’ya taşıdı. Yahudilerin ise gidecek yeri yoktu. Osmanlı Devleti, büyük bir ileri görüşlülük ile bu zamanın güçlü ticaret ve sermaye erbabını Osmanlı ülkesine getirdi. İstanbul, Selânik ve İzmir’e yerleştirdi. Bunların gelişi Osmanlı ticaret ve ekonomisine çok müsbet tesir etti. Osmanlıların bu vesileyle İspanya ile savaşması o zamanın şartlarında kolay değildi.
    16 Kasım 2011 Çarşamba
  • Sual: Matbaa, Türkiye'ye dinî sebeplerden dolayı mı geç geldi?
    Cevab: Matbaa geç gelmedi. Gayrı müslimlerin matbaası vardı. Müslümanlar, ekonomik ve estetik sebeplerden dolayı matbaaya itibar etmemiştir. Şeyhülislâm Yenişehirli Abdullah Rûmî Efendi’nin matbaa hakkındaki müsbet fetvâsı Behcetü’l-Fetvâvâ’da mevcuttur. Demek ki meselenin dinle bir alâkası yoktur.
    16 Kasım 2011 Çarşamba
  • Sual: Osmanlı da işkence var mıydı? Var ise, hangi suçlara ve nasıl tatbik olunurdu?
    Cevab: Osmanlı hukukunda, işkence yasaktır ve suçtur. Bu yolla elde edilen itiraf muteber değildir. Ancak bir suçu işlediği mahkemece sâbit olan kimse, suç ortağını veya kullandığı silahı göstermesi için zorlanabilir, dövülebilir. Ama suçunu itiraf etmesi için dövülemez. İdam cezası bile acı çektirilerek infaz olunamaz.
    29 Kasım 2011 Salı
  • Sual: Geçen gün Topkapı Sarayı’nı gezerken, bir suale muhatap oldum. Altının günlük hayatta eşya olarak kullanılması dinen caiz olmamasına rağmen, Osmanlı saraylarında kap-kacak ve beşik gibi çeşitli eşyanın altından oluşunun hikmeti nedir?
    Cevab: Altın ve gümüş eşyayı kullanmak caiz değildir. Süs olarak bulundurmak caizdir. Saraydaki altın ve gümüş eşya kullanmak için değildir. Sanat eseri olarak yapılmış, ganimet alınmış veya hediye gelmiştir. İhtiyaç oldukça eritilip para basılmak üzere darphaneye gönderilmiştir. Altın ve gümüş kaplama veya işlemeli eşya altın ve gümüş hükmünde değildir. Hanedanın günlük hayatta kullandığı eşya sade ve dine uygundur. Sultan Hamid’in hususi yemek takımlarını görme imkânım oldu. Sade beyaz porselen tabaklar idi.
    8 Aralık 2011 Perşembe
  • Sual: Çandarlı Halil Paşa İstanbul’un fethini önlemeğe çalışmış mıdır ve değilse neden idam edilmiştir?
    Cevab: Çandarlı Halil Paşa muktedir, hırslı ve mağrur bir vezir idi. Sultan Fatih'i tecrübesiz buluyordu. Bizans ile mücadeleyi erken görüyor, Avrupalıları üzerimize salacağından korkuyordu. Bu sebeple muhasarayı engellemek için elinden geleni yaptı. Sultan buna itibar etmedi, ama zamanını bekledi. Feth müyesser olunca, kendisini itham etti. Bizanslılarla münasebeti ortaya çıktı ve idam edildi. Bu hâdiseden sonra padişah devşirme asıllı vezirlere temâyül ve teveccüh gösterdi.
    8 Aralık 2011 Perşembe
  • Sual: Kapıkulu’ndaki ''kul'' kelimesi padişaha bağlılığın ifadesi midir? Yoksa mânâsı nedir?
    Cevab: Kapıkulu askerleri umumiyetle köle (kul) menşelidir. Harb esirlerinden veya devşirmelerden elde edilir. Aynı zamanda hizmet ettiği yüksek makamın kulu olması da eskiye ait bir nezâket kaidesidir. Kapı, yüksek makamı ifade eder.
    8 Aralık 2011 Perşembe
  • Sual: Güneydoğudaki Emevîlerin Kürt devleti olduğu doğru mu?
    Cevab: Tarihte Kürdistan denilen bölgede küçük Kürt beylikleri vardı. Hamdânîler en büyük Kürt beyliklerindendir. Güneydoğudaki Emevîlerden kasıt bunlar olsa gerek. Yoksa Emevîler Arap idi. Bu beylikler kendi arzularıyla İslâm, sonra da Osmanlı hâkimiyetine girmiştir. Abbasî, Selçuklu ve Osmanlılar bunlara muhtariyet (otonomi) vermişti. Tanzimat’tan sonra bu otonomi kaldırılıp, mıntıka sıradan bir vilâyet hâline getirildi. Kürt meselesinin sebeplerinden birisi budur.
    8 Aralık 2011 Perşembe
  • Sual: İslâm hukukunda İslâm beldesinde başka bir dine ait ibâdethâne açılabilmesi mümkün müdür? Bu mevzuda Fatih Sultan Mehmed'in Ermeniler'e müsamaha gösterdiği söylenmektedir. Doğru mudur?
    Cevab: Gayrımüslimlerin bir yerde ibâdethâne açması sulh anlaşmasının hükümlerine tâbidir. O belde sulh ile değil de, savaş ile alınmışsa, gayrımüslimler kaideten yeni mabed açamazlar. Ama hükümdar izin verirse açabilirler. Osmanlılarda da böyle cereyan etmiştir. Sadece Ermenilere değil hepsine aynı statü tanınmıştır. Ermeniler Bizans zamanında mezhep farklılığı sebebiyle çok zahmet çekerdi. Osmanlılar bunların vaziyetini iyileştirmiştir.
    8 Aralık 2011 Perşembe
  • Sual: Yıldırım Bayezid'in Emir Timur ile yaptığı Ankara Harbi sonrasında esir düşüp, bu hâle dayanamayarak yüzüğündeki zehiri içmek suretiyle intihar ettiği doğru mudur?
    Cevab: Yıldırım Sultan Bayezid, mağlubiyetin ıztırabına dayanamayarak kahrından vefat etmiştir. Bazı tarih kitaplarında geçen zehir içerek öldüğü iddiası bir yakıştırmadan ibarettir.
    8 Aralık 2011 Perşembe
  • Sual: Musiki ile tedâvi câiz midir?
    Cevab: Musiki ile tedavi İslam dünyasında tatbik edildiği gibi, Selçuklu ve Osmanlılar da bilhassa akıl hastalarını su ve kuş sesinden başka musiki ile tedavi etmeye çalışmıştır. Nitekim Edirne Sultan Bayezid Dârüşşifâsında, İstanbul Toptaşı Bimârhânesinde (akıl hastahânesinde), Kayseri Gevher Nesibe Dârüşşifâsında, Edirne Sultan Bayezid Bimarhânesinde, Haleb Arguniyye Bimarhânesinde hep musiki ile tedavinin tatbik edildiği bilinmektedir. İbni Âbidin hazretleri der ki: “Allahü teâlâ haramda şifâ yaratmamıştır” hadis-i şerifi, bunda şifâ olduğu bilinmediği zamandır. Nitekim haramda şifâ müşahede edildiği zaman kullanmak câiz olur. Nitekim hastaya kan vermek bu hükme istinaden meşru olmuştur. Musikiye haram diyen ulemâ zaten eğlence vesilesi olduğu için men etmektedir. Tedavi için musikiden istifade etmenin eğlence olmadığı ortadadır. Musiki matematikten çıkma bir ilim olduğu için, makamların bazen kaybedilen muhakemeyi düzeltmeye yardımcı olduğu ilmen müşahede edilmiştir. Avrupa’da akıl hastalarının içine şeytan girdiği için yakıldığı bir devirde, bunların hasta kabul edilerek telkin ve başka metodlarla tedaviye çalışılması övgüye değer. Musiki ile tedavinin caiz olduğu İbni Hacer'in Zevâcir kitabında 451. kebîrede yazılıdır.
    23 Aralık 2011 Cuma
  • Sual: En uzun sadrazamlık yapan zât kimdir?
    Cevab: En uzun sadrazamlık yapan zât, Çandarlı Halil Paşa'dır. 1364-1387 arası 22 senedir. Ali Paşa 1387-1406 arası 19 sene sadrazamlık yapmıştır.
    23 Aralık 2011 Cuma
  • Sual: İrade-i seniyye ile ferman arasında ne fark vardır?
    Cevab: Her ikisi de aynı mânâya kullanılmıştır. İrade-i seniyye, padişahın iradesi demektir. Ferman ise bu iradenin yazıldığı resmî evrakın adıdır. Padişah, icraî kararlarını fermân, bitiğ, hükm-i şerif, irade-i seniyye gibi isimler taşıyan resmî vesikalar vâsıtasıyla ısdâr ederdi. Muhtelif dairelerden sadrâzamlığa gelen tezkireleri sadrâzam uygun bulursa mütâlaasıyla beraber padişaha arzederdi. Padişah da bu arzlara şifâhî ve bazen yazılı cevap vererek iradesini belirtirdi. Yazılı cevap bu mütâlaanın bulunduğu telhisin üzerine imzâsız olarak yazılırdı. Bazen de bir talep olmaksızın re’sen yazılan yazılara beyaz üzerine hatt-ı hümâyun denirdi. Bazen de divan tarafından hazırlanan fermânlara padişah işin ehemmiyetine göre el yazısı ile fermânın içindekileri teyid eden mûcebince amel oluna! gibi yazılar yazardı. Buna hatt-ı hümâyun ile müveşşah fermân denirdi. 1832 senesinden itibaren padişahlar hatt-ı hümâyun ile emir vermekten kaçınmışlar; bunlar sadrâzam tayini, şehzâde veya sultan doğumu gibi çok mahdut hallere inhisar etmiştir. Bu tarihten sonra arz (istizan) tezkiresi denilen sadrıâzam telhisleri, padişaha değil mâbeyn başkâtibine hitâben yazılmış; başkâtib bunu padişaha okuduktan sonra padişahın şifahî iradesini kendi ağzından muhatabına yazmaya başlamış; buna irade-i seniyye denilmiştir. İradeler yalnız sadrıâzamlara değil, alâkalı nâzırlara da tebliğ olunurdu. 1908’e kadar nâzırlar maruzatta bulunup irade-i seniyye tebellüğ edebilirdi; II. Meşrutiyet’ten sonra maruzat münhasıran sadrıâzam tarafından yapılır olmuştur.
    23 Aralık 2011 Cuma
  • Sual: Kanuni Sultan Süleyman, eniştesi Makbul İbrahim Paşa’yı neden idam ettirdi?
    Cevab: Makbul İbrahim Paşa, padişahtan gördüğü lütuf ve ihsanlar sebebiyle çok şımarmıştı. Makamını hazmedemedi. Padişah gibi davranmaya başladı. Herkesi kendisine hasım edindi. Haksız yere bir defterdarı idam ettirince, padişahın sabrı taştı. Kendisini idam ettirdi.
    23 Aralık 2011 Cuma
  • Sual: Bir insan “Ben her dine eşit mesafedeyim” derse ve bunu düşünse, tatbik etse kâfir olur mu?
    Cevab: Ben her dine eşit mesafedeyim sözünün mânâsı, niyete göre değişir. Her din mensubuna tolerans gösteririm mânâsı da çıkar; her din insanı ebedî saadete götürebilir mânâsı da çıkar. Osmanlılar birinci manada bu tabiri kullanmıştır. Sultan II. Mahmud’un bu mealde sözü meşhurdur.
    23 Aralık 2011 Cuma
  • Sual: Anadolu’daki Celâlî isyanlarının sebepleri arasında maddî sebepler var mıdır? Varsa aynı devirde Balkanlar ve Orta Avrupa’da Osmanlılara maddî sebeplerle isyan çıkmış mıdır?
    Cevab: Anadolu fakir bir mıntıka idi. Arazi verimli değildi. Halkı doyurmaya yetmiyordu. Nüfus artıyor, tımarlar aynı kalıyordu. Bazıları tımar vecibelerini yerine getiremiyor, bu sebeple ellerinden alınıyordu. Bunun üzerine dağa çıkıyorlardı. Etraflarına da memnuniyetsiz bir kitle topluyorlardı. Bunlara ilk isyancı Bozoklu Celal’in adına izafeten Celâlî denir. Celâlî isyanları cemiyette asayişi bozdu. Halk köyleri bırakıp şehirlere göçtü. Arazi iyice verimsizleşti. Ordu zayıfladı. Maliye zayıfladı. Adalet mekanizması bozuldu. Hâsılı böyle bir fâsid daire teşekkül etti. Balkanlarda bu devirde böyle isyanlar yoktur. Son devirde memurların ve komşu köylerin zulmü sebebiyle, başta Rusya olmak üzere komşu devletlerin tahriki ve milliyetçilik cereyanının da tesiriyle isyanlar vardır. Balkanlar daha zengindi. Hükümet buraya mecburen daha çok ehemmiyet vermiştir. Gayrımüslim çok olduğu için daha bir kontrollü idare vardı. İşe yarar gençleri de zaten devşiriliyordu.
    23 Aralık 2011 Cuma
  • Sual: Osmanlı sınırları içindeki Avrupa’ya gelirinden fazla yatırım yapmış mıdır?
    Cevab: Osmanlılar zamanında Rumeli (Balkanlar) daha zengindi. Anadolu ise fakirdi. Her eyaletin geliri önce kendisine harcanırdı. Artanı merkeze giderdi. Selânik, Bulgaristan, Manastır, Romanya, Dobruca çok zengindi. Mısır da zengindi. Hazineyi bunlar beslerdi. Diğer eyaletler ancak kendini idare edebilirdi. Tunus, Hicaz, Libya, Erzurum, Van vs fakir eyaletlerdi. Ama bir kısmı stratejik ehemmiyeti haizdi. Hicaz gibi bir kısmı da prestij için beslenirdi. Bu sebeple Osmanlılar zamanında Rumeli daha mamur idi.
    23 Aralık 2011 Cuma
  • Sual: Osmanlı'ya matbaanın geç gelme sebebi nedir?
    Cevab: Osmanlılarda matbaa Avrupa’dan evvel bile vardı. Bunları gayrımüslimler (daha ziyade Yahudi ve Ermeniler) işletirdi. Müslümanlar matbaaya kitap bastırmazdı. Buna gerek görmezdi. Hattatlar kitapları elle istinsah ederdi (çoğaltırdı). Böylece geniş bir kitle bu işten ekmek yerdi. Hem de estetik eserler ortaya çıkardı. Eskiler kitapta zarafete ehemmiyet verirdi. Matbaa mahsulü kitapta böyle bir estetik bulunmadığı malumdur. XVIII. asır başında Lale Devri’nde ilk müslüman matbaası kurulunca, hattatlar buna karşı çıktılar. Hatta bir tabuta hokka-kalem koyarak Bâbıâli’ye yürümek suretiyle nümayiş yaptılar. Ama kulak asan olmadı. Matbaa geldikten sonra basılan kitap sayısı ve okuma nisbeti artmadı. Hâlâ da böyledir. Biz okumayı değil, konuşmayı seven bir milletiz.
    23 Aralık 2011 Cuma
  • Sual: Fatih Sultan Mehmed’in gayrımüslim bir tabib tarafından zehirlenerek öldürüldüğü doğru mudur? Böyle ise padişah niçin Müslüman değil de, gayrımüslim bir tabib kullanmıştır?
    Cevab: Franz Babinger Sultan Fatih’in Venedik tarafından zehirlendiğini söylüyor ve bunun o zamanki siyasî şartlar bakımından da makul olduğunu iddia ediyor. Bazı Osmanlı tarihçilerinin de bunu ima edecek tarzda ifadeleri vardır. Ancak kat’i değildir. Bugün de Sultan Fatih'in öldürülmüş olması, komploculuğa meyilli bazılarının hoşuna gidiyor ve eski düşmanlıkları körüklemeye yardımcı olarak kullanılıyor. Böyle bir kâtil doktorun saraya kadar girip yükselmesi pek makul gözükmüyor. Venedik vatandaşı olmak için padişahı öldürtmesi çok abestir. Zaten yüksek bir mevkiye gelmiştir, Venedik vatandaşı olup ne yapacaktır? Zaten padişahın vefatı üzerine askerler tarafından linç edildi. Hasta ölürse doktorları suçlamak âdettir. Padişahın böyle gizlice saraya sokulan bir doktor tarafından zehirlendiğini söylemek, aslında o zamanki padişah sarayının ve devletin emniyet zaafını iddia etmek demektir. Böyle bir hükümdarın öldürülmesi pek tabiî demektir. Sultan Fatih, eskiden beri mide rahatsızlığı çekiyordu. Muhtemelen mide kanseri idi. 50 yaş o zaman için genç sayılmaz.
    Padişahın tabibi Lârizâde, Türk idi. Yahudi tabib onun yardımcısı idi. O zamanlarda tabiblik, diğer sanatlar gibi gayrımüslimlere mahsus bir meslek idi. Müslümanlar devlet idaresi ve ilim gibi daha yüksek işlerle meşgul olurdu. Gayrımüslim tabib kullanmanın mahzuru olduğu da söylenemez.
    23 Aralık 2011 Cuma
  • Sual: Osmanlı padişahlarından halifelik ne zaman başlamıştır?
    Cevab: Halife devlet reisi demektir. Bu meyanda Osman Gazi de, Sultan Fatih de halifedir. Halifeliğin bir de bütün Müslümanların manevi birliğinin mümessili gibi bir mahiyeti vardır. Yavuz Sultan Selim’den itibaren Osmanlılar bu sıfatı da taşıdı. Bu sıfatı iddia edecek bir makam kalmadı. Kahire’deki Abbasî halifesi de meşru halife değildi. Çünki iktidar Memlûk sultanlarının elinde idi. Gerçek halîfe onlar idi. İslâmiyet’te ruhanî liderlik yoktur. Halifeliğin Sultan Selim’e merasimle devredildiği rivayeti de zayıftır. Hakikat şudur ki, Sultan Selim, kılıcının hakkıyla İslâm dünyasının en güçlü hükümdarı olmuştur. Bu bakımdan bütün dünya tarafından halife olarak görülmüştür.
    23 Aralık 2011 Cuma
  • Sual: Yavuz Sultan Selim Han'a atfedilen Sanma Şahım ile başlayan dörtlükte bunu bir satranç oyunundan sonra yazdığı bahsedilir. Ne derece doğrudur?
    Cevab: Bu şiirin Sultan Selim'e ait olduğu belli değildir. Kaldı ki şiir tanzim bakımından zekice, ama edebî bakımdan düşük seviyededir. Sultan Selim'in Farsça divanı vardır. Türkçe şiir yazdığı bilinmiyor. Satranç hikâyesinin de aslı yoktur.
    23 Aralık 2011 Cuma
  • Sual: Hun Türkleri ile Ubıhlar aynı soydan mı geliyor?
    Cevab: Ubıhlar, İskit bakiyesidir. İskitler, hunlardan önceki Türklerdir. Ancak bu imparatorlukta sadece Türkler değil, başta İranlılar olmak üzere çok fazla halk yaşıyordu. Ubıhların İskit bakiyesi olduğu, hatta isimlerinin Ubıh-Çigit diye geçtiği, bunun da İskit bağını gösterdiği rivayet olunmaktadır. Çigit, Çak, Sekel, Yakut gibi isimler İskitlerle alâkalıdır. Yakut, Sak (İskit) kelimesinin Rusçasıdır. Yakutların İskit bakiyesi olduğunda şüphe yoktur. Romanya’da Çavuşesku’ya ayaklanan Sekellerin de böyle olması kuvvetle muhtemeldir. Hatta Hindistan’ın kuzeyinde Buda’nın çıktığı Çakya krallığının da İskitlerle bir alakası var. Buda’nın ismi Sidharta Çakyamuni idi. Ancak Ubıhların da diğerleri gibi dillerini unutarak Çerkezleşmesi çok tabiidir. Son Ubıhça bilen adam, yakın zamanda Manyas’ta vefat etti. Kafkasya mecmuasında Halil Erenoğlu’nun Kafkasya’da Türk İzleri adındaki yazısı ile, tarih ve Toplum mecmuasının ilk sayılarında Mustafa Celaleddin Paşa’nın neşredilen Türkoloji yazılarında buna dair bilgiler vardır.
    23 Aralık 2011 Cuma
  • Sual: Şimdiki manavlar Malazgirt Meydan Zaferinden önce Bizans İmparatorluğu sınırları içinde yaşayan Hıristiyan dininde olup çoğu Peçenek boyundan olan Oğuz Türklerinin torunları mıdır?
    Cevab: Bir kısmı öyledir. Bir kısmı ise XIII ve XV. asırlar arasında Anadolu'ya gelip, yerleşik hayata geçen Oğuzlardır. Ekip biçtikleri için, göçebelere meyve ve sebze satar, bu sebeple manav diye adlandırılmıştır deniyor. Manav, İzmit ve Kastamonu arasından Antalya’ya kadar olan İçbatı Anadolu şeridinde yaşayan, medeni, sakin ve kendilerine mahsus şivenin sahibi Türkleri ifade eder. Yerli mânâsına kullanılıyor.
    23 Aralık 2011 Cuma
  • Sual: Piri Reis neden idam ettirilmiştir?
    Cevab: Piri Reis, Hind seferinden dönüşte, güçlü olmasına rağmen Hürmüz adasının fethini gerçekleştirememiş; üstelik donanmayı Basra körfezinde bırakmıştı. İstanbul’a donanmayı rüşvet alarak Portekizlilere kaptırdığı haberi gelmiş; düşmanları bunu istismar ederek şâyiayı büyütmüşler; Piri Reis de idam edilmiştir. Portekizlilerden aldığı muhtemelen devlet nâmına haraç idi. Kaldı ki Piri Reis çok zengindi. Donanmayı bırakması da bizim bilmediğimiz bir sebepten ileri gelmiş olabilir. Bu bakımdan tarihçiler Piri Reis’in idamının haksız olduğunu söyler. Ancak asırlar sonrasından bakıp, geçmiş için ahkâm kesmek zordur.
    10 Ocak 2012 Salı
  • Sual: Osmanlılar'da 8 rakamı hususunda bir hassasiyet olduğunu görüyoruz. Meselâ câmiler 8 şey üzerine oturtuluyor. Fâtih ya da Süleymaniye külliyesinde yine 8 rakamlarını görüyoruz. 8'in bir hususiyeti var mıdır?
    Cevab: Osmanlılarda sekiz rakamı hususunda nasıl bir hassasiyet üzere olduğuna dair bir şey işitmedim. İslâm geleneğinde her rakamın bir hususiyeti bulunmaktadır. Meselâ sekiz cennet vardır.
    10 Ocak 2012 Salı
  • Sual: Bir arkadaşım, Osmanlılar zamanında İstanbul hariç olmak üzere yeni fethedilen yerlerde câmiden önce dârülhadîs yapıldığını söyledi. Bu bilgi doğru mudur? Dârülhadîs’e, câmiden daha fazla değer verilmesinin sebebi nedir?
    Cevab: Dârülhadîs, her ne kadar hadîs-i şerif ilmi öğretilen medrese mânâsına geliyor ise de, Osmanlılarda lisans üstü tedrisat yapan bir medresedir. İstanbul gibi büyük birkaç yerde vardır. İstanbul’dakini Sultan Kanuni yaptırmıştır. Arkadaşınızın sözü doğru değildir. Bir yer fethedildiği zaman, ilk Cuma günü Cuma namazı kılmak farzdır. Bunun için o şehirde derhal bir câmi yapılır. Mabed, bir şehrin kalbidir. Dârülhadîs binası olmasa da, tedrisat yapmak, ilim öğretmek mümkündür. Bir başka deyişle, ilim için binaya ihtiyaç yoktur. İbâdet için vardır.
    10 Ocak 2012 Salı
  • Sual: Cem Sultan’ın torunlarının Hristiyan olarak hâlen Malta’da yaşadığı doğru mudur?
    Cevab: Sultan Fatih'in oğlu Şehzade Cem, 1495’te Napoli'de vefat etti. İki oğlundan Şehzade Oğuzhan babası sürgünde iken 1483’te idam edilmişti. Diğer oğlu Şehzade Murad babası sürgünde iken Rodos şövalyelerine sığınmıştı. Kanuni Sultan Süleyman, 1522’de Rodos’u fethettiğinde burada vaftiz edildiği söylenen Murad ve oğlu Cem’i idam ettirdi. Yıllar sonra (bundan on sene kadar evvel) Maltalı bir arkeolog cem Sultan’ın torunu olduğunu iddia etti. Rivayete göre İkinci Cem ölmemiş, Malta’ya kaçırılmış. Burada Nikola adıyla 1536’ya kadar yaşamış. Maltalı arkeolog Georges Said Zammit, o zamanlar hanedan reisi olan Osman Ertuğrul Efendi’ye müracaat etti. Şehzâde, kendisini hanedandan kabul edemeyeceğini, olmadığını da söyleyemeyeceğini bildirdi. Dedelerinin Papalık tarafından verilen soyluluk ünvanını kabul ettiğine göre Osmanlı ailesinden sayılamayacağını söyledi. Adamcağız Malta arşivlerinden iddiasını ispatlamaya uğraşıp duruyordu. Sonra ne oldu bilemem. Hâdise bundan ibarettir. Fransa’da iken, soyadının Djem olduğunu, Cem Sultan’ın Fransa’da mahpus bulunduğu şatonun sahibi dükün kızı ile gizli evliliğinden olmuş çocukların soyundan geldiğini iddia eden birisiyle tanışmıştım.
    10 Ocak 2012 Salı
  • Sual: Şair Fuzuli hakkında malumat verebilir misiniz? Şiî veya âsi olduğuna dair bilgi var mıdır?
    Cevab: Şair Fuzuli, Caferî Şiasındandır. Ehl-i sünnet değildir. Fakat mutedildir. Hakkındaki bütün ciddi kaynaklarda bu açıkça geçer. Âsi olduğuna dair bir şey duymadım. Gerçi Ehl-i bidat olmak Allaha isyan olarak değerlendirilebilir. Bununla beraber Ehl-i sünnet arasında da içli şiirleri çok tutulmuş, divanı okunagelmiştir. Hakkında “İsmi gibi Fuzuli’dir” tabirini kullanan nice tasavvuf ehli, şiirlerinden zevk almıştır. Su kasidesi emsalsizdir.
    10 Ocak 2012 Salı
  • Sual: Osmanlı Devleti zamanında "Deliler" diye bir ordu birliği olduğunu işittim. Bu doğru mudur? Varsa niçin bu ismi almışlar?
    Cevab: Osmanlı ordusunda öncü hizmetleri görmek üzere akıncı ocağı vardı. XVI. asır sonunda akıncı ocağı zaafa uğradığı için bunların fonksiyonunu Kırım tatarları yerine getirmeye başladı. Taşralarda da vâliler deli (delil) adıyla bir askerî sınıf teşkil etti. Bunlar valiye bağlı, gözüpek, gözünü budaktan esirgemeyen, güçlü kuvvetli askerlerdi. Aslı delil olmakla beraber, bu hususiyetlerinden dolayı halk bunlara deli adını vermiştir. Daha ziyade hudud mıntıkalarında bulunurdu. Bu teşkilâta alınacaklarda fevkalâde cesaret ve atılganlık arandığı gibi, iri yarı ve cüsseli olmalarına da dikkat edilirdi. Ocaklarını halîfe Hazret-i Ömer’e mensup addeden deliler, şehâdete ulaşmak için pervasızca düşmana saldırır ve bu halleriyle etrafa dehşet verdiklerinden umumiyetle muvaffak olurlardı.
    Tamamiyle Rumeli halkından olan deliler bu asırdan itibaren kısmen Türk ve kısmen de Boşnak, Sırp, Hırvat gibi müslüman olmuş cengâver kimselerden meydana gelirdi. Silâhları; eğri pala, kalkan, mızrak ve bozdoğan idi. Güçlü, kuvvetli atlara binen deliler, düşman üzerine korku uyandıracak kıyafete sahipti. Başlarına sırtlan ve Pars derisinden yapılmış ve üzerine kartal tüyü takılmış başlık, ayaklarına kurt ve ayı derisinden yapılmış şalvar, sırtlarına da yine ekseriyetle tüylü derilerden yapılmış elbiseler giyerlerdi. Delilerin elli ve altmışı bir bayrak olup, birkaç bayrak birleşince bir delibaşı emrine verilirdi. Deliler on altıncı yüzyılda Rumeli beylerbeyi ile Semendire ve Bosna sancakbeylerinin emirleri altında bulunurlardı. Fakat daha sonraları başka beylerbeyleri de deli kuvveti meydana getirmişlerdir. Osmanlı tarihindeki en meşhur deli kuvvetleri; on altıncı asrın ilk yarısı içinde Semendire sancak beyi Yahyâ Paşazade Bâli Bey ile Bosna sancakbeyi Gâzi Hüsrev Bey’in deli kuvvetleridir. Bunlardan Gâzi Hüsrev Bey'in emrinde on bin kişilik deli kuvveti mevcuttu. Deli teşkilâtı efradı maaşlı idi ve maaşları beylerbeyiler tarafından verilirdi. On sekizinci asrın ortalarına kadar mühim hizmetlerde bulunan deli askerî teşkilâtının bozulması diğer askeri sınıflara göre biraz daha geç olmuştur. On dokuzuncu asırda deli gruplarının Anadolu’da şekâvetleri görüldüğü için, teşkilâta, 1829 yılında Sultan İkinci Mahmûd son verdi.
    10 Ocak 2012 Salı
  • Sual: Osmanlı Devleti'nde işkence yapıldığı, bu işkencelerin türlü türlü olduğuna dair bazı kitaplardan nakiller yapılıyor. Bunların aslı var mıdır?
    Cevab: İslâm hukuku işkencenin her türlüsünü yasaklar. Hayvanlara bile eziyet câiz değildir. Güya Osmanlılardaki işkence resimlerini ecnebi seyyahlar muhayyilelerinden çizmiştir. Harem gibi. Aslı yoktur. Gerçi bir cemiyette salahiyet ve güçlerini suiistimal edenler, sadistler her zaman bulunur. Suçlunun cezası bellidir. Suçu itiraf ettirmek için işkence yapılmaz. Çünki işkence korkusundan yalan söyleyebilir. Bu itiraf da makbul olmaz. Ancak bazı hallerde suç sâbit olduktan sonra, meselâ silahı veya cesedi yahud suç ortağını göstermesi için suçluya dayak atılabilir. Dayak zaten aslî bir cezadır. İşkencenin ustası İtalyan ve İspanyollardır. Engizisyonun işkenceleri pek meşhurdur.
    10 Ocak 2012 Salı
  • Sual: Osmanlılardaki maarif sistemini tam olarak nereden öğrenebilirim? Meselâ sibyan mektebinde kız erkek karışıkmış; peki diğerlerinde karışık mıydı?
    Cevab: Osman Nuri Ergin’in Türk Maarif Tarihi kitabı vardır. Üç büyük cilttir. Sadece sibyan ve ibtidaî mekteplerinde kız ve erkek çocuklar karışık tedrisat görür. Yine de sıralarda ayrı otururlardı. Rüşdiye ve idadî mekteplerinde (orta ve lise) kızlar için ya ayrı mektep veya ayrı sınıf vardır. Dâarülfünun’da (üniversitede) ise, sınıf veya anfi perde ile ortadan ikiye ayrılır; kızlar perdenin arka tarafında, erkekler ön tarafta ders dinler; anfinin ve mektebin farklı kapılarından girip çıkardı. Bâliğa kızın başka erkeklerle bir arada bulunması dinen câiz görülmediği için böyle yapılırdı.
    13 Şubat 2012 Pazartesi
  • Sual: Kanuni Sultan Süleyman Kanunnâmesi’nde 41, 46 ve 47. maddelerde işkenceden bahsediliyor. Buradaki işkence ifadesi bugün anladığımız mânâda işkence midir, yoksa farklı bir mânâda mı kullanılmıştır?
    Cevab: Suç işlediği hukuken sâbit olan kimseyi, meselâ hırsızı çaldığı malı veya suç ortağını göstermesi için kan çıkmadan dövmek câizdir. İkrar, itiraf elde etmek için dövmek câiz olmadığı gibi, hukuken muteber bir delil de değildir.
    13 Şubat 2012 Pazartesi
  • Sual: Gerçek ve sahte seyyidler nasıl ayrılır? Osmanlı Devleti’nin belki kendi bünyesinde bir kontrol mekanizması vardı. Ama Acemistan ya da diğer yerlerde bunun bir kontrolü var mıdır? Ya da seyyidlerin kendi kendilerine kurdukları bir mekanizma var mıydı?
    Cevab:

    Osmanlılarda seyyid olarak bilinenlerin ekserisi uydurmadır. Vergi ve askerlik muafiyetine kavuşmak maksadıyla mahkemeye müracaat edip iki şâhit dinleten herkese seyyidlik beratı verilmektedir. Hükümet, bunların gerçekten seyyid olabileceği ihtimalinden dolayı, bu şekilde müracaat edip, ispatlayan herkese vesika verilmesini tamim etmiştir.
    Her şehir ve kasabada seyyidler arasından tayin edilen ve nakibüleşraf denilen bir memur vardır. Bu zât, sahte seyyidlik iddiasında bulunanlara engel olmaya çalışır. Ama buna ne kadar muvaffak olabilmiştir, bilinmez. Seyyid Abdülhakim Efendi, bu havalide Geylânîler, Berzencîler ve Arvasîler gibi seyyidlikleri tevâtürle sâbit olan ve meşhur âlimler yetiştirdiği için her tarafta şöhret kazanmış olan aileler dışındakilerin seyyidliği şüphelidir buyurmuş.
    Bir de seyyid ünvanı ile alâkalı bir problem var. Bu ünvan Arapçada efendi manasına kullanılıyor. Osmanlı vesikalarında ileri gelen herkes için kullanılmaktadır. Arap ülkelerinde de böyledir. Bilhassa ulema böyle anılmaktadır. Bunun için isminin önünde her seyyid olanı, evlâd-ı resulden zannetmemelidir.
    Çok asırlar geçmiştir. Çok göçler olmuştur. Çok zulümler yaşanmıştır. İnsanlar kendisini saklamak zorunda kalmıştır. Ekseriya Hazret-i Hüseyn evladı Abbasîlerin, Moğolların ve ardından Safevîlerin zulmünden dolayı Anadolu ve Türkistan'a, Hazret-i Hasen evladı ise Abbasî tazyiki sebebiyle Mağrib'e hicret etmiş; burada kendilerini saklayarak yaşamak mecburiyetinde kalmıştır. Doğrusunu Allah bilir.

    17 Şubat 2012 Cuma
  • Sual: Kanuni Sultan Süleyman Kanunnamesi’nde birkaç kez hırsızlığı zâhir olmuş kimse için, esir çalan ve dükkân açan (dükkâna delik açıp soyan) için katl cezası öngörülmüş. Mumcu ve Üçok da bu hükümlerin İslâm ceza hukukuna aykırı olduğunu iddia etmişler. Esir çalmak hadd grubuna giren hırsızlık suçunu teşkil eder mi?
    Cevab: Küçük hür çocuğun, yahut mecnûn hâlinde veya âmâ olsa bile kendisinin kim olduğunu anlatabilecek derecede büyük kölenin çalınması ile sirkat haddi (hırsızlık suçu) teşekkül etmez. Büyük köle zorla götürülürse gasb, hileyle götürülürse aldatma olup, çalma olmaz. Böyle kimseyi ta'ziren idam etmek câizdir.
    Bir kimse bir ev veya dükkânı delip oradan içeri girerek nisab mikdarı malı yola attıktan sonra çıkıp onu alsa eli kesilir. Çünkü bu gibi şeyler hırsızların âdet edindiği hilelerdendir. Delme, içeri girme, içerdeki malı dışarı atma sonra çıkıp onu almanın hepsi bir iş sayılır. Eğer attığı malı almasa yahut başkası alsa bu kimse malı zâyi edici ve telef edici sayılır, hırsız sayılmaz. Kendisine bu malı ödemek vâcib olur, eli kesilmez.
    Hükümdarın bir kaç defa hırsızlık yapan kimseyi, çocukları kaçırmayı adet haline getirenleri siyaseten öldürmesi caiz olur. Bunların hiç birisi İslâm ceza hukukuna aykırı değildir. Zira mevcut bir şer’î hükmü kaldırmış veya değiştirmiş değildir. Hükümdar, kendisine tanınan salahiyeti kullanmaktadır. (İbni Abidin)
    17 Şubat 2012 Cuma
  • Sual: İstanbul’daki Eshab-ı Kiram efendilerimizin kabirlerinin yerleri kat’î midir? Öyle ise hangilerinin kabirleri, hangilerinin makamları öğrenebilir miyiz?
    Cevab: Hiç birininki kat'î değildir. Sahabilerin de bulunduğu kuşatmalarda İstanbul fethedilemedi. Rumların elinde kaldı. Kabirlerinin belli olması zaten olacak iş değildir. Hepsi sonradan ehlullahın keşfi yoluyla bulundu. Bunlar da ya makamdır, ya kabirdir. Bir tek Eyyüp Sultan hazretlerinin burada medfun bulunduğu biliniyordu ve keşf ile ortaya çıkarıldı. Bu hususta gazetede bir yazım neşredilmiştir.
    17 Şubat 2012 Cuma
  • Sual: el-Ehadisu'l-Arbain fi Vucubi Ta'ati Emiri'l-Mü'minin. (Beirut: 1312/1893) isimli eseri Sultan Hamid toplatmış mıdır?
    Cevab: Sultan Hamid zamanında her türlü kitap Maarif Nezâreti'ndeki bir âlimler encümeninin tasdikinden geçmedikçe basılamazdı. Beyrut’taki Hıristiyan matbaalar veya İstanbul'daki Acem denilen İranlı matbaacıların ruhsatsız olarak bastığı dinî ve her çeşit kitap toplanır, hamam külhanında yakılırdı. Muhalifleri padişahın dinî eserleri yaktırdığını söyleyerek menfi propaganda yapmışlardır.
    23 Mart 2012 Cuma
  • Sual: Kavânîn ve düstur eserlerinin mahiyeti nedir?
    Cevab: Kavânîn, kanunlar demektir. Düstur, Osmanlı kanunlarının toplandığı bir kitaptır.
    23 Mart 2012 Cuma
  • Sual: Evlenmelerine izin verilmeyen ve tahsil müddetlerinde kadınlarla münasebet kurmaları yasak olan yeniçerilere, her fetih sonrası (klasik olarak 3 gün boyunca) fethedilen yerlerde tecavüz ve yağmanın serbest bırakıldığına dair bir rivayetin aslı var mıdır?
    Cevab: Yeniçeriler, otokontrole alıştırılan insanlardır. Aklı başında adamlar seksüel perhizden müteessir olmazlar. Seferde ganimet alınıp paylaşılan cariyelerle münasebet kurmaları caiz olduğu gibi, esir pazarlarından satın aldıkları cariyeler ile de kendilerini tatmin etmeleri mümkündür. Harbin kızıştığı zamanlarda, fethi kolaylaştırmak ve zaferi elde etmek için kumandan yağma va'd edebilir. Bunun dışında yağma yasaktır. Tecavüz ise mutlak yasaktır. Emsali de görülmemiştir.
    26 Mart 2012 Pazartesi
  • Sual: Bir zât, televizyondaki sohbetinde, Sultan Abdülmecid’in içki içtiğine dair Cevdet Paşa’nın şahadeti olduğunu söyledi. Aslı var mıdır?
    Cevab: Cevdet Paşa da bu hususta gördüğünü değil, işittiğini yazıyor. Hadis-i şerifte, “Bir kimseye yalan olarak her duyduğunu söylemek yetişir” buyuruluyor. Herkese hüsnü zan etmelidir. İyi bilinmeyen şeyin ardına düşmemelidir. Sultan Abdülmecid’in içki içtiğini gören bir kimsenin şahidliğine rastlamadık. Kendisi dindar ve yüksek meziyetlere sahip bir insandı. Böyle bir şahsiyet zaafı göstereceğine inanılamaz.
    30 Mart 2012 Cuma
  • Sual: Divan- muhasebat azalarına 3 zilhicce 1281 tarihli nizamname ile tayin, istifa etmedikçe ve kanunen azilleri gerekmedikçe vazifeden alınamayacakları tanzim olunmuştur. Âzâlara tanınan bu teminat, daha önce başka bir müesseseye veya memura tanınmış mıdır?
    Cevab: 1250/1834 tarihinde kadıların istifa etmedikçe veya kendilerinden bir şikâyet olmadıkça vazifelerinden azledilemeyeceği esası getirilmiştir.
    30 Mart 2012 Cuma
  • Sual: Emre Kongar, Tarihimizle Yüzleşmek adlı kitabının (42. Baskı) 58. sahifesinde, "Saraya sızdığı öğrenilen Hurufilere karşı Veziriazam Mahmud Paşa ve Edirne'de Üç Şerefeli Câmi'de müderrislik yapan müftü Fahreddin-i Acemî derhal harekete geçmişler; müftü hem Hurufîlerin yakılması için fetvâ vermiş; hem de bizzat diri diri ateşte yakılmalarını gerçekleştirmiştir" diye yazıyor. Osmanlı Hukuku'nda teorik veya pratik olarak yakarak cezalandırma mevcut mudur?
    Cevab: Zındıkların yakılacağına dair ictihadlar var ise de, makbul değildir. Nitekim Hazret-i Ali zındıkları yakmış; "Ateşle azap ancak Allaha mahsustur" hadis-i şerifini söyleyince, bunu işitseydim, yakmazdım buyurmuştur. Hurufîler yakılmamış, öldürülmüştür. Osmanlı klasik metinlerinde yakmak, zındığı öldürmek demektir. Çünki ölünce cehenneme gidecektir. Osmanlı hukuk tarihinde idam cezaları eşkiyalıkta asarak, bunun dışında en seri öldürme şekli olan başını keserek infaz olunuyor.
    8 Nisan 2012 Pazar
  • Sual: Şu andaki Osmanlı hanedanı mensuplarının görüntüleri tamamen yabancı memleket insanlarına benziyor. Siz çoğunu yakından tanıyorsunuz. Dinî inançları hassasiyetle devam ediyor mu? Ediyorsa bilhassa hanımlar neden böyle alafranga haldeler?
    Cevab: Evinden, ailesinden, sevdiklerinden, malından, memleketinden atılmış, gurbet ellerde sefalet içinde yaşamaya mahkûm edilmiş olan insanlardan daha fazla ne beklenebilir? Türkiye’de daha iyi şartlarda yaşayan hoca, hacı, âlim, veli çocukları ne haldeler? Hanedan mensuplarının imanı bütündür. Dine hürmetkârdır. Müslüman memleketinde yaşayanların gördüklerini, işittiklerini görüp işitselerdi, onlardan çok ileri giderlerdi. Dedelerinin hürmetine kendilerine tazim edilir. Yanlış işleri için de Allah ıslah ve affetsin denir.
    14 Nisan 2012 Cumartesi
  • Sual: Anadilde eğitimin engellenmesinin insan haklarına aykırı olduğu söyleniyor. Bu hususta İslâmiyette, bilhassa tarihteki İslâm memleketlerinde ve çok milletli Osmanlı Devleti’nde vaziyet nedir?
    Cevab: İlim ve tahsil hayatı hususî şahıslara bırakılmıştır. Devlet bununla alâkadar olmaz ve olamaz. Herkes, kendi dinine, kültürüne, âdetine göre ve kendi lisanıyla ilim öğrenir ve öğretir. Herkes hususî hayatında da, resmî işlerde de kendi lisanını kullanır. Resmî lisan olmadığı gibi, anadille eğitim gibi bir mesele de İslâm devletlerinde ve Osmanlılarda mevzubahis değildir.
    22 Nisan 2012 Pazar
  • Sual: Zimmî kâfirlerin dârülislâmda fâizcilik yapması câiz midir? Osmanlı Devleti’nde Galata bankerleri tefecilik yapmıyorlar mıydı? Eğer yapıyorlarsa, devlet buna neden izin vermiştir?
    Cevab: Hayır. Dârülislâmdaki zimmîler ile Müslümanlar ahkâm bakımından aynıdır. Osmanlı zimmîlerinin tefecilik yapmaları yasaktı. Fakat bazıları hukukun inceliklerini kullanarak, hile-i şer’iye yaparak, bir yandan da borç verip kendilerine râm ettikleri devlet ricalini ayarlayarak el altından tefecilik yapmıştır. Ama resmiyette mümkün değildir. Nitekim meselâ mahkemeye alacakları için dâvâ açsalar, fâiz talebinde bulunamazlar. Mahkeme reddeder. Nitekim buna dair hüccetler mahkeme sicilinde mevcuttur. Fuhuş ve müslümana içki satışı da yasaktır ama umumhane ve meyhanelerin gizliden gizliye çalışmasını engellemek mümkün değildir.
    22 Nisan 2012 Pazar
  • Sual: Sultan II. Mahmud, yeni kurduğu Türk ordusunda, zekâlarının azlığından dolayı Çerkezler'in miralaylıktan (albaylıktan) daha yukarı terfi etmemeleri için ferman çıkarmış. Sultan II. Selim de, cinsî hayatta kadın rolü oynayarak Türk halkının ahlâkını bozuyorlar diye Arnavutlar'ın Anadolu’ya geçmelerini yasak etmiş. İsmail Hami bey’in kitaplarından okuduğum bu bilgiler doğru mudur? Şu halde Osmanlı Devleti’nde ırkçılık var mıdır?
    Cevab: Bir kere Sultan II. Mahmud zamanında Çerkezler kesif bir topluluk olarak gelmiş değildi. 1864'ten sonra Kafkasya’dan göç etmeye başladılar. Her millette zekî veya zekâsı kıt insan vardır. Umumileştirmek doğru değildir. Osmanlılar gibi geniş düşünceli ve yüksek meziyetli insanlar için böyle sakil bir şey düşünülemez bile. Kaldı ki son zamanlarda bile çok sayıda Çerkez paşa vardır. Çerkezler, sadakatleri ile tanınmış bir ırktır. Osmanlı Devleti, bu meziyetlerinden istifade etmiştir. Sarayda Sultan II. Mahmud’dan itibaren hep Kafkasyalı, bilhassa Çerkez hanımlar istihdam edilmiş ve hanedan evlilikleri bunlarla olmuştur.

    Arnavutlar, o zamanlar Kürtler gibi İstanbul'a sokulmazdı. Sebebi dağlık bir coğrafyada yaşadıkları için sert ve kavgacı bir tabiata sahip olmalarıdır. Sokulanlar da hususi izinle muayyen işler için (kaldırım yapmak gibi) sokulurdu. Adalı Rumlar da aynı şekildedir. Bahsedilen husus lokal bir hâdise ile alakalı olsa gerektir. Zaman içinde bu hükümler değişmiştir. Arnavutlardan çok sayıda devlet adamı ve zâbit yetişmiştir. Sultan II. Abdülhamid’in, Karakeçili ve Araplardan hususî muhafız alayı olduğu gibi, “ser verir sır vermez” dediği Arnavutlardan müteşekkil bir muhafız alayı vardı.

    Osmanlıda ırkçılık olması muhaldir. İmparatorluklarda ırkçılık olamaz. Kaldı ki Osmanlı Devleti Müslüman bir devlettir. İslâmiyet ırkçılığı reddeder. Irkçılık, imparatorlukları ve cemiyetleri yıkan bir hastalık gibidir. Nitekim Osmanlı Devleti, 1908’den sonra ırkçılık istikametinde idare olundu ve bu da yıkılmasına sebebiyet verdi.

    Merhum İsmail Hami Bey, büyük bir tarihçidir. Fakat kendisine yakışmayacak bir şekilde koyu bir ırkçılık zihnini örtmüştür. Osmanlı tarihinde çok müsbet rol oynayan nice devlet adamlarına, sırf Türk ırkından değil diye tahkir etmektedir. Kitapları temkinle okunmalıdır.
    24 Nisan 2012 Salı
  • Sual: Bir hocamız İslâmiyette saltanatın olmadığını, Osmanlıların, idareciliği babadan oğla devrederek yanlış yaptığını söylemişti. Ben O'na Hz. Ali'den sonra Hz. Hasan'ın halife olduğunu örnek vermiştim ama cevap verememişti. Acaba başka ne gibi örnekler verebilirim?
    Cevab: Halîfelerin yerlerine yetiştirdikleri ve nasihat verdikleri oğullarını veya güvendikleri başkalarını halîfe yapmaları İslâm hukukuna aykırı değildir. Nitekim Kur’an-ı kerîmde, Hazret-i Dâvud’un yerine oğlu Hazret-i Süleyman’ın hükümdar olduğu anlatılmaktadır. Halifenin yerine halifelik şartlarını taşıyan herhangi birini geçirmesi caizdir. Hazret-i Ömer böyle halife olmuştur. Yabancı birini yerine halife bırakmak caiz ise, aynı vasıfları taşıyan oğlunun veya ailesinden bir başkasının halife bırakılması da sahih olmak gerekir. Üstelik tarih göstermiştir ki, hükümdarın belli bir aileden olması, siyasî ihtilafların önüne geçmektedir.
    27 Nisan 2012 Cuma
  • Sual: Bir hocamız Osmanlıların İslâmiyetteki şûrâ prensibini tatbik etmediğini iddia etti. Bu doğru mudur?
    Cevab: Divan-ı Hümayun ve şeyhülislâmdan fetvâ almak şûrâ demektir. Bu sözleri, kendisinin İslâmiyetten de, tarihten de haberi olmadığını; son zamanlardaki reformist Arap yazarlarının tesiri altında kaldığını gösteriyor.
    27 Nisan 2012 Cuma
  • Sual: Hukuk-ı Aile Kararnâmesi’nin telfikçi usülle hazırlandığını belirtmişiniz. Fakat telfiğin caiz olmadığını biliyorum. Siz de bu şekilde hareket etmenin hatalı olacağını üstü kapalı da olsa ifade etmişsiniz. Devletin bu şekilde kanun hazırlaması câiz değil midir?
    Cevab: Bir meselede tek bir ictihadla amel etmek mecburidir. Aynı meselede birden fazla ictihadı karıştırmak, eğer ortaya çıkan netice dört mezhebden birine uymuyorsa, telfiktir ve batıldır. Uyuyorsa, zaruret varsa kerahatsiz, zaruret yoksa kerahatle sahihtir. “Mesâil-i müctehedün fiyhâda imâmülmüslimîn hazerâtı hangi kaville amel edilmesini emrederse o kavil ile amel olunur”. Yani müctehidler arasında ihtilaf edilmiş meselelerde, hükümdarın tercihi ile amel olunur. Bu bir kaidedir. Ancak bu, hususî hayata tesir edemez. Mahkemeler ve hükümet icraatları için bahis mevzuudur. Ve keyfî olmamalıdır; bir mecburiyetin eseri olmalıdır. Teb’a üzerine tasarruf maslahata menuttur. Yani halk üzerinde umumî menfaat gözetilerek tasarruf edilir. İnsanlar aile hukuku gibi hususi hayata dair işlere fazla karışılmasından hoşlanmaz. Neticede bu bir evliliktir. Bir şartı bir mezhebe, diğer bir şartı başka bir mezhebe göre tanzim edilirse, insanlar acaba zina mı ediyorum diye bile düşünebilir. Bu bakımdan Hukuk-ı Aile Kararnamesi şer’î hükümlere aykırı değildir. Ancak cemiyet böyle bir kanunu kabule hazır değildir. Nitekim Mecelle bile, Hanefî mezhebindeki zayıf kavillerden bazılarını ihtiva ettiği için tenkit edilmiştir. Eski ilim adamları ciddi, oturaklı ve muhafazakâr idi. Olur olmaz sebeplerle değişikliğe, gevşekliğe müsaade etmezdi. Kanun, bunu nazara almamıştır. Sosyoloji bilmemek alâmetidir.
    11 Mayıs 2012 Cuma
  • Sual: Osmanlı millet sistemi çerçevesinde bir Yahudi ile bir Rum arasındaki ticarî veya başka bir meselenin halline hangi mahkeme bakacaktır?
    Cevab: Osmanlı Devleti’nde, bir dâvânın tarafları aynı milletten Osmanlı vatandaşları ise, salahiyetli merci o kişilerin ruhanî mercii, yani piskopos veya hahamdır. Burada o kişilerin kendi dinlerinin hükümlerine göre dâvâya bakılır; Osmanlı makamları müdahale etmek şöyle dursun, verilen hükmü icra ve infaz eder. Taraflar sizin sorduğunuz şekilde ayrı milletten ise, o halde dâvâlının ruhanî mercii veya tarafların anlaştığı bir hakem salahiyetlidir. Taraflar bunda anlaşamazlarsa, dâvâya Osmanlı mahkemesi, bunların dinini de nazara alarak bakar. Taraflardan biri Müslüman ise, salahiyetli merci mecburen Osmanlı mahkemesidir ve şer’î hukuka göre bakılır. Gayrımüslimin dini de icabında nazara alınır. Tabiî bu, dâvânın hususî hukuka veya ahvâl-i şahsiye denilen şahıs, aile ve miras hukukuna dair olması hâlindedir. Dâvâ ceza veya vergi yahud arazi dâvâsı ise, mutlaka Osmanlı mahkemesi bakar. Taraflar ecnebi ise, salahiyetli merci konsolosluktur. Taraflar iki farkı devlet vatandaşı ecnebi ise, dâvâya dâvâlının konsolosluğunda bakılır. Taraflardan biri Osmanlı ise, Osmanlı mahkemesi salahiyetlidir.
    15 Mayıs 2012 Salı
  • Sual: Osmanlı Devleti’nde Trablusgarb'da Mâlikî mezhebinden Müslümanların dâvâlarına hangi mezhebe göre bakılmaktaydı?
    Cevab: Her yere Hanefî müftü ve kadısı tayin edilir. Başka mezhepler de yaygın ise, taraflar isterse, bu mezhepten bir âlim, nâib (vekil) tayin edilir. Tarafların hiç mahkemeye gitmeden, kendi mezheplerindeki bir hakeme de gitmeleri mümkündür.
    15 Mayıs 2012 Salı
  • Sual: Mısır'a giren Osmanlı askeri, harp esnasında Müslüman Mısır halkından esir alıp köle edebilir mi?
    Cevab: Kölelik, harbde esir alınan gayrımüslimler için bahis mevzuudur. Esir alınmadan evvel Müslüman olan, kölelikten, öldürülmekten ve fidye karşılığı iade edilmekten kurtulur. Esir alındıktan sonra Müslüman olan, öldürülmekten ve fidye karşılığı iade edilmekten kurtulur ise de, kölelikten kurtulamaz.
    15 Mayıs 2012 Salı
  • Sual: Osmanlı Hukuku adlı kitabınızda, hukukun eşitliği değil, adaleti temin için olduğunu söylemişsiniz. Sultan Fatih'in elini kestirttiği mimardan dolayı kadı tarafından elinin kestirilmesine hükmedilmesinde, adalet yerine eşitlik ağır basmıyor mu?
    Cevab: Yalnızca Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde geçen ve Sultan Fatih’i bir psikopat olarak tasvir eden bu menkıbe uydurmadır. İran mitolojisinden alınmadır. Din büyükleri ve Osmanlı padişahları hakkında, gûyâ onları yüceltmek için böyle saçma sapan yüzlerce menkıbe anlatılmakta; ne yazık ki insanlar da bunları ciddiye almaktadır. Kadı, her meselede padişahı muhakeme edemez. Çünki kadı, padişahın vekilidir. Kadı ancak hususî hukuka dair davalarda hükümdarı muhakeme edebilir. Had suçlarında muhakeme edip, mahkûmiyet veremez. Bu gibi dâvâlara, Divan-ı Mezâlim’de, Osmanlılarda Divan-ı Hümâyun’da hususî usul kaidelerine göre bakılır. Kısas, kasden öldürme ve yaralamada verilen cezadır. Burada bir siyaset cezası mevzubahistir.
    20 Mayıs 2012 Pazar
  • Sual: Talebelerime tarih şuurunu aşılamak ve tarihlerini doğru öğrenmelerine vesile olmak için hangi yazarları ve kitaplarını tavsiye etmeliyim?
    Cevab: Talebenin yaş ve kültür seviyesine göre hareket edilir. İlk ve orta mektep talebelerine Yavuz Bahadıroğlu, Mustafa Necati Sepetçioğlu gibi romancıların romanları tavsiye edilir. Topkapı Sarayı, Sultanahmed Camii gibi yerlere götürülür. Lise ve daha yukarı seviyedekilere Yılmaz Öztuna, Ahmed Şimşirgil gibi yazarların kitapları uygundur. Gazetedeki yazılarım tarih şuuru vermeye müteveccihtir.
    20 Mayıs 2012 Pazar
  • Sual: Plevne Müdâfii Gazi Osman Paşa mason muydu?
    Cevab:

    Bazı kitaplarda veya neşredilen listelerde böyle geçiyor ise de, kendisi yüz küsur sene evvel vefat ettiğinden sormak imkânı yoktur. Mason cemiyetinin hususî sicillerine ulaşma imkânı da bulunmadığından, bu suale cevab vermek mümkün gözükmemektedir. Masonların ve benzeri cemiyetlerin, popülaritelerini arttırmak için meşhur şahısların kendi mensuplarından olduğunu iddia etmeleri öteden beri âdettir. Plevne'yi müdafaa edip yenilerek kaybeden Osman Paşa'nın Mason olduğuna dair ciddi bir delil yoktur. Dinine bağlı bir insan olarak tasvir edilmektedir.

    20 Mayıs 2012 Pazar
  • Sual: Osmanlı devletinin ilk devri olan kuruluş safhasıyla, yükselişten sonra safhaları arasında “gazilikten saltanata” doğru bir gidiş olduğu doğru mudur?
    Cevab: Kuruluşta gazâ ruhu (ila-yı kelimetullah) esastır. Yıkılışına kadar da bur ruh az veya çok devam etmiştir. Ama dünya şartları değişmiştir. Yalnızca gazâ ruhuna dayalı beylik büyümüş; imparatorluk olmuştur. Halkının yarıdan fazlası gayrımüslimdir. Komşuları gayrımüslimdir. Elbette gazâ, hayatın tamamına hâkim olamaz. Gazânın sebebi de insanlarının saadetidir. Saltanat, bir sistemi, yeni nizamı ifade eder.
    9 Haziran 2012 Cumartesi
  • Sual: Bir İslam devletinde devlet reisi istediği kişiyi katlettirebilir mi? Bunun için muhakeme şart değil midir? Kendisinin muhakeme hakkı olduğu söylenirse, burada fiili bir muhakeme yaptırıp suçun şer’an sâbit olması lâzım değil midir? Osmanlı tatbikatında zaman zaman bu şartlara riayet edilmediğini biliyoruz. Eğer bunlar meşru ise, kişi emniyeti nasıl sağlanır? Ve klasik tabiriyle “hükümdarın iki dudağı arasında” sözü haklı olmaz mı?
    Cevab: İslâm hukukunda üç çeşit suç ve ceza vardır: 1-Zina, zina iftirası, hırsızlık, yol kesme ve sarhoşluktan ibaret had suçları; 2-Adam öldürme ve müessir fiilden ibaret cinayet suçları; 3-Bunun dışında kalan ta’zir suçları. İlk iki grubun şartları ve suç sabit olunca verilecek cezalar bellidir, değişmez. Ta’zir suçlarının cezaları ise çok çeşitlidir. Ta’zir katl ile de olur. Yaşaması cemiyet için zararlı kişiler, ta’ziren öldürülebilir. Buna karar verecek ulülemrdir. Bu kadı da olabilir, veziriazam da olabilir, halife de olabilir. Suç zaten sâbit olmuştur. Fiilî muhakemeye gerek yoktur. Siyaseten katl zaten çok istisnaidir. Osmanlılarda ekseriya basit bir fiili bile icabında çok büyük zarara sebebiyet verebilen askerîler için tatbik olunmuştur. Suç işlemeyene ceza yoktur.
    9 Haziran 2012 Cumartesi
  • Sual: Osmanlı Devleti zamanında nasıl memur olunurdu? Bir de ilkokul ve liselerde nasıl öğretmen olunurdu?
    Cevab: Çok teferruatlı bir mevzuya kısaca cevap vermenin imkânsızlığını takdir edersiniz. Osmanlılarda klasik devirde medresenin bugünki liseye denk gelen kısmını bitiren imam olur. Bu kişi aynı zamanda sibyan mektebinde (ilkmektepte) muallimlik de yapar. Medresenin yüksek kısmını bitiren, lise seviyesindeki kısımlarında; lisans üstü seviyedekini bitiren, yüksek seviyedekine müderris olur. Tanzimattan sonra mektepler açıldı. Buraya muallim yetiştirmek üzere muallim mektepleri açıldı.
    Klasik devirde memur olmak için ya medrese tahsilliler alınır; ya da çekirdekten yetiştirilirdi. Bunun için çocuk bir devlet dairesine (kalemine) çırak girer; şakird olur; kalfa olur, usta olur, katib olur. Tanzimattan sonra memur yetiştiren liseler açıldı. Mülkiye ve hukuk mektebi mezunları istihdam edilmeye başlandı. Çırak usulü de devam etti. Devlet adamı olmak için klasik devirde ekseriya saraydaki enderun mektebinin mezunu olmak aranır. Tanzimattan sonra mülkiye mektebi kuruldu.
    Hakim olmak için medresenin yüksek derecesini bitirmek gerekir. Tanzimattan sonra mekteb-i hukuk kuruldu. Her devirde hiç tahsili olmayan kimse de kabiliyeti ve şansı yardımıyla her memuriyete alınabilirdi. Sadece müderris ve hakim olamaz.
    22 Haziran 2012 Cuma
  • Sual: Piyasada İngiliz Casusu'nun İtirafları adında bir kitap dolaşıyor. Bunun orijinalinin bulunmadığı, kurgulanıp yazıldığı söyleniyor. Doğrusu nedir?
    Cevab: İngiliz Casusunun İtirafları adıyla Türkiye'de neşredilen kitap, Suudi Arabistan'da Vehhabiliğin doğuşunda İngiliz gizli servisinin rolünü anlatan bir hatıra kitabıdır. “Memoirs of Hempher, The British Spy to the Middle East” adlı bu kitabın evvelâ Alman gazetesi Spiegel’de, sonra da meşhur bir Fransız gazetesinde tefrika olunduğu bilinmektedir. Sonra Lübnanlı bir doktor tarafından yapılan Müzekkirâtü Mister Hemfer isimli Arapça tercümesi, diğer lisanlardaki tercümeye esas olmuştur. “Hâtırât-ı Hampher Casus-ı İngilisî Der Memâlik-i İslâmi” adıyla da Dr. Muhsin Müeyyidî tarafından İngilizce’den Farsça’ya tercüme edilip 1359/1940’da Tahran’da basılmıştır. Arapça ve Farsça nüshasından Türkçe’ye yapılmış ve basılmış başka tercümeler de vardır. Kitabın Arapça’sı ile Farsça’sı arasında farklılıklar vardır.  Hakîkat Kitâbevi’nin neşrettiği nüsha, Arapça tercümeye dayanır. Bu metni Hilmi Işık Efendi (M. Sıddık Gümüş), tedkik edip, bazı izah ve dipnotlar ekleyerek İngiliz Casusunun İtirafları adıyla bastırmıştır. 2013’te gazeteci Bekir Hazar’ın, Faysal Atıl’ın bu kitabı Londra'da British Museum'da gördüğünü yazdığını naklediyorlar. Benim de yakın dostum olan Faysal Atıl’a mevzuyu sorduğumda, 1990’larda TGRT'de muhabir olarak çalışırken; lisan öğrenmek üzere Londra’ya gittiğini, Türkiye gazetesinin Londra muhabiri Mustafa Köker ile British Museum’u gezerken, orada teşhir edilen kitaplardan biri için, casusun itirafları olabilir, dediğini, kitabı yakından tetkik etmediğini, camekândaki yazıları okumadığını, fotoğrafını da çekmediğini söyledi. Müzedeki bütün objelerin sayıldığı kataloglara bakıldığı zaman British Museum’da böyle bir kitabın bulunmadığı anlaşılıyor. İstihbarat raporları arşivde durur ve pek kimseye gösterilmez. Hatıratlar ise kütüphanelerde bulunur. İngilizlerin böyle bir kitabı sergilemeleri de zaten düşünülemez. Bu başka bir meseledir. Kitabın orjinalitesini sorgulayan bir hayli kitap ve makale yazılmıştır. Mamafih Vehhabî mezhebi mensuplarının ve Suudi Arabistan’ın kendileri aleyhindeki neşriyata karşı çıkmaları gayet tabiîdir. Kitabın orijinalitesinin isbatı şu an için mümkün olmasa bile, anlatılan hâdiselerin tarihî ve aktüel hakikatlere uygunluğu cihetiyle söylenecek söz yoktur.
    13 Temmuz 2012 Cuma
  • Sual: Fatih Sultan Mehmed’i büyüten annesi Mara Despina Hatun’un evliliği sırasında Hıristiyanlığı bırakmayıp, daha sonra da Sırbistan’a dönerek manastıra kapandığı doğru mudur? Benim bildiğim herkes saraya girmeden önce müslüman oluyordu...
    Cevab: Sultan II. Murad ile Sırb kralının kızı Mara’nın evliliği, daha önceki Osmanlı padişahlarında olduğu gibi siyasî maksatlarla idi. Mara kendi dininde kalmıştır. Hiç Müslüman olmamış, kocası ölünce, kendi isteğiyle memleketine giderek manastıra kapanmıştır. Mara cariye değil, Sırp kralının kızı idi. Müslüman bir erkeğin ehl-i kitab bir kadın ile evlenmesi câizdir. Mara Despina Hatun, Fatih Sultan Mehmed’in annesi değil, üvey annesi idi. Sultan Fatih tahta çıkınca kendisine hürmet etmiş ve Edirne’de kalırsa hizmetinde bulunacağını va’detmişti. Zevcinin üzüntüsünü tutan Mara Despina ise memleketine dönüp dünyadan el etek çekmeyi tercih etti. Bunun üzerine Sultan Fatih kendisine vefatına kadar kullanmak üzere bir gelir tahsis etti ve vâlidem diye başlayan bir mektup yazdı. Bu sebeple bazı tarihçiler bu kadının Sultan Fatih’in annesi olduğu vehmine kapılmıştır. Türk-İslâm geleneğinde üvey anneye vâlide diye tazimkârâne hitab etmek vardır. Hatta bazı kısa görüşlüler Sultan Fatih gibi büyük bir hükümdarın Müslümanlar ve Türkler arasından çıkabileceğine ihtimal vermeyip, onu ancak Hıristiyan bir annenin yetiştirebileceğini söylemiştir. Sultan Fatih’in annesi Halime Hümâ Hatun, büyük ihtimalle İsfendiyar Beyinin kızı idi.
    28 Temmuz 2012 Cumartesi
  • Sual: Osmanlı Devleti’nde XIX. asırda sahtekârlık suçları üzerine bir çalışma yapıyorum. Elbette bu suçlar XIX. asırda ilk defa ortaya çıkan vakalar değil. Fakat bu asra bakıldığında Osmanlı cemiyetinde suç nisbetinin arttığını ve suç yelpazesinde de bir çeşitlenme olduğunu görüyoruz. Siz bunu neye bağlıyorsunuz? Hukuk sistemi yeterince caydırıcı değil miydi? Devlet bunları engelleyebilmek için ne gibi adımlar atmıştır?
    Cevab: Bahsettiğiniz mevzular suçun psikolojik ve sosyolojik muhtevasıyla alakalıdır. XIX. asır Osmanlı Devleti’nde bir kırılma devresidir. Gayrımüslim unsurlar ihtilâl yaparak istiklâllerini elde etmiş; asırlık İslâm toprakları elden çıkmış; devlet milletlerarası platformda her dilediğini yapacak ve yaptıracak imkânlardan mahrum kalmıştı. Cemiyet düzeni esaslı bozulmuş; malî çöküntü, başta adalet mekanizması olmak üzere her şeyi altüst etmişti. Sosyal hayatta da buna muvazi bir çöküntü yaşanmaktaydı. Tımar kaldırıldıktan sonra köyler boşalmış, şehirler fakir ve ümitsiz kalabalıklarla dolmuştu. Bitmek bilmeyen harbler ve iktisadî sıkıntılar cemiyeti seyyal ve kozmopolit bir hâle getirmişti. Bu da suç nisbetinde ve çeşitlerinde değişiklik ve artmaya yol açtı. O zamana kadar ekseri adam öldürme, dövme ve hakaret gibi ihtiras suçlarına rastlanırken, bu asırda hırsızlık, gasp, eşkıyalık, kalpazanlık suçları ekseriyet kazandı. Yine de bu hususta istatistikî bir tedkikat yapmadan kat’iyetle konuşmaktan kaçınmak lâzımdır.

    Hukuk sisteminin caydırıcı olmaktan çıktığını söylemek kolay değildir. Ancak adlî rüşvet, adam kayırma, geniş topraklarda izini kaybettirme gibi sebepler üzerinde durulabilir. Devlet, eski adaletnamelere benzer fermanlar ve kanunnamelerin halefi yeni ceza kanunları neşretti. Yine de bu hususta muasırlarına, mesela Rusya’ya, hatta Avusturya’ya göre çok da geride kaldığı söylenemez.

    Hadisenin iktisat tarihi ile alakalı kısmını da göz ardı etmemek lazımdır. Para ayarındaki değişiklikler, para kıtlığı, yed-i vahid usulü, ihracat yasağı, gümrük muafiyeti veya yüksekliği gibi hususlar da sahtekarlık üzerinde tesir icra etmiştir.
    31 Temmuz 2012 Salı
  • Sual: 1883 yılının Ocak ayında Selânik vilâyetindeki miras işlerine asliye mahkemesi mi bakıyordu?
    Cevab: O tarihte ahvâl-i şahsiye denilen evlenme, boşanma, nesep, velâyet, ehliyet ve miras ile kısas ve diyet dâvâlarına tek hâkimli şer'iyye mahkemesi bakardı. Asliye mahkemeleri cumhuriyetten sonra kuruldu. Bahsettiğiniz mahkeme ilâmı sahtedir. Damga pulu bile sonraki tarihlidir. Metinde bir mahkeme kâtibinin asla yapamayacağı imlâ hataları vardır. Üstelik yazı, mahkeme ilâmlarında kullanılan yazı değildir. Mahkemenin, o zamanlar gayrı resmî olarak faaliyet gösteren umumhânelerden birisine resmî müzekkere yazıp cevab alması da çok gülünçtür.
    2 Eylül 2012 Pazar
  • Sual: Sizce Lozan bir zafer mi, hezimet mi?
    Cevab: Şahsa ve bakış açısına göre değişir. Kemalistler için zafer, muhafazakârlar için hezimet sayılır.
    2 Eylül 2012 Pazar
  • Sual: Son devir Osmanlı âlimlerinden Mustafa Sabri Efendi'nin, Anadolu’daki Yunan Harbi esnasında Türkiye'nin sadece İngiliz himayesine girerek kurtulabileceğini savunduğunu, Anadolu hareketine karşı çıkmış biri olduğunu söyleyenler var. Bu husustaki hakikatler nelerdir?
    Cevab: Mustafa Sabri Efendi, mütareke devrinin şeyhülislâmlarından ve önde gelen siyasetçilerinden. Sadrazam vekilliği bile yapmıştır. Bu devirde memleketin içinde bulunduğu fena vaziyetten kurtulması için çeşitli hal tarzları düşünen ve müdafaa edenler olmuştur. Sultan Vahideddin ve İstanbul hükümetleri, zamanın en güçlü devleti olan İngiltere ile iyi geçinerek zaman kazanmayı ve hâdiseler yatışınca müsait bir sulh anlaşması yapmayı istiyordu. Bunun için zaman kazanmak ve elde koz tutabilmek üzere Anadolu hareketini tertiplediler. İstanbul, İngiliz işgalinde idi. Bu şehri kaybetmek, istiklâli kaybetmek demekti. Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarından bazısı bile, zaman zaman memlekette İngiliz vesayetini veya Amerikan mandasını müdafaa etmiştir. İstanbul’daki meşru hükûmetin temsilcisi olarak Mustafa Sabri Efendi’nin Anadolu’da merkezî hükûmetin politikalarına aykırı hareket eden, vergi ve asker toplayan, mahkeme kurup ceza veren, üstelik memleketi felâkete sürükleyen İttihadcıların da hulûl ettiği bir hareketi tasvib etmemesi tabiîdir. Mevkıf adındaki hatıralarında ve Hilafetin Kaldırılmasının Arkaplanı adıyla neşredilen makalelerinde bunu etraflı anlatmaktadır.
    20 Ekim 2012 Cumartesi
  • Sual: Necib Fazıl meal olarak, Kanuni devrinde iki büyük hata olduğunu, bunlardan birinin şeyhülislâmların padişah tayiniyle o mevkiye getirilmesi olduğunu, bunun da bir daha Zembilli, Ebussuud gibi sadece hakikatten yana şeyhülislâmların gelmesinin önünü tıkadığını söylüyor. Bu hususta ne dersiniz?
    Cevab: Şeyhülislam, Osmanlılarda pâyitaht müftüsüdür. Bütün müftüler ve diğer bütün memurlar her zaman padişahın tayiniyle gelmiştir. Bu hükümdarın hakkı ve vazifesidir. Memur olmayan, yani hazineden maaş almayan âlimler, elbette ki böyle bir tayine ihtiyaç duymadan faaliyet gösterir. Sonra bu ayarda şeyhülislâm gelmemesinin sebebi bu değildir. Kanuni gibi padişah da gelmemiştir. Çünki devir değişmiş, devlet zaafa düşmüştür. Bu da bütün aksamda kendisini göstermiştir. Kaldı ki Necip Fazıl bir tarihçi değildir. Şairliği ve polemik yazarlığı güçlü olduğu için, tarihî meselelerdeki değerlendirmeleri bazen isabetli olmamıştır. Bu mevzularda sözü sened sayılmaz.
    20 Ekim 2012 Cumartesi
  • Sual: Şeyhülislâm Ebussuud Efendi, Yunus Emre'yi tekfir etmiş midir?
    Cevab: Hayır. Yunus Emre’nin şathiyelerini okuyan dervişlerin men edilip cezalandırılmasını söylemiştir.
    24 Kasım 2012 Cumartesi
  • Sual: Sultan IV. Murad’ın şair Nef’î’yi idam ettirmesi, şer’en câiz midir?
    Cevab: Nef'i, herkesi hicveden şiirleriyle meşhurdur. Hicv, dinen men edilmiştir. Kendisi hicv yazmaması hususunda defalarca ikaz edildiği halde, dinlememiş; bu sebeple ta’ziren idam edilmiştir. Din, hükümdara cemiyet için zararlı ve ıslahı mümkün olmayan kimseleri idam etme salahiyetini vermiştir. Buna siyaseten katl denir.
    6 Aralık 2012 Perşembe
  • Sual: Kanuni Sultan Süleyman zamanında çıkarılmış bir kanunnâmede içki ithalatı tanzim ediliyor. İçki imali, satışı ve içilmesi dinen yasak olduğu halde, böyle bir şeye neden yer verilmiş olabilir?
    Cevab: İslâm devletinde yaşayan gayrımüslimler içki imal edebilir, içebilir, satabilir. Devlet de bundan vergi alabilir.
    15 Aralık 2012 Cumartesi
  • Sual: Osmanlılarda padişahın ve padişahtan davacı olanların davalarına bakacak mahkeme hangisidir?
    Cevab: Padişahla alâkalı davalar, normalde kendi beldesinin kadısının salahiyet sahasına girer. Ama İslâm tarihinin ilk devirlerinden kalma bir geleneğe göre, hükümdar bu iş için hususî mahkemeler kurar. Divan-ı mezâlim denen bu mahkemede muayyen zamanlarda hükümdar davacı sıfatıyla bulunur. Halk buraya müracaat eder. Zira sıradan mahkemeler, bu gibi yüksek rütbeli kişilere ait davalara bakmakta zorlanır; mazlumların hakkını elde etmesi mümkün olmayabilir. Osmanlılarda divan-ı mezâlimin yerini Divan-ı Hümayun almıştır.
    15 Aralık 2012 Cumartesi
  • Sual: Osmanlı Devleti’nde tatbik edilen devşirme müessesesi İslâm hukukuna uygun mudur?
    Cevab: İslâm hukukunda hür insanların köleleştirilmesi câiz değildir. Köle statüsü, ya savaşta elde edilen esirler, yahud daha evvel meşru bir şekilde köleleştirilmiş kişilerin çocukları için bahis mevzuu olur. Savaşta elde edilen esirler köle yapılırsa, bunun beşte biri devlete, beşte dördü gâzilere aittir. Beşte birin beşte biri de padişaha aittir. Meşru bir şekilde köleleştirilmiş olan kimseyi, hür bir kimse satın alarak köle sahibi olabilir. Osmanlılar, savaşta devletin hissesine düşen beşte birden zekâ ve fizikî meziyetlerine bakarak devlet adamı ve asker yetiştirmiştir. Buna pençik sistemi denir. Pençik, Farsça beşte bir demektir. Pençik oğlanları sıkı bir terbiye ile yetiştirilir. Fetihlerin yavaşladığı bir ara, pençik oğlanları bu iş için yetmemiş; bunun için devşirme sistemi getirilmiştir. Buna göre gayrımüslim vatandaşların yüksek meziyetlere sahip çocukları, devlet adamı ve asker olarak yetiştirilmek üzere devlet tarafından alınır. Aileleri para ve vergi muafiyeti ile razı edilir. Böylece önlerine parlak talihli bir istikbal yolu açılır. Bunların statüsü, pençik oğlanları ile aynıdır.
    Tamamen devletin ihtiyacından doğan devşirme müessesesinin hukuka uygun olup olmadığı hususunda çeşitli görüşler serdedilmiştir:
    Albert Howe Lybyer ve buna uyarak Basilike Papoulia, devşirmelerin köle statüsünde bulunduğunu söyler; bu tatbikatın kardeş katli gibi şeriata aykırı, ama devletin menfaati için yapılan amme hukuku tasarrufu olduğuna işaret eder. Ménage, Hoca Sadeddin Efendi ve İbni Kemal'in devşirmeyi şeriatla bağdaştırdıklarından bahseder. Devşirme oğlanların Enderun tahsilini bitirip çırak edilmeleri, azat mânâsına gelmediğini, köle statüsünün devam ettiğini Lybyer, Repp ve Menage söyler. Papoulia, ise "kapıya çıkmayı" azat edilmek olarak kabul eder.
    İslâm devleti bir yeri savaşla fethederse, esir ettiği halkı ya köleleştirir, ya da zimmî statüsü tanır. Hakan Erdem, devletin sonradan bu obsiyonunu değiştirerek, bazılarını tekrar köle statüsüne sokabileceğini müdafaa eder. Nitekim Osmanlıların devşirme aldığı aileleri vergiden muaf tutması bunun göstergesidir. Zira kölelerden vergi alınmaz. Ancak zimmî statüsü bir anlaşma ile verilir; sonradan zimmîlerin isyanı gibi bir sebep olmadan tek taraflı feshedilemez. Üstelik devletin vergiden muaf tuttuğu başka zimmîler de vardır. Bir amme hizmetinin karşılığı olarak teb’aya vergi muafiyeti tanımak rastlanan bir şeydir.
    Claude Cahen, devşirme sistemini, kendi teb’asını muntazam ve müesseseleşmiş bir şekilde toplamaya dair kendine has bir Osmanlı tatbikatı olarak görür.
    Gümeç Karamuk, devşirmelerin köle değil, hür insanlar olduğunu iddia eder; devşirme tatbikatının, mutlak bir hükümdarın otoritesine dayanarak teb’asını hizmetine yerleştirmesinden ibaret olduğunu söyler.
    Devşirmeleri köle statüsünde sayanlardan Paul Wittek, Osmanlıların devşirme usulünü, Şâfiî mezhebinden istifâde yoluyla tatbik ettiklerini söyler. Bu mezhebde, kendileri veya ataları Müslümanlığın doğuşundan sonra diğer semâvî bir dine girenler, ehl-i zimmet statüsünde sayılmazlar. Nitekim Osmanlılarda Sırp, Hırvat, Bulgar, Rum, Arnavud, Rus ve Hıristiyan Boşnaklar gibi İslâmiyetin zuhurundan sonra Hıristiyan olmuş halkların çocukları devşirme olarak alınır; bunun aksi olduğu kat’iyetle belli bulunan Yahudi ve Ermenilerin çocukları devşirilmezdi. Devşirmelerin köle statüsünde olduğu anlaşılmaktadır. Wittek’in bu husustaki görüşü de daha makul ve meseleyi izaha daha elverişlidir.
    8 Ocak 2013 Salı
  • Sual: Bildiğim kadarıyla Osmanlı Devleti Hanefî mezhebinde idi. Peki ceza hukukunda veya başka işlerde, diğer üç mezhebe mensup olan ahalisine nasıl muamele ediyordu?
    Cevab: Mahkemede kadı efendinin mezhebi tatbik edilir. O da Osmanlı Devleti’nde Hanefî mezhebidir. Taraflar hangi mezhebde olursa olsun, kadı Hanefî mezhebinin esahh kavillerine göre hüküm verir. Taraflar isterse, mahkemeye gitmeyip, kendi mezheblerinden hakeme müracaat edebilir. Bu hakem, tarafların mezhebini tatbik edebilir.
    17 Nisan 2013 Çarşamba
  • Sual: Osmanlı câmilerine neden sahabilerin veya büyük zâtların isimleri konulmamıştır? Bunun mahzuru var mıdır?
    Cevab: Osmanlılarda hiç bir câminin ismi yoktur. Halk arasında bir isim söylenmiş; o câminin ismi olmuştur. Bu da umumiyetle yaptıranın ismidir. Gecekondu mahallelerinde mimarî estetikten mahrum zavallı binalara Hazret-i Ebubekir Câmisi yazıyorlar. Saygısızlık değilse bile, küçük düşme bahis mevzuu oluyor.
    19 Mayıs 2013 Pazar
  • Sual: Osmanlı sultanları etek öptürür müydü?
    Cevab: Etek öpmek mecazdır. Buna eteklemek de denir. Hürmet ifadesi olarak birinin huzuruna girince, eli ile eteğini alıp göğsüne götürür gibi yapmak, sonra da öpüp başına koyar gibi hareket yapmaya etekleme veya temenna denir. Küçükler, rütbesine göre büyüklerin huzuruna girince etekler; o büyük de “estağfirullah, etme” diyerek razı olmadığını gösterirdi. Muayyen merasim günlerinde ricali devlet tahtına oturmuş padişahın önüne gelip, sadakat gösterisi olarak tahtın saçağını öpüp başına koyar gibi yapar. Bazen bizzat mabeyn müşiri tarafından yüksekte tutulan saçağı öper. Mesela Gazi Osman Paşa, Fuad Paşa, Sultan Hamid’in mabeyn müşiri idi ve saçak tutardı. II. Meşrutiyet devrinde İttihatçılardan âyân reisi Ahmed Rıza Bey, padişahın tahtının saçağını öpmekten kaçınmış, bu bir protokol skandalına yol açmış; fakat padişah üzerinde durmamıştı. Rıza Tevfik’in Sultan Hamid’e dair yazdığı mersiyevâri meşhur şiirde bu hâdiseye işaret vardır.
    20 Haziran 2013 Perşembe
  • Sual: Osmanlılar zamanında İstanbul'un fethi nasıl kutlanırdı? Osmanlılarda hangi millî bayramlar vardı?
    Cevab: Osmanlılar, İstanbul’un fethini hiçbir zaman kutlamamıştır. Hatta Sultan Hamid zamanında (1903) kutlamak istemişler; padişah “Rum vatandaşlarımız rencide olur” diye izin vermemiş. Bu, Dr. Atıf Hüseyin’in hatıralarında yazıyor. Osmanlılarda iki dinî bayram ve kandillerden başka, son zamanlarda padişahın doğum ve cülûs günü milli bayram idi. Donanma yapılır; yani dükkânlar, evler ve sokaklar süslenir, gece ışıklandırılırdı.
    20 Haziran 2013 Perşembe
  • Sual: Osmanlı devrinden TC’ye kalan ilim ve fen mirası nedir? Bugün mesela neden bir ilacın ismi Türkçe değildir?
    Cevab: Bugünki manada ilmin teknolojiye sistematik olarak aktarımı 19. asrın başlarındadır. Aslında Osmanlı zannedilenin aksine, Dünya'daki teknolojik ilerlemeleri takip etmekle birlikte katkılar da yapıyordu. Mesela Emin Paşa tarafından fransızca olarak 1840 senesinde neşredilen roket teknolojine dair kitaptan günümüzdeki çoğu bilim tarihçilerinin bile haberi yoktur desem yanlış olmaz. Bu kitap, Osmanlıcaya da tercüme edilmiştir. Diğer bir misal, İsmail Gelenbevî'nin (v. 1791) bilhassa mantık üzerine yazdığı kitap ve risaleler, asrındakilerin fevkinde olduğu yakın zamanda yapılan çalışmalarda ortaya koyulmuştur. (Khaled El-Rouayheb, Relational Syllogisms and the History of Arabic Logic, 900-1900, Boston: Brill, 2010). IRCICA tarafından cildlerce neşredilmiş, Osmanlı ilimler tarihine dair bibliyografik eserlerde, binlerce ilim adamı ve eserlerinin tanıtımı yapılmaktadır.
    Bu miras neden, günümüz Türkiyesine aktarıl(a)madı? Avrupa'yı gezmiş insanlar, 500-600 sene evvel kurulmuş ve isimleri Katolik üniversitesi olarak geçen eğitim müesseseleri görmüşlerdir. Avrupa, ciddî bir reformasyon hareketi yaşamış olmasına rağmen, müesseselerini ayakta tutmuştur. Bu da devamlılığı temin etmiştir. Osmanlı'nın son zamanlarında da medreselere paralel olarak yeni eğitim müesseseleri kurulmuş; bunların eğitici kadrolarının mühim bir kısmı yine medreselerden temin edilmişti. Sene 1930'a geldiğinde, Üniversite Reformu adında, Türkiye'de geçmiş miras ile irtibatı bir nebze kurabilecek ilim adamları üniversitelerden atılmıştır.
    Aslında, bilim ve teknoloji hayatımızı tamamen işgal ettiğinden, neredeyse herşeyi bilim ve teknolojiye indirgeyerek izah etmeye çalışıyoruz. Halbuki insanı insan yapan konuşup düşünmesidir. İhtiyaç duyduğunuz zaman, bir aleti veya silahı hızlı bir şekilde yapabilirsiniz. Ancak ictimai bir meselenin analizini veya ciddi hukuk problemini çözemezsiniz. Çünki bunlar oturmuş çok ciddi ilmi bir altyapı isterler. Bundan dolayıdır ki Osmanlı ilim hayatında da, dil, hikmet ve hukuk üzerinde yoğun çalışmalar yapılmıştır. Günümüz dünyasının en büyük ihtiyacı, meselelere derinlemesine nüfuz edecek mütefekkir/filozoflardır. Mevcut mirasımız devamedegelseydi, ülkemiz hem hukuk hem de felsefe sahasında belki parmakla gösterilen ve dünyaya ışık tutan bir mevkide olacaktı. Çünki, hukuk ve felsefe güçlü bir geleneğe dayanmaksızın, gelişemez.
    20 Haziran 2013 Perşembe
  • Sual: Şimdi çalınan Mehter marşları ve sözleri, Osmanlılar zamanından kalma mıdır?
    Cevab: Mehter, Yeniçeri Ocağı ile beraber 1826'da kaldırıldı. Meşrutiyet devrinde tekrar kuruldu. Cumhuriyet devrinde tekrar kaldırıldı. 1952'de tekrar kuruldu. 1826’dan eski marşların çoğunun notası bulunamadı. Her iki devirde de yeni marşlar bestelendi. Şimdi çalınanların ekserisi bunlardır. Hücum Marşı, Amed Nesim-i Subh-Dem gibi parçalar eskidir. Ayrıca bando/mızıka için bestelenen marşlar da mehter repertuarındadır. Cumhuriyetten sonra eski marşlardaki bazı ifadeler değiştirildi. Askerlerin Hazır Silah diye başlayan Devlet Marşı’ndaki “Sultan Aziz” kelimesi, “Türk milleti”; Ordumuz Etti Yemin diye başlayan Ordu Marşı’ndaki “Osmanlı” kelimesi, “Şanlı Türk”; Sivastopol Önünde’deki “Arab Binbaşı” terkibi, “Yaman Binbaşı”; Artar Cihadla şanımız diye başlayan marştaki “Osmanlıyız” kelimesi, “Pek Şanlıyız”; İzzeddin Hümâî beyin meşhur marşındaki “Kafkasya Dağlarında Çiçekler Açar” mısraı; “İzmir’in Dağlarında Çiçekler Açar”; “Yaşa Ey Şanlı Ordu Sen Binler Yaşa” mısraı da “Yaşa Mustafa Kemal Paşa Yaşa” şeklinde değiştirildi.
    13 Temmuz 2013 Cumartesi
  • Sual: Şeyh Edebâlî’nin vasiyetnâmesi sahih midir?
    Cevab: Merhum Tarık Buğra'nın Osmancık adlı romanında geçen, düzülmüş bir vasiyettir; aslı yoktur.
    25 Temmuz 2013 Perşembe
  • Sual: Fatih Sultan Mehmed’in Ayasofya vakfiyesinde câmiyi vakıf olmaktan çıkaran kimseye beddua ettiği doğru mudur?
    Cevab: Evet. Bu ifade bütün vakfiyelerde klişe olarak geçer. Şart-ı vâkıf, nass-ı şâri gibidir. Yani vakfeden şartı, âyet ve hadîs hükmü gibidir. Kimse değiştiremez.
    25 Temmuz 2013 Perşembe
  • Sual: Osmanlı Devleti’nin son asrındaki suç nisbeti ile alakalı istatistikler var mıdır?
    Cevab: Bu ciddi bir ilmî tedkikat mevzuudur. Devlet İstatistik Enstitüsü neşriyatı arasında Osmanlı Devletinde son asırdaki ceza istatistikleri var. Ecnebi devletleri de kendi neşriyatından takip etmek gerekir.
    28 Temmuz 2013 Pazar
  • Sual: Evliyalar hakkında tertiplenmiş bir ansiklopedide Malkara’da medfun Pir Ali Efendi’den bahsediliyor. Kaynak olarak Şakâyık-ı Nu’maniyye Zeyli ve Sicil-i Osmanî veriliyor. Çok aramamıza rağmen bu kabri bulamadık. Belediye ve vakıflara müracaat ettiğimizde, kayıtlarında böyle bir kabrin olmadığı cevabı verildi. Ne yapmak lâzım?
    Cevab: Anadolu’nun çok yerinde, bu gibi zâtların kabrinin bulunduğu kaynaklarda geçer; ama yılların tahribatı sebebiyle haylisi yerinde bulunamamaktadır. Zelzeleler, yangınlar, hükümet tasarrufları sebebiyle kabirler, hatta mezarlıklar kaybolmuştur. Bu hususta maksada kavuşmak çok zordur.
    28 Temmuz 2013 Pazar
  • Sual: Ruslar 1552'de Kazan'ı istila edip oradaki müslümanları katlettiği zaman, en güçlü çağını yaşayan Osmanlı Devleti niçin buna bir reaksiyon göstermemiştir?
    Cevab: Osmanlı hükümeti, Don-Volga kanalını açarak bunu engellemeye çalıştılar. Ama mesafe uzaklığı, mevsimin müsaadesizliği, maddî imkânsızlıklar mâni oldu. Kanuni sultan Süleyman zamanı, hem devletin en güçlü çağıdır; hem de çözülmenin başladığı zamandır. Uzun seferler, geniş fetihler sebebiyle bütçe ilk o zaman açık vermiştir. Hükümetin daha ehemmiyetli meşguliyetleri vardı.
    19 Eylül 2013 Perşembe
  • Sual: Zilhicce hilâli, ilk gün başka ülkede görülüp de, kendi memleketimizde görülemezse, Zilhicce ayı bir gün sonra mı başlar?
    Cevab:

    Hesab da, rüyet de ayın başlaması için birer kriterdir. Kamerî aylar, ayın dünya etrafında bir defa dolaşıp yeniden doğuşu ile başlar. Oruç, kurban ve hac, kamerî ayın başlamasına göre ifa edilen ibadetlerdir. Kamerî ay doğar; ama o beldede görülmeyebilir. Bu sebeple dolunaydan itibaren 14 gece sayılıp 29. gece hilâl güneş batarken garb semasında gözetlenir. Görülürse, yeni ay başlar; herhangi bir sebeple görülmezse, içinde bulunulan ay 30 güne tamamlanır. Buna tekmil-i selâsin denir ve hadîs-i şerif ile emrolunmuştur. Yeni ay hesaba göre o gün doğsa bile, ay otuza tamamlanır ve ertesi gün yeni ayın 1’i olur. Bu sene olduğu gibi, bir ay hesaba göre başka, rü’yete göre başka gün başlayabilir. İbâdetlerde ise, esah kavle göre hesab değil, rü’yet esastır. Osmanlılar zamanında kamerî aylar hesab ile değil, rü’yet ile başladığından, çoğu zaman bu tekmil-i selâsin muamelesi yapılır ve bu, hükümet ve taşrada kadılar marifetiyle ilan edilirdi. Bu bakımdan Osmanlı vilâyetlerinin birinde Zilhicce ayı başlamışken, diğerinde daha 30 Zilka'de hüküm sürüyor olabilirdi. Hatta bu sebeple tarihî hâdiselerin çoğu milâdî güne çevrilirken bir gün kayma olabilmektedir. Zilka’de ayının 29.unu 30’a bağlayan gece Türkiye ve Hicaz’da Zilhicce hilâli görülemediği için, eğer Osmanlı Devleti zamanında olsaydı, bu sene (hicrî 1434) Zilka’de 30’a tamamlanıp, ertesi günü (yani 7 Ekim 2013 Pazartesi günü) Zilhicce’nin 1’i sayılıp, Kurban Bayramı da 16 Ekim Çarşamba günü başlayacaktı. Zilka’de 30 gün olsaydı; 29. gece hilâl görülemediği için, zaten 30’a tamamlanacak ve ertesi günü hilâl gözetlenmeyecekti. Zira kamerî aylar 31 gün olamaz.

    Ramazan hilâli, dünyanın her hangi bir yerinde şer’î esaslara muvafık bir şekilde görülürse, Hanefî mezhebine göre diğer beldelerde de Ramazan ayı başlamış olur. Şâfiî’de her belde kendi gördüğü ile amel eder. Osmanlılar zamanında Bursa veya Edirne’de hilâlin görüldüğü sonradan sâbit olur ve haber alınırsa, İstanbul’da da Ramazan ayı o gün başlamış sayılırdı. Zilhicce hilâli ise böyle değildir. Bunda her beldede ayrı ayrı şer’î esaslara göre görülmüş olması aranır. Bir beldede görülünce, esah kavle göre, başka beldede de Zilhicce ayının başlaması lâzım gelmez. Rü’yet yapılamadığı için kamerî ayın şer’î bir şekilde başlamadığı memleketlerde, kurbanların ihtiyaten ertesi günü kesilmesi, Ramazan’dan sonra da iki gün ihtiyaten oruç tutulması ile mesele hallolmaktadır.

    14 Ekim 2013 Pazartesi
  • Sual: Yavuz Sultan Selim bir sefer sırasında bir papaza “Babamın devri mi daha iyiydi, yoksa benim devrim mi? diye soruyor. Papazın “Sizin devriniz daha iyidir” cevabına istinaden, “Sen bu cevabınla, her yıl bir öncekinden kötü gelir mealindeki hadis-i şerifi inkâr ettin” diyerek papazı idam ettirmesi hâdisesi doğru mudur?
    Cevab: Menkıbenin aslı öyledir: Şark seferine giderken konuştuğu papaz, “Babanızın devri iyidir” diyor. Padişah da “Sizin devriniz iyidir, deseydin, kafanı keserdim” demiş. Yani, dalkavukluk ettiğini anlardım, halbuki yıl yıldan kötü gelir, demek istemiş. Hikayenin bir başka versiyonunda, Sultan Selim, kadı veya müftü tayin edilecek birine, yahut vazife vermek istediği birisine bu suali sormuş; o ise dalkavukluk olsun diye, sizin zamanınız iyidir deyince, hadis-i şerifden haberi yok diyerek bu kişiyi tayinden vazgeçmiştir. Menkıbedir, tarihî bir hâdise değildir.
    26 Ekim 2013 Cumartesi
  • Sual: Osmanlıca tıb kitaplarında ilaçların mikdarları bildirilirken kullanılan dirhemin, bugünkü karşılığı nedir?
    Cevab: Dirhem-i şer'i 70 arpa ağırlığı, yani 3,36 gramdır. Necasette ise dirhem-i örfi olan 4,8 grama itibar edilir.
    26 Ekim 2013 Cumartesi
  • Sual: Osmanlılar umumiyetle Batıya sefer yapmıştır. Orta Asya'ya sefer yapıp, Türk boylarını bir araya toplayamaz mıydı?
    Cevab: Osmanlı Devleti, İslâmiyeti yaymak ve korumak için mücadele etmiştir, Turancılık için değil. Kaldı ki o zaman için Orta Asya’daki Türkleri birleştirmesi kolay bir iş değildi. Osmanlı misyonu için bir faydası da yoktu. Ama Asya’daki Müslümanlara ve Türk boylarına icabında yardım etmiştir.
    26 Ekim 2013 Cumartesi
  • Sual: Divan-ı mezâlimde tatbik edilen muhakeme ve tahkikat usulleri, niçin normal kadı mahkemelerinde câri değildi? Şeriat bu usullere izin veriyorsa, bunların kadı mahkemelerinde tatbik edilmemesi adaletin tecellisi bakımından bir kusur değil midir?
    Cevab: İki çeşit delil sistemi vardır. Bazı davalarda kanunî delil aranır. Bu deliller sâbit olmadıkça, o davaya bakılıp karar verilemez. Mesela zina suçunun sabit olması için ya dört defa ayrı ayrı suçun ikrarı veya dört hür, erkek, Müslüman ve âdil şahidin şahidliği lâzımdır. Bu, kanunî delildir. Burada hâkimin o hâdise hakkında bilgisi bile delil sayılmaz. Bir de vicdanî delil sistemi vardır. Burada hâkim mevcut her çeşit delil, karine ve emareyi takdir edip vicdanî bir karar verir. Kadı mahkemelerinde, ekseriya kanunî delil sistemi arayan davalara bakılır. Her dava kanunî delil istemez, vicdanî delil kâfidir. Divan-ı Mezâlimlerde bu vicdanî delil arayan davalara bakılır. Hazret-i Peygamber ve Sahâbe’nin tatbikatı böyle olmuştur. Bu bir kusur değil, üstünlük sayılabilir. Bu şekilde İslâm hukuku, zamanın ve zeminin değişikliğine kolayla adapte olabilmiştir. Osmanlılarda Tanzimat’tan sonra nizamiye mahkemeleri kurulurken, divan-ı mezâlimler örnek alınmış ve bu mahkemelerin bir nevi kurucusu sayılan Ahmed Cevdet paşa, Celâleddin Devânî’nin Divan-ı Def-i Mezâlim adlı risâlesini Farsça’dan Türkçe’ye tercüme edip, meşruluk temeli olarak takdim etmiştir.
    8 Aralık 2013 Pazar
  • Sual: Sultan II. Mahmud''un yaptığı kıyafet inkılâbında, ulemâ fese karşı çıkmış mıydı?
    Cevab: Ulema hep padişahın yanında olmuştur. Fes, İslâmiyete aykırı bir serpuş değildir.
    8 Aralık 2013 Pazar
  • Sual: İslâmiyette câmi yıkmaya cevaz verilmiş midir?
    Cevab: Umumun menfaati için yıkılıp, parası ile yeni bir vakıf kurulur. Câmi harab olmuşsa veya cemaati kalmamışsa yahud buradan yol geçmesi gerekiyorsa, câmi yıkılabilir. Osmanlı tarihinde az da olsa misalleri vardır.
    8 Aralık 2013 Pazar
  • Sual: Uydurukça kelimelerin Osmanlıca asıllarını öğrenebileceğimiz bir lügat veya bir site tavsiye edebilir misiniz?
    Cevab: Kadir Mısıroğlu'nun Bin Uydurma Kelimeyi Boykot adında bir kitabı var. Bir de Osmanlıcadan-Türkçeye Kılavuz adında 1932 tarihli bir el kitabı var. Belki eski kitap satan yerlerde bulunabilir.
    8 Aralık 2013 Pazar
  • Sual: Şeyhülislâm Ebussuud Efendi fetvalarında, “Bir Müslüman, başka birine hâşâ cima' lafzı ile dinine, imanına ve ağzına söğse, kâfirdir, katli helâldir” diyor. Günümüz âlimleri te’vil ediyor; ama bu büyük âlim neden te’vile gerek duymamıştır?
    Cevab: Bu sözünde, kasıt varsa, söyleyen kişi imandan çıkar, tevbe etmezse, mürted olduğu için katli gerekir. Şeyhülislâm Ebussuud Efendi zamanında İslâm cemiyeti ve devleti vardı. Müslümanlar dinini biliyordu. Bu sebeple o zaman te’vile ihtiyaç yoktu. Şimdi te’vil edilir; kasdının dine, imana söğmek olmadığı, kişiye hakaret olduğuna yorulur. Ama söğen kişi, kasdın açıklarsa, o zaman başkadır.
    8 Aralık 2013 Pazar
  • Sual: Harem hakkında hangi eserleri tavsiye edersiniz?
    Cevab: Harem hakkında çok kitap vardır. Bir kısmı ehil olmayan kimseler tarafından sansasyon maksadıyla yazılmış gayrı ciddi kitaplardır. İlmî olarak Leyla Saz’ın, Ayşe Osmanoğlu’nun, Safiye Ünüvar’ın, Ahmed Akgündüz’ün, Cengiz Göncü’nün kitapları ilk etapta aklıma gelen kıymetli eserlerdir.
    30 Aralık 2013 Pazartesi
  • Sual: Safiye Ünüvar Saray Hatıralarım kitabında Sultan Reşad ile alakalı şunu söylüyor: "Fukaraya dağıttığı paraları, kâğıt para olarak değil, gümüş para olarak verirdi." Bunun dinî bir sebebi var mıdır?
    Cevab: Din, para olarak, altın ve gümüşe itibar eder. Kâğıt ve metal para kullanmak, kolaylık için câizdir. ama ibadetler, altın ve gümüşe göre hesaplanır. Kâğıt paranın değeri muntazam değildir. Halk, kâğıt paraya itibar etmezdi. Bu sebeple bazı ulema, zekâtın kâğıt para olarak verilmesini câiz görmemiştir.
    30 Aralık 2013 Pazartesi
  • Sual: Nuri Demirağ hakkında malumat verir misiniz?
    Cevab: Nuri Demirağ işadamı idi. 1945'te Milli Kalkınma Partisi’ni kurdu. Böylece Çok Partili Devre şeklen de olsa geçildi. İstihbarat ile alakası olduğu, bu partiyi de danışıklı dövüş olarak İnönünün arzusu üzerine kurduğu söylenir. Milletvekilidir. Hakkında çok malumat bulunabilir.
    30 Aralık 2013 Pazartesi
  • Sual: Birgivî'nin Tarikatü’l-Muhamediyye isimli eseri elime geçti. Kendisinin aklî ilimlere karşı uzlaşmaz bir tavrı olduğunu; mantık hâricindeki aklî ilimlere bid'at dediğini gördüm. Kâtib Çelebi tarafından da bu nedenle tenkit edilmiş. Halbuki kendisi bir Hanefî âlimidir, müsbet ilimlere karşı daha toleranslı olması gerekmez miydi?
    Cevab: Ben öyle bir intibâ edinmedim. Birgivî, Tarika kitabında ilimleri, emrolunan, yasaklanan ve mendub ilimler olmak üzere üç kısma ayırır. İlm-i nücûm, ilm-i kelâm ve ilm-i hikmeti, yasaklanan ilimler kategorisinde ele alır ve der ki: “Zeki, dindar, çalışkan kimselerden bâtıl yollara kayma korkusu olmayanların, kelâm ilmini öğrenmesi ve öğretmesi münasiptir”. İlm-i nücûmdan yasak olan şeylerin, gök cisimlerinin hareketlerinden, geleceğe dair mana çıkarmak olduğunu söyler. Felsefecilerin, her sözünü değil; din hakkında söylediklerini reddeder. Hâdiseye İmam Gazâlî’de olduğu gibi avam-havas bilgisi açısından yaklaşıyor ve bu sözleri, muayyen kimseler için söylüyor olsa gerektir. Nitekim temel dinî ilimlerden mahrum sıradan bir kimse, müspet ilimlerle çok alâkadar olursa, imanı tehlikeye düşebilir. Din câhillerinin, müsbet ilim öğrenmesi, insanların umumuna zarar verecek bir husus olarak görülmüştür. Sadece Birgivî değil, çok İslâm âlimleri, ilmin ehline verilmesi gerektiği, ehli olmayan kimsenin elinde ilmin zararlı olduğunu söyler. Pozitif ilimlere menfi bakılmış olsa, asırlarca medreselerde okutulup, ortaya nice faydalı eserler konur muydu? Âlimler ilmi maksat değil, insanlara dünya ve âhirette fayda verecek bir vâsıta olarak görür.
    2 Mart 2014 Pazar
  • Sual: Sultan II. Mahmud ile Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın karşı karşıya gelme sebebini merak ediyorum?
    Cevab: Kavalalı Mehmed Ali Paşa, liyakatli ve muhteris bir vâli idi. Sadrazam Hüsrev Paşa, kendisini aşağılayınca, Fransızların tahrikine kapılıp isyana kalkıştı.
    9 Mart 2014 Pazar
  • Sual: Tarihte Köroğlu diye bir kahraman yaşamış mıdır?
    Cevab: Muhtemelen yaşamıştır. Mahallî idareciler tarafından zulme uğradığı; bu zâlim idareciyi bertaraf etmek üzere hükümet ile işbirliği yaptığı söylenir.
    9 Mart 2014 Pazar
  • Sual: Sultan II. Mahmud’un portresini devlet dairelerine astırması hakikat midir? Öyle ise bunun şer’î izahı nedir?
    Cevab: Canlı resminin yapılıp hürmet makamına asılması şer’î prensiplere aykırıdır. Sultan II. Mahmud devri, siyasî bakımdan çok karışık bir devrin üzerine bina edilmiştir. Bir şeyin o zaman vâki olması, caiz olduğunu da göstermez. Şu kadar ki, canlı resminin asılması hususunda ihtilaf vardır. Ulemadan gölgesiz (minyatür) resme veya o hâliyle yaşamayacak portre resmine cevaz verenler vardır.
    24 Nisan 2014 Perşembe
  • Sual: İslâm hukukunda adam öldürme suçundan dolayı kısas değil de diyete mahkûm olana veya mağdurun vârisleri tarafından affedilen kimseye, ayrıca mahkemenin ceza vermesi meşru mudur?
    Cevab: Katl suçundan diyete mahkûm olan veya affedilen kimseye, mahkeme ta’zir cezası verebilir. Buna salahiyeti vardır. Osmanlılarda ta’zir cezaları öteden beri padişah kanunnameleri ile tanzim edilir. Hemen hepsinde de bu gibi kimselere ayrıca verilecek ta’zir cezalarından bahsolunur. Şu halde, Osmanlılarda kadılar, bu ta’zir cezasını vermeye mecburdur. Kanunnamede olmasaydı, kadı faile ta’zir cezası verip vermemekte muhayyerdir. Bu ceza kanunnamelerinden bilinen en eskisi Sultan Fatih’e aittir. Şu halde Osmanlılarda Fatih’den beri kadılar, diyet cezasına mahkûm olan veya affedilen faile ayrıca bir ta’zir cezası vermektedir. Osmanlı Devleti’nin sonuna kadar bu usul devam etmiş; yeni kurulan nizamiye mahkemeleri, adam öldürme gibi ceza davalarında şer’iyye mahkemelerinin hükmü verilene kadar beklemiştir.
    24 Nisan 2014 Perşembe
  • Sual: Rıza Nur, müslüman mıdır?
    Cevab: Kitaplarından anlaşıldığına göre, itikadı yoktur. Ancak oğulluğu Nihal Atsız, babasının son zamanlarında tövbekâr olup câmi câmi dolaştığını, namaz kıldığını söylerdi.
    28 Nisan 2014 Pazartesi
  • Sual: Makbul İbrahim Paşa’nın bahçesine heykeller diktirdiği gerçek midir?
    Cevab: O heykeller ganimet olarak geldi; bir müddet saray bahçesinde hürmet mevkiinde olmayarak durdu; sonra kaldırıldı.
    28 Nisan 2014 Pazartesi
  • Sual: Osmanlılarda gayrımüslimlerden alınan vergilerin nisbeti müslümanlardan fazla mıdır?
    Cevab: Şer'en gayrımüslimden alınan vergi, aynı sahada müslümandan alınan vergiden daha az olamaz; fazla olabilir. Bu fazlalık; zimmet anlaşması ile tayin edilir. Osmanlılarda aynı nisbettedir.
    27 Mayıs 2014 Salı
  • Sual: Osmanlılardaki 'besleme' müessesesi ne manaya gelmektedir?
    Cevab: Fakir kimsesiz çocuklar alınıp büyütülür, sonra evlendirilir veya işe konur. Buna besleme denir. Ancak evlatlık olarak birini üzerine kaydedip çocuğu ilan etmek İslâm hukukunda caiz değildir.
    27 Temmuz 2014 Pazar
  • Sual: Amerika’nın keşfi için Kristof Kolomb’un Kanuni’den gemi istemesine rağmen, hayır cevabı almasının ve Osmanlıların coğrafî keşflere girişmemesinin sebebi nedir?
    Cevab: Kolomb, Sultan Kanuni’den çok önce Amerika’ya gitti. Bunun bir kabahat olup olmadığını bugünki bakış açısıyla söylemek kolay değildir. Bunun stratejik, ideolojik ve ekonomik derin sebepleri vardır.
    27 Temmuz 2014 Pazar
  • Sual: İslâm kanunlarının tatbik edildiği memleketlerde gayrımüslimler ibâdethâne açabilirler mi? Ebussuud Efendi'nin “mevcut olanlarla iktifa ederler'' diyerek buna cevaz vermediği doğru mudur?
    Cevab: Müslümanların sulh yolu ile fethettiği yerdeki gayrımüslim mâbedleri anlaşmaya tâbidir. Müslümanların silahla fethettiği veya kurduğu şehirlerde mevcut mâbedler yıkılmaz; ama Müslümanlara ait olur; hükümdar dilerse, gayrımüslimlerin burada ibadet etmesine izin verebilir. Yeni mâbed açmaları da hükümdarın iznine tâbidir. Şeyhülislâmın fetvâsı, kâideyi bildirmektedir.
    20 Ağustos 2014 Çarşamba
  • Sual: İstanbul ahalisinin askerlikten muaf olması gibi pozitif ayrımcılığın sebebi nedir?
    Cevab: İstanbul ahalisi, memuriyet ve esnaflık ile meşgul olur. Askere giderlerse, bu işler sekteye uğrar. Başşehrin istikrarı ve düzeni imparatorluklarda çok mühimdir.
    20 Ağustos 2014 Çarşamba
  • Sual: Barbaros gibi Müslüman korsanlar hakkında ne söylenebilir? ''Müslüman korsan'' gibi bir ifade dine ne kadar uygundur?
    Cevab: Onlar, halifenin emrinde hareket eder; muharib devlet gemilerine saldırırlar. Korsan, deniz piyadesi demektir ve akıncının bahriyedeki karşılığıdır. Haydut demek değildir.
    20 Ekim 2014 Pazartesi
  • Sual: Bir kitapta, Sultan Süleyman Kanunî, İstanbul’a su getirdiği vakit, Şeyhülislâm Zenbilli Ali Efendi’nin kendisine, şeriata aykırı kanunları Avrupa’dan getirdiğin için, İstanbul’a öyle bir b... s... ki, o getirdiğin suların cümlesi üzerinden akıp geçse yüz senede temizleyemez dediğini okudum. Böyle bir hâdise vâki midir?
    Cevab: Bu sözde bir yanlışlık olsa gerektir. Kanuni Sultan Süleyman, her işinde fetva alırdı. Padişahların kanun yapması zaten meşrudur. Kanuni Sultan Süleyman, kendisinden önceki ve sonraki padişahlar gibi çok kanun yapmıştır. Bunlar, şeriatın boşluk bıraktığı yerlerdedir ve şeriata aykırı değildir. Zenbilli gibi ilmiye sınıfının en yüksek mertebesine ulaşmış bir âlimin böyle câhilce ve terbiyesizce konuşması düşünülemez. Aklı başında biri de bunu söylemez. Doğru olup olmaması bir yana rivayetin aslı şudur: Sultan Süleyman’ın yeniçerilere vermiş olduğu salahiyet hakkında reisülküttab Hayri Efendi’nin, sonradan kendisi de reisülküttab olan kardeşi Şeyda Efendi, bir mecliste Süleyman Han hazretlerinin hayratından bahsolunurken, cevaben, Sultan Süleyman’ın hayrı şerrine mukabil olamaz. Çünki icad etmiş olduğu yeniçeri kazuratını, getirmiş olduğu Kırkçeşme suları tathir edemez, demiştir. (Raif Yelkenci, Mevlânâ’ya Dair, Tarih Mecmuası, Kasım 1972, 78)
    20 Ekim 2014 Pazartesi
  • Sual: Son devir Osmanlı mimarisinin Batıya yönelmesi, taklitçilik olarak görülüyor. Bu yönelişin sebebi nedir?
    Cevab: Moda icabıdır. Tarih boyu cemiyetler, birbirlerinden tesir görmüştür. Normaldir. Klasik Osmanlı mimarisi dediğiniz de, İran, Yunan ve Roma mimarisinin Arabesk hâlidir. Bundan kompeks duymamak lâzımdır.
    20 Ekim 2014 Pazartesi
  • Sual: Adına hutbe okutmak ne demektir?
    Cevab: Hutbede, zamanın padişahının ismi zikredilir ve ona hayır dua edilir. Bu bir hâkimiyet alâmetidir.
    20 Ekim 2014 Pazartesi
  • Sual: Osmanlı'nın ilk devirlerinde mirasın yasak olduğu, devletin buna el koyduğu doğru mudur?
    Cevab: Osmanlı Devleti, bir şer’î devlettir. İslâmiyette miras, kimsenin iptal edemeyeceği ve el koyamayacağı bir haktır. Bunu söyleyen, cezâlandırılan devlet adamlarının mallarının müsâdere edilmesini veya köle asıllı devlet adamlarının öldüğü zaman mirasının devlete kalışını böyle zannetmiş olsa gerek.
    23 Kasım 2014 Pazar
  • Sual: İslâmiyette serbest piyasa ekonomisi olduğu halde, Osmanlı Devleti’nde şimdiki gibi bir serbestlik olmadığı; mesela aynı türden iş yapanlara o mıntıkada belli sınırlamalar getirildiği görünüyor. Bunun izahı nedir?
    Cevab: Osmanlı ekonomisi, o zamanki Avrupa memleketlerinde olduğu gibi kontrollü liberalizm üzerine kuruludur. Bunda zayıfları (halkı) korumak, mal standartlarını muhafaza etmek, muayyen kişi ve kitlelerin aşırı zengin olarak cemiyet düzeni ve devleti tehdid etmelerini önlemek, amme hizmetlerinin en iyi şekilde yerine getirilmesini temin etmek gayesi vardır. İslâmiyetin kabul ettiği ekonomik sistem de, başıboş bir liberalizm değildir. Zekât, vakıf gibi müesseselerle, bu sistemin mahzurları bertaraf edilmiştir.
    23 Kasım 2014 Pazar
  • Sual: Modern câmiaya mensup kişilerin cenazeleri niçin Teşvikiye Câmii’nden kaldırılıyor? Câmide masonik işaretlerin olduğu doğru mudur?
    Cevab: Bilemeyiz. Buraya yakın oturdukları için olsa gerek. Teşvikiye Câmii’ni Sultan Abdülmecid yaptırmıştır. Şehrin, buraya doğru genişlemesini teşvik maksadıyla yeni semtler kurmuş; bu ve başka câmileri yaptırmıştır. Böyle mübalağalı şeylere itibar etmemelidir.
    23 Kasım 2014 Pazar
  • Sual: Sizin gibi bazı hocalar neden Osmanlıyı bu kadar şahsîleştiriyor? Seyyid olsalar, soya olan saygıyı anlarım. Cumhuriyetten sonra haksızlığa uğrayan bir tek hanedan mensupları mıdır? Yavuz Sultan Selim’i seviyoruz. Ama Avrupa’da büyümüş torunundan bize ne? Şimdi bazı politikacıları seviyoruz. 50 sene sonra hangimiz torununu tanırız?
    Cevab: Yazılarımı hiç okumadığınız anlaşılmaktadır. Bir ilim adamı, hukukçu, en azından insan olarak, hangi kesimden olursa olsun haksızlığa uğramış olanların hakkını savunurum. Bundan tabiî ne olabilir? Bugün şu vatan üzerinde, dinî ve millî hüviyetiyle yaşayanların, bunu Osmanlılara borçlu olduğunu bilmesi gerekir. Büyük âlimler ve veliler hep böyle söylemiş; Osmanlıyı sevmenin ehl-i sünnet bir müslüman için iman alâmeti oluğunu beyan buyurmuştur. Yine yazılarımı okumuş olsanız, Osmanlıların sülâle-i tâhireden olduğunu görürdünüz. İyilik yapanın kendisine ve evladına iyilik yapmak, dinin ve ahlâkın icabıdır. Hazret-i Peygamber, evlâda yapılan iyilik, babaya yapılan iyiliktir buyuruyor. Zamane politikacıları ile Osmanlıları kıyas etmek çok basit düşmektedir.
    23 Kasım 2014 Pazar
  • Sual: Sultan II. Mehmed’in, saraya freskler yaptırdığı ve II. Bayezid'in bunları dine aykırı bularak attırdığı doğru mudur?
    Cevab: Canlı resmi yapmak ve yaptırmak dinen yasaklandığına göre, böyle birşey mümkün olmasa gerektir. Belki manzara resimleri yaptırılmış olabilir. Zamanımızda Sultan Fatih’i, hakikî hüviyetinden farklı bir şahsiyet olarak lanse etme gayreti vardır. Ayasofya’daki fresklerin bile kazındığını Osmanlı kronikleri bildiriyor. Sultan Bayezid’in kazıttığı, Bizans’tan kalma freskler olsa gerek.
    23 Kasım 2014 Pazar
  • Sual: Ertuğrul Gazi'nin İbn Arabi ile görüştüğüne dair kroniklerde yahut ciddi kaynaklarda bilgi mevcut mudur?
    Cevab: Malum değildir. Film ve romanlarda geçen her şeyin gerçek olması şart değildir. İbnü’l-Arabî, Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan 60 sene kadar evvel vefat etmiştir. Ancak keşf yoluyla Osmanlılar hakkında sitayişkâr sözler söylediği bilinmektedir. Geleceğe dair keşifleriyle meşhurdur. Nostradamus'un bile kehanetlerini ondan alıp yazdığı söylenir. Muhyiddin der ki: Peygamber ve sahabeden sonra en sâlih devlet, Osmanlı Devleti'dir. Kıyamet alâmetlerinin zuhuruna kadar yıkılmaz. Beyitin Arapça aslı Yıldız Hamidiye Câmii'nin giriş kapısı üzerinde asılıydı. Muhyiddin'in Şam'daki kabrini Yavuz Sultan Selim yaptırdı. Şam'da Muhyiddin Câmii'ni de Sultan Abdülhamid tamir ettirdi. Padişah Şâzelî olduğu için, burası da şimdi Şâzelî tekkesidir. Endülüslüdür. Selçuklu devrinde bir ara Konya'ya geldi. Osmanlı Devleti'nin kuruluşundan 60 sene evvel Şam'da vefat etti. Büyükler demiş, "Muhyiddin aşk sarhoşudur. Onun derecesinde olmayanın, onun kitaplarını okuması caiz olmaz".
    22 Aralık 2014 Pazartesi
  • Sual: Kanuni Sultan Süleyman'ın Gülfem isminde bir cariyesi olduğu ve evladı ile birlikte öldürüldüğü doğru mudur?
    Cevab: Vardı. Sultana hıyanet ettiği için öldürüldüğü söyleniyor. Oğlu Şehzade Mahmud, bebek yaşta çiçek hastalığından ölmüştür.
    10 Ocak 2015 Cumartesi
  • Sual: Osmanlı Devleti’nin 18 ve 19 asırda Ruslara karşı mağlubiyetlerini sebepleri nelerdir?
    Cevab: Malî ve askerî yetersizlik bir yana; Rusların mukavemet gücünün yüksekliği gibi sebepleri vardır.
    10 Ocak 2015 Cumartesi
  • Sual: Osmanlıca için Eski Türkçe derler. Fakat Osmanlıca Arapça ve Farsça tamlamalardan oluşan bir dildir. Sarayda geliştirilen 4-5 bin kişinin konuştuğu bir dildir. Sizce yanlış mı düşünüyorum?
    Cevab: Avam ile entelektüeller, hiç bir cemiyette aynı dili konuşmaz. Halk dili ile edebiyat dili başkadır. Yüksek kültürlü cemiyetlerde, okumuşların diline itibar edilir. Osmanlıca öyledir. Bâki’nin kullandığı dil de Osmanlıcadır; Karacaoğlan’ın kullandığı da. Biri havas, diğeri avam dilidir. Ama ikisi de Osmanlıcadır, yani Eski Türkçedir.
    10 Ocak 2015 Cumartesi
  • Sual: Türklerin bazı milletlerin müslümanlığına vesile olduğunu söylüyorsunuz. Bunlar hangi halklardır?
    Cevab: Hind Müslümanları, Afganlar, Çinli Düngenler, Arnavutlar, Boşnaklar, Pomaklar, Patriyot denilen Rum müslümanları, Torbeş denilen Makedon müslümanları, Çerkesler, Abazalar, Gürcüler, Lazlar, Hemşinli halkı ve (bazı) Kürtlerdir. Bunun dışındaki milletlerden müslüman olanlar, Türkler veya yakındaki müslüman topluluklar içinde erimiştir.
    7 Şubat 2015 Cumartesi
  • Sual: Ayasofya Câminin Atatürk tarafından müzeye çevrildiğini biliyoruz. Ama imam kadrosu duruyormuş. Eğer müzeye çevrildiyse imam kadrosu neden duruyor?
    Cevab: Ayasofya’nın arkasındaki Hünkâr Mahfeli 1979'dan beri camidir. Beş vakit namaz kılınır. Buranın kadrolu imamı mevcuttur.
    7 Şubat 2015 Cumartesi
  • Sual: Osmanlı Devleti’nin kuruluşunu anlatan Diriliş filminde, mütesettir bir kadın olmaması dikkatimizi çekti. Osmanlı öncesinde Türk cemiyetlerinde tesettür bu kadar yaygın değil miydi?
    Cevab: Filmlerde ve romanlarda anlatılan şeylerin gerçek olması gerekmez. Türkler, Müslüman olduktan sonra, bu yeni dini gönülden benimsemişler; eski örf ve âdetlerinden bu dine aykırı ne varsa terk etmişlerdir. Hiç bir Türk cemiyetinde Müslüman kadınlar dışarıda başı açık dolaşmamıştır. Hatta Türkler müslüman olmadan evvel bile, kadınların başlarının ihtişamlı başlıklarla örtülü olduğunu, eski hikâye, destan ve resimlerden anlaşılmaktadır. Göçebe topluluklarda dinî bilgi ve dindarlık zayıf olabilir. Bir de göçebelerde, yaşanan sıkı ve hareketli kır hayatı sebebiyle kaç-göç (tesettür değil) şehirdeki gibi sıkı olmayabilir.
    7 Şubat 2015 Cumartesi
  • Sual: Osmanlıda kağıt para basılamadığı, dış ülkelerde bastırılıp, ülkeye getirildiği doğru mudur?
    Cevab: Evet. Cumhuriyet devrinde de öyleydi. Osmanlı Devleti, kâğıt parayı kısa bir devre kullanmış; metal parayı tercih etmiştir.
    12 Mart 2015 Perşembe
  • Sual: Mızraklı İlmihal’den başka hem ilmihal malumatı için, hem de Osmanlıcayı terakki için tavsiye edebileceğiniz kitaplar nelerdir?
    Cevab: Dürr-i Yektâ.
    12 Mart 2015 Perşembe
  • Sual: Kritovoulos isimli bir tarihçi, İstanbul’un fethinden sonra şehrin yağmalandığını söylüyor. Doğru mudur?
    Cevab: Savaşla fethedilen şehirler, önceden kumandan tarafından va’d edilmişse yağmalanabilir. Şer’î hukukta meşrudur. İstanbul'un da üç gün böyle yağmalandığına dair rivayet vardır. Şu halde gayrı meşru bir halden bahsedilemez. 
    12 Mart 2015 Perşembe
  • Sual: Beypazarı Hırkatepe Köyünde bulunan türbenin, Ertuğrul Gazinin babası olan Süleyman Şah'a ait olduğu iddia ediliyor. Gerçek midir?
    Cevab: Mevzuyla alakalı yazı ve programlarım vardır. Kronikler, Süleyman Şah’ın Fırat’ta boğulduğunu söylüyor. Beypazarı'ndaki türbede kimin yattığı hakkında malumatım yoktur. Belki hanedanda bir ferddir. Nitekim tarihçi Neşrî’den anladığımıza göre, Ertuğrul Gazi’nin Osman Bey’den başka Gündüz Alp (v.1306) ve Sarubatı (Savcı, v.1288) adında iki oğlu vardı. İkincisinin Beyhoca (v.1287) ve Süleyman adında iki oğlu vardır. Beyhoca, Mudurnu ve İnegöl arasındaki Ermenibeli’nde şehid düşmüştür. Kabir Hamzabey köyündedir. Bu mıntıkaya yakın olan Beypazarı’ndaki türbe belki bu Süleyman bey’e aittir.
    12 Mart 2015 Perşembe
  • Sual: “Ama Hangi Osmanlı?” kitabınızda, "Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar" atasözünü, "Doğru söyleyeni domuzlu köyden kovarlar" şeklinde vermişsiniz. Latife yaptığınızı sandım. Bu hususta malumat verebilir misiniz?
    Cevab: Doğrusu domuzludur. Hristiyan köyü kastedilir. Yani Hristiyanlar, İslâmiyete dair anlatılan bir şeyi elbette doğru kabul etmezler demek istiyor. Eski Türkçe’de domuz, sağır nun ile donguz şeklinde okunur. Denizli’nin de, domuzludan geldiği, Pendname’de yazar.
    12 Mart 2015 Perşembe
  • Sual: Matematik öğretmeniyim. 6. sınıf öğrencilerimle uzun zamandır üzerinde çalıştığımız bir matematik projesi var. Konumuz geçmişten günümüze ölçü aletleridir. Pera Müzesi Anadolu Ağırlık ve Ölçüleri Sergisi başta olmak üzere neredeyse tüm Türkiye'deki müzeleri gezdik ve son olarak Tübitak Metroloji Enstitüsü'nün laboratuvarlarında ölçüm yaptık. Pek çok eski ölçü aletini ve sistemini inceledik, kendimiz ölçü aletleri geliştirdik. Bir araştırmacıdan "İki Dirhem Bir Çekirdek" tabirinin altında yatan bilginin; Sultan Abdülmecid devrinde çıkarılan mecidiyelerin içindeki saf altın miktarının 2 dirhem ve 1 çekirdeğe -keçi boynuzu çekirdeği- eşit olduğu istikametindedir. 20 tane farklı çekirdeği tartarak aritmetik ortalama, mod ve medyanlarını hesapladık. Çekirdekler yaklaşık 0,2 gr geliyor. Acaba bu bilgi doğru mu?
    Cevab: Dirhem, küçük ve hassas şeyleri ölçmekte kullanılır. Bir okkanın dörtyüzde biridir. Tarih boyu farklı yerlerde farklı ölçülere gelmekte ise de, Osmanlılarda 3.148 grama tekabül eder. Çekirdek ise, 5 santigramlık bir kuyumcu ölçüsüdür. 7,2 gramlık bir Osmanlı altını iki dirhem bir çekirdek ölçüsündedir. Süsünde hiçbir şeyi ihmal etmeyenlere “İki dirhem bir çekirdek” denirdi. Burada mecazen “altın gibi” denmek isteniyor.
    12 Mart 2015 Perşembe
  • Sual: Dolmabahçe Sarayı'nın ismi nereden gelmektedir?
    Cevab: Deniz doldurularak yapıldığı için bu ismi almıştır. Daha önce burada bir has bahçe var idi.
    27 Mart 2015 Cuma
  • Sual: Selçuklu ve Osmanlılarda mumyalama iç organlar çıkarılıp ilaçlanıp tekrar koyulmak suretiyle mi yapılıyor? Bu, şer'an caiz midir?
    Cevab: Eski Türk geleneği icabı, cesed çürümesin veya geç çürüsün diye hususi ot, ilaç ve tütsülerle tahnit edilir. Bu caiz ve ölünün geç çürümesi için tedbir almak dinen mustehabdır. İç uzuvların çıkarılıp bedenin saman ile doldurulduğu Mısır mumyalamasından farklıdır.
    29 Mayıs 2015 Cuma
  • Sual: “Fatih Sultan Mehmet Han vefat ettiğinde taht kavgası vardı. Cenazesi odada unutuldu. 19 gün öyle kaldı. Cesed çürümüş ve kokmuştu. Yanına gitmeye kimse yanaşmadı” diyorlar. Doğru mudur?
    Cevab: Cenaze unutulmadı. Padişah cenazesi unutulacak bir cenaze değildir. Ama sıradan biri gibi de defnedilemeyeceği âşikârdır. O zamanın seyahat şartlarında yeni padişahın payitahta gelmesi beklendi.
    29 Mayıs 2015 Cuma
  • Sual: Avrupa'nın aydınlanma devrinde Osmanlı İmparatorluğu’nun yeri neydi? O devirlerde Avrupa’nın tavırları Osmanlı’ya nasıl tesir etti? Avrupa’nın Osmanlı merakı o devirlerde yerini aydınlanma düşüncesine mi bıraklıştı, yoksa halen benzemeye mi çalışıyorlardı? Doğu Avrupa (Rusya dahil) aydınlanmaya nasıl karşılık verdi?
    Cevab: Eğer bu sualde kullanılan kelimeler bilerek kullanıldı ise, cümleler şu şekilde okunabilir: Avrupa'daki “Age of Enlightenment”da, yani 1650-1780 arasındaki zamanda Osmanlılar ne yapıyordu? Normal bir hayat sürüyordu. Bu devirde Avrupa'da vuku bulan değişikliklerin Osmanlı’ya tesiri oldu mu? Elbette. Bu devirde Avrupa, hala Osmanlı'ya benzemeye mi çalışıyordu? Hayır. Hiç bir zaman böyle bir şeyden söz edilemez. Osmanlıların klasik devirdeki bazı üstünlükleri, Avrupalılar için model teşkil etmiş ve kısmen adapte etmeye çalışmışlardır. Osmanlı elçilerinin gelişiyle, Avrupa’da bazı modaların çıkması (kahve, türban, çubuk vs) ,başka bir mevzudur. Şark, egzotikliği ile her zaman Garb’a tesir etmiştir. Yoksa Aydınlanma düşüncesinin tesiriyle kendine baska idoller mi bulmuştu? Apayrı bir kültür ve dünya görüşü olup, umumi bir model olarak aldığı söylenemez. Lokal hususlarda olabilir. Zira Orta ve Yeniçağ Devletleri birbirine benzer. Bunlar etraflı okumaları gerektiren meselelerdir.
    29 Mayıs 2015 Cuma
  • Sual: Osmanlı devrinde farklı halkların bazı kıyafetlerinin muayyen renkte giyindikleri doğru mudur?
    Cevab: Doğrudur. Ama belli zamanlarda muhtelif din mensupları farklı alâmet ve renk taşımıştır. İslâm devletinde her din mensubu ayrı bir kompartmanda farklı kültürü ve âdetleri ile yaşar. Birbirine benzemek ve karışmak hoş karşılanmaz. Bunun dışındakiler mahallî etnik kiyafetlerdir.
    29 Mayıs 2015 Cuma
  • Sual: Bazı Osmanlı tarihçileri ve ilahiyatçılar, Osmanlıların Matüridiliğinin kâğıt üzerinde olduğunu, aslında koyu bir Eş’arî tatbikatının bulunduğunu; bilhassa Yavuz Sultan Selim’in Mısır’ı fethinden sonra Eş’arî Arap ulemasının nüfuzunun arttığını; bu sebeple de pozitif bilimlerin gelişmediğini söylüyorlar. Ne dersiniz?
    Cevab: Osmanlı Devleti’nde, Arap memleketlerinin fethinden önce de yetişen âlimlerin çoğunun ilim silsilesi Eşarî âlimlerine uzanır. Arap beldelerinin fethinden sonra Eş’arî mezhebinden âlimler yetişmiştir. Ama Hanefîler, ezcümle Osmanlılar Mâtürîdîdir. İlk mektepte ‘Rabbin kim, dinin ne..’ diye sorulduğu zaman her çocuk ‘itikatta mezhebim Ebu Mansur Mâturidîdir’ der. Eş’arîlik, Ehl-i sünnetin hak bir mezhebidir. İslâm imparatorluğunun yayıldığı ve İslâm medeniyetinin dünyayı aydınlattığı zamanlarda, Eş’ariyye mezhebi hâkimdi. Eş’arîliğin kader inancının, Cebiyye’ye biraz akın olması sebebiyle bu iddialar ortaya atılıyor ise de, asılsız ve mantıksızdır. Eş’arîliğin kabul edilip edilmediğinden evvel, Eş’arîliğin pozitif bilimlere mâni olduğu ön kabulünü münakaşa etmek gerekir. Bu, ilk müsteşriklerin ortaya attığı ve artık arkasında bunların yerli temsilcilerinden başkasının durmadığı bir iddiadir. Mesele, Eş’arî mezhebine mensub olan İmam Gazâlî'nin eserlerinin ilk müsteşrikler tarafından hatalı değerlendirilmesine dayanmaktadır. Ulema, başından beri ilimleri bir tasnife tâbi tutmuş; bazı ilimlerin, altyapısı bulunmayan sıradan kişilere zararlı olabileceğine dair ikazlarda bulunmuştur. Yoksa bu ilimlerin reddi kastedilmemiştir. Meselâ İmam Gazali, Tehâfütü’l-Felâsife eserinde şunları yazmaktadır: ‘Biz bu tür bilgilerin [pozitif ilimler] iptali üzerinde tafsilatlı olarak durmayacağız; çünkü bu hiçbir fayda temin etmez. Kim ki bunu iptal etmek için münazaraya girişmenin dinin gereği olduğunu düşünürse, dine karşı suç işlemiş ve onu zaafa uğratmış olur. Zira [astronomiye dair] bu meseleler, hiçbir şüpheye yer bırakmayan geometri ve matematik ispatlara dayanmaktadır’. Bunlar, yabancı eserlerde de artık açıkça ifade edilmektedir (George Saliba, Islamic Science and the Making of the European Renaissance, MIT Press, 2007). Ayrıca bilim tarihi üzerindeki son çalışmalardan, Eş’arî mezhebinin pozitif bilimlerin gerilemesinden ziyade ilerlemesine yardımcı olduğu anlaşılmaktadır. Mesela Eş’arî kelâmcısı Bakıllânî'nin kelâma dair kitabı uzerinde yapılan bir çalışmada (George Saliba, “The Ash'arites and the science of the stars”, Editör Richard G. Hovannisian, Georges Sabagh, Religion and culture in medieval Islam, Cambridge, 1999, s. 79-92.), astrolojinin bir bilim olmadığı, astronomiden ayrılması gerektiği ifade edilmektedir. Bu, astronominin pozitif bir bilim olması yolunda mühim bir adımdır. Ayrıca Osmanlı Devleti’ndeki âlimlerin kaleme aldıkları kitapları kısaca takdim eden literatür eserleri (IRCICA Osmanlı Matematik Literatürü Tarihi, 2 cild; Osmanlı Tabii ve Tatbiki Bilimler Literatürü Tarihi, 2 cild ve Osmanlı Astronomi Literatürü Tarihi, 2 cild) dikkate alındığında, bütün ilimlere dair yazılan binlerce eserin neden kaleme alındığı nasıl izah edilebilir? Bu eserlerin çoğu yazma hâlinde kütüphanelerin tozlu raflarında beklemektedir. Medreselerin müfredatları da tedkik edildiğinde, kapatılana kadar pozitif bilimlerin müfredatta olduğu rahatlıkla müşahede edilebilir.
    16 Ağustos 2015 Pazar
  • Sual: Sultan Fatih’in gemileri karadan yürüttüğü doğru mudur? Buna dair yabancı kaynaklarda ne yazıyor?
    Cevab: Dukas, Babinger, Barbaro böyle söylüyor.
    30 Ağustos 2015 Pazar
  • Sual: Tarih ilminde hangi sahada çalışmak daha faidelidir?
    Cevab: Tarihin her sahası buna müsaittir. Yakın tarih daha müsaittir. Zira daha nâfizdir; ama sisli kısmı fazladır.
    30 Ağustos 2015 Pazar
  • Sual: Kafes sistemi, son padişaha kadar devam etti mi?
    Cevab: Veliahdın, sarayda yaşadığı ve bazılarının “kafes sistemi” dediği usul, devletin sonuna kadar devam etti. Ancak veliahdın halka karışması ve fazla ortada gözükmesi pek tasvip edilmezdi. Sultan Mecid ve Sultan Aziz zamanında, veliahd nisbî bir serbestlik içinde yaşadılar. Meşrutiyet'ten itibaren veliahd, halka karışabilmekle beraber, Dolmabahçe Sarayı’nın veliahd dairesinde ve kendi sayfiyesinde oturdu.
    30 Ağustos 2015 Pazar
  • Sual: Sultan Abdülmecid müsrif bir padişah mıdır?
    Cevab: Hayır; ancak cömert idi.
    30 Ağustos 2015 Pazar
  • Sual: İstanbul'un fethi ile alâkalı bir hadis var mıdır?
    Cevab: “Kostantiniyye elbette bir gün fethedilecektir. Onu fetheden kumandan ne iyi kumandan ve onun askeri de ne iyi askerdir” meâlindeki hadis-i şerif Ahmed bin Hanbel’in Müsned kitabında ve Hâkim'in Müstedrek'inde mevcuttur.
    30 Ağustos 2015 Pazar
  • Sual: İstanbul’un fethinden sonra, 3 gün yağmanın serbest bırakıldıığı doğru mudur?
    Cevab: Savaş ile fethedilen şehirlerdeki bütün mal ve esirler ganimettir. Yani beşte biri devlet hazinesine ayrıldıktan sonra, savaşa bilfiil katılanlara taksim edilir. Savaş kızıştığı zaman, kumandan, askere yağma va’dedebilir. Bu takdirde askerin yağma ettiği, ganimet sayılmaz, mülkü olur. İstanbul’un fethi sırasında muharebeler kızışınca, Sultan Fatih’in böyle bir tamimde bulunduğuna dair rivayet mevcuttur. Savaş hukukuna aykırı bir muamele değildir.
    30 Ağustos 2015 Pazar
  • Sual: Bazı modern yazarlar Kayı boyunun ve ilk Osmanlıların Şiî olduğunu söylüyor. Doğru mudur?
    Cevab: Kayı boyu ve ezcümle Osmanlı hânedanı Sünnî-Hanefî’dir. Mensupları arasında üç tane Osman ve iki tane Bayezid bulunan bir aile Şiî olur mu?
    30 Ağustos 2015 Pazar
  • Sual: Bir tarihçi, Sultan Aziz cinayeti meselesinde; 300 kişinin yaşadığı Harem'e 6 erkeğin giriş çıkışının görülmemesinden dolayı cinayet iddialarının tenkide açık olduğunu söylemiş. Buna ne denir?
    Cevab: Bu bir delil değildir. Katle azmetmiş kimseyi, kimse durduramaz. Katiller harem bahçıvanı idi. Hal’ edilen padişahın haremi, daha hal’ sırasında haremden tahliye edilmişti. Padişahın mevkuf tutulduğu haremde o zaman 600 değil, 60 kişi bile kalmamıştı. Harem mensuplarının da istenir ve gerekirse elde edilmesi mümkündür. Sultan III. Selim, haremde şehid edildi. Mahpeyker Sultan keza.
    30 Ağustos 2015 Pazar
  • Sual: Osmanlı cemiyetinde homoseksüel münasebetlerin hoş karşılandığına dair bazı yazılar ve televizyon programlarına rastlıyoruz. Bu mevzuda ne dersiniz?
    Cevab: Anlatılanların hepsi mübalağadır. İslam devleti, insanların hususi hayatına karışmaz. Aleniyete dökülürse takip eder ve gerekirse cezalandırır. Hazret-i Peygamber zamanında bile zina ve livata vardır. Osmanlı cemiyetinde bu gibi vak’aların varlığından bugün bahsedilmesi, yaygın değil, nâdir olduğundandır.
    30 Ağustos 2015 Pazar
  • Sual: Bir gazete yazarı "Para Vakıfları" ile alakalı yazısında Ebussuud Efendi’nin fâize cevaz verdiğini söyledi. Aslı var mıdır?
    Cevab: Osmanlı Hukuku kitabımda, bunun Kur'an-ı kerimde men edilen ribâ olmadığını, muamele satışı semeni olduğunu beyan ettim. Fâiz, Osmanlılar zamanında hem şirket kâr payı, hem muamele satışı semeni, hem de haram olan ribâ için kullanılmaktadır. Fıkıh malumatı bilmeden Osmanlı tarihini anlamak mümkün olmuyor.
    1 Eylül 2015 Salı
  • Sual: Osmanlı Devleti’nde, bilhassa 16. asır ve sonrasında müderris alımlarında adam kayırmacılık yaşanmış mıdır? 
    Cevab: Her zaman her yerde bu mümkündür. Ama müderrislik için belli vasıflar aranır. Bu vasıflara sahip bulunmayan kimsenin fiilen müderrisliğe tayini ve bu vazifeyi yapması padişahın oğlu bile olsa mümkün değildir. Beşik ulemalığı adıyla, talebeye burs ve pâyesiz tayin adıyla fahri profesörlük gibi vasıflandırılabilecek tatbikat vardır. Ama bunlar kaideyi bozmaz. İlmiye sınıfı Osmanlı Devleti’nin sonuna kadar meslek haysiyetini ve kalitesini iyi-kötü muhafaza etmeye çalışmıştır. Bu bahis fıkıh kitaplarında da ele alınmıştır. Meselâ İbn Abidin'de müderrisliğe dair şunlar yazılmaktadır: "Devlet reisinin nâehil birini müderris tayin etmesi sahih değildir. Çünki devlet reisinin işleri amme menfaati ile kayıtlıdır." ve "Müderris olan kişi, tedrise ehil değilse, müderrisler için tahsis edilen maaştan birşey alması ve yemesi caiz olmaz."
    6 Eylül 2015 Pazar
  • Sual: Bir tarihçi, Fatih devrinin hiç bir kaynağında Peygamber Efendimizin İstanbul'un fethiyle alâkalı meşhur hadîsinin geçmediğini; hatta yabancı memleketlere gönderilen fetihnâmelerde de bu hadîse atıf yapılmadığını; bu hadîsin Fâtih ile alâkalandırılmasının çok sonraları olduğunu söylüyor. Ne dersiniz?
    Cevab: Müsnedü Ahmed bin Hanbel’de ve Hâkim’in Müstedrek’inde geçen bir hadîs-i şeriften haberdar olmamaları mümkün değildir. Tevâzuları sebebiyle anmamış olabilirler. Tarihçiler, beş asır öncesine ait bir meselede her vesikayı görmüş olamaz.
    6 Eylül 2015 Pazar
  • Sual: Osmanlı ordusundaki dinî tatbikat ile alâkalı kaynak sıkıntısı çekiyorum. Yardımcı olabilir misiniz?
    Cevab: Benim alay müftüleri ve tabur imamları ile alâkalı yazıma bakabilirsiniz. Ayrıca zamanımızda sayıları gittikçe artan matbu asker günlükleri ve hatıratlara bakabilirsiniz.
    6 Eylül 2015 Pazar
  • Sual: Fıkıh kitaplarında, "Müslümanların mahallesinde ev satın alan zimmînin, bu evi bir müslümana satması emrolunur. Câmi civarındaki evlerini zimmîlere kiraya veren müslümana, bunlardan alıp, namaz kılanlara vermesi emrolunur" diye yazıyor. Bu hükümler Osmanlı'da, hele İstanbul gibi birkaç yüzbin nüfuslu büyük şehirlerde tatbik edilebilmiş midir?
    Cevab: Tamamı müslümanlarla meskûn ve müslümanlar tarafından kurulmuş Eyüp gibi mahallelerde, gayrımüslimin ev almasına müsaade edilmez. Taraf-ı sultanîden izin verilmiş ise, kimse itiraz edemez. Fıkıh kitaplarındaki ifade, prensibe işaret ediyor. Osmanlılarda sadece Eyüp Sultan'da ve Mekke ile Medine'de bu hüküm tatbik edilmiştir.
    6 Eylül 2015 Pazar
  • Sual: Şerif Hüseyin’in Osmanlı’ya değil, o zamanki İttihatçılara karşı ayaklandığını söylemiştiniz. Buna rağmen Şerif, niye İngilizlerle birlik olup Fahreddin Paşa’ya saldırdı?
    Cevab: Savaş böyle bir şeydir. Şerif Hüseyn Paşa, emellerine kavuşmak için İngiltere ile müttefik idi. Ancak neticede İngiltere kendisine oyun oynadı. Fahri Paşa, İttihatçılardan aldığı emirleri sürdürmekte inad edip, hükümetin teslim ol emrini dinlemeyerek Medine'yi Şerif’e teslim etmedi. Bu sebeple İbnüssuud’un ve İngilizlerin elini güçlendirmiş oldu.
    17 Eylül 2015 Perşembe
  • Sual: Eminönü’ndeki Yeni Câmi’yi Mahpeyker Kösem Valide Sultan mı, Safiye Valide Sultan mı başlattı?
    Cevab: Eminönü’ndeki Yeni Vâlide Câmii’ni Hadikatü’l-Cevâmi Mahpeyker Kösem sultan başlattı diyorsa da yanlıştır. Doğrusu Safiye Vâlide Sultan başlattı. Vefatıyla inşaat yarım kaldı. Yıllar sonra Hadice Terhan Vâlide Sultan tamamladı. Mahpeyker Sultan, Üsküdar’daki Çinili Câmii yaptırdı.
    28 Eylül 2015 Pazartesi
  • Sual: Osmanlılar zamanında İslâmiyeti seçenlerin az olmasının sebebi nedir?
    Cevab: Osmanlılar zamanında çok sayıda topluluk müslüman oldu. Boşnaklar, Arnavutlar, Pomaklar, Patriyotlar, Torbeşler, Hemşinliler, Çerkesler, Abazalar, Gürcüler ve Lazlar ile Kürtlerin büyük bir kısmı bu devirde müslüman olmuştur.
    13 Ocak 2016 Çarşamba
  • Sual: Kavalalı Mehmed Ali Paşa isyanının İslâmî perspektiften vaziyeti nedir?
    Cevab: Kendisi Mısır’da Osmanlı hâkimiyetinin tesisi için çalıştı. Fakat sonra kendi nüfuzu ile otonom hâle geldi. Mısır’ın hassasiyeti sebebiyle Bâbıâli bu emrivâkiyi kabul etti. Yunan isyanında çok hizmeti geçti. Maksadının sadrazamlık olduğu söylenir. Kendisini çekemeyen bazı devlet ricâlinin istiskali sebebiyle gücendi. Fransızlar kendisini kışkırttı. Kütahya’ya kadar geldi. Kendisine Suriye vâliliği de verildi. İslâm hukuku zaviyesinden bâgî (isyancı) hükmündedir. Fakat Mısır ve İslâmiyete hizmeti pek çoktur. Sonra yerine geçenlerde, bunun meziyetlerine pek rastlanmamaktadır.
    21 Ocak 2016 Perşembe
  • Sual: Osmanlı şeyhülislâmlarının, ezcümle Ebussuud Efendi’nin Şia’yı tekfir eden fetvâsı var mıdır?
    Cevab: Şia mezhebi fırka fırkadır. İçlerinde müslümanlık dairesinde kalanlar da vardır. Hazret-i Ebu Bekr’in sahabiliğini veya Hazret-i Âişe’nin ismetini inkâr ederek dinden çıkanı da vardır. Allahü teâlânın Hazret-i Ali’ye hulul ederek Ali diye göründüğüne veya Cebrail aleyhissselamın peygamberliği yanlışlıkla Hazret-i Ali yerine ona çok benzediği için Hazret-i Muhammed’e getirdiğine inanarak zındıkaya düşenleri de vardır. Binaenaleyh Şia’nın bazı fırkaları ehl-i bid’at, bazıları mürted ve bazıları mülhiddir. Bazı Şia fırkaları da tarih içinde ortadan kalkmış ve bugüne intikal etmemiştir.
    15 Şubat 2016 Pazartesi
  • Sual: Osmanlı Devleti, nüfusunun azlığı sebebiyle tedbir almamış mıdır?
    Cevab: Savaşlar, isyanlar, sâri hastalıklar ve göçler, nüfusun artmasına imkân vermemiştir. O zaman için devletin alabileceği ne gibi bir tedbir olabilir ki? İskân siyaseti ile nüfusun dengeli dağılmasını temine çalışmıştır.
    20 Şubat 2016 Cumartesi
  • Sual: Osmanlı Devleti’nin ilk devirlerine ait daha detaylı bilgilere ulaşamamamızın sebebi nedir?
    Cevab: Emir Timur’un işgali sırasında, Bursa’nın ateşe verilmesi, devlet arşivinin de yanmasına sebep olmuştur. Bu, en mühim âmillerden birisidir.
    20 Şubat 2016 Cumartesi
  • Sual: Hürrem Sultan’ın resimleri gerçek midir? Eğer gerçekse niye başı açıktır?
    Cevab: Gerçek olup olmadığını bilemeyiz. Hayal mahsulü olmak ihtimali fazladır. Müslüman kadınlar evlerinde başı açık oturabilirler.
    20 Şubat 2016 Cumartesi
  • Sual: Tarihçiler, Osmanlı padişahlarının ani kararlarla kişilerin infazına hükmettiklerini anlatıyor. Padişahların hakikaten böyle salahiyetleri var mı?
    Cevab: İslâm hukukunda, hükümdarların siyaseten katl salahiyeti vardır. Din, millet ve vatan için zararlı olan kimseleri cezalandırabilir; hatta öldürebilir. Buna ta’zir bi’l-katl de denir. Osmanlı padişahları da bu salahiyeti kullanmıştır. Bunu kullanırken zaman zaman ölçü kaçmış, meşru dairenin sınırından çıkılmış, yani hak ettiğinden fazla ceza verilmiş olabilir. Ama zamanımızda bu gibi hadiseler sebeplerinden ayrılarak ve mübalağa edilerek anlatılmaktadır.
    20 Şubat 2016 Cumartesi
  • Sual: Osmanlılar zamanında umumhane var mıydı? Var ise bir İslâm devletinde böyle bir şey nasıl olabilir?
    Cevab: Resmen izin yoktur. Ama gizli kapaklı olarak her zaman her yerde olabilir. Her devirde ve her yerde günah işleniyor.
    18 Nisan 2016 Pazartesi
  • Sual: Şeyhülislamlar niçin Divan-ı Hümâyun toplantılarına katılmamıştır? 
    Cevab: Şeyhülislâmlık icraî değil, istişarî bir makamdır da ondan. Lüzumlu görüldüğü zaman, fikrinden istifade etmek için çağırılırdı.
    26 Nisan 2016 Salı
  • Sual: Son halife Abdülmecid Efendi'nin padişahların içki ve esrar içtiğine dair bir mektup yazdığı, televizyonda söylendi. Bunu nasıl tefsir etmelidir?
    Cevab: Vesika doğru bile olsa, Abdülmecid Efendi bunları bilemez. Bununla asırlar önce yaşamış muhterem zatlara sui zan edilemez.
    26 Nisan 2016 Salı
  • Sual: Osmanlıca rik’a metin okumalarımızı ve diğer hatlarda okumamızı kuvvetlendirmek için tavsiyeniz var mıdır?
    Cevab: Bir şeyi iyi yapmak, çok yapmakla olur.
    26 Nisan 2016 Salı
  • Sual: İpek, erkek için haram iken, Osmanlı padişahlarının savaşlarda giydiği doğru mudur?
    Cevab: Harbde düşmana heybetli görünmek için ipekli giyinmek, bıyıklarını ve tırnaklarını haddinden fazla uzatmak caizdir.
    26 Nisan 2016 Salı
  • Sual: Osmanlılarda kadın doktor var mıyıd? Var ise nasıl yetişiyordu?
    Cevab: Ebe vardır. Bütün doktorlar gibi usta çırak münasebetiyle yetişiyordu.
    26 Nisan 2016 Salı
  • Sual: Yeniçerilerin evlenememesi, yanlış bir hüküm değil midir?
    Cevab: Askerlik disiplin gerektirir. Ailesi ve çocuğu olan bunu tam manasıyla yapamaz. Üstelik yeniçeriler kışlada yatıp kalkan profesyonel askerlerdir. Subay olana kadar evlenemezler. 25 yaşından sonra evlenebilirler. Yeniçeriler çok sıkı bir terbiye ile yetiştirilir. Seksüel arzulara kapılmak bir zaaftır. Bu gibi zaafları kontrol altında tutmak üzere yetiştirilirler.
    26 Nisan 2016 Salı
  • Sual: Osmanlı Devleti’nin Sultan Mecid ve Sultan Aziz zamanında dışardan borç aldığı, bununla saray yaptırdığı ve bu sebeple ekonominin bozulduğu iddiası doğru mudur?
    Cevab: Borç, Kırım Harbi’nin masraflarını karşılamak için alınmıştır. Dolmabahçe Sarayı ihtiyaç için yapılmıştır. Saray, devletin idare edildiği yerdir. Buna harcanan para ise memleket ekonomisi içinde kalmıştır. Ama bu dış borcun memlekete zarar verdiği ve yıkılmasında rol oynayan âmillerden olduğu doğrudur.
    12 Haziran 2016 Pazar
  • Sual: Hilâfetin kaldırılmasının ardında İngilizlerin olduğunun delili nedir?
    Cevab: Bu sualin şak diye bir cevabı yoktur. İngilizlerin rolünün işte bu vesika diye bir delili yoktur ve olması da beklenemez. İşin arka planını anlamak icap eder. Ağa Han'ın kim olduğu, İngilizlerin Wilfrid Blunt gibi casuslarla ve Efganî gibi ajanlarla halifeliği Türklerden almak istemelerini bilmek lâzımdır. İngilizlerin XIX.asırdaki Ortadoğu politikasının esasını bunun teşkil ettiğini görmek gerekir. İngiliz Derviş kitabını tavsiye edebilirim.
    28 Ağustos 2016 Pazar
  • Sual: Girit'e giden Türkler hangi boydandır?
    Cevab: En son fethedilen Osmanlı toprağı olan Girit’e çok az Türk yerleşmiştir. Onlar da memurdur. Gerisi yerli Rumlar ile bunlar arasında Müslümanlığı kabul edenlerdir.
    28 Ağustos 2016 Pazar
  • Sual: Padişahların kendilerini "Allahın yeryüzündeki gölgesi" olarak görmeleri mahzurlu mudur?
    Cevab: “Sultan, yeryüzünde Allah'ın gölgesidir; mazlumlar ona sığınır” hadis-i şeriftir. Osmanlı padişahlarının, şimdiki basit Müslümanlar kadar bile dinden haberi yok muydu?
    7 Aralık 2016 Çarşamba
  • Sual: 1830'larda Türkiye’de vazife yapmış, ileride Prusya genelkurmay başkanı olacak olan Helmuth von Moltke''nin Türkiye Mektupları’nda, 1836 senesinde Sultanın saltanat kayığıyla kıyıya yanaştığında herkesin bir tarafa kaçıp saklandığını ve bunun Osmanlılarda bir saygı gösterme usûlü olduğunu, fakat Sultan Mahmud''un bunu yasak ettiğini yazıyor. Bu doğru mudur?
    Cevab: Büyükleri taciz etmemek maksadıyla ortadan çekilmek, eski Türk terbiyesinin icabıdır.
    7 Aralık 2016 Çarşamba
  • Sual: Osmanlı padişahlarının genç yaşta tahta geçmesi, devletin çöküşüne sebep olan âmillerden sayılabilir mi?
    Cevab: Monarşilerde, devletin dirliği ve milletin birliği adına, küçük çocuğun tahta geçmesi mümkündür. Bunun çok misalleri vardır. İslâm hukukunda da böyledir. Velîsi veya vekili devleti idare eder. Sistem oturduktan sonra tahtta kimin oturduğu mühim değildir. Padişah, saltanat sürer; ama hükümet etmez. Devleti, devlet adamları, vezirler idare eder. Mamafih Osmanlı tarihinde genç yaşta tahta geçen padişah sayısı azdır.
    7 Aralık 2016 Çarşamba
  • Sual: Sultan 1. Mustafa Han için aklî dengesi yerinde değil idi diyorlar. Aslı var mıdır?
    Cevab: Hayır. O zamanki tarihlerde, dervişmeşrep ve cezbe hâli galipti diyor. Tasavvufla meşguliyet bazen başkalarında dengesiz gibi idrake dilen hareketlere sebep olabiliyor. Belki de beyninde ur vardı; mental bir rahatsızlığı olması da mümkündür. Ama böyle olsaydı, ulema onu padişah yapmazdı.
    7 Aralık 2016 Çarşamba
  • Sual: Üveys Paşa’nın Yavuz Sultan Selim'in oğlu olduğu iddiasına ne dersiniz?
    Cevab: Saraydan çırak edilerek evlendirilen bir cariyenin çocuğunun Yavuz Sultan Selim’e benzemesi sebebiyle çıkarılmış bir dedikodudur.
    28 Aralık 2016 Çarşamba
  • Sual: Osmanlıların cizye vergisi için gayrimüslimlerin Müslüman olmasına engel olduğu ifadesi doğru mudur?
    Cevab: Gayrı Müslimlerden cizye almak ve onları Müslüman olmaya zorlamamak, Kur’an-ı kerimin emridir. Buna rağmen Osmanlılar vesilesiyle çok sayıda insan kitle hâlinde Müslüman olmuştur.
    28 Aralık 2016 Çarşamba
  • Sual: Orhan Gazi'nin annesi Şeyh Edebali’nin kızı mıdır?
    Cevab: Rivayetler muhteliftir. Şeyh Edebali'nin kızı olması meşhurdur.
    28 Aralık 2016 Çarşamba
  • Sual: Şevket Süreyya Aydemir, Suyu Arayan Adam kitabında, bölükteki Osmanlı askerlerine ‘Dinin nedir?’, ‘Peygamberin kimdir?’ gibi suallere farklı farklı cevaplar verdiğini söylüyor. Halbuki bugün bu sualleri dinle hiç alakası olmayanlar bile rahatlıkla cevaplayabiliyor. Bunu nasıl değerlendirmeliyiz?
    Cevab: Şevket Süreyya, sosyalisttir. Osmanlı devrine sıcak bakmadığı için, mübalağa ediyor olabilir. Ancak halk arasında her zaman çok cahiller bulunabilir. Bugün bile böyledir. Veya askerler basit bir meselede böyle sual sorulunca, bunun nasıl bir üslupla cevaplandırılacağını bilememiş olabilir. İttihatcılar devrinde, ordudaki dindar subaylar, eski devre mensup diye tasfiye edildi. Yerlerine, dinle alakası olmayan mübâlatsız İttihatçı subaylar getirildi. Bu subaylar, dinî emirleri yerine getirmek şöyle dursun; çoğu içki içer, fuhuş ve oğlancılık yaparlardı. İçlerinde dinsiz, hatta din düşmanı olanlar da az değildi. 31 Mart Vakası, bu subayların, askerin namaz kılmasına mani olması üzerine çıkmıştır. Bazı Türk subaylarının Cihan Harbi’ne dair esaret hatıralarında, bunu görmek mümkündür.
    29 Ocak 2017 Pazar
  • Sual: Sultan III. Murad devri vaizlerinden Abdülkerim Efendi'nin ‘kadınlar maymunları fuhuş âleti yaparlar’ dediği için maymunların öldürüldüğü doğru mudur?
    Cevab: Ham sofu kaba yobaz tarzı insanlar her zaman, her yerde, hatta din adamları arasında da çıkabilir. Ancak bunu söyleyen Reşat Ekrem Koçu, popüler tarih yazan bir gazetecidir. Her söylediği itimada şayan değildir. Hayvanlardan zarar verenlerin, acı çektirmeden öldürülmesi, dinen caizdir.
    29 Ocak 2017 Pazar
  • Sual: Sultan II. Bayezid'in, oğlu Yavuz Sultan Selim’e beddua ettiği ve bundan dolayı şirpençeden öldüğü doğru mudur?
    Cevab: Bazı tarih kaynaklarında yazıyor ise de, itibar edilecek bir şey değildir. Bu ve oğlunun babasını zehirlettiği rivayeti yakıştırma olsa gerektir. Beddua edecek bir şey yoktur. Sultan Bayezid yaşlı ve hasta idi. Tahtı oğluna verdi. Sonra da vefat etti.
    19 Şubat 2017 Pazar
  • Sual: Sultan Fatih ressama poz vermiş midir?
    Cevab: İstanbul’un imarı için gelen Mimar Bellini görüp, padişahı zihninden çizmiştir.
    19 Şubat 2017 Pazar
  • Sual: Osmanlıcamı ilerletmek, bunu yaparken birşeyler öğrenmek istiyorum. Ne tavsiye edersiniz?
    Cevab: Heves ve istidadınıza göre küçük risaleler okuyabilirsiniz. Bunları latinize edebilirsiniz. archive.org sitesi üzerinde çok sayıda Osmanlıca kitap mevcuttur. Ayrica https://dijitaltarih.wordpress.com/ sitesinde de Osmanlıca kitaplar bulunan kütüphanelerin linkleri verilmiştir.
    19 Şubat 2017 Pazar
  • Sual: Osmanlı padişahlarının ve bilhassa Yavuz Sultan Selim’in satranç oynadığı doğru mudur?
    Cevab: Bilmiyoruz. Hikâyedir.
    19 Mart 2017 Pazar
  • Sual: Şeyhülislam Ahizade Hüseyin Efendi’nin idam ettirildiği doğru mudur? Doğru ise neden?
    Cevab: Çok karışık bir devirde, hükümet ve padişah aleyhinde gizlice faaliyete giriştiği için Sultan IV. Murad tarafından siyaseten idam ettirilmiştir. Osmanlı tarihinde idam ettirilen üç şeyhülislâmdan biridir.
    19 Mart 2017 Pazar
  • Sual: Bazı tarihçiler sefere çıkmadığı için Sultan II. Bayezid’i tenkid etmektedir. Ne dersiniz?
    Cevab: Sefere ihtiyaç olunca ve imkân varsa çıkılır. Sultan Fatih devri hep seferlerle geçmişti. Bunun getirdiği malî ihtiyaçları karşılamak için yerine geçen Sultan II. Bayezid sulh devresi tesis etti. Bu devirde memleketi imar etti. Bu devirde birkaç ehemmiyetsiz sefer olmuştur. Şahkulu isyanının üzerine gitmemesinin sebepleri çoktur. Hâdisenin bu kadar büyüyeceğini tahmin etmemiştir.
    6 Mayıs 2017 Cumartesi
  • Sual: Fatih’in Sadrazamı Mahmut Paşa şer'an hangi sebeble idam olunmuştur?
    Cevab: Mahmud Paşa, Bosna Seferi ve Otlukbeli Savaşı'ndaki bazı hataları sebebiyle padişahın gözünden düşmüş; azledilip sürgün edilmişti. Bundan sonra Şehzade Mustafa'nın vefatında güya eğlence tertiplemesi bardağı taşıran son damla olmuş. Bunun üzerine Şehzade Mustafa'yı onun zehirlediği rivayeti çıkmıştır Buna da sebep olarak Şehzade Mustafa'nın Mahmut Paşa'nın karısını baştan çıkarmış olduğu şeklinde anlatılır. Hâdise tamamen dedikodudur. Mahmut Paşa'nın hanımı, Şehzade Mustafa'nın hareminden çıkma bir cariye idi. Mahmud Paşa seferde iken, ziyaret sebebiyle eski kapısına gitmiş; burada haremde misafir olarak kalmıştı. Mahmut Paşa taraftarları bu dedikoduyu tertipleyip ileri sürmüşlerdir.
    23 Mayıs 2017 Salı
  • Sual: Osman Gazi'nin asıl adının Ataman olduğunu söylüyor. Buna delil olarak da baba, amca ve kardeşlerinin ismi Türkçe iken, kendisinin isminin Arapça olma ihtimalinin düşük olmasını delil gösteriyorlar. Ne dersiniz?
    Cevab: Osmanlı tarihleri öyle yazmıyor. Osman Gazi’nin parası bulundu. Üzerinde Osman bin Ertuğrul yazıyor. Arab alfabesindeki peltek se’nin Avrupa lisanlarında t harfi ile yazılmasından kaynaklanan bir yanlış anlaşılmadan ibarettir.
    23 Mayıs 2017 Salı
  • Sual: Timur hakkındaki düşüncenizi merak ediyordum. Bazıları saf Türk olduğunu, siz Moğol olduğunu iddia ediyorsunuz. Timur’un Yıldırım Bayezid'i esir aldıktan sonra ona hürmet ettiğini, kaçırma teşebbüsü olduktan sonrada kafese koyduğu söyleniyor; siz bu hürmeti şanına yakıştıramadığı için Timur'dan kapalı bir araba istediğini iddia ediyorsunuz. Timur hakkındaki biyografik yazılarda çok zalim biri olduğunu okudum. Diktiği kafatası kulelerini, Bağdat''a girdiğinde askerlerinin her birinden bir kelle istediğini, Isfahanlıların isyanını bastırdığında onların 7 yaşından küçük çocuklarını ailelerin gözleri önünde atlarına saatlerce çiğnettiğini ve sağlam kafataslarından kule diktiğini vs. Ayrıca onun Osmanoğullarının aksine ilayı kelimetullah gibi bir davası olmayıp sadece şan şöhret uğruna cihangir olmayı istediğini, yine Osmanoğullarının aksine o istila ettiği yerlerde nizam kurmayıp istiladan sonra başka hedeflere yöneldiğini, bunun içindir ki imparatorluğunun kendisiyle kaim olup kendisinden kısa müddet sonrada yıkıldığını, bir kaç sefer dışında hayatı boyunca Müslümanlarla savaştığını okudum. Bayezid'e sığınan iki hükümdarın verilmemesini bahane ederek Anadolu’yu tarumar etmesi ne kadar doğrudur? Kendisine sığınanı vermemenin Oğuz töresinde olduğunu yazmışsınız. Sultan Yıldırım’ın sınır dışı edebileceğinden söz etmişsiniz. Lakin sınır dışı etseydi Timur'un gazabından kaçabilecekler miydi? Bu da bir nevi sığınanı vermek sayılmaz mı? Timur baştan işin bu noktaya geleceğini hesap ederek onları istemeseydi, en azından Rumeli'de fetihler yapıp İslâmiyeti yayan bir devlet uğruna bunu hoşgörüp Yıldırım'a mektup göndermeseydi doğru olmaz mıydı? Osmanoğullarının
    ilayı kelimetullah gibi bir davası varken böyle bir cihangire tabi olması beklenebilir mi? Timur'un kendisine bağlı olmasını istemesi bir nevi savaş istemesi manasına gelmez mi? bir de ordusunun yaptığı zulümleri ona isnad etmenin yersiz olduğunu söylemişsiniz. Fakat o da Yavuz gibi bir meyve çalmayan ordu kuramaz mıydı? Bu, onun mesuliyeti değil midir? Bütün bunlar muvacehesinde Timur hakkındaki kıymet hükmümüzün müsbet olması ne kadar mümkündür?
    Cevab: Emir Timur hakkında, ifrat ve tefrit vardır. Evet, Hurufîlere karşı harekâtı ve İzmir’i hrıstiyanlardan fethi haricinde müsbet sayılacak bir icraatından pek söz edilemez. Ama müslümandır. Âlimlere hürmetkâr olduğu biliniyor. Şah-ı Nakşibend tekkesi yanından geçerken, halı ve kilimlerin havalandırıldığını görmüş; tozların altından geçerek bereketlenmek istemiştir.
    Yıldırım Bayezid ile savaşmaya başta gönülsüz olduğunu; hatta aleyhinde konuşanlara, “O bir İslâm mücahididir” dediğini biliyoruz. Müzevir ve müfsidlerin her zaman olduğu gibi, bu harbde de rolü vardır. Ama Sultan Bayezid de alttan almamıştır. Timur, harbden sonra Osmanlılara hürmet etmiş; ailesini ve memleketini yok etmemiştir. Bu bile şükredilecek bir hâdisedir. Zira âyet-i kerimede meâlen, “Hükümdarlar bir beldeye girdiği zaman, orayı yerle bir eder; insanlarını da zelil kılar” buyuruluyor. Emir Timur’un Sultan Bayezid gibi bir mücahidle savaşması büyük kabahattir. Hele, Osmanlıyı kendisine hasım edinmesi büyük suçtur. Çinlilerle savaşacağına, hep Müslümanlarla savaşması affedilecek gibi değildir. Üstelik ne sebeple olursa olsun, Altınordu Devleti’ni yıkarak, Rusya’nın kurulmasına yol açmak, İslâm-Türk tarihi cihetinden bir felâkettir. Bu da Timur’un ileri görüşten mahrum bulunduğunu; siyasetinin, askerliği kadar olmadığını gösteriyor.
    Kafes ve araba meselesini ben iddia etmiyorum. Muteber bir Osmanlı tarihi olan Mir’at-ı Kâinat yazıyor. Tarih, iddia makamı değildir.
    Osmanlı padişahlarının hiç biri, Emir Timur ile, hatta kimse ile mukayese edilemez. Timur ordusunun ekserisi bir çapulcu sürüsüydü. Emir Timur, bir mücâhid değildir. Muhteşem bir asker ve cihangirdir. Düşmanlarına karşı acımasız, dostlarına ve boyun eğenlere karşı mürüvvetkâr idi. Ama böyle güçlü bir cihangir ile pervasızca savaşmak da kabahattir.
    İmam Rabbani hazretlerinin Timur’u över gibi anlaşılan sözleri, Emir Timur'un torunu olan zamanın Hindistan sultanına, dedesinin âlimlere, ezcümle Nakşi büyüklerine karşı hürmetini hatırlatan bir mesajdır. Ölülerinizi hayırla anınız. Hata ve sevaplarıyla âhiret gitmiş biri için Allah hükmünü verir; insana rahmet dilemek düşer.
    23 Mayıs 2017 Salı
  • Sual: Osmanlılarda şehzâdelerin sakal uzatması yasak mıydı?
    Cevab: Böyle bir yasak yoktur. Ancak bir an’aneden bahsedilmektedir. Usul değildir. Nitekim Şehzâde Mustafa’nın sakallı minyatürü vardır. Osmanlı tarihinde böyle yakıştırmalar çoktur. Biri de şehzâdelerin çocuk yapma yasağıdır ki, aslı yoktur. Osmanlı cemiyetinde hemen herkes sakallıdır. Sakal bırakmadıkları doğru ise, siyaseten veya edebendir.
    12 Haziran 2017 Pazartesi
  • Sual: Osmanlı’nın Çöküşü kitabınızda “Osmanlı Devleti, büyük devletler arasındaki yerini Rusya’ya vererek 4. sıraya düştü” demişsiniz. Osmanlı Devleti hangi devirde 1. sıradaydı?
    Cevab: 1453’ten itibaren büyük devletlerdendir. 1526'daki Macaristan’ın fethinden, 1683'teki Viyana Bozgunu’na kadar 1.sırada kabul edilir. 1914’e kadar yine büyük devletler (düvel-i muazzama) arasındadır. Düvel-i muazzama, İngiltere, Fransa, Rusya, Avusturya-Macaristan ve Almanya idi.
    1 Ağustos 2017 Salı
  • Sual: Osmanlılarda soy tükenirse Kırım hanı tahta geçiyor. Sultanzadeler neden hiç düşünülmemiş de, Giray Hanedanına hak tanınmış?
    Cevab: Böyle bir kaide yoktur. Ama bazı tarihçiler bunu rivayet ediyor. Ama itibara şayan değildir. Böyle bir şey mümkün de değildir. Tatbikatta da yaşanmamıştır. Osmanlı soyu kesilseydi, devlet de sona ererdi muhtemelen. Ama Giraylar, Osmanlı Devleti’nde resmen kabul edilen birkaç asil aileden biridir. Osmanlılar, sultanzâdelerin halka karışmasını istemiştir. Nitekim Sultan Fatih Kanunnamesi’nde, Sultanzadelere sancakbeyliğinden yukarı rütbe verilmesi men ediliyor. Devletin dirliği için Osmanlı hanedanı dışında başka soylu hanedanların teşekkülüne göz yumulmamıştır.
    1 Ağustos 2017 Salı
  • Sual: Fas, Osmanlı hilâfetini kabul etmiş midir?
    Cevab: XVI.asırda bir ara evet.
    1 Ağustos 2017 Salı
  • Sual: Yeniçeri ocağı kaldırıldıktan sonra, yeniçerilere ait mezarlıkların yıktırıldığı doğru mudur?
    Cevab: Yeniçeri Ocağı mensuplarından bazısının halka yaptığı zulümler sebebiyle, insanlar hıncını nasıl alacağını bilememiştir. O zamanki reaksiyonla tabii görülebilir.
    1 Ağustos 2017 Salı
  • Sual: Osmanlı’da ilm-i sima diye bir ilim var mıdır? Bu ilim sayesinde mesela birinin yalan söylediği anlaşılabilir mi?
    Cevab: İlm-i sima, insanın fizikî görünüşünden, karakterinin anlaşıldığı bir ilimdir. Ehli tarafından bakıldığı zaman, o kişinin hangi karaktere sahip olduğu anlaşılır. Müslüman memleketlerinde mahkemelerin davaları çözerken ve devlet ofislerinin memur alırken itibar ettiği bir ilimdir. Manifetname’deki meşhur şiir, ilm-i sima literatürünün şaheserlerindendir. Bunun yalan veya doğru söylemekle bir alakası yoktur.
    1 Ağustos 2017 Salı
  • Sual: Kardeş katli meselesinde zamanın âlimlerinin padişahdan çekinerek tesir altında fetvâ vermiş olması beklenmez mi?
    Cevab: Teorik olarak mümkündür. Ancak bu fetvanın dayandığı esasları biliyoruz. Bu sebeple tesir altında kalarak verilmiş bir hüküm olduğunu söyleyemeyiz. Kaldı ki Osmanlı uleması, muayyen bir sınıf dayanışması içindedir. Bürokratlara benzemezler. Umumiyetle hep adaleti ve ilmin haysiyetini gözetmiş; hükümdarlara bile doğruyu söylemekten çekinmemiştir.
    1 Ağustos 2017 Salı
  • Sual: İslamiyet canlı resmini yasakladığı halde, bilhassa Osmanlılarda minyatür sanatı üzerine çok eser görüyoruz. Bu da bir çeşit resim değil midir?
    Cevab: Gölgesi olmadığı için minyatüre cevaz verilmiştir. Zaten tazim veya eğlence için değil; vesika için yapılmıştır. Bu sayede pek çok tarihî hâdiseye ışık tutulmuştur.
    1 Ağustos 2017 Salı
  • Sual: Mecelle, ceza hukukunda da kabil-i tatbik bir kanun mudur?
    Cevab: Mecelle, borçlar, eşya ve usul hukukuna dair hükümler ihtiva eder. Osmanlı Ceza Kanunnamesi ayrıdır. Ancak Mecelle’nin ilk 100 maddesi, küllî kaideler, yani İslâm hukukunun umumi prensipleri olup, bunların bazısı, ceza hukukunda da kabil-i tatbiktir. “Beraet-i zimmet asıldır” gibi.
    1 Ağustos 2017 Salı
  • Sual: İmparatorluk ricâlinin çoğunun birkaç lisan bildiği malumdur. Bunu nasıl öğrenmişlerdir?
    Cevab: Osmanlı mekteplerinde Fransızca, Arapça ve Farsça okutulurdu. Harice Nezareti’nin tercüme odası, Fransızca’nın mükemmel öğretildiği bir mektep hüviyetinde idi. hususi hocalardan da ders alan çoktur. Osmanlı Devleti pek çok milletin yaşadığı bir imparatorluktur. Her millet mensubunun liyakati ve talihi varsa, yüksek makamlara gelme ihtimali vardır. Bunlar, mahallî lisanlarını da muhafaza ederler. Ayrıca bulundukları memuriyet mahallinin de lisanını öğrenecek derecede zeki ve mahirdirler. Mesela Budin valileri Macarca bilirdi.
    14 Ağustos 2017 Pazartesi
  • Sual: Adnan Menderes'in Paris'te Ayşe Sultan’ı ve annesini bulaşık yıkarken gördüğü ve "Anne affet bizi, geç geldik" dediği doğru mudur?
    Cevab: Uydurmadır. Ayşe Sultan’ın annesi sürgüne çıkmadı. Adnan Menderes’in hâdisedeki rolü için Sürgündeki Hanedan kitabıma bakınız.
    14 Ağustos 2017 Pazartesi
  • Sual: Sultan III. Murad devrinde Molla Abdülkerim adında birinin, gayrı Müslimleri incittiği; Yahudi mezarlığına bir gecede cami inşa ettirdiği; fuhuşa vasıta olarak kullanıldığı için maymunların asılmasını istediği doğru mudur?
    Cevab: Reşat Ekrem Koçu adındaki popüler tarihçinin anlattığı bu hadiseyi sahih kaynaklarda bulmak mümkün değildir. İhtiyatla karşılamalıdır. Bir İslam âliminin böyle hareket etmesi bir yana, Osmanlı Devleti’nde cari hukuk kaideleri ve geleneklerle uyuşması muhaldir.
    2 Eylül 2017 Cumartesi
  • Sual: Osmanlı müesseseleri, Bizans müesseselerinin kopyası mıdır?
    Cevab: Bizans İmparatorluğu’ndaki bazı müesseselerin, onun topraklarına vâris olan Osmanlı Devleti’ne tesir edip etmediği öteden beri münakaşa edilir. Hakikat şudur ki, Bizans müesseselerinin tesiri mevzu bahis olmadan önce de Müslüman Türk devletleri vardı. Osmanlı Devleti, Bizans’ın değil,  Selçuklu Devleti’nin devamıdır ve onun müesseselerinin tesiri altındadır. Selçuklu Devleti ise Abbasî modeline göre kurulmuştur. Abbasi Devleti’nin siyasî yapısında ise Sasani tesiri görülür. Şu halde Osmanlı Devleti’nde bilhassa Sultan Fatih’ten sonra Bizans tesirinin izlerine rastlanır. Ama bu mübalağa edildiği kadar değildir. Buna verilen misaller ise, iddiayı ispattan uzak umumi misallerdir. Fuad Köprülü’nün bu mealde bir eseri vardır.
    2 Eylül 2017 Cumartesi
  • Sual: Yavuz Sultan Selim'in ülkesindeki bütün insanları müslümanlığa zorlayacakken, Zenbilli Ali Efendi'nin buna fetva vermediği doğru mudur?
    Cevab: Dinde zorlama yoktur. Bu meşhur âyet-i kerimeyi Sultan Selim’in bilmemesi düşünülebilir mi?
    2 Eylül 2017 Cumartesi
  • Sual: Çelebi Sultan Mehmed'in, hayatta kalmaları için, iki küçük oğlunun Bizans'a teslim edilmesini vasiyet ettiği doğru mudur?
    Cevab: Çelebi Sultan Mehmed'in böyle oğulları yoktur. İstanbul'un fethinde İstanbul'da Şehzade Orhan diye biri vardı. Bizans, bunu Osmanlılara karşı koz olarak ileri sürüyordu. Fakat Fatih Sultan Mehmet bunu ciddiye almadı. Zaten harb esnasında veya sonra öldürüldü. Güya bu çocuk, Yıldırım Sultan Bayezid’in küçük oğlu Şehzade Kâsım’ın oğluymuş. Emir Süleyman tahta çıktığı zaman Bizans'ın desteğini almak üzere Şehzade Kâsım’ı Bizans’a rehine bırakmış. Bu Orhan'ın, Emir Süleyman'ın oğlu veya Düzmece Mustafa'nın oğlu olduğunu söyleyenler de vardır. Hiç birisi mevsuk rivayet değildir.
    2 Eylül 2017 Cumartesi
  • Sual: Osmanlılardaki külliye tabirinin doğru olmayıp, buna imaret demek lazım geldiği doğru mudur?
    Cevab: Osmanlılar, câmi, hamam, imaret, mekteb, medrese, dârüşşifâ, tâbhâne gibi yapılar topluluğuna külliye ismini veriyorlar. Küll, bütün, tamam manasına gelir. Bugün modern Araplar, fakülte için külliye tabirini kullanıyor. Kolej kelimesinin buradan geldiği rivayet edilir. İmâret, tamamen farklıdır. Fakirlere ve hazineden hakkı olanlara, mesela medrese talebelerine yemek çıkan vakıf eseridir. Modern Araplar, apartmana imaret derler.
    2 Eylül 2017 Cumartesi
  • Sual: Balkanlar Türklerin elinde kalsaydı, Türk nüfusu Anadolu’nun yarısı kadar olabilir miydi?
    Cevab: Rumeli’den göç edenler şu andaki nüfusun takriben yüzde 20’sini teşkil eder. Çoğu da yollarda ve katliamlarda vefat etmiştir.
    2 Eylül 2017 Cumartesi
  • Sual: Osmanlıların son devirde saraylar yaptırması ve lüks içinde yaşaması, mütteki olduğuna hüsnü zan ettiğimiz bu aileyle nasıl bağdaşır?
    Cevab: Servetini meşru yollardan temin edip zekâtını verdikten sonra, lüks içinde yaşamanın hiç mahzuru yoktur. Padişah, padişah gibi yaşamalıdır. Kaldı ki, padişahlar hep mütevazı hayatı tercih etmiştir. Saray yaptırmak ihtiyaçtır; lüks değildir. Saray, devlet dairesidir. Dolmabahçe Sarayı’nda devlet işlerinin yürütüldüğü, merasimlerin icra edildiği bir ihtişamlı kısım vardır; bir de hanedanın yaşadığı basit apartman-vari binalar.
    23 Kasım 2017 Perşembe
  • Sual: Fatih Sultan Mehmed’in deniz mahsullerini yediği rivayeti doğru mudur?
    Cevab: Kati bilinemez. Saraya alınan her mal, padişah için değildir. Öyle olsa bile, sıhhat gibi bir zarurete mebni olabilir. Zira deniz haşaratının yenilmesi, Hanefî mezhebine göre caiz değildir.
    23 Kasım 2017 Perşembe
  • Sual: Düştü vaktâki diye başlayan mehter marşı, İttihad ve Terakki devrinde mi yazılmıştır?
    Cevab: Bugün mehter repertuarında yer alan marşların hemen hepsi, mehterin tekrar kurulduğu II. Meşrutiyet devrine aittir. Birkaç tane eskiden kalma veya cumhuriyetten sonra bestelenen marşlar vardır.
    28 Aralık 2017 Perşembe
  • Sual: Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye ile Mısır’da Kadri Paşa’nın eserleri muhteva cihetinden birbirini tamamlayıcısı mıdır?
    Cevab: Ayrı birer teşebbüstür. Mecelle, eşya, borçlar ve usul hukukuna dairdir. Kadri Paşa’nın iki eserinden biri, ahval-i şahsiyye (şahıs, aile ve miras); diğeri ise borçlar hukukuna dairdir. Kadri Paşanın eserleri kanunlaşamamıştır.
    28 Aralık 2017 Perşembe
  • Sual:

    Osmanlılar, Avrupalı devletlerin okyanusları aşıp yeni dünya ülkelerine gidişinden haberdar mıdır? Öyleyse engellemek veya kendileri de gitmek istememişler midir?

    Cevab: Elbette haberdardır. Piri Reis haritasına bakmak kâfidir. Engellemeyi düşündüklerini söyleyemeyiz. Ama kendileri de imkân dâhilinde okyanus aşırı gitmişler; İzlanda’ya kadar uzanmışlardır. Ancak şartlar, bu yeni keşif hareketlerine iştirake müsaade etmemiştir.
    1 Ocak 2018 Pazartesi
  • Sual: İnegöl’de Turgut Alp’in mezarı var. Ertuğrul Gazi türbesinde de Turgut Alp diye bir mezar var. Bunlar farklı kişiler mi?
    Cevab: Söğüt’tekilerin çoğu makamdır, yani temsilî mezardır.
    3 Ocak 2018 Çarşamba
  • Sual: Osmanlı Devleti’nin son zamanlarda hakiki bir meşrutiyet olduğunu söylemişsiniz. Meşrutiyette parlamento olması gerekmez mi? Parlamenter bir monarşi İslâmiyete aykırı mıdır?
    Cevab: 1876’da parlamento kuruldu. Kanunları burası yapıyor. Ama son sözü halife söylüyor. Bu sebeple İslâm hukukuna mugayir değildir. Sultan Abdülhamid iktidarının 30 senesinde ise seçimler yapılmadı ve parlamento toplanmadı. Ama yine de padişahın salahiyetleri mahduttur. İttihat ve Terakki devri bir diktatörlüğe dönüşerek bu hususiyetini fiilen kaybetmiştir.
    3 Ocak 2018 Çarşamba
  • Sual: Sultan Fatih’e bir darbe olsaydı, bebek yaştaki kardeşi Şehzade Ahmed  mi padişah olacaktı? O zaman devleti kim idare edecekti?
    Cevab: Evet. Bütün monarşilerde çocuğun, hatta bebeğin hükümdarlığı mümkündür. Devleti vekili, yani vezir idare eder.
    3 Ocak 2018 Çarşamba
  • Sual: Osmanlı Devleti’nin son yıllarını gösteren haritalarda bugünkü Arap yarımadası dediğimiz yerin tamamını Osmanlı toprağı olarak görmüyoruz. Bunun sebebi nedir?
    Cevab: Arabistan'ın ortası, bedevilerin yaşadığı çöl mıntıkalarıdır. Buralarda Osmanlı hâkimiyeti fiilen kurulmamıştır. Umman ise umumiyetle himaye altında müstakil bir devlet olarak yaşamıştır. Bunun dışında kalan yerlerde Osmanlı hâkimiyeti XIX.asrın sonlarından itibaren kalkmıştır.
    3 Ocak 2018 Çarşamba
  • Sual: Osmanlılarda beşik uleması diye bir şey var mıydı?
    Cevab: Osmanlılarda ulema çocuklarını teşvik ve onları ilim öğrenmeye tahrik için beşik ulemalığı denilen bir burs usulü vardı. Güzel bir adet olduğunu İbni Abidin beyan ediyor.
    1 Şubat 2018 Perşembe
  • Sual: Bu gün dinlediğimiz mehter marşlarının çoğu ittihatçılar tarafından ortaya çıkarılmıştır deniyor bu doğrumu? Orjinal kalan mehter marşı var mıdır?
    Cevab: Mehter, Yeniçeri ocağı ile kaldırıldı. Cihan harbi evvelinde tekrar kuruldu ise de cumhuriyet ile tekrar kaldırıldı. 1952’de tekrar kuruldu. Mehter repertuarının çoğu unutuldu. Bunlar zaten marş eğildi. Marş, Avrupa formundadır. Mehter, saz eserleri, semailer, şarkılar, türküler çalardı. Amed nesimi… gibi eskiden kalma mehter parçaları da vardır.
    5 Nisan 2018 Perşembe
  • Sual: Sultan II. Murad, tahtı oğluna bıraktıktan sonra, tekrar ordunun başına kumandan mı sultan olarak mı geçti?
    Cevab: Bazı tarihçiler tekrar tahta çıktı diyorlar. Bazıları da kumandan olarak vazife yaptı diyorlar.
    5 Nisan 2018 Perşembe
  • Sual: Birinci Viyana Kuşatması niçin muvaffak olamadı?
    Cevab: Uzun seferler sebebiyle askerin isteksizliği, içerdekilerin güçlü mukavemeti, birden bastıran soğuklar ve kar, iaşe müşkilatı, erzak sıkıntısı, Dük Friedrich kumandasındaki imparatorluk ordusunun yola çıkması, V.Karl’ın komşu ülkelerden asker toplamaya başlaması gibi sebeplerle kuşatma kaldırıldı. Bundan sonra Viyana'nın kuşatılmasına tekrar teşebbüs edilmemesi de bu muhasaranin zorlukları ile izah edilir. Tekrar böyle bir maceraya atılmak istememişlerdir. Avrupa, Slav memleketlerinin çiğnenmesine ses çıkarmamaktadır. Ancak Katolik dünyasının kalbine müdahale aynı şey değildir. Artık tabii sınırlara ulaşılmıştır. Kanuni Sultan Süleyman bunu anlamış ve bu işten geri durmuştur.
    5 Nisan 2018 Perşembe
  • Sual: Osmanlı Devleti’ni duraklama, gerileme, çöküş gibi devirlere ayırmak doğru mudur?
    Cevab: Askerî ilerleme ve fetihler için belki mümkündür.
    5 Nisan 2018 Perşembe
  • Sual: Yavuz Sultan Selim’in Trabzon’da şehzadeliği devrinde tebdili kıyafet ile İran’a gidip Şah ile satranç oynadığı doğru mudur?
    Cevab: Efsanedir.
    15 Nisan 2018 Pazar
  • Sual: Osmanlı tokadının bir hikâyesi var mıdır?
    Cevab: Osmanlı gücünü anlatmak için kullanılan mecaz bir tabirdir; hiçbir canlının yüzüne vurmak caiz değildir.
    15 Nisan 2018 Pazar
  • Sual: İstanbul’un fethi esnasındaki Şehzade Orhan adlı şahsiyet, Osmanlı hanedanından mıdır?
    Cevab: Süleyman Çelebi’nin oğlu olduğu, fetret devrinde Bizans’a sığındığı veya rehine olarak verildiği rivayet edilir. Osmanlı kronikleri bu kişiyi hakiki bir şehzade saymaz.
    15 Nisan 2018 Pazar
  • Sual: Osmanlı Devleti’nin en geniş hudutlara ulaştığı devir, Sultan 3. Murad mı yoksa 4. Mehmed devri midir?
    Cevab: Sultan IV. Mehmed zamanında Girit Fethi tamamlanınca, Osmanlı Devleti en geniş  sınırlarına erişmiştir. Bir taraftan da Lehistan’da fetihler yapılmıştı.
    15 Nisan 2018 Pazar
  • Sual: Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasının menfi neticeleri olmuş mudur?
    Cevab: Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması bir ihtiyacın eseridir. Hiçbir faydası kalmamış; ama zararları memleketin asırlarca geri kalmasına sebebiyet vermiş bu fesad ocağının yok edilmesi esas itibarıyla hayırlı olmuştur. Ancak Yeniçeri düşmanlığı sebebiyle, Mehteran’ın kaldırılması, Yeniçeri mezarlarının kırılması gibi o zaman için normal karşılanabilecek bazı kültürel manada negatif neticeleri olmuştur.
  • Sual: Osmanlıların, her defasında verdiği sözde durmayan Karamanoğlu Beyliği'ne gösterdiği müsamahanın sebebi nedir?
    Cevab: Karamanoğlu Beyliği, Anadolu beylikleri arasında hem güçlü, hem de nüfusu en fazla olanlarından birisiydi. Üstelik Osmanlı hanedanı ile evlenme sebebiyle yakın akrabalıklar kurmuştu. Bunun hatırına hep tolerans görmüştür. Bir de mertlikleriyle tanınan Osmanlılar, bazen herkesi kendileri gibi zannedecek kadar saflık göstermişlerdir. Karaman Beyliği, muayyen zamanlarda suri (görünüşte) de olsa Memluklerin tâbii idi. Osmanlılar, Memluklerle arayı bozmak istememiştir. Bu toleransın, bizce malum olmayan siyasî sebepleri de olabilir.
    21 Nisan 2018 Cumartesi
  • Sual: Osmanlıların, Yörüklere zulmettiği iddiası doğru mudur?
    Cevab: Bir kere Osmanlı Devleti’nin kurucusu olan Kayılar, bidayette bir yörük aşiretidir. Sultan Abdülhamid, Karakeçili yörüklerinden bir muhafız alayı kurmuş; bu alayı ecnebi hükümdarlara öz hemşerilerim diye tanıtmıştır. XVI. asırdan itibaren göçebe aşiretlerin yerleşik hayata geçirilmesi istikametinde bir resmî politika vardır. Bu da, yerleşik hayata geçmeyi kabul etmeyen bazı aşiretlerin reaksiyonuna ve mukavemetine yol açmış; hükümet, bunu kırmak için icabında şiddet kullanmıştır. Bunun dışında, bir memlekette, memurlar arasında halka haksızlık yapanlar olabilir. Hatta zaman zaman hükümetler haksız kararlar alabilir. Bunlar muayyen bir zaman ve mekâna ait lokal hadiselerdir; umuma teşmil edilemez. Osmanlılar, Anadolu Türk Birliği'ni temin için hayatını ortaya koymuş; buna mukavemet edenlere de sert davranmıştır. Türk varlığı ve kültürünün bugüne kadar varlığını devam ettirmesi, Osmanlılar sayesinde olmuştur. Son zamanlarda, Osmanlıların Türklük politikası başlığı altında, ideolojik dezenformasyon yapılmaktadır.
  • Sual: Osmanlılardaki Nevruz merasimini nasıl izah edebiliriz?
    Cevab: Nevruz kutlamak veya merasim yapmak diye bir şey yok. Nevruziye adıyla şiirler yazılmıştır. Kasıt, ilkbaharın gelişidir; Zerdüşt bayramının kutlanması değildir.
  • Sual: Hâdimü’l-Haremeyn unvanını ilk Yavuz Sultan Selim kullandı deniyor; fakat bir yerde Memlûk Sultanı Kayıtbay’ın da isminin önünde bu unvanı gördüm. Bunu nasıl anlamalıdır?
    Cevab: İlk defa Yavuz Sultan Selim’in kullanıldığına dair bir kayıt yok. Sadece hatibin Hâkimü’l-Haremeyn diye anmasını, Hâdimü’l-Haremeyn diye mütevâzıyane tashih etmiştir. Daha önce kullanılıyor olmasına da bir mâni yoktur.
  • Sual: Naima’nın naklettiği bir rivayette, Sultan IV. Murad’ın Nef’î’nin Sihâm-ı Kaza adlı eserini okurken taht yakınına yıldırım düştüğü ve bunu uğursuzluk olarak telakki edip Nef’î’ye hicvi yasakladığı yazıyor. İslâmiyette uğursuzluk olmadığını bilmemesi imkânsız değil mi?
    Cevab: Her uğursuzluk tabiri, aynı manaya gelmiyor. Eşyada uğursuzluk olduğuna inanmak İslâmiyet'e aykırıdır. Yoksa yapılan bir günahın belaya sebep olacağına veya olduğuna inanmaya da uğursuzluk denir. Malda, eşyada bir şekilde bereket olmamasına da uğursuzluk denir. Bu itikat, dine aykırı değildir.
  • Sual: Osmanlılarda baş eğerek selam vermek var mıdır?
    Cevab: Osmanlılarda temenna, etekleme adı verilen ve karşıdakinin elini eteğine götürüp öper gibi yapılan ve bu esnada hafifçe başın eğildiği hareket, bir selam değil, hürmet ifadesi, tazim nişanesidir.
  • Sual: Siyaseten katl cezasını hangi Osmanlı kanunu kaldırmıştır?
    Cevab: Siyaseten katl kaldırılmamıştır. Ancak padişah bu salahiyetinden, 1839 tarihli Tanzimat Fermanı ile vazgeçmiştir.
  • Sual: Kanuni devrine ait bir roman yazmak istiyorum. Bu devrin sosyal hayatına, erkek ve kadın elbiselerine dair malumat verir misiniz?
    Cevab: Tarihî roman yazmak, tarih yazmaktan daha zordur. Sorduklarınızla alakalı belli bir kitap yoktur. O devre ait seyahatnameleri, tarih kroniklerini, arşiv kayıtlarını, müzeleri, müze ve müzayede kataloglarını tek tek tetkik etmek lazımdır. Avrupa'da ve Amerika'da tarihî roman yazacak olanlar o roman için senelerce araştırma yaparlar. Sadece hayat tarzı değil; o devrin insanın dili, üslubu ve düşünce tarzını da iyi bilmek lâzımdır.
  • Sual: Türklerin Anadolu ve Rumeli'de Türk olmayan halklar ile karışması ne nisbettedir?
    Cevab: Bunu tespit etmek mümkün değildir. Ama Anadolu ve Rumeli'deki Türk nüfusu ekseriyetle halistir. Türk olmayan bazı unsurlar, kitle halinde ihtida edip, millî hüviyetlerini muhafaza etmiştir. Boşnak, Arnavut, Pomak, Çerkes, Gürcü gibi.
  • Sual: 1565 Malta Muhâsarası’nın muvaffakiyetsizlikle neticelenmesinin sebepleri nelerdir?
    Cevab: Turgut Reis'in şehit düşmesi maneviyatı bozmuştu. Düşmanın yardım aldığı ve alacağına dair yayılan haberler de askeri ye’se düşürdü. Erzak, 3 aylık muhasaraya göre hesap edilmişti. Bunlar tükenmek üzere idi. Sonbahar geliyordu. Sonbaharda muhasaraya ve deniz harekâtına devam etmek neredeyse imkânsızdı. Şövalyeler ise çok güçlü askerlerdi. Ada fethi zaten çok zordur. Bu sebeple muhasara kaldırıldı.
    15 Nisan 2018 Pazar
  • Sual: Osmanlı Devleti’nin sosyal hayatı ve günlük yaşantısına dair tavsiye edebileceğiniz kitaplar var mıdır?
    Cevab: Sermet Muhtar Alus’un, Musahipzade Celal’in, Balıkhane Nazırı Ali Rıza Beyin, Ali Seydi Bey’in, Samiha Ayverdi’nin eserleri vardır.
    15 Nisan 2018 Pazar
  • Sual: Sultan IV. Murad’ın, Yıldırım Sultan Bayezid’in kabrine gittiğinde sandukasını tekmelediği ve "bir tatara yenildin, sen burada yatamazsın" dediği doğru mudur?
    Cevab: Sultan IV. Murad gibi münevver, Makyavelli okumuş bir padişahın, böyle saçma sapan bir iş yapabileceğine ihtimal verebiliyor musunuz?
    29 Haziran 2018 Cuma
  • Sual: İmparatorluk devrinde içkiden vergi alınmış mıdır? Alındıysa bu dine uygun mudur?
    Cevab: Sadece alkollü içkiden değil, hınzırdan da vergi alınmıştır. Osmanlı tebaasının yarısı gayrimüslimdir. Gayrimüslimlerin içki içmesi, satması, imal etmesi caizdir; devlet de bunlardan vergi alır.
    29 Haziran 2018 Cuma
  • Sual: Maraş'ta Alaüddevle Bozkurt Bey'in kabri var. İnsanlar bu kişiyi bir evliya olarak görüyor, kabrini ziyaret ediyor ve onu vesile ederek dua ediyorlar. Alaüddevle Bey, Yavuz Sultan Selim'in dedesi olmasına rağmen, kendisine Çaldıran seferine katılmasını emrettiği halde emre uymuyor ve Osmanlı ordusunu arkadan vuruyor. Sonrasında ise kellesi gidiyor. Bu halifeye isyan değil midir? Kendisi böyleyken evliya olabilir mi? Kabrine gidilerek kendisi vesile edilip dua edilebilir mi?
    Cevab: Böyle tarihî şahsiyetleri insanların evliya yerine koyduğu, kabirlerini ziyaretgâh yaptığı doğrudur. Alaüddevle Bey, Müslüman bir hükümdardır; memleketine hizmet etmiştir. Yaptığı kanunları, sonradan Osmanlılar bile tatbik etmiştir. Kaldı ki o zaman Osmanlı'ya bağlı değildi; müstakil bir hükümdardı. Siyasî hatalar, insanın dinine tesir etmez. Hüsnü zann edip ziyaret edilir. Ama olduğu makamda yukarıda bilmek doğru değildir. Enzilu’n-nase menâzilehüm, insanları hak ettiği yerde tutunuz, hadis-i şeriftir.
    29 Haziran 2018 Cuma
  • Sual: Taşköprizade, Fatih Sultan Mehmed’in bir ara Hurufîliğe meylettiğini yazıyor. Bunu nasıl anlamalıyız?
    Cevab: Bu yanlış anlaşılıyor. Son derece entelektüel ve samimi bir Müslüman olan Sultan Fatih, bunlarla meşgul olmuş fikirlerini öğrenmiştir. Bozuk olduklarını anlayınca da kendilerini âlimlerle münazaraya davet etmiş; mağlup olunca da cezalandırmıştır. Sultan Fatih gibi bir zatın Hurufiliğe meylettiğini söylemek veya düşünmek abestir; bu yüksek şahsiyeti tanımamaktır.
    29 Haziran 2018 Cuma
  • Sual: Anadolu Türk siyasi birliğini temin eden en mühim Osmanlı padişahı Yıldırım Bayezid midir?
    Cevab: Hepsi bu ideal için çalışmış; en çok da onun himmeti geçmiştir.
    12 Ağustos 2018 Pazar
  • Sual: Ehl-i Sünnet bir İslâm Devletinde bir Şiî’nin müt’a nikâhı yapmasına izin verilir mi?
    Cevab: Müt’a nikâhı sahih değildir. Şiîler müslüman sayıldığı için, şer’î mahkemelerin adlî salahiyet sahası içine girerler.  Nitekim Osmanlı Devleti zamanında Şiî ve Hâricîler, böyle muamele görmüştür. Ancak hususi hayatında ne yaptığına kimse karışmaz. Müt’a nikâhı yapmışsa, resmen evli kabul edilmez.
    12 Ağustos 2018 Pazar
  • Sual: Fatih Sultan Mehmed’in şöyle bir beytini gördüm. “Cevr-i dilber ta’'n-ı düşman sûz-i fırkat za’f-ı dil/Türlü türlü derd için yaratmış Allahım beni.” Burada biraz kadere isyan gibi bir intiba uyandırıyor. İzahı nasıldır?
    Cevab: Şiirlere bu gözle bakılmaz. Te’vil edilir. Edebiyatta sanatlar vardır. Mecaz ise en çok kullanılan sanattır.
    19 Ağustos 2018 Pazar
  • Sual: Gördüğüm bir haritada Osmanlının hududları kuzeyde Baltık denizine kadar, Afrika’nın doğu kıyılarında ise neredeyse Madagaskar adasına kadar inmiş. Bu doğru mudur?
    Cevab: Kısa bir zaman için XVII. asırda Lehistan hâkimiyeti vesilesiyle Osmanlı hududları Baltık kıyılarına sembolik bir şekilde uzanmış olabilir. Afrika’daki resmî ve fiilî hâkimiyet Kuzey Sudan’dan ileri geçmiyordu. Ancak muayyen zamanlarda, Orta Afrika’da, oradaki mahallî hükümetleri destek mahiyetinde bir hâkimiyetten bahsedilebilir.
    19 Ağustos 2018 Pazar
  • Sual: Baltacı Mehmed Paşa’nın Rusya’yı Prut Harbi’nde yıkabileceği; ama bunun yerine Çariçe Katerina ile anlaşma yoluna gittiği doğru mudur?
    Cevab: Baltacı Mehmed Paşa ile Çariçe hakkında söylenenler tamamen uydurmadır. Anlaşma yapıldığı doğrudur. Askerlerin maneviyatı bozuktu. İsteksiz savaştılar. Bu haliyle Rusya Devleti’ni değil yıkabilecek, savaşabilecek gücü bile yoktu.
    14 Eylül 2018 Cuma
  • Sual: Sultan III. Mehmed, oğlu Şehzade Mahmud’u idam ettirdiğinde, şehzâdenin annesinin ve 30 hizmetçisinin de denize atıldığı doğru mudur?
    Cevab: Hayır. Olur mu öyle şey? Şehzâde, babasına karşı bir darbe komplosuna giriştiği için idam edildi. Annesi Halime Haseki, Sultan I. Mustafa’nın da annesidir. 1620’lerde sağdır. Osmanlı tarihinde bazılarının ayağına taş bağlayıp denize atma hikâyeleri tamamen uydurmadır.
    19 Eylül 2018 Çarşamba
  • Sual: Osmanlı Devleti, Roma'nın devamı ve 3. Roma İmparatorluğu mudur?
    Cevab:
    Osmanlı Devleti, Roma topraklarının çoğunda hâkimiyet kurmuş; bazı Roma siyasî an’anelerini kabul etmiş olsa da, meşruiyet, misyon, dünya görüşü cihetiyle bambaşka devletlerdir. Yeniçağ’da Toskana gibi bazı İtalya devletleri Sultan Fatih’i Roma imparatoru ve Osmanlı Devleti’ni de Nea-Roma (Yeni Roma) olarak görmüş, hatta bunu sembolize eden madalyonlar bastırmış olsa da, bu tamamen pragmatik sebeplere dayanır. Bazı modern yazarlar, Osmanlı Devletini 3. Roma olarak vasıflandırıyorsa da, İki devletin esaslarını ve misyonunu nazara almak gerekirse, bir fantaziden ibarettir.
    19 Eylül 2018 Çarşamba
  • Sual: Ben İngiltere’de hapis cezaları üzerine doktora yapıyorum. Osmanlı devrinde müebbet hapis cezalarının tatbik edilip edilmediği hakkında ne söyleyebilirsiniz?
    Cevab: İslâm ceza hukukunda zaten hapis cezası yoktur ki müebbed hapis olsun. Ancak Tanzimat’tan sonra bazı suçlar için kalebentlik cezası getirilmiştir ki bugünkü hapis cezasına benzemektedir. Benim Osmanlı Hukuku kitabında tafsilat vardır.
    5 Ekim 2018 Cuma
  • Sual: Osmanlılar bugünki İran’dan hangi toprakları fethetmişti?
    Cevab: Tebriz ve kısa bir müddet Irak-ı Acem’den Hemedan’ı elde tuttular.
    13 Ekim 2018 Cumartesi
  • Sual: Kanuni Sultan Süleyman’nın İran seferlerinde girdiği söylenen Irak-ı Acem neresidir?
    Cevab: Bugün İran’ın Hemedan,  Kürdistan ve Kirmanşah eyaletlerine verilen isimdir. Irak-ı Arab ise, bugünki Irak’ın cenubudur.
    13 Ekim 2018 Cumartesi
  • Sual: Sultan Abdülaziz’ın israfa meyyal olduğu, saltanatının ilk zamanlarında Ali ve Fuad paşaların onun bu hususiyetini dizginledikleri; bu sebeple tahttan indirildiği doğru mudur?
    Cevab: Doğru değildir. Padişahı tahttan indiren İngiliz destekli darbeciler, bahane olarak bunu ileri sürdüler. Devletin zaruri masrafları vardır. Rumeli’deki isyanlar ve Rus tehdidi sebebiyle askerî masraflar çok fazlaydı. Padişahın, dünya güçleriyle baş edebilmek için güçlü bir donanmaya sahip olmak hususunda bir fikri vardı. Bu fikir doğru olmakla beraber, donanma kurmak ve yaşatmak çok masraflıdır. Bu politikası, devletin iflasının sebeplerindendir.
    19 Ekim 2018 Cuma
  • Sual: Sultan IV. Mustafa’nın kendisine şehzâdeliği boyunca evlad muamelesi yapan Sultan III. Selim’in öldürülmesinde rol oynaması nasıl izah edilebilir?
    Cevab: Sultan IV. Mustafa, Sultan III. Selim’i öldürmedi. Padişahın bu işte hiçbir nüfuzu yoktu. İpler tamamen isyancıların elindeydi. Padişah, Sultan III. Selim’in öldürülmemesi için elinden geleni yaptı; fakat muvaffak olamadı. Sultan II. Mahmud’un onu öldürtmesi bundan dolayı değil siyaseten öyle icab ettiği içindir.
    2 Kasım 2018 Cuma
  • Sual: Kardeş katli için her padişah ayrı ayrı fetva almış mıdır?
    Cevab: Ulemanın velev ki bazısının caiz dediği bir şey için her defasında fetva almaya lüzum yoktur. Her beş vakit namaz kılarken, her defasında nasıl namaz kılınacağı hakkında fetva sorulmadığı gibi.
    16 Aralık 2018 Pazar
  • Sual: Cerbe Harbi’nde Osmanlıların öldürdükleri İspanyol askerlerinin kafataslarından kule yaptığı doğru mudur?
    Cevab: İhtimal verilmez. Osmanlılar centilmen muhariblerdi.
    16 Aralık 2018 Pazar
  • Sual: Yeniçeri Ocağı kaldırılırken yeniçerilerin mezar taşlarının dahi kırılarak kaldırıldığı doğru mudur?
    Cevab: Öyle söyleniyor. Günümüze çok az sayıda Yeniçeri mezarının intikal etmesi bu iddiayı teyid eder vasıftadır. O zaman yeniçerilere olan nefret, büyük bir reaksiyon doğurmuştur. Bunun neticelerinden birisidir.
    16 Aralık 2018 Pazar
  • Sual: Osmanlı Devleti’nin hududunu gösteren haritalar zaman zaman farklı olabiliyor. Mesela Arabistan yarımadasının iç kısmı veya Afrika’da bazı yerler bu haritalara dâhil edilmemiştir. Bunu nasıl anlamalıdır?
    Cevab: Bunun sebebi iç kısımlarda iskânın seyrek olması ve burada hâkimiyet kurmak ihtiyacı duyulmamış olmasıdır. Devletin sınırları zaman zaman değişmiştir. Haritaların da farklı olması tabiidir. Bazı memleketler eyalet değil, tâbi devlet statüsündedir.
    1 Ocak 2019 Salı
  • Sual: Salomon Schweigger Sultan III. Murad’ın 1579’da Hristiyan bir cariyeden çocuğu olduğunu yazıyor. Padişahların cariyeleri arasında gayri müslim oluyor muydu?
    Cevab: Bu doğru değildir. Doğrusunu bilmesi mümkün değildir. Cariyeler hep müslümandır. Saraya giren bütün cariyeler müslümandır. Gayrı müslim olsa da zararı yoktur. Zira Müslüman bir erkeğin, gayrı müslim kadından çocuğu olabilir. İlk devir padişahlarından Hristiyan komşu devlet hanedanların zevcesi olup, bunlardan çocuğu dünyaya gelen padişahlar vardır. Orhan Gazi gibi.
    1 Ocak 2019 Salı
  • Sual: Osman Gazi’nin soyundan gelen padişahlar dışındaki şehzâdelerin soyu devam etmemiş midir?
    Cevab: Hayır. Şehzâdelerin nesli devam etmemiştir.
    1 Ocak 2019 Salı
  • Sual: Sultan II.Mahmud âyânları kaldırdığı halde, Kanun-ı Esasî ile âyânlar meclisi nasıl teşkil edildi?
    Cevab: İkisi aynı değildir. Birincisi taşrada güçlenip fiilen hüküm sürmeye başlayan mütegallibe derebeyleridir. İkincisi parlamentonun senatoya benzeyen ikinci kanadına padişahın  seçtiği hizmet ve meziyetiyle temayüz etmiş parlamenterlerdir.
    1 Ocak 2019 Salı
  • Sual: Sultan Abdülaziz tahta çıktığında, güya ben ağabeyin gibi kadınlarla, oğlanlarla meşgul olmam demiş. Tezâkir’de geçen bu söz sahih midir?
    Cevab: Her nakledilen söz, doğru diye bir şey yoktur. Cevdet Paşa da söylese böyledir. Kendisi Reşid Paşa’nın yetiştirmelerinden olduğu için, onun rakibi Âli Paşa hakkında çok mübalağalı sözler söylemektedir. Paşa, bunları uyduracak birisi değildir elbette; ama her duyduğu dedikoduyu da nakletmekten bazen çekinmemektedir. Kısas-ı Enbiya kitabında, Hazret-i Muaviye hakkındaki adi avam dedikodularını, hiçbir elemeye tabi tutmadan dercetmesi, hayreti mucibdir. Sultan Abdülaziz, bu sözü söyleyecek birisi değildir. Ağabeyine karşı her zaman hürmet ve muhabbetli idi. Yakıştırma olsa gerektir. O zaman “oğlan”, cariye ve kız için de kullanılan bir tabirdir. Bir padişahın meşru dairedeki hareketlerini, yaşantısını tenkit etmek, kimsenin hakkı ve haddi değildir.
    28 Ocak 2019 Pazartesi
  • Sual: İbn-i Arabi’nin, Osmanlı padişahlarının isimlerini bilip kitabına yazdığı doğru mudur?
    Cevab: Şeceretü’n-Nu’maniyye kitabındaki bazı işaretlerden ve rumuzlardan bu şekilde tefsir ediliyor.
    13 Şubat 2019 Çarşamba
  • Sual: Osmanlı padişahlarının gömleklerinde tılsımlar var, bunlar hakkında bilgi verir misiniz?
    Cevab: Tılsımlı gömlek üzerinde bazı dualar yazılıdır. Harpte zırhın altına giyilir ve inşallah silah işlemez. Muska gibidir.
    13 Şubat 2019 Çarşamba
  • Sual: Halil İnalcık’ın Şair ve Patron kitabında sarayda mahbub tabiri geçiyor. Bunlar kimlerdir?
    Cevab: Osmanlı sarayında bu isimli bir vazifeli veya şahıs yoktur. Bu bir homoseksüel tabiridir. Mef’ul için kullanılır. Bu iddialar muteber değildir. Benim Osmanlılarda Gayrı Tabii Aşklar ve Homoseksüellik adında bir yazım vardır.
    13 Şubat 2019 Çarşamba
  • Sual: Osmanlı Devleti’nde anayasa yoktu, sözü düşmanca bir değerlendirme midir?
    Cevab: Osmanlı Devleti'nin modern manada yazılı bir anayasası yoktur. Çünkü şer’î kaideler, anayasanın yerini tutmaktadır. Bugün İngiltere'de Kanada'da Avusturalya'da İsrail'de yazılı anayasa yoktur.
    13 Şubat 2019 Çarşamba
  • Sual: Osmanlılarda vergi vermemenin, kaçırmanın cezası nedir?
    Cevab: Bugünkü gibi vergi yoktur. Vergiyi devlet toplar. Kaçırmış ise tazir cezası verebilir.
    22 Şubat 2019 Cuma
  • Sual: Osmanlı Devleti’nde alkol, sigara gibi kalemlerden vergi alınıyor muydu?
    Cevab: Evet. Alkollü içki satışı ancak gayrı müslimler arasında olabilirdi.
    22 Şubat 2019 Cuma
  • Sual: Kanuni Sultan Süleyman’ın Korfu kuşatması esnasında, bir top güllesiyle 4 askerin şehid olduğunu gördüğünde, bir mücahid kuluma bin küffar kalesini değişmem deyip kuşatmayı kaldırdığını Mustafa Çelebi Tabakatül-Memâlik eserinde söylüyor. Fakat Viyana Muhasarasında ve diğer muharebelerde çok daha fazla şehid verildiği halde ve Hayreddin Paşa “2 hafta daha zorlasak kale feth olur” dediği halde, muhasaranın kaldırılma sebebi nedir?
    Cevab: Padişah, kuşatmayı zaten kaldıracaktı. Fethedilemeyeceğini anlamıştı. Bu, hükümdarın takdirine kalmış bir şeydir.
    2 Mart 2019 Cumartesi
  • Sual: Yavuz Sultan Selim ile bir gayrımüslim hizmetçi hakkında bir anlatılan hadise sahih midir?
    Cevab: Son zamanlarda Osmanlı padişahları hakkında bilhassa İslamcı ve Türkçü çevrelerde anlatılan ve yayılan bu ve bunun gibi menkıbelerin hemen hepsi uydurma ve saçmadır. 
    2 Mart 2019 Cumartesi
  • Sual: Bir savaş esiri cariye olarak saraya alınacağı zaman nasıl müslüman yapılıyor? Müslüman olmak istemezse ne yapılıyor?
    Cevab: Müslümanlık telkin ediliyor. Kabul ederse saraya alınıyor; kabul etmezse alınmıyor. Dinde zorlama yoktur.
    2 Mart 2019 Cumartesi
  • Sual: Hadım Sinan, Hadım Atik Ali Paşa gibi akağalar, Enderun erkânından mıdır? Esir edilince mi hadım ediliyordu?
    Cevab: Akağalar, yani kapı ağaları, Enderun memurlarındandır. Enderun-i Hümayun’un disiplin amirleridir. Padişahın arz ağalarındandır. Has odada padişahın yanına her zaman girip çıkabilirler. Hammer, akağaların hadım edildiğini yazıyor ise de, Pakalın bunların doğuştan böyle olduğunu yazıyor. Zaten zenci hadım ağalarından farkı budur. Onların çoğu sonradan Afrika’da ihsâ edilmiştir. Akağaların ekserisi Boşnak, bir kısmı Anadolulu Türklerdendir. Bunlar Enderun erkânındandır. Fakat Enderun-ı Hümayun talebesi değildir. Tıpkı cüceler veya dilsizler gibidir. Ama içlerinden Enderun subaylığına yükselenler; hasodabaşı, hazinedar olanlar var. Her zaman hasoda subayları ile ihtilaf halinde oldukları anlatılır. Çorlulu Ali Paşa zamanında silahtar, akağanın önüne geçmiş ve akağaların mevkii giderek zayıflamıştır. Eskiden haremin inzibatı da bunlara ait iken, siyahî ağalara geçmiştir.
    19 Mart 2019 Salı
  • Sual: Enderun’daki Doğancılar Odası’nı, yani Hâne-i Bazbân’ı Sultan IV. Mehmed’in kaldırma sebebi nedir?
    Cevab: Uzunçarşılı, Sultan IV. Mehmet'in kaldırdığını söylüyor ise de doğru değildir. Çünki XVII-XVIII. asırlarda hala doğancılar var. Üstelik Sultan IV. Mehmet avcılığı ile meşhur bir padişahtır. Neden kaldırsın? Kaldırılmış olsa bile, sebebini bilmek kolay değildir. Padişahlar zaman zaman teşkilatta böyle maslahata göre değişiklikler yaparlar.
    19 Mart 2019 Salı
  • Sual: Sultan III. Mustafa’nın ilm-i nücuma aşırı derecede düşkün olduğu, hatta Prusya Kralı Friedrich’e gönderdiği mektupta muvaffakiyetlerinin sebebi olarak gördüğü müneccimleri göndermesini istediği doğru mudur?
    Cevab: Böyle bir rivayet var. Buradaki ilm-i nücumu astroloji olarak tercüme etmek hatalı olur. Sultan III. Mustafa müsbet ilimlere meraklı bir padişahtı. Bilhassa tıb üzerine tedkikleri vardır. Buradaki ilm-i nücumu astronomi olarak anlamalıdır. Eşref saat, yani bir işe eşref saat olarak bilinen muayyen bir zamanda başlamak, eskiden beri âdet olmuştur. Mesela “Çarşanba günü başlanan iş tamamlanır” mealinde bir hadis-i şerif vardır. İslâmiyette uğursuz değil, ama uğurlu günler vardır.
    24 Mart 2019 Pazar
  • Sual: Sultan I. Mustafa ve Sultan İbrahim’in mezarları neden Ayasofya’nın bir kısmındadır?
    Cevab: Bu talihsiz padişahlar, hercümerç zamanlarında vefat ettikleri için, Ayasofya’nın eski vaftizhane denilen kubbeli binasının altına defnedilmiştir.
    24 Mart 2019 Pazar
  • Sual: Osmanlılar İmam Şamil’e neden yardım etmedi?
    Cevab: Osmanlı hükümeti, Şeyh Şamil’e edebileceği kadar yardım etti. Para, mühimmat ve zâbit gönderdi. Ama karşısında Rusya vardı. Başka ne yapabilirdi? Bir Kafkasya macerası için, bütün Rusya'yı hasım almak, Osmalı Devleti’nin tamamiyetine dokunurdu. Nihayet Şeyh Şamil’i misafir etti, hüsnü kabul gösterdi. Anlattığınız hikâye uydurmadır. Üslubundan da bunu anlamak mümkündür. Bir kere padişah hiç kimsenin eline sıkmaz. İkincisi Şeyh Şamil, kime nasıl davranacağını bilecek edeb sahibi bir zat-ı kerimdir.
    31 Mart 2019 Pazar
  • Sual: Osmanlılarda kazığa oturtma, hile yapan esnafın kulağından çivilenmesi gibi cezalar verilmiş midir?
    Cevab: Hayır. Bunlar Osmanlı ülkesinde hiç gelmemiş yabancı seyyahların hayallerinden uydurdukları şeylerdir.
    31 Mart 2019 Pazar
  • Sual: Padişahlar sefere giderken yanlarına eşlerini, cariyelerini alır mı?
    Cevab: Hayır, tehlikelidir.
    31 Mart 2019 Pazar
  • Sual: Leonardo Da Vinci’nin Sultan II. Bayezid’e Haliç’e köprü yapılması teklifinde bulunduğu doğru mudur? Doğruysa padişahın buna cevabı ne olmuştur?
    Cevab: Böyle bir mektup yazdığına dair rivayetler vardır. Hatta mektubun metni veya kopyası bile bugün eldedir. Fakat Sultan Bayezid’in cevap verip vermediğine dair bir malumatımız yoktur.
    31 Mart 2019 Pazar
  • Sual: Osmanlı padişahları kendi başlarına bir emir verip idam etme salahiyetine sahip midir?
    Cevab: Şer’î hukuk, hükümdara ve hâkime siyaset cezası vermeyi salahiyet olarak tanımıştır. Bu ceza, ölüm bile olabilir. Padişah, dine ve millete zararlı olan bir kimseyi cezalandırılabilir; idam ettirebilir. Buna siyaseten katil veya ta’zir bil katl derler.Padişah, kazâ/yargı ve bütün hâkimleri tayin etme salahiyetine sahiptir. Başkadı mevkiindedir.
    5 Nisan 2019 Cuma
  • Sual: Süleyman, İsa ve Musa Çelebilerin padişah sayılmaması nedendir?
    Cevab: Sadece muayyen yerlerde hüküm sürdükleri için, Osmanlı resmî tarih yazıcılığında ve modern tarihçilerin çoğu tarafından padişahlar listesinde sayılmazlar. Yılmaz Öztuna gibi bazı tarihçiler bunları da padişah sayar.
    14 Nisan 2019 Pazar
  • Sual: Karaman valisi Hemdem Paşa niçin idam edilmiştir?
    Cevab: Hemdem Paşa, Sultan Selim ile beraber büyümüş olup, onun en yakınlarındandı. İran seferinde, bomboş bir memlekette iaşe sıkıntılarıyla ilerlemekten sızlanan yeniçerilerle bazı kumandanlar, ordu içindeki gizli Şiî ajanlarının da tahrikiyle, Hemdem Paşa’yı kandırıp padişaha sevkettiler. Padişah, bu çocukluk arkadaşını fesada vasıta olduğu için derhal idam ettirerek bu tehlikeli muhalefetin önünü almak mecburiyeti hissetmiştir. Kur’an-ı Kerim'de mealen ‘işlerinde etrafındakilere danış; sonra bir karar ver ve bundan dönme’ buyuruluyor.
    19 Nisan 2019 Cuma
  • Sual: Fatih Sultan Mehmed sarayını resimler ve heykellerle süslemiş midir?
    Cevab: Bir müslüman böyle yapar mı? Nereden görmüşler?
    7 Mayıs 2019 Salı
  • Sual: Yavuz Sultan Selim’den evvel de padişahların halife unvanını kullandığı doğru mudur?
    Cevab: Emirülmü’minîn unvanı kullanılmış ise de, halife unvanı kullanılmış değildir.
    7 Mayıs 2019 Salı
  • Sual: Ah şu diyanet bütçesi başlıklı makalenizde imam, hatip, müezzin, kayyım, müderris gibi vazifelilerin maaşı vakıf bütçesinden karşılanıyordu diyor. İslam Hukuku kitabınızda ise müftülerin maaşlarını devletin ödediği yazıyor. Müftüler din adamı değil mi? Niye onların maaşlarını vakıflar değil de devlet ödüyor? 
    Cevab: Müftüler de kâdılar gibi devlet memurudur.
    12 Mayıs 2019 Pazar
  • Sual: Fatih Sultan Mehmed Hanın karides ve istiridye yediği doğru mu?
    Cevab: Hanefî’de balıktan başka deniz mahsulleri yenmez. Sarayın mutfak listesinde varsa da, bu yendiği manasına gelmez. Yenildiyse de bir özre mebni yenmiştir. Tedavi maksatlı kullanıldığı ve Şafii mezhebinin taklit edildiği düşünülebilir.
    15 Haziran 2019 Cumartesi
  • Sual: Sultan II.Bayezid, oğlunun cülûs merasimine katıldı mı?
    Cevab: Tahttan feragat etti. Cülûs merasiminde bizzat bulunmadı. Eski Saray’a geçti. Oradan Dimetoka’ya giderken, yolda vefat etti.
    1 Temmuz 2019 Pazartesi
  • Sual: Enver Ziya Karal ve İsmail Hakkı Uzuncarşılı Osmanlıda yalnızca memurların fes giymekle mükellef tutulduklarını ve bu sebeple de halk için "başı bozuk" tabirinin kullanıldığını söylerken, İsmail Hami Danişmend ahali ve memurların mükellef tutulduklarını yazıyor. Bunların hangisi doğrudur?
    Cevab: Fes Nizamnâmelerine göre dal fes memurlar ve sarıklı fes ulema için kanundur. Ahali serbesttir.
    22 Temmuz 2019 Pazartesi
  • Sual: Kenya ve Mombasa hiç Osmanlı Devletine bağlandı mı?
    Cevab: XVI. yüzyılın sonlarında Doğu Afrika müslümanları bölgede Portekiz varlığına nihayet vermek için yeniden direnişe geçtiklerinde Yemen Beylerbeyi Hasan Paşa’dan yardım istediler. Bunun üzerine Kızıldeniz’deki Osmanlı donanması kereste getirdi. 1585’te Osmanlılar’ın müttefiki Doğu Afrika sahillerindeki sultanlar, çok sayıda küçük tekneyle tek kadırgalı birliği destekleyip yola devam etmesine yardımcı oldular. Makdişu (Mogadişu), Berâve, Lamu, Pemba ve Mombasa Osmanlı Devleti’ne bu sırada bağlandı. Hindistan’dan gelen Portekiz donanması 5 Mart 1589’da Mombasa girişini kapattı ve şehri bombalayıp limandaki Türk donanmasını yaktı. Esir alınan Osmanlılar katledildi; reisleri Lizbon’a götürüldü. Mombasa ve diğer şehirlerdeki müslümanlar uzun yıllar Portekiz sömürge idaresi altında yaşamak mecburiyetinde kaldılar.
    25 Temmuz 2019 Perşembe
  • Sual: Orhan Bey, babasının mezarını Bursa’ya nakletmiş. Sebebi nedir?
    Cevab: Kuşatma sırasında vefat etti. Fethi çabuklaştırmak adına vasiyette bulundu. Fetih müyesser olunca getirip buradaki işaret ettiği yere defnettiler.
    25 Temmuz 2019 Perşembe
  • Sual: Hilmi Ziya Ülken, 1922 senesinde neşrettiği Anadolu’da dini ruhiyat müşahedeleri ismindeki makalesinde, Orhan Gazi’nin Geyikli Baba’ya iki yük araki ve iki yük şarap gönderdiğini XV. asırda düzenlenmiş bir belgeye istinaden anlatır. Bu araştırma hakkında ne buyurursunuz?
    Cevab: Ciddiye alınacak bir şey değildir. Böyle bir şey nasıl mümkün olabilir ki, Müslümanın şarap içmesi, imal etmesi ve satması yasaktır. Kaldı ki, Orhan Gazi, XIII.asırda yaşamıştır. Mir’at-ı Kâinat’ta Dolu baba'dan bahsedilir. Dolu (doğlu), ayrandır. Su katılmış şaraba da derler. Bazıları bu yanlış manaya sarılıp, böyle şeyler uydurmuştur.
    25 Temmuz 2019 Perşembe
  • Sual: 1700 sonlarından itibaren padişah eşleri Kafkasya’dan müslüman olarak mı geliyorlar, yoksa saraya alındıktan sonra mı müslüman oluyorlar?
    Cevab: Kafkasya’da kölelik cari idi. Bazısı müslüman köle olarak geliyor; çoğu ise gayrimüslim köledir. Saraya alınmadan Müslümanlığa girmiştir. Saraya Müslüman olmayan köle alınmazdı.
    30 Temmuz 2019 Salı
  • Sual: Bazı tarihlerde Sultan II. Osman’ın dine lakayt olduğu, ulemaya sert davrandığı, hatta fetvayı yırttığı; sonra Resulullah’ı rüyasında görüp yüzüne tokat attığı anlatılıyor. Bunlar ne derece doğrudur?
    Cevab: Bütün Osmanlı padişahları gibi Sultan II. Osman da dinine bağlı, aynı zamanda deha sahibi bir padişahtı. Ancak genç ve tecrübesizdi. Yaşadığı devirde fevkalade buhranlı bir devirdi. Memleketin iyiliği için giriştiği bazı teşebbüsler, içlerinde ulemanın da olduğu bazı kesimleri rahatsız etti ve hakkında böyle mübalağalı, hatta iftiraya varan dedikodular imal ettiler. Her duyduğunuza ve okuduğuna inanmayınız.
    30 Temmuz 2019 Salı
  • Sual: İkinci Meşrutiyet, Sultan’ın salahiyetlerini değiştirdi mi?
    Cevab: Parlamenter rejimlerdeki cumhurbaşkanının seviyesine indirilmiş; klasik İslâm-Türk hukukundaki hükümdar tipinden çok uzakta bir pozisyona getirmiştir.
    30 Temmuz 2019 Salı
  • Sual: Osmanlı devlet adamları kilise veya havra temeli atar mıydı?
    Cevab: Osmanlı hükümeti, gayrımüslim vatandaşlarının mabed inşa ve tamirine izin verir; fakir cemaatlere de para yardımı yapardı.
    24 Ağustos 2019 Cumartesi
  • Sual: Kanunî’nin Şehzade Mustafa’nın cenaze namazını kendisi kıldırırken çok fazla ağladığı için abdest tazelediği doğru mudur?
    Cevab: 1.Padişah cenaze namazında bulunmaz.

    2.Ağlamak abdesti bozmaz.

    3.Bu bilgi neyinize lazım?

    24 Ağustos 2019 Cumartesi
  • Sual: Sultan IV. Murad 8 Ağustos 1635’de Revan’ı feth etti; İran’ın barış istemesi üzerine Kasr-ı Şirin Antlaşması imzalandı. Kılıç ile fethedilen Revan’ın, bu antlaşmayla İran’a bırakılması nedendir?
    Cevab: Revan, evvelce İran toprağı idi. Padişah döndükten sonra tekrar Safevilerin eline geçti. Harb uzun sürdü. Osmanlıların başka gaileleri de vardı. Sulh, karşılıklı tavizlerle olur. Fethedilen yerleri her zaman elde tutmak kolay değildir. Kasr-ı Şirin, statükoyu esas aldı.
    24 Ağustos 2019 Cumartesi
  • Sual: Sultan Fatih’in Fahreddin-i Acemi’nin fetvasıyla Hurufîler’i yaktırdığı doğru mu? 
    Cevab: İslâmiyette yakarak idam caiz değildir. Buradaki ihrak-ı binnar (ateşle yakma) tabiri mecazdır. Mülhid olduğu için, ölünce, doğrudan cehenneme gideceği inancını ifade eder .
    24 Ağustos 2019 Cumartesi
  • Sual: Matem tutmak dinimizde caiz değilken, Osmanlılarda vefat eden padişah ve şehzadeler için yas tutulduğu, siyahlar giyinildiği, hatta Şehzade Mehmed’in vefatında matemin 40 gün sürdükten sonra hilatler dağıtılarak matemden çıkıldığı söyleniyor? Bunu nasıl değerlendirmeliyiz?
    Cevab: Dinin men ettiği matem, ağlamak, feryad etmek, yırtınmak, ölünün ardından ağıtlar yakmak, kadere isyan gibi dine aykırı işler yapmak şeklinde tezahür eden matemdir. Yoksa ölüye üzülmek tabii olduğu gibi, eğlenceyi terketmek şeklinde örfte var olan matem men edilmemiştir.
    14 Eylül 2019 Cumartesi
  • Sual: Haremdeki cariyeler ve enderundaki devşirme içoğlanları ailelerini aramışlar mıdır?
    Cevab: Sokullu Mehmed Paşa gibi belli bir makama gelince ailesini arayan ve bulanları varsa da, nadirdir. Cariyeler için böyle bir şey çok uzak bir ihtimaldir. Terhan Valide Sultan’ın erkek kardeşini tesadüfen bulduğu meşhurdur.
    14 Eylül 2019 Cumartesi
  • Sual: Mimar Sinan’a dair bir kitapta Âli’den alarak İstanbul’a yapılan bütün hayır eserlerinin tamamen bir gösteriş olduğunu, herkesin bu hususta yarıştığını, ama sevap kazanmak niyetiyle yapılmadığını yazdığını, o sıralarda Anadolu’da hizmete muhtaç câmisiz bakımsız yerlerle dolu olduğunu, insanların ihtiyaçları olduğunu, ama kimsenin alâkalanmadığı yazıyor. Bu mevzuda ne düşünüyorsunuz?
    Cevab: Kimse kimsenin niyetini bilemez. Böyle söyleyen birisi, fâsıktır; fâsığın sözüne inanılmaz. Anadolu’nun her yerini, nüfus ve imkânlara göre Selçuklular ve Osmanlılar câmi ve hayır eserleri ile donatmışlardır. Zelzeleler ve sair sebeplerle çoğu bugüne intikal etmemiştir. Sultan II. Abdülhamid, dağ köylerine bile Ermeni ustalar vasıtasıyla câmi yaptırmıştır. Bunlar, Osmanlı kültür ve medeniyetinden habersizce ideolojik propaganda sözleridir.
    14 Eylül 2019 Cumartesi
  • Sual: Osmanlı ve Selçuklu devrinde Ehl-i sünnet dışındaki inançlara bakış açısı nasıldı?
    Cevab: Hükümet ve halkın ekseriyeti Ehl-i sünnet olmakla beraber, gerek bu inancın dışında kimselere, gerekse gayrımüslimlere dinin gerektirdiği müsamaha gösterilmiştir. Osmanlılar, Şiî, Kızılbaş, Nusayrî, Dürzî, Hâricî gibi mezheplere karışmamış; mahkeme gibi yerlerde bunlara Hanefî muamelesi yapmıştır. Siyasî harekete dönüşmedikçe ve Ehl-i sünnete ilişmedikçe dinlerini yaşamalarına, ibaretlerini yapmalarına, çocuklarına öğretmelerine göz yummuştur.
    14 Eylül 2019 Cumartesi
  • Sual: Kanun-ı Esasi’ye göre yargı salahiyetinin hükümdarda değil müstakil mahkemelerde olması İslâma mugayir değil midir?
    Cevab: Hayır. Davalara kadılar bakar. Kadıları padişah tayin eder. Kadılar şeriata göre hüküm verir. Padişah bunlara şu şekilde hüküm verin diye emir veremez.
    14 Eylül 2019 Cumartesi
  • Sual: Niçin Edirne’de hiç padişah kabri yoktur?
    Cevab: İlk hükümdarlar Bursa’da gömüldüğü için, aile an’anesi olarak burada defnedilmişlerdir. Bazıları Edirne Rumeli’de olduğu ve burayı da her zaman terk etmek riski bulunduğundan Bursa’ya gömüldüklerini söylüyorlarsa da aslı yoktur.
    14 Eylül 2019 Cumartesi
  • Sual: Padişahların yemek yerken yanında kimse olmadığını söylemişsiniz. Ancak bir kitapta, hekimbaşıların yemek yerken dahi padişahların yanından ayrılmadığı yazıyor?
    Cevab: Devamlı değildir. Olanlar da beraber yemek yemez, yemeğin zehirli olma tehlikesine binaen maiyetinde ve yakınında bulunur.
    14 Eylül 2019 Cumartesi
  • Sual: Padişah türbelerine girerken nasıl selam verilir?
    Cevab: Esselâmü aleyke yâ emîrel mü’minîn.
    8 Ekim 2019 Salı
  • Sual: “Hristiyan ol senle birlikte dünyayı idare edelim” diyen Papa’ya; Fatih Sultan Mehmed’in “Sünnet ol, seni şeyhülislam yapayım” dediği doğru mudur?
    Cevab: Böyle aptalca bir sözü Fatih Sultan Mehmed gibi bir zât söyler mi? Sünnet olunca, şeyhülislam mı olunuyor?
    8 Ekim 2019 Salı
  • Sual: Osmanlı’da günlük yaşantı, sosyal hayat, dini hayat, ticaret ve hayır müesseseleri hakkında derli toplu malumat veren kaynaklar var mıdır?
    Cevab: Böyle belli bir kitap yoktur. Benim yazı ve programlarımı tavsiye ederim. Abdülaziz Bey’in; Balıkhane Nazırı Ali Rıza Bey’in, Musahipzade Celal’in, Sermed Muhtar’ın, Halit Bayrı’nın, Ragıp Akyavaş’ın kitapları okunmaya değerdir.
    8 Ekim 2019 Salı
  • Sual: Osmanlılarda, Takvim-i Vekâyi’den evvel halkın cereyan eden hadiselerden habersiz olduğu ve cahil kaldığı doğru mudur?
    Cevab: Cereyan eden hadiselerden habersiz olunca insan cahil mi oluyor? Takvim-i Vekâyi resmî gazetedir. Bugün bile Resmî Gazete’yi okuyan çok az insan vardır.
    8 Ekim 2019 Salı
  • Sual: İstanbul’un fethinde, Sultan Fatih’in gemileri karadan yürüttüğü iddiasının doğru olmadığını, bir gecede bunun mümkün olamayacağını söyleyen tarihçiler var. Ne dersiniz?
    Cevab: Bunu söyleyenlerin Fatih Sultan Mehmed’i hiç tanımadığı anlaşılıyor. O devre ait bütün meşhur kaynaklarda yazan bu hadise, ilk çağda Siraküza Kralı tarafından ve Sultan Fatih'ten sonra da Turgut Reis tarafından Cerbe’de tatbik edilmiştir. Bahsettiğiniz şahıs, şöhret adına tarihî hadiseleri tahrif eden, hakikatleri inkâr ederek sansasyon meydana getirmek isteyen birisidir.
    12 Ekim 2019 Cumartesi
  • Sual: Sarayda müneccimbaşı vazifesinde bir kişinin olduğu ve bir iş yapılacağı zaman müneccimbaşından hayırlı saatin tespiti sorulduğu doğru mudur?
    Cevab: Müneccim falcı değil,  astronomdur. Eşref saat, eski hâdiselerin bir nevi istatistiklerine göre tayin edilir. Dine aykırı değildir. Zira gaybdan haber vermek değildir. İslamiyette uğur ve eşref-i saat vardır; uğursuzluk ve uğursuz saat yoktur. Mesela “Çarşamba günü başlanan iş tamamlanır” mealindeki hadis-i şerifte böyledir.
    22 Ekim 2019 Salı
  • Sual: Sarayda hekimbaşı tarafından hazırlanan ve nevruziyye denilen macunun hediye edilmesi; nevruziyye adıyla şiirler yazılmasını nasıl tefsir etmelidir?
    Cevab: Macun bir tatlıdır. O zaman kıymetli bir hediyedir. İçinde bahsettiğiniz gibi afyon da yoktur. Bir bayram olarak veya bu güne kıymet vererek değil, âdet olarak yapılıyor. Eski zamanın yeknesak hayatında bu vesileler fazlaca rağbet görürdü.
    22 Ekim 2019 Salı
  • Sual: Eli başa götürerek yapılan asker selâmı Osmanlılar zamanında var mıydı?
    Cevab: Son zamanlarda âdet oldu. Temenna adındaki selâm vardı ki, hafifçe eğilip eli yerden ağzına ve başa götürerek yapılır.
    22 Ekim 2019 Salı
  • Sual: Yıldırım Sultan Bayezid’in oğlu Şehzade Kâsım Bizans'a rehin olarak gönderilirken, kız kardeşi Fatma Sultan’ın da rehin olarak gönderildiği doğru mudur?
    Cevab: Fetret Devri esnasında, kendisini Edirne’de hükümdar ilan eden Süleyman Çelebi, iki kardeşini Bizans’ın desteğini alabilmek uğruna İstanbul’a rehine gönderdi. Fatma Sultan da kardeşleri Kasım ve Yusuf’la beraber İstanbul’da oturdu. İki şehzâde vebadan ölünce, Fatma Sultan Bursa'ya geldi ve bir sancakbeyi ile evlendirilerek burada vefat etti. Şehzâdelerden birinin Hristiyan olarak öldüğü uydurmadır; vefatında bir manastır bahçesine gömülmesinden kaynaklanmış olmalıdır.
    22 Ekim 2019 Salı
  • Sual: İstanbul’un fethinde burada bulunan Orhan adındaki bir şehzâdenin Bizans tarafında savaştığı doğru mudur?
    Cevab: Bunun Yıldırım Sultan Bayezid’in oğlu olup fetret devrinde İstanbul’a rehine gönderilen Şehzade Kasım’ın veya bir başka şehzâdenin oğlu olduğu söylenir. Düzmece biri olması da kuvvetle muhtemeldir.
    22 Ekim 2019 Salı
  • Sual: Sultan III. Mehmed tahta çıkınca babasının haremindeki kadınlarını evlendirdi mi?
    Cevab: Bu sarayda her zaman olan birşeydir.  
    10 Kasım 2019 Pazar
  • Sual: Hacı Bayram-ı Veli hazretlerinin sarayın bahçesinde oynayan Şehzade Mehmed'i işaret ederek İstanbul'un fethini şu çocukla bizim köse görür diyerek Akşemseddin hazretlerini gösterdiği doğru mudur?
    Cevab: Meşhur ise de, tarihî kronoloji olarak mümkün değil. Zira Hacı Bayram Veli, Sultan Fatih doğmadan vefat etmiştir. 
    10 Kasım 2019 Pazar
  • Sual: Kanuni Sultan Süleyman devrinde şeyhülislamlık yapan Çivizade Muhyiddin Efendi’nin ehl-i sünnete aykırı fetvaları olduğu için vazifeden alındığı doğru mudur?
    Cevab: Padişahın da bulunduğu bir sohbet meclisinde, Mevlana Celaleddin-i Rumi ve Mesnevi hakkında layık olmayan sözler söylediği için azledildi.
    22 Kasım 2019 Cuma
  • Sual: Osman Gazi’nin meşhur vasiyeti nerede geçiyor?
    Cevab: Mir’at-ı Kâinat, Kısas-ı Enbiya gibi kitaplarda Osman Gazi'nin Orhan Gazi'ye vasiyeti adında bazı şiirler vardır. Bunlar birbirinden farklıdır. Sıhhati ise şüphelidir.
    22 Kasım 2019 Cuma
  • Sual: Osmanlı Devleti’nin son asrında çok sık sadrazam değişmesinin sebebi nedir?
    Cevab: Hem hükümeti tazyik eden siyasi, ekonomik ve sosyal şartlar; hem de kaht-ı rical; yani ehil insanın az yetişmesidir. Bu devirdeki devlet ricalinin hemen hepsi, saray karşısındaki pozisyonunu güçlendirmek adına bir büyük devlete yanaşmıştır. Milletlerarası denge siyaseti ve diplomasi icabı bir birisi, sonra diğeri vazifeye getirilmiştir. Ayrıca giderek güçlenen yüksek bürokratlar, makamında kalabilmek için evvela kendisini düşünür, hatta şahsının, millet için taraf-ı ilahiden gönderildiğine inanacak kadar hayalperest olmuştur. Mabeynci Hafız Mehmed Bey'in anlattığına göre Sultan Aziz'in maiyet vapuru bir vazife için denize açılmış. Fakat kaptan manevra yaparken bir Rus gemisine çarpmış. Arızalanan gemi, bir araba vapuru ile Beşiktaş'a çekilmiş. Padişah'ın bundan haberi olunca çok üzülmüş, kendi kendine, "Yahu ne yapayım, ne yapayım, adam yaratmak kudretim yok ki benim, memleketimizden ancak bunlar yetişiyor" demiş.
    4 Aralık 2019 Çarşamba
  • Sual: Avrupa nüfusu 14. asırda %40 azalmasına rağmen 16. asırda eski halini geçiyor. Osmanlı’da nüfus problemi yaşanmasının temel sebebi nedir?
    Cevab: Sınırlar çok geniştir. Harbler, isyanlar, istilalar fazladır. Bu topraklarda nüfus yoğunluğu her zaman azdı; çünkü fazla nüfusu geçindirebilecek kadar zengin değildi.
    11 Aralık 2019 Çarşamba
  • Sual: Osmanlılarda sanat ve ticaretin ekseriya gayrimüslimlerin elinde olmasının sebebi olarak, onların devlette görev almalarının zorluğu gösteriliyor ama Müslüman teb’anın da çok küçük bir kısmı devlet görevlisi. Bunu nasıl anlamalıdır?
    Cevab: Müslümanlar bu topraklara yerleştiklerinde sosyolojik olarak zaten hayvancı idiler. Ermenilerden ziraat öğrendiler. Rumlardan ticaret öğrendiler. Fakat her zaman idareci sınıf ve ilmiye sınıfı onlardan oldu; geri kalanı da ticareti beğenmeyip küçük gördükleri için uzak kaldılar. Yine de böyle bir umumileştirme doğru değildir. Ticaretin gayrı müslimlerin elinde olması son asırların ve sosyal şartların eseridir.
    11 Aralık 2019 Çarşamba
  • Sual: Sultan III. Mehmed’in idam edilen oğlu Şehzade Mahmud ve diğer şehzadeleri I. Ahmed ile I. Mustafa aynı anneden midir?
    Cevab: Şehzâde Mahmud ve Mustafa, Halime; Ahmed, Handan Haseki’den doğmuştur.
    14 Aralık 2019 Cumartesi
  • Sual: Bir padişah vefat ettiği zaman kapıkullarının ayaklanması, şehri ya da hazineyi yağmalamalarından endişe edilmesini nasıl anlamalıdır?
    Cevab: Her zaman böyle bir şey yoktur. Mübalağa edilmektedir. Hatta bazıları padişah ölünce yeni padişah tahta çıkana kadar otorite boşluğu olduğunu, bu sebeple askerlerin huzursuzlaştığını söylüyor. Askerler –o devir için- düzgün yetiştirilmiş, devlete, padişaha sadık, mert insanlardır. Aslına bakarsanız, asker, elinde silah bulunduran kişidir. Taht değişikliği onu ve karşısındakileri endişeye sevk ediyor olabilir.
    14 Aralık 2019 Cumartesi
  • Sual: Sultan IV. Mehmed’in av müptelası sebebiyle devlet işleriyle alakadar olmadığı doğru mudur?
    Cevab: Müfrid değildir. Av, bir spordur. Padişahlara çok lazımdır. Devlet işleri ile padişahlar alakadar olmaz; hükümet alakadar olur. Padişah saltanat sürer, hükümet etmez. Sultan IV. Mehmed, bugün Avrupa monarşilerinde rastlanacak derecede modern bir hükümdardı. Hiç suçu olmayan Viyana Bozgunu sebebiyle bürokratlar kendisini haksız yere tahttan indirdiler.
    14 Aralık 2019 Cumartesi
  • Sual: Pargalı İbrahim Paşa’nın cenaze namazı neden kılınmamıştır?
    Cevab: Bir Müslümanın, hem de Osmanlı Devleti zamanında, cenaze namazının kılınmaması mümkün müdür?
    14 Aralık 2019 Cumartesi
  • Sual: Osmanlı saraylarındaki heykeller ve canlı resimlerini nasıl anlamalıdır?
    Cevab: Osmanlı saraylarında heykel ve canlı resmi yoktur. Osmanlı hanedanı 1924'ten beri saraylarda yaşamamaktadır. Saraylar, artık Cumhuriyet’in idaresindedir.
    4 Ocak 2020 Cumartesi
  • Sual: Papalardan birinin Osmanlı casusu olduğu doğru mudur?
    Cevab: Uydurmadır
    7 Şubat 2020 Cuma
  • Sual: Osman Gazi’nin kaç tane evladı vardır?
    Cevab: Orhan Gazi, Alaaddin Paşa, Fatma Hatun, Savcı Bey Melik Bey, Çoban bey, Hamit Bey, Pazarlı Bey. Savcı Bey’in oğlu Süleyman Bey var. Melik Bey’in Kızı Melek Hatun var. Fatma Hatun evlendi ve bir kızı oldu. Pazarlı Bey’in kızı ve oğlu var. Oğlunun adı İlyas Bey. Bursa’dadır. Pazarlı Bey’in bir oğlu Murad Bey. Onun oğlu Hamza Bey ve Bali Bey. Hamza Bey, Bursa Kirmasti’de gömülüdür. Osman Gazi’nin bir oğlu vardı ki ismini bilmiyoruz. Selçuklu Sultanının sarayında yetişti. Sonra Adıyaman Kahta yakınlarında Pagnik’e yerleşti. Onun soyundan Halil Bey, Bayat Bey ve Ahmet Bey adında zatlar yetişti. Yıldırım Sultan Bayezid Malatya’yı fethettiği zaman huzuruna çıktılar ve ihsana kavuştular.
    7 Şubat 2020 Cuma
  • Sual: 1400 yıllık İslam tarihinde sahabeler dışındaki diğer bütün hükümdarlara baktığımız zaman sizce dine en fazla hizmet eden hangisidir?
    Cevab: Osmanlılar elbette.
    15 Şubat 2020 Cumartesi
  • Sual: İsmail Hami Danişmend’in İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi kitabında, Martin Luther’in Osmanlı casusu olduğu gibi hususlar yazıyor. Aslı var mıdır?
    Cevab: Osmanlı hükümeti, Avrupalıların arasına nifak düşürmek için mezhep ayrılığını körüklemeyi ve Luther’i desteklemeyi tercih etmiş ise de, bunun haricinde söylenenler mübalağalıdır.
    15 Şubat 2020 Cumartesi
  • Sual: İstanbul’daki zelzelede Fatih Câmi yıkıldığında türbesi de yıkıldı mı?
    Cevab: Hayır, ama harap oldu.
    22 Şubat 2020 Cumartesi
  • Sual: Osmanlılarda şamar oğlan var mıydı?
    Cevab: Hayır. Masallarda prenslerin yaramazlık yaptığı zaman, onun yerine bu isimle anılan bir çocuğun cezalandırıldığı, bu psikolojik baskı sebebiyle prensin merhamete gelip bir daha o işi yapmadığı anlatılır. 
    22 Şubat 2020 Cumartesi
  • Sual: Nakşidil Valide Sultan müslüman olmuş muydu?
    Cevab: Müslüman bir erkeğin ehli kitap bir kadınla evlenmesi caiz olmakla beraber, Osmanlı sarayında müslüman olmayan kimse yoktur. Naksidil Valide Sultan hep müslüman idi. Sultan I. Abdülhamid’in Fransız asıllı olan zevcesi Nakşidil Valide Sultan değildir. Bu da müslüman olmuştur. Son nefesinde oğulluğu Sultan II.Mahmud’un papaz getirttiği efsanedir.
    2 Mart 2020 Pazartesi
  • Sual: Sultan IV. Mehmed için Avcı Mehmed tabirini kullanmak mahzurlu mudur?
    Cevab: Kötü maksadı olmadan söylemek mahzurlu değil ise de, müslümanların halifesini ve Osmanlı padişahını Avcı Mehmed diye anmak nihayet edebe aykırıdır. Hükümdarların avlanması gayet tabii ve lüzumludur.
    7 Mart 2020 Cumartesi
  • Sual: Sultan II. Mahmud’un içkiyi bırakması için birkaç gün süt içirildiğine dair Hekimbaşı Abdülhak Molla’nın raporu hakkında ne dersiniz?
    Cevab: 1-Fasıkın sözüyle Müslümana suizan edilmez.

    2-Mide hastasıydı; su katarak ilaç olarak verdiler. O zaman başka ilaç da yoktu. Alkol, haricen ve dahilen, tedavide yaygın kullanılırdı.

    13 Mart 2020 Cuma
  • Sual: Leslie Pierce kitabında İstanbul’da hayrat yaptıran ilk padişah cariyesinin Hürrem Sultan olduğunu, bunu yapabilmek için azat olunup nikâhlandığını yazıyor. Çünkü kölelerin bunu yapmaya daha önce izinleri yokmuş. Bunun aslı var mıdır? 
    Cevab: Azatlandığı kati değildir. Kölenin mal varlığı olamaz. Ancak efendi izin verirse, hususi mal varlığı üzerinde kendisinin de tasarruf hakkı olabilir ve bununla hayrat yapabilir. Bunun çok misali vardır. Devlet adamlarının da çoğu böyledir.
    13 Mart 2020 Cuma
  • Sual: Kadının devlet reisliği caiz değilse bülûğdan evvel tahta geçen şehzadeye annesinin naiblik yapması caiz midir?
    Cevab: Caizdir. Bu reislik değildir, vekâlettir. Naiblik yapmadı zaten, sadrazam idare etti. İslâm âlimleri maslahat icabı çocuğun hilâfetini sahih görmüştür. Bu halde halîfe makamındaki çocuk birisini nâib (vekil) seçer. Bülûğuna kadar halîfenin işini bu nâib yerine getirir. Osmanlılarda Sultan IV. Murad ve IV. Mehmed henüz bülûğa ermeden padişah olmuşlar; icrâ kudretini vekilleri mesâbesindeki veziriâzâmlar yürütmüştür. Çocuğun vekil tayini sahihtir. Nitekim Sultan IV. Mehmed tahta çıkarıldığında vâlide sultan bunun câiz olup olmadığını Anadolu kazaskeri Hanefî Efendi’ye sormuş, o da böyle cevap vermişti.
    1 Nisan 2020 Çarşamba
  • Sual: Yıldırım Bayezid’in “Bizi kızdırmasınlar, Roma’ya kadar gidip Saint-Pierre Kilisesi’nin mihrabında atımıza yem yediririz!” dediği doğru mudur?
    Cevab: Niğbolu Muharebesi'nden sonra, “Atımın yemini Roma’da vereceğim” dediği meşhurdur. Bu, Osmanlıların Kızılelma idealini aksettirir.
    1 Nisan 2020 Çarşamba
  • Sual: Kanuni Sultan Süleyman İtalya’ya niye yürümedi?
    Cevab: Yürümek istedi. Korfu seferi bunun için yapıldı. Ama muvaffak olamadı. Viyana’yı ön plana aldı. O da olmadı. İtalya’yı fethetmek coğrafya ve lojistik itibariyle kolay değildi. Sultan Fatih’in idealiydi. O bile muvaffak olamadı.
    1 Nisan 2020 Çarşamba
  • Sual: Şehzade Mustafa’ya dair videonuzda Düzmece Mustafa’dan bahsettiniz. Bu, bir buçuk asır evvel değil mi?
    Cevab: Osmanlı tarihinde üç Düzmece Mustafa vardır. Biri Yıldırım Sultan Bayezid’in, Timur tarafından rehin götürülen oğlu Mustafa olduğu iddiasıyla 1420’de ayaklanan biri ile Çelebi Sultan Mehmed mücadele etmiş; uzunca zaman devleti uğraştıran bu adam sultan II. Murad zamanında mağlup olmuş; 1422’de Edirne’de asılarak idam edilmiştir. Osmanlı tarihleri bunu hakiki Şehzade Mustafa kabul etmez. Modern tarihçilerden edenler vardır. Tarihçi Yorga’ya göre, Sultan II. Murad zamanında 1429’da ayaklanan bir Düzmece Mustafa daha vardır. Nihayet Kanuni Sultan Süleyman zamanında Şehzade Mustafa olduğunu iddia eden bir adam Rumeli’de zuhur etmiş; Niğbolu beylerbeyisi Dulkadiroğlu Mehmed Paşa, bunun isyanını 1555’te bastırmıştır.
    1 Nisan 2020 Çarşamba
  • Sual: Kanuni Sultan Süleyman’ın, Şehzade Mustafa’nın idamını seyrederken, sağır-dilsiz cellatlara elinizi çabuk tutun dediği nasıl mümkün olabilir?
    Cevab: Cellatlar öyle ama, başındaki Zal Mahmud Paşa öyle değil.
    1 Nisan 2020 Çarşamba
  • Sual: Osmanlılar zamanında ateistler hangi mahkemeye gidiyordu?
    Cevab: Osmanlı ülkesindeki her çeşit davaya Osmanlı mahkemesi İslâm-Osmanlı hukukuna göre bakar. Hıristiyan ve Yahudiler (Brehmenler, Budistler, Hindular vs), muayyen davalarda kendi ruhanilerine gidebilir. Bunun haricinde herkes ceza davaları haricinde, davasını hakeme götürebilir.
    1 Nisan 2020 Çarşamba
  • Sual: Şemsi Paşa’nın Sultan III. Murad’a rüşvet verdiği doğru mudur? 
    Cevab: Tarihçi Gelibolulu Ali’nin uydurmasıdır. Devşirme ve yerli devlet adamları çekişmesinin neticesidir. Dünyanın en zengin adamlarından biri olan padişaha rüşvet vermek mevzubahis olamaz.
    6 Nisan 2020 Pazartesi
  • Sual: Kanun-ı Esasî’de anayasanın hükümlerinin her iki meclisin ayrı ayrı vereceği üçte iki ekseriyet ve padişahın tasdikiyle değiştirilebileceğiyle alakalı bir madde var. Yani bu maddeye göre anayasadaki “Devletin dini İslâmdır” maddesi bile değiştirilebilir mi?
    Cevab: Bu değiştirebilecek bir madde değildir. Değiştirseler de, kanunlar şer’î olduğu müddetçe, devletin dini İslâmdır. Zira bir devletin şer’î olması için anayasasında böyle bir hüküm yazması icap etmez.
    6 Nisan 2020 Pazartesi
  • Sual: Osmanlılarda sancakbeyliğine çıkacak şehzâdenin yaş sınırı kaçtır?
    Cevab: Umumiyetle 12 yaşında sancağa çıkarılır.
    6 Nisan 2020 Pazartesi
  • Sual: Osmanlı İmparatorluğu haram aylarda savaş yapmış mıdır?
    Cevab: Haram aylarda harb etmenin yasak olduğu hükmü, neshedilmiştir. 
    16 Nisan 2020 Perşembe
  • Sual: Osmanlılar neden okyanuslara açılıp koloni yapmamıştır?
    Cevab: Nasıl ve niye yapacaktır? Bunun için ne gemileri müsaittir; ne de lojistik limanları vardır. üstelik sömürgecilik, Osmanlı ruhuna aykırıdır. Anadolu,  Rumeli, Ortadoğu ve Afrika’da yurt tutup vatan edinmeleri yetmez mi? 
    16 Nisan 2020 Perşembe
  • Sual: Fatih ile mimarın muhakemesi hadisesi uydurma ise, halifeyi muhakeme edecek bir kuvvet yok mudur?
    Cevab: Elbette. Divan-ı Mezalim bunun için kurulmuştur. Osmanlılarda bunun yerini Divan-ı Hümayun almıştır. Padişah ile davası olan buraya müracaat eder. Kazasker bakar. Bunun tarihte bir iki misali vardır. Ama teoride böyle bir şey olmaz. Zira padişah her işini vekiller vasıtasıyla yürütür. Cezai mesuliyet bunlara racidir. Hukuki mesuliyet zaten karşılanır.
    16 Nisan 2020 Perşembe
  • Sual: Sultan Yıldırım Bayezid’in İstanbul’u 2. muhasarası neticesinde vardığı anlaşma ile Sirkeci taraflarına bir camii ve bir mahkeme yaptırdığı kroniklerde yazılıdır. Bunlar ne oldu?
    Cevab: Buraya Tarakçı Yenicesi ve Göynük’ten halk getirip iskân etmişti. Büyük bir mahalle kurulup; câmi yapılmış; hatib ve kadı tayin edilmişti. Bir müddet sonra Timur fitnesi zuhur edince, Bizans hükümeti tarafından mahalle kaldırıldı; câmi yıkıldı; haraç kesildi; halkı da Osmanlı ülkesine sürüldü. (Mir’at-i Kâinât)
    16 Nisan 2020 Perşembe
  • Sual: Eğer 2. Viyana Kuşatması’nda muvaffak olsaydı, Osmanlılar Avrupa içlerine kadar girebilir miydi?
    Cevab: Viyana’yı fethetse bile, tabii sınırlarına ulaştığı için bu neredeyse imkânsızdı. Üstelik Avrupa devletleri, artık mezhep ihtilaflarını bitirmişti. Birlik olmaları çok kolaydı. Üstelik geniş toprakları elde tutmak, büyük bir maliyet demektir. Bu ise, o zamanki Osmanlı maliyesi için çok fazlaydı.
    27 Nisan 2020 Pazartesi
  • Sual: Osmanlı vakıf sisteminin sürekliliği hakkında final projesi hazırlıyorum. Okuduğum kaynaklar, büyük şehirler dışında, zengin hamileri olmadığı için, vakıfların az olduğu ve taşra halkının vakıflardan büyük şehirlerdekiler kadar faydalanamadığı neticesine varmışlar. Bu doğru mudur?
    Cevab: Taşra ile alakası yoktur. Bazı medreselerin vakıfları azdır veya zaman içinde toprak kayıpları ve enflasyon sebebiyle azalmıştır. Elbette ki bu vakıfların faaliyetleri de o nispette olmuştur. Yoksa taşrada da zengin vakıflara sahip çok sayıda medrese vardır. Anadolu'nun her şehrinde kimi Selçuklular'dan kalma kimi Osmanlılar tarafından yapılmış, Arap beldelerinde ise eski zamanlardan intikal etmiş çok sayıda medrese olduğunu biliyoruz. Medreseler hakkında Ekmeleddin İhsanoğlu'nun, George Makdisi’nin ve Ahmet Çelebi'nin eserleri bu mevzuya dairdir.
    3 Mayıs 2020 Pazar
  • Sual: Medrese tahsili kadınlara da veriliyor muydu?
    Cevab: Kadınlarla erkeklerin bir arada bulunması mümkün görülmediği için İslâm cemiyetinde kadınlara müteveccih medreseler yoktur. Bunlara sadece erkek talebeler alınır. Kadınlar mahalle (sıbyan) mektebinde ilk tahsil görürler ve ailelerinin entellektüel seviyesine göre evde hususi tahsil alabilirler. Kadın cerrah ve doktor yoktur; sadece ebeler vardır Bunlar usta-çırak münasebetiyle yetişir. Sarayda hekime kadın ve ebe kadın diye anılan vazifeliler de bu şekilde yetişmiştir. O zaman bütün dünyada cerrah ve tabipler hastanelerde usta-çırak münasebetiyle yetişirdi.
    3 Mayıs 2020 Pazar
  • Sual: Padişahın hususi serveti ölünce kime geçer?
    Cevab: Padişahın hususi serveti ölünce şer’î vârislerine intikal eder.
    3 Mayıs 2020 Pazar
  • Sual: Bir tarihçi kitabında Sultan İbrahim bahsinde, III. Murad gibi fazla kadına düşkün değildir diyor. Bunu nasıl anlamalıyız?
    Cevab: Helalinden olduğu müddetçe kadın düşkünü olmak suç değildir ki…
    3 Mayıs 2020 Pazar
  • Sual: Osmanlılar Avusturya içlerine kadar sokulurken, kendisi için bir tehdit olmaya başlayan Rusya üzerine neden ciddi bir sefer yapmamıştır?
    Cevab: Osmanlıların misyonu her zaman Avrupa üzerinden Roma’ya inmek olmuştur. Rusya hiçbir zaman gerek maddi gerek manevi olarak bir ideal olarak görülmemiştir. Rusya güçlendiği zaman ise, iş işten geçmiştir.
    17 Mayıs 2020 Pazar
  • Sual: Sultan I. Mustafa deli miydi?
    Cevab: Deli miydi değil miydi bilinmez. Ama padişah olamayacak kadar rahatsız veya -o zamanki tarihçilerin tabiriyle- derviş meşrep idi
    17 Mayıs 2020 Pazar
  • Sual: Kanuni Sultan Süleyman Süleymaniye Câmii’ni yaptırdıktan sonra vakfiyesinde imam olacak kişinin evsafını saymış: “Arapça, Farsça ve Latinceye hâkim olacak. Kefere dini ile İslâm dinini mukayeseli bilecek. Muntazam spor yapacak, at binmeyi bilecek. İlm-i teşrih (anatomi) bilecek. Yüksek ilimlerini ve alet edevat ilimlerini almış olacak. Düzenli olup ve güzel giyinmeyi bilecek.” Bu malumat doğru mudur?
    Cevab: Bir de “Zevcesi tek ve güzel olacak” diye bir cümle vardır. Mübalağalı olsa gerektir. Zaten medreselerde Arapça, ‛âli (yüksek) ve âlî (âlet) ilimerini, ilm-i hilaf (mukayeseli ilimler), lüzumu kadar anatomi ve astronomi okumaktadır. Cemaatin, razı olduğu kişiyi imam yapmak sünnettir. Güzel giyinmek ve muntazam olmak her müminin şiarıdır. Süleymaniye vakfiyesinde imam, hatip, müezzin, vaiz ve duagûların evsafı sayılmaktadır. İmamın, şerefli, fakih, mütteki, hafız, sesi güzel, zarafet ve nezaket ehli olması aranmaktadır. Hatip ve vaiz için edib, zeki, belagattan anlayan ve insanları camiye çekebilecek güzel bir üslup sahibi olması aranır. (Ahmet Koç, Kanuni Vakfiyesine Göre Süleymaniye Camii ve Görevlileri, Diyanet Dergisi, C.53, S.2, Nisan 2017)
    24 Mayıs 2020 Pazar
  • Sual: Osmanlı 622 yıl boyunca neden, kim için ve ne için savaştı? 1. Cihad için mi? 2. Halkın refahı ve huzuru için mi? 3. Ganimet için mi? Böyle ise muvaffak olamamıştır. 6 asır himayesinde kalan milletlere İslâmiyeti sevdirememiş ve yayamamış; bilakis düşman yetiştirmiştir. Müslüman Türkler devamlı harb hâlinde oldukları için hep acı ve keder hâkimdi; maddi olarak da ilerleyemediler. Buna mukabil gayrı müslimler huzur ve refah içinde idi. Bu sebeple isyan ettiler. Osmanlı yıkıldı ve geride fakir bir ülke, parçalanmış bir İslâm medeniyeti bıraktı. Ne dersiniz?
    Cevab: İslâmiyette cihad, yani meşru savaş, Allah’ın ismini herkese duyurmak demektir ve Kur’an-ı kerimin emridir. Müslümanlara saldıranlara karşı durmak; dini yaymak, İslâmiyet'in işitilmesine, işitenin kabulüne, kabul edenlerin dinin icaplarını yerine getirmesine mani olan diktatörlerle mücadele etmek için yapılır. Ganimet, şan ve şöhret, toprak için cihad yapılmaz. Buna ila-yı kelimetullah veya gaza ruhu denir. Osmanlılar umumiyetle hep bu maksat için çalışmış ve muvaffak olmuşlardır. İslâmiyeti dünyanın dört bir yanına doğru olarak yaymışlardır. Müslümanları ve Müslümanlığı korumuşlardır. Gerek Anadolu’da, gerek Rumeli’de, gerekse Kafkasya’da yüzbinlerce kişi Müslüman olmuştur. Bizim gibi öteden beri Müslüman olanların ise Müslümanlıkta kalmasını temin etmişlerdir Neticede dinde zorlama yoktur, kimseyi zorla Müslüman yapamazsınız. İslâmiyeti anlatırsınız, dileyen kabul eder, dileyen kabul etmeden İslam devletinde emniyet içinde yaşar. Zaman içinde devrin değişmesi ile ekonomik, buna bağlı olarak sosyal, buna bağlı olarak da politik çözülme başlamış; Müslümanlar kadar gayrı müslimler de sıkıntı çekmiş; eski huzurlu günler yavaş yavaş kaybolmuştur. Bunu düzeltmeye Osmanlıların güçleri yetmemiş; kader hükmünü icra etmiştir. Osmanlı Devleti’ni yıkanlar gayrimüslimler değil, Türkler olmuştur. Şu anda İslâm medeniyeti namına güzel ne varsa, Osmanlılardan kalmadır.
    24 Mayıs 2020 Pazar
  • Sual: Osmanlıya ait bir bacak zırhında Arabi harfler gürdüm. Belden aşağı kalacağı için hürmetsizlik olmuyor mu?
    Cevab: Hürmetin bununla alakası yoktur. Oraya dua yazılması, bilakis hürmeti ifade eder. Hürmet örfe ve vicdana göre tayin edilir; zamana ve zemine göre değişir.
    24 Mayıs 2020 Pazar
  • Sual: Osmanlılarda işkence var mıydı?
    Cevab: İşkence yapmak haramdır. Osmanlılarda işkence yasaktır. İvo Andriç gibi romancıların uydurduklarına inanmamalıdır. Psikopat insan her yerde her zaman vardır.
    24 Mayıs 2020 Pazar
  • Sual: Sultan II. Murad’ın “Fatih Sultan Mehmed’e Nasihatleri” diye bilinen kitap kimin eseridir?
    Cevab: Venedik balyozu Andrea Coscolo yazmış; torunu, Kanuni Sultan Süleyman devrinde Türkçeye tercüme etmiştir.
    24 Mayıs 2020 Pazar
  • Sual: Celali isyanlarının ismi Ağrı’daki Celali aşiretinden mi geliyor?
    Cevab: Alakası yoktur. Yavuz Sultan Selim zamanında Bozoklu Celal diye bir Kızılbaş bir ihtilafından dolayı ayaklandığı için sonradan bütün bu tip isyanlara Celali isyanı denmiştir. Ağrı'daki Celalan aşireti başkadır.
    24 Mayıs 2020 Pazar
  • Sual: Kanuni Sultan Süleyman’ın bir mektupla Fransa’da dansı yasaklattığı doğru mudur?
    Cevab: Ne saçma bir şey? Osmanlı padişahı ne karışır Fransızların dansına? 
    30 Mayıs 2020 Cumartesi
  • Sual: Kanuni Sultan Süleyman’ın Fransa Kralı’na gönderdiği mektup sahih midir?
    Cevab: Tarihlerde Avusturyalıların elinde esir bulunan oğlu Fransa Kralı’nın kurtarılması için, annesi kraliçenin Kanuni Sultan Süleyman’dan yardım istemek üzere gönderdiği elçi Jean de Frangipani’ye Evâil-i Rebiülâhir 932 (15-25 Ocak 1526) tarihinde verilen meşhur cevabname azametli ifadelerle başladığı yazıyor. Mektup Paris Bibliothèque Nationale Yazmalar kısmındadır. Annie Berthier bu mevzuda Toplumsal Tarih mecmuasında 1995 senesinde bir makale neşretmiştir.
    5 Haziran 2020 Cuma
  • Sual: Fatih Sultan Mehmet Han hazretleri zamanında harplerden dolayı enflasyonun yükseldiği, halkın zorlandığı; Fatih Sultan Mehmed’in yerine geçen Sultan II.Bayezid “Bu kadar fetih yeter; aldığımız yerlerde kök salalım” dediği ve herkesin de bunu tasvip ettiği doğru mudur?
    Cevab: Evet. Uzun harbler ve en iyi uzayan idareler bile halkta usanç meydana getirir. Bunlar belli periyodlardır. Harblerle geçen Fatih Sultan Mehmed’ten sonra Sultan II. Bayezid ve Kanuni Sultan Süleyman’dan sonra Sultan II. Selim devri nisbî bir sükûnet devri olmuştur. Bu da ihtiyaçtır.
    5 Haziran 2020 Cuma
  • Sual: Kavalalı Mehmed Ali Paşa meşhur isyanda muvaffak olup Sultan II. Mahmud’u devirseydi ne olurdu?
    Cevab: Deviremezdi. Devirseydi padişah olurdu. Ama İngiltere buna müsaade etmezdi. Zira isyanın arkasında Fransa vardı. Fransa, o zaman İngiltere’nin rakibi idi. Kaldı ki bu, Mısır’da güçlü bir hükümet demektir ki İngiltere menfaatleri ile imtizaç etmez.
    5 Haziran 2020 Cuma
  • Sual: Sultan I. Mahmud’un diri diri gömüldüğü doğru mudur?
    Cevab: Sultan I. Mahmud, 1754 senesinde hasta hasta çıktığı Cuma namazı dönüşü attan düşerek komaya girmiş ve iki seneden beri devam eden hastalıktan vefat etmiştir. Eminönü’nde büyükvalidesi Hadice Terhan Valide Sultan türbesine defnolunmuştur. Güya başında Kur’an-ı kerim okuyan hafız, gece mezardan sesler geldiğini işitmiş; hemen koşarak saraya haber vermiş; ancak kızlarağasının vaziyeti arzettiği yeni padişah Sultan III. Osman buna kulak asmamış; üstelik hafız da ortadan kaybolmuştur. 1950 senesinde popüler bir tarih mecmuasında mehaz bildirilmeden yazılan bu hadise, yeni eklemelerle dilden dile anlatılagelmiştir. Hiçbir ciddi kaynakta geçmeyen, ancak bazı yerlerde Uzunçarşılı’ya mal edilen rivayetin aslı yoktur. Uzunçarşılı’nın eserinde de geçmez. Malumdur ki, Uzunçarşılı, (Evliya Çelebi veya Gelibolulu gibi) bir takım dedikoduları, kendinden beklenmeyecek şekilde, bir tarihi tenkide tâbi tutmadan, “-miş imiş” diyerek nakletmeyi sever. Sonra gelenler de tarih kritiği hissinden mahrum olduğu için bunu hakikat gibi naklederler. İşin aslı şudur ki, Sultan III. Osman, ağabeyi Sultan I. Mahmud ayarında parlak bir şahsiyet değildi. Asabi mizaçlı idi; kimseye itimat etmezdi. Tezcanlı idi. Çok iktisatlı olduğu için, adı cimriye çıkmıştı. Rüşvetten ve yalandan nefret ederdi. Bu sebeple hasmı çoktu. Tarihlerde, son derece dindar, haya sahibi, fukaraperver olduğu anlatılır. Sık sık tebdil gezerek halkla konuşmaktan hoşlanır, ahalinin alış veriş ettiği sokak satıcılarının sattıkları şeylerden alarak, onların fikirlerini yoklar; milletin telâkkilerine çok ehemmiyet verirmiş. Kısa süren saltanatında hiç harb olmamış; ancak yangınlar, veba ve Haliç’i donduran soğuk kış milletin iflahını kesmişti. Eski zamanlarda bütün felaketlerden idareciler, ezcümle hükümdar mesul tutulduğu gibi, cahiller de padişahın uğursuzluğuna inanmıştır. Bu sebeple Osmanlı tarihinde maalesef haksız yere iyi bir intiba uyandıramamıştır. Adı geçen dedikoduyu da cümlede değerlendirmek lazımdır.
    5 Haziran 2020 Cuma
  • Sual: Osmanlılar devrinde Kudüs’te Salahattin Câmii’nin kilise yapılmak üzere Fransızlara verildiği doğru mudur?
    Cevab: Hristiyanlara ait St.Anne kilisesini, Salahaddin Eyyübi Kudüs’ü fethedince medreseye çevirmişti. Sultan Abdülmecid, Kırım Harbi’ndeki yardımları sebebiyle burasını Fransızlara verdi. Yakınlarda Fransa Cumhurreisi Macron’un önünde İsraillilerle münakaşa ettiği kilise budur.
    13 Haziran 2020 Cumartesi
  • Sual: Yavuz Sultan Selim’in, babasını zehirlettiği doğru mudur?
    Cevab: Bazı tarihlerde böyle yazar hatta oğluna ömrün uzun olmasın diye beddua ettiği söylenir. Fakat pek inanılır bir rivayet değildir. Zira Sultan Bayezid zaten yaşlı ve hasta idi. Üstelik tahtını da bırakmıştı. Yavuz Sultan Selim onu neden öldürtsün? Bunu muhtemelen Sultan Selim’in muhalifleri uydurmuş olsa gerektir.
    13 Haziran 2020 Cumartesi
  • Sual: Selçuklu sultanları, memleketi oğulları arasında paylaştırmış. Osmanlılar neden böyle yapmak yerine kardeş katlini tatbik ettiler?
    Cevab: Selçukluların bulduğu hal tarzı buydu. Bu, aynı zamanda eski Türk devletlerindeki usuldü. Ama memleketin parçalanmasına ve yıkılmasına yol açıyordu. Osmanlılar bundan ders aldılar.
    20 Haziran 2020 Cumartesi
  • Sual: Yavuz Sultan Selim’in ömrü vefa etseydi Avrupa’ya sefer yapar mıydı?
    Cevab: Öyle bir rivayet vardır. Zaten Çorlu’da vefat etti.
    20 Haziran 2020 Cumartesi
  • Sual: Kingdoms of Fire filmi Memlüklerle Osmanlıların harbini anlatıyor. Yavuz Sultan Selim zalim olarak gösteriliyor. Ne dersiniz?
    Cevab: Film ve romanlar mübalağalı olabilir. Her millet, tarihe kendi cihetinden bakar. Bazı Mısırlılar için Osmanlılar işgalcidir. Bazıları için değildir. Yavuz Sultan Selim, kararlı bir padişahtı. Kimsenin gözünün yaşına bakmazdı. Âdildi, haksızlığa tahammülü yoktu. Bunun için seveni kadar sevmeyeni de vardır.
    9 Temmuz 2020 Perşembe
  • Sual: Şah İsmail’in karısını savaş meydanında bırakıp Sultan Selim’e esir olduğunun aslı var mıdır?
    Cevab: Evet Taçlı Hanım diye anılan Bihruze Hanım esir düştü. Tacizade Cafer Çelebi’ye nikâhlandı. 
    9 Temmuz 2020 Perşembe
  • Sual: Osmanlı padişahlarının soyunu Oğuz Han’a dayandırdığı; ama bunun doğru olmadığını söyleyenler var. Ne dersiniz?
    Cevab: Bütün Osmanlı tarihçileri böyle söylüyor. Oğuzlar, hep Oğuz Han'a dayanır. Biz de Oğuzuz, bizim de atamız Oğuz Han’dır. Bazı Avrupalı tarihçiler, Osmanlıları Moğol olarak tavsif eder ki, bu, Türkleri öteden beri Moğollarla karıştırma alışkanlığının neticesidir.
    9 Temmuz 2020 Perşembe
  • Sual: Osmanlı Devleti’nde medreselerde pozitif ilimlerin okutulmaktan çıkarılması, devleti çöküşe götüren en mühim âmil olarak anlatılıyor. Osmanlılar gibi ilme ehemmiyet veren bir devlet, neden böyle hareket etmiştir?
    Cevab: Osmanlı medreselerinde pozitif ilimlerin okutulmaktan çıkarıldığı diye bir şey yoktur. Bu, geçen asırda oryantalistlerin ortaya attığı ve bizdeki onların takipçisi tarihçilerin de tereddütsüz kabul ettiği bir husustur. Böylece çöküşü kolay izah edeceklerini zannetmiş; yeni düzenin haklılığını müdafaa edebileceklerini düşünmüşlerdir. Halbuki medreselerde okutulan pozitif ilimlere ve bunların literatürüne dair IRCICA ciltlerle eser neşretti. Tanzimat’tan sonra, devletin teknik eleman ihtiyacını karşılamak üzere yeni kurulan ihtisas mektepleri sebebiyle, medreselerdeki pozitif ilimlerin zayıflaması veya bunların da dini/hukuki ihtisaslaşmaya gitmesi tabiidir.
    21 Temmuz 2020 Salı
  • Sual: Sultan II.Bayezid Hân, vakfiyesinde, Eyüp'te sade ve üstü açık bir türbeye gömülmeyi vasiyet etmesine rağmen neden II.Bayezid Külliyesi haziresine gömüldü?
    Cevab: Böyle şeyler vakfiyede yazmaz; vasiyet etmiş olabilir. Etse de böyle vasiyete uymak dinen lazım değildir.
    21 Temmuz 2020 Salı
  • Sual: Selçuklu ve Osmanlılar zamanında Müslüman ve gayrimüslim  halk gerçekten mutlu muydu?  
    Cevab: İnsanların mutlu olup olmadığını hakikatte bilemeyiz. Hiçbir kimse hiçbir zaman hükümetten ve idarecilerden tam manasıyla memnun olamaz. Müslüman veya gayrimüslimlerin mutlu olduğu zamanlar da vardır; olmadığı zamanlar da vardır. Gayrimüslimler Osmanlı Devleti’nde şer’î hükümlerin kendilerine verdiği hürriyet sebebiyle en azından teorik olarak rahattırlar. Ama pratikte gerek devlet memurlarının, gerekse öteki kesimin zaman zaman aşağılaması ve ezmesi mevzubahis olabilir. Bununla beraber tarihte “öteki”nin en rahat yaşadığı yer, İslâm cemiyeti olmuştur. Çünki Osmanlı hukuku, teorik olarak teb’anın saadetini esas alır. Hukuk düzeni her ırk ve dinden insanın rahat yaşaması üzerine kurulmuştur. Fakat harb ve sair parametreler tatbikatı çoğu zaman değiştirebilir.
    21 Temmuz 2020 Salı
  • Sual: Osmanlılarda gayrımüslimler devletin en fazla hangi kademesinde vazife yapabilirlerdi?
    Cevab: Sadrazam olamaz. İlmiye ve askeriye sınıfına da giremez.
    21 Temmuz 2020 Salı
  • Sual: Osmanlı tarihinde vazifeden azledilen devlet adamlarından tekrar iade edildiği olmuş mudur?
    Cevab: Bir devlet adamı herhangi bir sebeple azledilirse, aşağı veya yukarı rütbede başka vazifeye verilebilir; bir müddet bekledikten sonra aynı veya başka vazifeye de getirilebilir. Suç işlemişse, müstesnadır. Affedilmedikçe, tekrar vazifeye iade edilmez.
    21 Temmuz 2020 Salı
  • Sual: Fas, Osmanlı idaresinde ne kadar kaldı?
    Cevab: XVI. asırda kısa bir zaman Osmanlı himayesinde kaldı. Hiçbir zaman bir Osmanlı eyaleti olmadı.
    20 Ağustos 2020 Perşembe
  • Sual: Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul'un fethi sonrası, şehri himmetle değil, kılıcım hakkıyla aldım dediği doğru mudur?
    Cevab: Bazıları "Fetih ehlullah'ın duasıyla müyesser oldu" deyince, Fatih Sultan Mehmet "Kılıcın hakkını da unutmayın" cevabını verdi ve "Cennet kılıçların gölgesi altındadır" hadis-i şerifini ima etmek suretiyle, kaderi de hülasa etmiş oldu. İnsan maddi sebeplere yapışır; hem de dua eder; netice Allah’ın elindedir. Sultan Fatih gibi bir padişah zaten o üslupla konuşmaz. Ulema da boş söz söylemez.
    20 Ağustos 2020 Perşembe
  • Sual: Bir amme gelirinin ihale ile toplama usulü olan iltizam usulüne İngilizce, farm (revenue leasing) veya tax-farming denilebilir mi?
    Cevab: Birkaç kitapta tax-farming denilmiş. Şevket Pamuk da öyle demiş.
    20 Ağustos 2020 Perşembe
  • Sual: Sultan II.Bayezid şehzadeliğinde babası tarafından afyon kullandığı için tekdir ediliyor. Bu hususta ne dersiniz?
    Cevab: Olabilir mi böyle şey? Sevmeyenlerin iftirasıdır. 
    20 Ağustos 2020 Perşembe
  • Sual: Fatih Sultan Mehmed’in bir kâhine fal baktırdığı ve kâhinin ilerde İstanbul’u harpsiz kaybedileceğini söylediği doğru mudur?
    Cevab: Sultan Fatih gibi birinin falcıyla ne işi olur?
    21 Ağustos 2020 Cuma
  • Sual: Amin Maalouf’un Doğunun Limanları kitabında Sultan Aziz’in kızı İffet’in delirdiğinden ve sarayın hekimi rikabdar ile Adana’da evlendiğinden bahsediliyor. Doğru mudur?
    Cevab: Bahsettiğiniz romandır; tarihi hakikatlerle hiç alakası yoktur. Sultan Aziz’in ne İffet diye bir kızı vardır, ne de böyle bir gizli hikâye yaşanmıştır.
    21 Ağustos 2020 Cuma
  • Sual: Geçenlerde bir tarihçi 18.asırda Osmanlı’da basılan kitap sayısı 50 bin iken; aynı devirde Avrupa’da 1 milyar kitap basıldığını, Osmanlının bilimsel ve ekonomik bir altın çağı olmadığını söyledi. Ne dersiniz?
    Cevab: İlim an’anesi ve usulleri bambaşka olan bir Osmanlı Devleti’ne mukabil, nüfusu Osmanlı nüfusunun kat be kat fazlası olan yüzlerce devleti mukayese etmesi, ne kadar objektif ve mantıklı olduğunu göstermeye kâfidir.
    21 Ağustos 2020 Cuma
  • Sual: İnternette bir belge dolaşıyor, belgede ise şu ifadeler geçiyormuş ; "Valide Sultanın alışveriş listesi: 24 şişe kına kına şarabı, 300 şişe Bordo şarabı, 2 anbar Viyana birası, 24 şişe Porto şarabı, ufak fıçı derununda sardalya, Lakârta [Lakerda] balığı, havyar...". Belgenin üstünde arşiv numarası da yok. Fakat atan kişi Osmanlı arşivinde mevcuttur, kontrol edilmiştir diyor. Ne dersiniz?
    Cevab: Mühürsüz, imzasız, antetsiz ve kimin yazdığı belli olmayan bir meyhanenin mubayaa listesine benzeyen bu vesika Osmanlı Sarayı’na ait değildir. Her arşivdeki vesikayı hakikat zannetmemelidir. Sahte değilse, tahttan indirilip Çırağan Sarayı’nda ikamete tâbi tutulan Sultan V. Murad’ın cinnet getirmiş annesinin bir şakası olsa gerektir. Çırağan Sarayı halkı, sarayda yumurta bulamadıklarından yakınmışlardır. Nasıl olur da böyle bir liste tanzim ederler. Diplomatlara protokol yemeği mi veriyorlar? Hem mahlu padişahın, hem de annesinin satın alma işine bakan ağaları vardır. Buraya girip çıkan Yıldız’ın sıkı kontrolü altındadır. Valide Sultan’ın böyle bir liste yollaması kadar saçma bir şey olamaz. Milleti bilgilendirmek istiyorlarsa, mesela, Sultan V. Murad’ın sürgün edilip, Fransa’da sefalet içinde veremden ölen kızı Fehime Sultan’ın hâlini anlatsınlar. Cariyesi sokaklarda dilenerek hanımına bir çorba pişirirdi. Böyle vesikalar bir şey ifade etmez.
    21 Ağustos 2020 Cuma
  • Sual: Osmanlı vesikalarında geçen reaya tabiri ne manaya geliyor?
    Cevab: Osmanlı tebası ya askerîdir, ya da reayadır. Askerî beratla tayin edilen ve beytülmalden hakkı olan ordu, mülkiye ve adliye vazifelileridir. Bunun dışında vergi ile mükellef olan Müslüman ve gayrı Müslim halka reaya denir. Sonraları gayrı Müslim vatandaşlar için kullanılmıştır.
    21 Ağustos 2020 Cuma
  • Sual: Gazi Hüsrev Bey Bosna’da yaptırdığı çok sayıda medrese, camii, hamam, türbeyi kendi malından mı vakfetmiştir?
    Cevab: Vakfiyeye bakmalıdır. Müessesat (cami, medrese vs.) kendi malındandır. Müstegallatın (gelir getiren mülklerin) bazısı miri tahsis olabilir, yani devlet arazisi olabilir.
    21 Ağustos 2020 Cuma
  • Sual: Yıldırım Sultan Bayezid, Timur'u Rumeli’de muharebeye zorlasa daha akıllıca olmaz mıydı?
    Cevab: Ne yani, bütün Osmanlı ülkesini çiğnese miydi? Koskoca orduyu Rumeli’ye çekmek kolay değildir. Memleketin o zaman şark sınırına yakın olan Ankara’da muharebe edilmesi, hiç değilse, felaketin önünün alınmasını kolaylaştırmıştır.
    1 Eylül 2020 Salı
  • Sual: Sosyal medyada imparatorluk devrinde 30.839 kitap basıldığı; cumhuriyet devrinin ilk 10 yılında bunun kadar basıldı şeklinde paylaşımlar vardır. Ne dersiniz?
    Cevab: İmparatorluk devrinde ne kadar kitap basıldığına dair sahih bir istatistik yoktur. Bu bilgiyi, bu sahada yazılmış tek bir kaynaktaki mehazsız bilgiden alıyorlar. Doğru bile olsa, nüfus artışı ve teknik inkişafları nazara almak icap eder. Kitabın matbu olup olmaması değil, okunup okunmaması mühimdir. Osmanlı cemiyetinde gayrı matbu kitap her zaman makbuldür. Mesela 1950 senesinde İstanbul nüfusu 1 milyon iken, kütüphanelerdeki kitap sayısı da 1 milyondur. Çok kitap basılmış olsa neye yarar? Az, ama iyi kitap mühimdir. Şimdi matbu milyonlarca kitabın ne kadarı insanlara faydalıdır? Aynı iddia Osmanlı Devleti ile Avrupa arasındaki mukayesede de caridir. 15. asırda Avrupa’da 20 milyon kitap basıldığını iddia ediliyor ki, Gutenberg’den itibaren olsa bile, 50 senede bu miktarın 20’de birinin dahi basılmasına teknik olarak imkân yoktu. 18. asırda Avrupa’da 1 milyar; Osmanlı’da ise 30 bin kitap basıldı iddiası da problemlidir. Osmanlı Devleti’ne mukabil onlarca devlet arasında; üstelik aradaki muazzam nüfus farkını; yaşanan siyasi, ictimai ve iktisadi problemleri nazara almadan yapılan sübjektif ve usule aykırı bir mukayeseden ibarettir. IRCICA’nın eski direktörü Ekmeleddin Bey’in neşrettiği Osmanlılarda ilim ve fenne dair onlarca cilt bibliyografya kitabı, bu iddiaya güzel cevap vermektedir.
    8 Eylül 2020 Salı
  • Sual: Osmanlılarda kölelik kaldırılınca, Hicaz’da isyan çıktığı doğru mudur?
    Cevab: Kölelik değil, köle ticareti yasaklandı. Bu ticaret, mıntıkanın birinci maişet kaynağı idi. Halk memnuniyetsizlik gösterdi. İsyan bundan ibarettir.
    8 Eylül 2020 Salı
  • Sual: Bahçe-i âmire ne demektir?
    Cevab: Beylik bahçe, yani devlete ait bahçe demektir.
    8 Eylül 2020 Salı
  • Sual: Osmanlı haritalarının neredeyse hepsinde Necd gösterilmemektedir. Burada Osmanlı hâkimiyeti kurulmamış mıydı?
    Cevab: Haritalar yanlıştır. Arabistan’ın kuzeydoğusundaki Necd, 1918'e kadar Osmanlı toprağıdır. Kendine mahsus bir otonomi ile idare olunurdu. 
    28 Eylül 2020 Pazartesi
  • Sual: Yavuz Sultan Selim neden İran’ı işgal edip Safevileri ortadan kaldırmadı?
    Cevab: İran'ı fethetmek kolay değildir. Osmanlıların hedefi batıya doğru ila-i kelimetullahtır. Toprak almak değildir. Kaldı ki Çaldıran Harbi sayesinde, Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu, Kuzey Irak, Tebriz ve Batı Azerbaycan fethedildi. Mesele fetih değil, emniyet idi. Çaldıran zaferi olmasaydı, Anadolu, bir Şiî memleketi ve buradaki Türklerin hepsi Şiî idi.
    28 Eylül 2020 Pazartesi
  • Sual: Yavuz Sultan Selim Mısır’a neden sahilden gemilerle gitmedi de, Sina çölünü geçmek gibi zor bir işe girişti
    Cevab: Sahil, düşman elinde idi. Gemi ile orduyu sevketmek kolay mı?
    28 Eylül 2020 Pazartesi
  • Sual: Osmanlılar, Kırım gibi, Endülüs’ü de kendisine bağlasaydı olmaz mıydı?
    Cevab: Arada hiç benzerlik yoktur.  Kırım hanlığı, kendi arzusuyla yanı başındaki Osmanlı Devleti’ne bağlandı. Endülüs ise kilometrelerce uzakta idi. Arada deniz vardı, düşman toprakları vardı. Üstelik Endülüs’te küçücük bir beylik kalmıştı. Bunun için harbi göze almak, felaket olurdu. Osmanlılar, Endülüs Müslümanlarına yolcu gemileri gönderip, Kuzey Afrika’ya tahliyesini, Endülüs istilasının Müslümanlar için mümkün mertebe kansız geçmesini temin etmiştir.
    28 Eylül 2020 Pazartesi
  • Sual: Süleymaniye Câmii girişindeki kırmızı taşın, Roma imparatoru tarafından mihraba konulmak üzere hediye olarak gönderildiği; Mimar Sinan’ın şüphelenerek taşı böldüğü ve içinden haç figürleri olduğunu gördüğü; bunun üzerine herkesin ayağını basması için avluya yerleştirdiği doğru mudur?
    Cevab: Son zamanlarda çok işitilen hamasi şehir efsanelerinden birisidir. Bu da Süleymaniye’deki bir dilencinin herkese anlattığı ve inandırdığı bir masaldır. Bir kere o tarihte Roma İmparatorluğu yoktur. Roma imparatorluğu IV. asırda, yani Süleymaniye Câmii’nin inşaından 1100 sene evvel tarihe karışmıştı. Buna ayaktaşı derler. Bütün camilerde bulunur. Ayakla basılır. Bu sebeple kolayca aşınmaması ve belli olması için umumiyetle kırmızı granitten olur. Bu taş, bir Bizans harabesinde bulunup getirilmiş ve cami girişine konulmuştur. Haçı biraz kazınmış ise de, tamamen kaybolmamıştır.
    29 Eylül 2020 Salı
  • Sual: Okuduğum bazı tarih kitaplarında Osmanlıların bazı suçlulara, çengel, çarmıh ve kazık cezası tatbik edildiğini yazıyor. Bu tür cezalar tatbik edilmiş midir?
    Cevab: Bunların hepsi, Avrupa amme efkârını Türklerle savaşa ikna etmek için Osmanlı ülkesine bile gelmeden propaganda maksadıyla seyahatname yazan seyyah, diplomat ve yazarların hayallerinin mahsulüdür. Osmanlı ceza hukuku; şer’î hükümlere ve kanunnamelere istinad eder. Bunların hiç birinde böyle cezalar yoktur. Böyle cezaların tatbik edildiğine dair en ufak bir vesika mevcut değildir. Bazıları, tabirlerin yanlış anlaşılmasının da rolü vardır. Kazığa oturtmak, kazık saplamak değil, teşhir için kazığa bağlamak demektir. Suçlu burada oturtulup bir müddet kazığa bağlanır.
    29 Eylül 2020 Salı
  • Sual: Osmanlıca kelimesi Osmanlı Devleti zamanında kullanılıyor muydu?
    Cevab: Son zamanlarda lisan-ı osmanî kullanılmıştır.
    29 Eylül 2020 Salı
  • Sual: 1908’den sonra Osmanlı Devleti’nde şer’î hukuk devam etti diyorsunuz. Fakat padişah sembolik bir makam haline geldi. İslam Devletinde bütün salahiyetler halifedeyse bu bakımdan şeriatla tezat arzetmez mi?
    Cevab: 1908’den sonrası şer’î hukuktaki ehl-i bagy iktidarına misaldir. Kanunlar şer’îdir. Halifeyi inkâr yoktur. Ama tatbikatta şeriata muhalif tatbikat vardır.
    29 Eylül 2020 Salı
  • Sual: Emir Sultan’ın Yıldırım Sultan Bayezid’e Ulu Câmi’nin 4 kapısına 4 meyhane aç demesi ve bunun üzerine padişahın içkiyi bıraktığı doğru mudur?
    Cevab: Emir Sultan, padişahın damadıdır. Damadın, kayınpederine, hem de padişaha, hem de böyle edebe uymayan bir şey söylemesi, olacak iş değildir. İçki içen bir adamın cami yaptırdığı görülmüş müdür? Sultan Bayezid, Timur’a yenildiği için, Osmanlı tarihçileri hep bir günah keçisi aramış, bunu padişahın içki içmesine ve Sırp kızıyla evlenmesine bağlamıştır. Bunlar uydurmadır.
    12 Ekim 2020 Pazartesi
  • Sual: Devlet-i ebed müddet tabirinden murad nedir?
    Cevab: Osmanlı İslam devletinin ebediyyen devam etmesi temennisinin ifade edildiği bir sözdür. Bu tabir klasik Osmanlı metinlerinde geçmez. Nitekim sosyolojik bir vakıadır ki, hiçbir devlet ebedi olamaz. Sonradan tarih boyu birbirini takip ederek kurulan ve ebediyete kadar devam edeceğine inanılan, aynı kadronun yürüttüğü tek bir Türk devleti manası yüklenmiştir. Nitekim Nihal Atsız gibi milliyetçi tarihçiler; Türkiye Cumhuriyeti’ni gökten zembille inmeyip, Osmanlı İmparatorluğu’nun; onun da İlhanlı Devleti’nin, onun da Anadolu Selçuklu Devleti’nin, onun da Büyük Selçuklu Devleti’nin; onun da Karahanlıların, onların da Uygurların, onların da Gök Türklerin, onların da Avarların, onların da Hunların devamı olduğunu söyler.
    12 Ekim 2020 Pazartesi
  • Sual: Osmanlılarda gayrimüslimler son zamanlara kadar askere alınmıyordu. Bunun sebebi nedir?
    Cevab: Cihad bir ibadettir. Gayrı müslimler ise ibadetle mükellef değildir. Ama gayrı müslimlerin ücretle orduda istihdamı ve gayrı müslim devletlerle icabında askeri ittifaklar caizdir.
    22 Ekim 2020 Perşembe
  • Sual: Yeniçerilerin sakalsız oluşunun sebebi nedir?
    Cevab: Yeniçerilerin ve şehzadelerin sakalsız ve bıyıksız olduğu kati değildir. Öyle bile olsa, sakal bir özür ile kesilebilir. Muharebede tehlike ve dezavantaj hâsıl ettiği için kesilmiş olabilir.
    22 Ekim 2020 Perşembe
  • Sual: Osmanlı Devleti’ndeki çoklu hukuk sisteminde İslâm hukukuna dâhil X, diğer bir hukuka dâhil Y’ye bir zarar verdiğinde dava hangi mahkemeye açılır? Çoklu hukuk sisteminin olduğu bir yerde, farklı kanunlar tatbik eden mahkemeler arasında anlaşmazlık çıkarsa bu nasıl çözülür?
    Cevab: Osmanlı Devleti'nde herkes Osmanlı hukukuna tabidir. Müslüman olsun, gayrimüslim olsun, yerli olsun, ecnebi olsun, fark etmez. Bu, devletin hâkimiyetinin bir vasfıdır. Ancak gayrimüslimler kendi aralarındaki evlenme ve boşanma davalarını, ayrıca miras ve alışveriş gibi muamelata dair davalarını, kendi dini mahkemelerine götürebilirler. Taraflardan bir tanesi müslüman ise Osmanlı Mahkemesi vazifelidir. Ecnebiler de kendi aralarındaki davalarını konsolosluk mahkemelerine götürebilirler. Taraflardan bir tanesi Osmanlı vatandaşı ise, mutlaka Osmanlı mahkemesi bakar. Bakacakları davaların ne olduğu kati hatlarla ayrılmıştır. Bir ihtilaf olduğunda, hükümet karar verir.
    29 Ekim 2020 Perşembe
  • Sual: İslam-Osmanlı hukukunda suçluların iadesine dair hüküm var mıdır?
    Cevab: Bu daha ziyade devletler hukukunun bir mevzudur. İslam Devleti kendi toprakları içinde suç işleyen bir şahsı kendisi cezalandırır. Bunu hiçbir ülkeye vermez. Hele bu kendi vatandaşı ise asla veremez. Başka bir ülkede suç işlenmiş ve İslâm devletine kaçmış olan birisini de arada anlaşma olmadığı müddetçe iade etmez.
    10 Kasım 2020 Salı
  • Sual: Osmanlılar, tasavvufa meraklı ve evliyaya hürmetkâr olduğu halde, nasıl oluyor da İsmail Maşuki, Oğlan Şeyh, Hamza Bali gibi Allah dostları şeyhülislam fetvasıyla cezalandırılıyor?
    Cevab: Bunlar itikadı bozuk insanlar olduğu, milletin imanını bozduğu veya cezbe halinde söyledikleri başkalarına zarar verdiği için, dini korumak maksadıyla hükümet böyle davranmıştır. Bu çok normaldir. Bir de siyasi sebeplerle enterne edilenler vardır ki, bu ayrı bir meseledir.
    10 Kasım 2020 Salı
  • Sual: Celali asileri Sünni midir?
    Cevab: Çoğu Kızılbaş; azı Sünnî idi. XVI. asrı ve sonrasını kana boyayan ve Anadolu’yu mahveden bu isyanlar, daha ziyade ekonomik sebeple, yani tımarı bir sebeple elinden alınanların hoşnutsuzluğu sebebiyle zuhur etmiştir. Mezhep ve din isyanı değildir.
    8 Aralık 2020 Salı
  • Sual: Soyadı yüzbaşı olan, ama nizami orduda atası bulunmayan bir kimsenin bu soyadı nereden gelmiş olabilir?
    Cevab: Dirlik sisteminde, köylerdeki sipahiler, nahiyedeki yüzbaşıya (çeribaşıya), yüzbaşı, kazadaki alaybeyine, alaybeyi, livadaki sancakbeyine, o da eyaletteki beylerbeyine bağlıydı.
    8 Aralık 2020 Salı
  • Sual: Sultan III. Murad muvaffak bir hükümdar mıdır?
    Cevab: Bütün Osmanlı padişahları az veya çok muvaffak hükümdarlardır.
    15 Aralık 2020 Salı
  • Sual: Osmanlı Devleti’nde ekber ve erşed sistemi ile hanedanın en büyüğü tahta geçecek kaidesi olmasına rağmen neden çocuk padişahlar tahta çıkmıştır?
    Cevab: Ekber olan o çocuk idi. Çocuğun hükümdarlığı maslahat sebebiyle caizdir. Memleketin birliğini ve düzenin devamını temin etmeye elverişlidir. Birini vekil eder. Memleketi o idare eder.
    15 Aralık 2020 Salı
  • Sual: Osmanlı Devleti bir Süper Güç müydü?
    Cevab: 1453-1914 seneleri arasında süper güçler ligine dâhildir. 1526’dan 1683 veya 1774 yılına kadar dünyanın en güçlü devleti idi.
    15 Aralık 2020 Salı
  • Sual: Osmanlıların Anadolu’yu ihmal edip, hep Rumeli’ye yatırım yaptığı doğru mudur?
    Cevab: Osmanlılar memleketin her köşesine imar eserleri yapmışlardır. Bunların çoğu zelzele ve sair sebeplerle günümüze intikal etmemiştir. Anadolu zaten önceden de Müslümanların elindeydi. Selçuklular burayı imar etmişti. Osmanlılar, yeni fethedilen Rumeli'ye daha çok ehemmiyet verdiler. Kaldı ki bir yerin imarı, oranın nüfusu ve serveti ile yakından irtibatlıdır Anadolu nüfusça az ve servetçe fakir bir memleketti. Tabii şartları da ağırdı. Nehir az, suyu kıt, engebe fazla. Hazineye katkısı az. Bir beldenin serveti ne kadar çoksa, oraya yapılan harcama da o kadar fazla olur. Çünkü toplanan vergiler, önce toplandığı yere harcanır.
    21 Aralık 2020 Pazartesi
  • Sual: Sultan II. Bayezid’e Veli lakabı neden takıldı?
    Cevab: Sultan II. Bayezid çok dindardı. Kerametleri bazı menkıbe kitaplarına geçmiştir. Bu sebeple hafife alanlar sofu veya hürmet edenler veli lakabıyla anmıştır. Bu, diğer padişahların ondan daha dindar olmadıkları manasına gelmez.
    25 Aralık 2020 Cuma
  • Sual: Osmanlı padişahları sefere çıktıklarında tüm aile efradını yanında götürürler miydi?
    Cevab: Hayır. Kadınların ve çocukların darülharbe çıkarılması caiz değildir.
    21 Ocak 2021 Perşembe
  • Sual: Osmanlı İmparatorluğu tarihinin “kuruluş, yükseliş, duraklama, gerileme ve çöküş” diye devrelere ayrılması makul müdür?
    Cevab: Bunlar modern tarihçiler tarafından ve tamamen askeri vaziyete göre verilmiş hükümlerdir. 1774’e kadar dünyanın yegâne süper gücü olan Osmanlı İmparatorluğu, 1914’te bile 6 süper güçten birisidir. İlim, sanat, kültür gibi hususlarda farklı tasnifler yapılabilir. İlkçağ, ortaçağ, yeniçağ gibi tasnifler de bunun gibi indidir.
    21 Ocak 2021 Perşembe
  • Sual: Saray haremindeki kadınlar dizilerde gördüğümüz gibi paşalarla konuşur muydu?
    Cevab: Harem halkı her zaman tesettüre dikkat etmiştir. Hiçbir zaman böyle bir şey vuku bulmamıştır. İhtilal zamanında bile Mahpeyker Valide Sultan’ın vezirlerle paravan arkasından konuştuğunu tarihçiler yazıyor. Halid Ziya, padişah tarafından hatır sorulmak üzere Sultan Hamid kızlarına gönderildiği zaman, sultanlar kendisini kafes veya paravan arkasından karşılayıp konuşmuşlar, yüzlerini bile göstermemişlerdi. Hatıratında yazıyor.
    21 Ocak 2021 Perşembe
  • Sual: Osmanlılarda tatbik edilen müsadere usulü İslamiyyet’e uygun mudur?
    Cevab: Müsadere, yani gasp, hırsızlık, ihtilas, irtikap, karaborsacılık, kalpazanlık gibi suçlarda mala el konulması, İslami bir ceza şeklidir. Osmanlı devlet adamlarının ölümünde mirasının devlet hazinesine alınması şer’î kaideleri bilmeyenler tarafından müsadere zannediliyorsa da, değildir. Kölenin mirası efendisine gider.
    7 Şubat 2021 Pazar
  • Sual: Babası Sultan III. Mehmed’in, tahta çıktığında kardeşlerini idam ettirmesi sebebiyle, öldüğünde, oğlu Sultan I. Ahmed’in babasının cenazesine katılmadığı doğru mudur?
    Cevab: Hiçbir padişah, evvelki padişahın cenazesine katılmaz. Sadece namazında bulunur.
    16 Şubat 2021 Salı
  • Sual: Osmanlılarda ilk para basan kimdir?
    Cevab: İlk gümüş parayı Orhan Gazi’nin bastığı zannedilirse de, bir zamandır Osman Gazi’nin bastırdığı üç adet akçe bulundu. Bunlardan nümismat İbrahim Artuk’un bulduğu biri İstanbul Arkeoloji Müzesi’ndedir. Üzerinde Osman bin Ertuğrul yazar. Bunu hazmedemeyenler sahte demek cesaretini gösterdiler. Bu mevzuda Hakan Yılmaz’ın makaleleri vardır. Bir devlet kurucusunun akçe bastırmaması zaten düşünülemez. İlk altın parayı Sultan Fatih bastırdı.
    16 Şubat 2021 Salı
  • Sual: Osmanlılar zamanında eski Türk tarihi araştırılmış mıdır?
    Cevab: Osmanlılar, eski Türk tarihine alaka duymuştur. Ama buna dair bilgi o zaman yok gibiydi. Şimdi bile çok azdır. Orhun Kitabeleri çok sonra bulundu. Türk tarihi bilinmiyordu ki araştırılsın. Osmanlının son zamanlarında araştırıldı ve Türkçe neşredildi.
    16 Şubat 2021 Salı
  • Sual: Padişahlar vefat ettiklerinde eşleri başka biriyle evlenebilirler miydi?
    Cevab: Oğlu yok ise evlenebilir.
    28 Şubat 2021 Pazar
  • Sual: Yavuz Sultan Selim Mısır’ı aldıktan sonra İstanbul’a deniz yoluyla mı kara yoluyla mı döndü?
    Cevab: Kara yoluyla.
    13 Mart 2021 Cumartesi
  • Sual: Otranto kalesinin fethinde 12 bin sivilin katledildiği doğru mudur?
    Cevab: Ecnebi kaynakları, Avrupa’yı galeyana getirmek için böyle yazmıştır. O devir için 12 bin az bir sayı değildir. Muhasara 14 gün sürmüştür. Harbde siviller değil, muharipler öldürülür. Esir alıp satmak varken, niye öldürsünler?
    13 Mart 2021 Cumartesi
  • Sual: Ayasofya Camii’nin minareleri neden farklı?
    Cevab: Üç farklı padişah zamanında inşa edilmiştir.
    13 Mart 2021 Cumartesi
  • Sual: Camilerdeki minare sayısı neden farklıdır?
    Cevab: Osmanlılarda sadece selatin camilerde, ayni padişah ve ailesinin yaptırdığı camilerde birden fazla minare yapılabilirdi. Bunun dışında damat bile yaptırsa tek minareli olması edep ve kanundandı.
    13 Mart 2021 Cumartesi
  • Sual: Eskiden akıncılar bir yere baskın düzenleyip mallarını alarak insanları esir mi ederdi?
    Cevab: İstihbarat toplamak ve mıntıkayı taramak için akınlar yapılır. Bu akınlar sırasında icab ederse şehirler, köyler yakılır; köprüler uçurulur; mallar yağma edilip esir alınabilir Ama akınların esas sebebi istihbarat ve mıntıka taramadır.
    29 Mart 2021 Pazartesi
  • Sual: Milli Eğitim Bakanlığının bastırdığı bir ders kitabında: “Klasik devirde Osmanlı Devleti’nde maarif ve sıhhiye hizmetlerini temin eden vakıflar, modernleşmeye ayak uyduramamıştır. Vakıf kurucularının okutulacak kitaplar dâhil eğitim safahatını tayini, modernleşmenin önünde büyük bir engel olmuştur” yazıyor. Medreselerde okutulacak kitaplara vakıf kurucuları mı karar veriyordu?
    Cevab: Medreseler vakıftır. Vakıflar muhtar müesseselerdir. Vakfın kurucusu, vakfın işleyiş usulüne de karar verir. Medresede okutulacak derslere, kitaplara ve bunu hangi hocaların vereceğine, vakfın kurucuları ve hocalar karar verir. Bu, Avrupa’nın köklü üniversitelerinde de böyledir. Ama medreselerin zamana ayak uyduramadığı, hatta fen derslerinin kaldırıldığı iddiası sözü uydurmadır. Katip Çelebi bu mevzuda sathi bir takım tespitlerde bulunmuş; herkes bu yanılgıyı devam ettirmiştir. Nitekim sonraki alim icazetnameleri ve de yazılan ilmi eserler bunu yalanlamaktadır. Bunu söyleyenlerin Osmanlılarda yazılan binlerce ilmi eserden, hiç değilse IRCICA'nın bunların listesine dair neşriyatından haberdar olmadığı anlaşılmaktadır.
    22 Nisan 2021 Perşembe
  • Sual: Padişahlara zillullahu filarz diye hitap etmek caiz midir?
    Cevab: Evet. Hadis-i şerifte, “Sultan, zıllullahi filard, yani yeryüzünde Allah’ın gölgesidir. Her mazlum onun gölgesine sığınır” buyuruldu.
    22 Nisan 2021 Perşembe
  • Sual: Tanzimat devrinde kurulan mahkemelerde davalara kadı değil de valinin bakması ve bu devinde kurulan taşra meclislerinde gayrı müslim azaların bulunması şer’î hukuka uygun mudur?
    Cevab: Bu meclislerde bazı mühim davalar vali huzurunda kadı tarafından bakılır. Her çeşit mahkeme kurmak salahiyeti hükümete tanınmıştır. Gayrı müslim vatandaşların amme hizmetine alınması şer’î hukuka aykırı değildir. Elverir ki Müslümanlar üzerinde velayet-i amme sahibi olmasınlar. Nitekim gayrı müslim biri, sadrazam olamaz, ama nazır olabilir. Bu mahkemelerde 3 aza vardır. Reis kadı; iki azadan biri gayrı müslimdir.
    22 Nisan 2021 Perşembe
  • Sual: Saraydaki cariyeler, kadınefendi mevkiine yükseldiğinde padişahın nikâh kıymasının mecburi olduğu söyleyen, buna da Hazreti Safiye misalini veren birisi var. Ne dersiniz?
    Cevab: Efendi, cariyesi ile karı koca hayatı yaşayabilir. Nikâh kıyılmaz. Ancak bazı padişahlar zaman zaman aslı hür olmak şüphe ve ihtimaline binaen cariyelere nikâh kıymışlardır, bu istisnaidir, hür olduğunu göstermez. Kadınefendi tamamen saraya ait bir rütbedir. Bu rütbeyi padişah verir. Kadınefendi olunca cariye hür hale gelmez. Bunun verilen misalle alakası yoktur. Hazreti Safiyye Hayber’de cariye olarak Cenab-ı Peygamber’in hissesine düştü. O da onu azatlayıp nikâhladı.
    22 Nisan 2021 Perşembe
  • Sual: Padişahlardan ilk fotoğrafı çekilen kimdir?
    Cevab: Sultan Abdülmecid.
    22 Nisan 2021 Perşembe
  • Sual: Osman dışında hulefa-i raşidînin isimlerinin Osmanlı hanedanında konulmamasının sebebi nedir
    Cevab: Bu bir tercih meselesidir. Sebep aramak lüzumsuzdur. Her isim konacak diye bir şart yoktur.
    22 Nisan 2021 Perşembe
  • Sual: Sultan Aziz'in şehzade iken Yusuf İzzeddin Efendi'yi bir süre sakladığı ve daha sonra saraya getirip kölemdir dediği padişah olunca evladı olduğunu açıkladığı doğru mu?
    Cevab: Kısmen böyle bir rivayet vardır. Kölemdir diye bir şey duymadık. Tahta çıkınca diğer şehzadelere, Bu benim oğlumdur, ağabeyimin de haberi vardı, demiştir.
    22 Nisan 2021 Perşembe
  • Sual: Tanzimat’tan sonra bazı kanunların Avrupa’dan iktibas edilmenin sebebi nedir?
    Cevab: Bunun cevabı uzundur. Benim Osmanlı Hukuku kitabıma bakınız. Bir takım ihtiyaçlar buna sevketmiştir. Amerika'yı yeniden bulmaya lüzum yoktur. Bu, şeriata aykırı değildir. Çünki örfi hukuk sahasıdır.
    22 Nisan 2021 Perşembe
  • Sual: Osmanlı Devleti’nin yükselme devrinde padişahların şeyhülislamları azletme salahiyeti olmadığı, ama şeyhülislamların padişahı azletme salahiyeti olduğu doğru mudur?
    Cevab: Şeyhülislamı padişah tayin ve azleder. Misali vardır. Şeyhülislam dâhil hiç kimsenin padişahı azletme salahiyeti yoktur. Hükümdar ömür boyu o makamda kalır. Aklını kaybetmesi veya mürted olması hâli müstesnadır.
    30 Nisan 2021 Cuma
  • Sual: Osmanlı Devleti zekât toplar mıydı?
    Cevab: Emvâl-i bâtına denilen altın ve gümüş ve para zekâtını hükümetler toplamıyor. Emvâl-i zâhireyi, toprak mahsulleri, saime hayvanlar ve ticaret malları zekâtını toplar. Osmanlı Devleti de bunu toplardı.
    30 Nisan 2021 Cuma
  • Sual: Sultan II.Bayezid’in gençlik zamanında keyif veren maddeler kullandığı iddiası doğru mudur?
    Cevab: Böyle bir şey olabilir mi? Bayezid-i Veli denen bir padişahtan böyle bir şey beklenir mi? Her yazana inanılmaz. Sitemde padişahların içki içmesi iddiasına dair yazılarım ve programlarım vardır.
    4 Mayıs 2021 Salı
  • Sual: Osmanlılar, 1492’de İspanya'dan sürülen Yahudileri başta Selanik olmak üzere belli şehirlerde iskân etmek yerine Osmanlı coğrafyasının dört bir tarafına dağıtıp kalabalık halk içinde niçin eritmemiştir?
    Cevab: Osmanlı Devleti bir imparatorluktur. Eritme, asimile gibi politikası yoktur. Herkes kendi inanç ve kültürü dairesinde serbestçe yaşar. Kaldı ki Yahudiler köylü değildir; şehirli bir topluluktur.
    28 Mayıs 2021 Cuma
  • Sual: Sultan Fatih'ten itibaren padişahların ne olursa olsun yalnız yemek yedikleri kaidesi vardı. Lakin bunun hilafına dair kayıtlarla karşılaşıyorum. Ne dersiniz?
    Cevab: İstisnalar kaideyi bozmaz. Bilhassa Sultan Mecid, Sultan Aziz, Sultan Hamid gibi son devir padişahları siyasi ve diplomatik sebeplerle zaman zaman başkalarıyla yemek yemiştir.
    28 Mayıs 2021 Cuma
  • Sual: Yıldırım Sultan Bayezid'in oğlu Ertuğrul Çelebi'yi Sivas'ta Emir Timur mu öldürdü?
    Cevab: Kadı Burhaneddin ile muharebede şehit düştü.
    28 Mayıs 2021 Cuma
  • Sual: İmparatorluk devrinde çiftçi toprağını bırakıp ekmezse bunun cezası nedir?
    Cevab: Miri araziyi kiralamış ise 3 sene ekip biçmediği takdirde elinden alınır. Mülk arazi ise kendi bilir. İsterse ekmeyebilir.
    13 Haziran 2021 Pazar
  • Sual: Sultan Abdülaziz’e Kraliçe Victoria’nın araba hediye ettiği, fakat şeyhülislamın şeytan arabası deyip karşı çıktığı doğru mudur?
    Cevab: Osmanlı tarihinde böyle cahil bir şeyhülislam gelmemiştir.
    5 Temmuz 2021 Pazartesi
  • Sual: Süleyman ve Musa Çelebi meşru hükümdar değil midir?
    Cevab: Memleketin tamamına hâkim olamadıkları için tarihçiler umumiyetle kendilerini padişah kabul etmez. Ama edenler de vardır.
    5 Temmuz 2021 Pazartesi
  • Sual: Akınlar neden yapılır?
    Cevab: Akınlar bir yeri keşfetmek; orada düşmanı zayıflatmak; istihbarat toplamak gibi maksatlarla yapılır. Fetihten farklıdır.
    8 Temmuz 2021 Perşembe
  • Sual: Osmanlılarda donanmanın başında Kaptan-ı Derya olmasına rağmen, bir paşa seferin serdarı oluyor. Bu iki başlılık değil midir?
    Cevab: Kaptan-ı Derya deniz kuvvetlerinin başıdır. İdari ve siyasi bir makamdır, hükümetin mümessilidir. İlla sefere o gidecek diye bir kaide yoktur. Kara kuvvetlerinde de böyledir. Sefere padişah gidebilir, sadrazam gidebilir veya başka birisi gidebilir. Serdarlık askeri ve teknik bir iştir. Bugün de milli müdafaa bakanı sivildir; ama ona müşavir olarak erkân-ı harbiye reisi (genelkurmay başkanı) vardır. Her ne kadar Türkiye’de ters ise de.
    15 Temmuz 2021 Perşembe
  • Sual: Osmanlı Devleti’nde Sünni olmayan teb’aya hangi hukuki statü tatbik edilmiştir?
    Cevab: Hepsine hukuken sünni muamelesi yapılmış; davalarına sünni kadısı bakmıştır.
    15 Temmuz 2021 Perşembe
  • Sual: Osman Gazi'nin oğlu Pazarlı ve Bazarlu Bey'in ismi ne manaya gelmektedir?
    Cevab: Kıymetli, rağbetli demektir.
    20 Temmuz 2021 Salı
  • Sual: Bursa/Yenişehir'de Osman Gazi'ye ait olan bir saray tespit edildi. Aşiret reisi/göçebe olarak anlatıla gelen kuruluş iddialarının aslında isabetsiz olduğunu göstermez mi?
    Cevab: O sarayı bugünkü saraylar gibi düşünmemelidir. Saray, hükümdarın evidir; memleketin idare edildiği yerdir. Saray olması devletin kuruluşundaki göçebe karakterine halel vermez. Kaldı ki göçebelikten ne anlaşıldığı da mühimdir Osmanlılar kuruluş zamanında yarı göçebe idiler ki Anadolu Türklerinin çoğu XIX. asra kadar böyleydi
    28 Temmuz 2021 Çarşamba
  • Sual: Osmanlı İmparatorluğu’nun yüzölçümü kaç km2 idi?
    Cevab: Fetihler sebebiyle her devir için farklıdır. En geniş sınırlara sahip olup, ilk büyük toprak kaybının yaşandığı 1699’dan evvel 20 milyon km2’ye ulaştığı söylenir. Tâbi devletlerle bu mikdar 24 milyon km2’yi buluyordu. Tarihçilerin bu sayıyı farklı vermeleri, zaman zaman yaşanan arazi değişiklikleri yanında; o devrin şartları icabı devlet hâkimiyetinin sadece muayyen yerler (şehirler, sahiller) için cari olması, memleketin her tarafına (köylük yerler, sahralar, cibal haricine) yayılmış bulunmamasından dolayıdır.
    30 Temmuz 2021 Cuma
  • Sual: Yavuz Sultan Selim Mısır seferinden dönerken, yeni ölmüş bir zenginin mallarına el konulması teklifine şiddetle karşı çıktığına dair hikâye doğru mudur?
    Cevab:
    Bu hâdisenin hakikatle alakası yoktur. Avram Galanti’nin Histoire des Juifs de Turquie (Osmanlı Ülkesinde Yahudiler) isimli kitabında anlatılan bir hikâyedir. Galanti, Padişah’ın Yahudilere toleransını anlatmak için böyle bir hikâye düzmüştür. Güya Mısır seferine çıkmadan evvel, Sultan Selim bir Yahudi tüccardan borç almış. Alacaklı, Padişah seferden dönmeden vefat edince, zamanın defterdarı Sultan’a bir müzekkere yazıp borcu ödemekle artık mükellef olmadığını söylemiş. Hünkâr altına yukardaki notu düşerek defterdara iade etmiş. Hikâyenin başka bir versiyonunda hâdise Şam’da geçer; bir başka versiyonunda malına tamah edilen zengin bir Çerkez emiridir. Bir başka versiyonunda defterdar kelleyi verir. Yavuz Sultan Selim’i övdüğünü zanneden bazıları kuru bir hamaset adına bu saçma hikâyeyi sahiplenmiştir. Bu vesika nerededir? Defterdar kimdir? Hiçbir belli değildir. Defterdarlık makamına gelmiş bir Osmanlı ricali böyle bir ahlâksızlığı alenen yapabilir mi? Hem de Yavuz Sultan Selim gibi celalli bir padişaha böyle bir teklifte bulunabilir mi? Buna benzer bir hâdise Sultan Selim’den bir asır küsürden sonra yazılmış bulunan Koçi Bey Risalesi’nde anlatılıyor: Mısır seferinde nakit sıkıntısı sebebiyle defterdar bir tüccardan 60 bin altın borç almış. Ödeme zamanında tüccar borç mukabilinde yegâne oğluna iki akçe yevmiyeli cebecilik verilmesini istemiş. Defterdar da bunu Padişah’a arzetmiş. Sultan Selim buna sinirlenerek, “Hepinizi katlederdim ama tüccarın parasına tamah etti de öldürdü derler” demiş.  Bir kere Osmanlı Devleti’nde bir sistem vardır. Önüne gelen zenginin malına padişah bile el koyamaz. Yetim malları hakkında da İslâm-Osmanlı hukuk sisteminde etraflı ve sağlam hükümler mevcuttur. Yetimler ve yetim malları üzerinde bu kadar hassasiyet varken, çıkıp da, bütün bunlara aykırı birşeyi vesikası bile bulunmadan yazmak ve paylaşmak trajikomik bir hadisedir. Bir zenginin serveti, büyük harb masraflarını karşılayabilecek mikyasta olamaz. Kaldı ki Yavuz Sultan Selim zamanında hazine ağzına kadar dolmuştu. Mısır’ın hazineleri, Osmanlıların eline geçmişti. Halebli veya Şamlı bir zenginin servetine ne ihtiyaç olsun? Hatta Padişah, “Bundan sonra kim benim altınla doldurduğum hazineyi altınla doldurursa, onun mührüyle mühürlensin. Aksi takdirde benim mührümle mühürlensin” demiş ve imparatorluğun sonuna kadar bu âdete riayet edilmiştir.
    7 Ağustos 2021 Cumartesi
  • Sual: Sultan I. Selim’e Yavuz unvanının veriliş sebebi nedir?
    Cevab: Yavuz, sert, celalli ve yiğit karakterinden ötürü zamanında veya az zaman sonra halk arasında kendisine verilmiş bir unvandır. Feridun Emecen Hoca, bu padişaha dair eserinde, devrinde açık şekilde kendisinden Yavuz diye hiç söz edilmediğini, XVI. asırda yazılmış bazı anonim tarihlerde halk arasında böyle anıldığına dair imalar bulunduğunu söyler. Zaten saltanatı sekiz yıl sürdü ve hakkında yazanlar da onun vefatından sonra eserlerini kaleme aldılar, onun hakkındaki hikâyeleri metinlerine derç ettiler. Yavuz, yağ (düşman) kelimesinden müştak olup düşman gibi (sert) manasına geldiği için, –zamanla hafiflemiş ve değişmiş de olsa- menfi bir mana taşıdığı cihetle, eskiler bu padişaha Yavuz unvanını yakıştırmamışlar; Yavuz Sultan Selim neyse de, Yavuzselim denilmesini tasvip etmemişlerdir. Nitekim “Yavuz hırsız ev sahibini bastırır” tabirinde olduğu gibi.
    16 Ağustos 2021 Pazartesi
  • Sual: Sultan III. Selim’in elinde tesbih bulunan resmi kendisi mi yaptırmış?
    Cevab: Hayır. Kapıdağlı Konstantin yaptı.
    16 Ağustos 2021 Pazartesi
  • Sual: Sultan II. Bayezid’in gençliğinde afyon kullandığı, hatta bu yüzden babası Sultan Fatih’in kendisine mektup yazıp ikaz ettiği doğru mudur?
    Cevab: Sultan Bayezid, gençliğinden beri Müeyyedzade diye bilinen âlim ile arkadaştı. Babası Yakup Paşa Zaviyesi Şeyhi Alaaddin Ali Efendi, Amasya valisi olan Şehzade’nin nişancısı idi. Müeyyedzade Abdurrahman Efendi, Şehzade nezdinde kıymet ve itibar kazanınca, bunu çekemeyen hasetçiler, onu gözden düşürmek içen Sultan Fatih’e “Şehzade’yi sefahate alıştırıyor, afyona alıştırıyor” diye iftira edip gammazladılar. Padişah bunun üzerine Şehzade’ye bir ikaz mektubu yazdı; el altından da Müeyyedzade’nin uzaklaştırılması emrini verdi. Uyanık şehzade, arkadaşına 10 bin akçe ve yol için levazımat tahsis edip o zaman Memlûklerin elindeki Haleb’e aşırdı. Müeyyedzade oradaki âlimlerden tahsil görüp, Şiraz’a gitti. Büyük âlim Celaleddin Devvani’den okuyarak icazet aldı. Sultan Fatih vefat edip Şehzade Bayezid tahta cülus edince geri döndü. Yeni padişah kendisini Kalenderhane medresesine müderris tayin etti. Sultan Selim de tahta çıkınca, evvelce ağabeyini tuttuğu halde Müeyyedzade’ye itibar etti. İran seferine beraber gitti. Müeyyedzade, zarif ve zevki selim sahibi bir zât idi. Çok âlim ve şairi himaye etmiştir. (Şakayık)
    29 Ağustos 2021 Pazar
  • Sual: Fatih Sultan Mehmed’in Galatalı bir zimmi için yazdığı şiire ne dersiniz?
    Cevab:
    Sultan Fatih’in rindane bir eda, serazat bir meşreple divan edebiyatının temsillerini, teşbihlerini, mecazlarını kullanarak kaleme aldığı bir şiirdir. Ancak Sultan Fatih’in Hristiyan olduğunun vesikasını teşkil etmez. Gazelin tamamını okuyan anlar ki, Sultan Fatih burada kendisinden değil, Galatalı bir dilberden bahsedip över. Bazılarını bu hatalı fikre sevkeden, “olduğun” isim fiilidir, partisiplidir. Bu kelimedeki üçüncü şahıs aidiyet eki dikkatten kaçıyor. Olduğunu kelimesinin sonundaki ismin –i hâli vezin icabı düşmüştür. –n yardımcı sestir. Avniyâ mahlası da bazılarını yanıltıyor. Divan şiirinde şiire imza atmak âdeti olmadığı için, şairler, son beyitte bir fırsat düşürüp mutlaka mahlasını zikreder. Son beyitte şair, Sultan Fatih, kendisinden bahsetmiyor. Kendi zünnarından, kendi boyundan bahsetmiyor. Gazelin başından beri olduğu gibi, üçüncü şahsı, yan Galatalı dilberi işaret ediyor. O güzelin belinde keşiş kuşağını, boynunda haçını gören herkes, onun bir Frenk kâfiri olduğunu bilirdi. Zaten “zünnarını” ve “boynunda” kelimelerinin üçüncü şahıs mı, ikinci şahıs mı olduğunu anlamak gayet kolaydır. “Onun zünnarını” kelimesinde ise sondaki –n yardımcı sestir. Nun ile yazlır. “Senin zünnarını” kelimesinde ise, ikinci şahıs aidiyet zamiridir. Sağır kef ile yazılır. Bu kaide olduğun için de caridir.
    Şiir şöyledir:
    Bağlamaz firdevse gönlünü Galatayı gören
    Servi anmaz onda ol serv-i dilârâyı gören
    Bir firengî şîveli İsayî gördüm onda kim
    Lebleri dirisidür der idi İsâyı gören
    Akl u fehmin dîn ü îmânın nice zabt eylesün
    Kâfir olur hey müselmânlar o tersâyı gören
    Kevseri anmaz ol içdiği mey-i nâbı içen
    Mescide varmaz o varduğı kilisâyı gören
    Bir Frengi kâfir olduğunu bilürdi Avniya
    Belün ü boynunda zünnari çelipayı gören.
    Divan edebiyatı mazmunlar edebiyatıdır. Şair, hissiyatını hep mecazla anlatır. Bunu bilmeyenler çok yanlış kanaatlere sürüklenirler. Fatih Sultan Mehmed’in Avnî mahlasıyla yazdığı ve Galatalı bir zimmî kâfire aşkını mevzu edinen gazel de böyledir. Bu gazelin manasını çözmek için, o devir Türkçesini bilmek yetmiyor; elbette tasavvuf edebiyatının dilinden de anlamak gerekiyor. Burada âşık olunan kişi ne erkektir, ne de gayrımüslim... Şark edebiyatında nasıl şarap, aşkı ifade ediyorsa; kâfire aşk da, nefse olan esareti sembolize eder. Mümin, hep nefsinin, yani bu güzel kâfirin hilesinden şikâyetçidir.
    14 Eylül 2021 Salı
  • Sual: Busbecq gibi Osmanlı tarihinde Türkleri anlatan eserler var mıdır?
    Cevab: Çok sayıda eser vardır. Bazısı Türkçeye tercüme edilmiştir. Bir çırpıda aklıma gelenler şöyledir:
    Edmondo de Amicis, İstanbul
    Dorina Neave, Eski İstanbulda Hayat
    Lui Ramber, Gizli Notlar
    Edward Raczynski, 1814’te İstanbul ve Çanakkaleye Seyahat
    Claude Farrere, Türklerin Manevi Gücü
    Pierre Loti, Can Çekişen Türkiye
    Ubicini, Türkiye 1850, 1855'de Türkiye
    Lady Montagu, Türkiye Mektupları
    Max Müller, İstanbuldan Mektuplar
    Tavernier, XVII.asır ortalarında türkiye üzerinden irana seyahat
    Raphaela Newis, Osmanlıda Gündelik Yaşam
    Ricaut, Türklerin Siyasi Düsturları
    Grelot, İstanbul Seyahatnamesi
    Antoine Olivier, 18.Yüzyılda Türkiye Ve İstanbul
    Henry Barkley, Anadolu Ve Ermenistana Yolculuk
    Polonyalı Simeon, 16.Asır Türkiyesi
    Clavio, Kadisten Semerkanda Sayahat
    Henry Eliot, Avrupadaki Türkiye
    20 Eylül 2021 Pazartesi
  • Sual: Bir İslâm devletinde, mahkemede hangi mezhebe göre karar verilir?
    Cevab: Kâdı mücethid ise kendi içtihadına, değilse mensup olduğu mezhebe göre karar verir. Tarafların mezhebi dikkate alınmaz. Ancak halife, bu meselede muayyen bir ictihad veya mezhebe göre hüküm verilmesini emretmişse, hâkim hangi mezhepte olursa olsun, o ictihada/mezhebe göre karar verilir. Çünki kaza işi halifenin salhiyetindedir. Kâdı ise vekildir. Müvekkil, vekili bir şart ile kayıtlarsa, o şarta uyması icap eder. İmam Ebu Yusuf’tan beri Abbasilerde kadılar ekseri Hanefi meznhebindendi. Bu sebeple Abbasi devletinin resmi mezhebi neredeyse Hanefi mezhebi olmuştu. Eyyubi ve Memlukler Şafii iidi, ama memleketlerinde Şafii kadısı yanında Hanefi kadısı da bulunurdu. Türkler Hanefi olduğu için kadılar umumiyetle Hanefi idi. Osmanlılarda Kanuni Sultan Süleyman zamanından itibaren kadılar Hanefi mezhebine göre hüküm vermekle emrolundular. Hanefi olmayanların bulunduğu Şam, Mısır, bağdad, Hicaz, Tunus gibi beldelerde, Hanefi kadısının yanında ya başka mezhepten naipler tayin edilmiş; ya da Hanefi kadısı tarafların talebi üzerine o davada bu mezhepten naip tayin etmiştir. Bu istisna, ahval-i şahsiyye (şahıs, aile ve miras) hukuku davalarına mahsustur. Diğer davalarda herkes Hanefi mezhebine göre verilmiş hükümlere tabidir.
    10 Ekim 2021 Pazar
  • Sual: Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırları neden farklı gösteriliyor?
    Cevab: Osmanlı İmparatorluğu 6 asır sürdü. Farklı tarihlerde farklı sınırlar olması tabiidir. Aynı devirde de ülkenin tam olarak nerelere hâkim olduğu, bu hâkimiyetin mahiyeti, dolayısıyla sınırlar kati olarak bilinebilir değildir. Afrika ve Arabistan içlerinde tam bir hükümet nüfuzundan söz edilemez.İmparatorluk en geniş sınırlara Sultan IV. Mehmed zamanında 1669'da Girit'in fethiyle ulaşmış; 1699'da hatırı sayılı toprak kaybetmiş ve bundan sonra da bu kayıplar artarak devam etmiştir.
    10 Ekim 2021 Pazar
  • Sual: Yıldırım Sultan Bayezid zamanında İstanbul’da kurulan İslâm mahallesi nerede idi?
    Cevab: Sirkeci’de olduğu zannediliyor.
    28 Ekim 2021 Perşembe
  • Sual: Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri "Osmanlılar merhametten yıkıldı" buyurmuşlar. Bunu nasıl anlamalıyız?
    Cevab: Merhameti hak edene yapmak lazımdır. Hak etmeyene merhamet edilirse merhametten maraz doğar.
    2 Kasım 2021 Salı
  • Sual: Osman Gazi’nin yaptığı işler mi daha büyüktür, yoksa Orhan Gazi’nin mi?
    Cevab: Başlangıç mühim ve kıymetlidir. 0, eğer önünde 1 varsa bir şey ifade eder.
    15 Aralık 2021 Çarşamba
  • Sual: Osmanlılar esham adıyla faizli iç borçlanma yaptılar mı?
    Cevab: Evet. Ama haram olan faiz değil. Eshamlar, muamele-i şer’iyye yoluyla tedavüle çıkarılmıştır. Osmanlıların harici borçlanmaları da böyle cereyan etmiştir.
    22 Aralık 2021 Çarşamba
  • Sual: Düzmece Mustafa diye bilinen şahsiyet hakiki şehzade değil midir?
    Cevab: Timur, Sultan Bayezid’in oğlu Mustafa’yı yanında rehine olarak götürdü. Şehzade Mustafa Semerkand'da vefat etti. Yıllar sonra Şehzade Mustafa olduğu iddiasıyla birisi gelip Rumeli’de padişahlığını ilan etti. Osmanlı resmi tarih yazıcılığı, bu kişinin hakiki şehzade olduğunu kabul etmez. Modern bazı tarihçiler ise aksine kanidir. Rumeli beylerinin kendisine tâbi olması, çok bir şey ifade etmez. 10 yaşında rehine götürülen bir çocuğu seneler sonar Rumeli beylerinin tanıması muhaldir. Ya dolduruşa gelmişler; ya mecbur bırakılmışlar; ya da bir menfaatin peşine düşmüşlerdir. Kaldı ki hakiki olsa, ikrar ederlerdi. Nice şehzade isyanı oldu; onlara niye düzmece demediler?
    19 Ocak 2022 Çarşamba
  • Sual: Osmanlılarda teba için padişahın kulu tabiri kullanılıyor. Buradaki kul ne manaya gelir?
    Cevab: Kul, köle demektir. Burada nezaket için ve halkın, hükümete itaat borcunu hatırlatmak üzere kullanılır. Büyüklerle konuşurken “bendeniz” denir ki, “kulunuz” demektir. Eski Türk-Osmanlı terbiyesinin icabıdır. Cumhuriyet, kulluktan vatandaşlığa geçmektir sözü yanlıştır. Pek çok cumhuriyette halkın, köleden daha beter vaziyette olduğu malumdur.
    19 Ocak 2022 Çarşamba
  • Sual: Osmanlı devrine kadınlar çalışmadığına göre, evde nasıl vakit geçiriyorlardı?
    Cevab: Ev işleri zaten bir kadının bütün gününü alır. Bunun haricinde, istirahat, el işi, gezme, dinlenme, ibadet ile vakit geçirirdi.
    28 Ocak 2022 Cuma
  • Sual: Osmanlıların ilk devrinde hem devlet ricali, hem de padişah zevce/valide isimlerinde çokça baba adı olarak Abdullah geçiyor. Bunu devşirme/kul/muhtedi olarak mı kabul etmelidir?
    Cevab: Umumiyetle böyledir. Ama mutlak değildir. Vakfiyelerde tevazu sebebiyle babasının hakiki isminin yerine, Abd ile başlayan bir isim zikredilebilmektedir.
    20 Şubat 2022 Pazar
  • Sual: İlk padişahların şecaatleri anlatılırken mesela Çelebi Sultan Mehmed’in 24 harbe katıldığı söyleniyor. Halbuki bu padişahların tarihine bakıldığında o kadar sefer ve harb yok gözüküyor. Bunu nasıl anlamalıdır?
    Cevab: Harb içindeki farklı ve küçük muharebeler veya çatışmalar da buna dâhil ediliyor.
    1 Mart 2022 Salı
  • Sual: Osmanlılarda ilk askeri darbe hangisidir?
    Cevab: İlk darbe teşebbüsü bizzat Sultan II. Mehmed’e yapıldı (1444-1446). Hâdise sonraki tarih literatürüne yanlış aksetmiş, sadece Şehabeddin Paşa'yı hedef aldığı zannedilmiştir. Binlerce evi yok eden Edirne yangını, bu yeniçeri isyanı sırasında vuku buldu. Bazı garp menbalarına göre yangını Cenevizliler çıkarmıştı. Aynı Sultan II. Mahmud'un yeniçeri ocağını kaldırırken halktan yardım istemesi gibi, bu darbede de halktan buldukları yeniçeriyi öldürmeleri istenmiştir. İsyanın arkasında hemen hemen ittifakla Halil Paşa vardır. Bir müddet sonra Sultan II. Murad tahta geri döndü. Bu sefer yeniçeriler bu sert tedbirler sebebiyle, Halil Paşa'ya haber gönderip padişah katında şefaatçi olmasını istediler. Teşebbüs dense de iktidar darbesi neticeye ulaştı. Sultan II. Mehmed'in aslında ikinci saltanatı kadar mühim olan ilk saltanatı sona erdirilmiş oldu.
    13 Mart 2022 Pazar
  • Sual: Osmanlılar zamanında Nevruz kutlandığı, hatta Nevruziye diye kasidelerin azılıp hediyelerin verildiği doğru mudur?
    Cevab: İbn Abidin der ki: Nevruz, Farsça bir kelime olup, yeni gün manasına gelir. Murad, güneşin kuzu burcuna girdiği gündür ki, güneş yılının başıdır. Mehrecan da güneşin terazi burcuna girdiği gündür; Eylül ortalarına tesadüf eder. Nevruz ve Mehrecan Acemler'in bayram ettikleri günlerdir.” Demek ki, normalde baharın gelişini müjdeleyen bir astronomik gün iken, Mecusiler bunu bayrama dönüştürmüştür. Yine İbn Abidin der ki: “Nevruz ve Mehrecan günlerinin adı ile hediye vermek caiz değildir, haramdır. Eğer bunu, müşriklerin saygı gösterdiği gibi tazim göstererek yaparsa kafir olur. Şayet bu günlerde, tazim kast etmeden halkın adetine uyarak bir müslümana hediye verse kafir olmaz. Ancak, şüpheyi def etmek için bunu anılan günlerden önce veya sonra yapmalıdır.” Eğer anlatılanlar doğru ise, Osmanlılarda bu günü mukaddes bilmek veya tazim etmek yoktur. Âdete uyarak işi eğlenceye dönüştürmek vardır. Osmanlılar her işte ölçüyü bilir ve gözetirdi.
    21 Mart 2022 Pazartesi
  • Sual: Endülüs Müslümanlarına Osmanlılar yardım etmedi mi?
    Cevab: İspanyollar, İspanya’daki yegâne müslüman devleti tazyik etmeye başladı. Beni Ahmer Devleti’nin elçileri İstanbul’a gelerek Sultan’dan yardım istedi. Ancak askeri bir yardım yapabilmek için Kuzey Afrika’da üslere sahip olmak lazımdı. Bu sebeple Padişah ancak elinden geleni yaptı. Tarihte ilk defa uzun menzilli topları gemilere tatbik eden büyük denizci Kemal Reis kumandasındaki bir donanmayı göndererek İspanya sahillerini bombardıman ettirdi. Ancak bu gözdağı, İspanyolları vazgeçiremedi. 1492’de Granada düştü ve İspanya’da 711 sene süren müslüman hâkimiyeti yıkıldı. 300 bin kişi, Fas ve Cezayir’e hicret etti. Bu göçü, Osmanlı donanması kudretli topları ile himaye etti. Kılıç ile vaftiz arasında obsiyoner bırakılan 100 bin İspanya Yahudisini hiçbir yer kabul etmiyordu. Sultan II. Bayezid bu mültecileri Osmanlı ülkesine kabul etti. Bunlar başta Selânik, İzmir, İstanbul olmak üzere çeşitli şehirlere yerleştiler.
    30 Mart 2022 Çarşamba
  • Sual: Sultan Fatih’in Kanunnâme-i Âl-i Osman ne zamana kadar tatbik edilmiştir?
    Cevab: Tadiller ve farklı tefsirlerle 1922’ye kadar.
    5 Nisan 2022 Salı
  • Sual: Osmanlılarda vatan hainliği suçu var mıdır?
    Cevab: Devletin olduğu her ülkede vatan hainliği diye anılan bir suç vardır. Bu suç aslında, eskiden lèse-majeste denilen, devlet hakimiyetini zedeleme suçudur. Yani devlet varsa vatan hainliği vardır. Devlet eğer kendi hakimiyetinden ve istikbalinden emin değilse, sarsılacağından korkuyorsa böyle bir suçu öne çıkarır. Yani izahı, korkudur. Zamanla bu suç, kontrolsüz bir şekilde büyümeye ve alakasız mevzuları ihtiva etmeye başlar. Vatan hainliği, özünde devlete hainliktir. Burada vatana hıyanetten ziyade, devletin hakimiyetini tehlikeye sokacak şekilde, devletin bilhassa esas fonksiyonu ve asli mesnedi olan harb açma ve adam öldürme salahiyetini sarsacak şekilde faaliyete girişenlere, hatta düşünenlere yapıştırılan bir yaftadır. Aslında devletin hakimiyetine karşı işlenen bir suçtur. Kulağa daha hoş geldiği için vatan hainliği diye anılır. Sistemi güçlü ve insan haklarına saygılı memleketlerde, umumiyetle farklı düşünen ve muhalif insanlar, hoş görülür. Ama böyle değilse, o cemiyetin akıl şirazesini kaybettiğinin ve hastalıklı olduğunun alametlerindendir. Gerçekte vatan hainliği diye bir suç var mıdır? Bir insanın, içinde yaşadığı, sahiplendiği ülkeye hainlik etmesi, hakiki dünyada pek karşılığı olmayan bir şeydir. Bir insan, devletin hakimiyetine, harb ve adam öldürme kararlarına karşı alenen veya gizlice bir takım faaliyetlere girişiyorsa, bunu normalde vatanını sevdiği için yapar. O vatan için doğru ve iyinin ne olduğunu, devletin istediği gibi değil de başka şekilde düşünüyordur. Psikopat ve sapık kişiler olabilir, bu mevzunun haricindedir. Tarihte vatan hainliği sebebiyle cezalandırılanların hayat hikayelerine bakınca, bunların aslında devlet otoritesine karşı olduğu anlaşılır. Ve bu insanların hemen hemen hepsi, cemiyetin mühim kesimleri, iyi kötü söz ve fikir sahibi olanların mühim ekseriyeti tarafından kahraman sayılmıştır. Aradan zaman geçince, bunların haksızlığa uğramış olduğuna dair fikirler ortaya atılır ve dalgalar halinde cemiyeti kaplar, bazen konsept icabı geri çekilir. Sonra tekrar yayılır. Bugün vatana hıyanet diye anılan fiillerin çoğu, İslam-Osmanlı hukukunda insan hak ve hürriyetleri içinde mütalaa edilir. Cezalandırmak şöyle dursun, toleransla karşılanır. Devlet otoritesine karşı haklı veya haksız kalkışmalar ise, vatan hainliği değil, huruç ale’s-sultan, yani devlete isyan suçu olarak görülmüş ve cezalandırılmıştır. Bu yapılırken de, faillerin bunu iyi niyetle yaptığı nazara alınarak, umumiyetle af yolu seçilmiş veya cezalandırmadan sonra bile basit bir suç işlemiş suçlu olarak görülmüştür. İslam-Osmanlı cemiyetinde vatan haini ve vatan hainliği mefhumu yoktur; devlete karşı işlenen suçlar vardır. 1858 tarihli ceza kanunnamesinde “Devlet-i Aliyyenin harici ve dahili emniyetini ihlal eden suçlar” sayılır. Vatan ve millet tabirleri, ulus-devletlerin çok kullandığı tabirlerdir. Vatan hainliği mefhumu da, ulus-devletlerin can simidi olarak görülmüştür. Nitekim 1921 senesinde Hıyanet-i vataniyye Kanunu çıkarılmış, bundan sonra kurulan rejimde, sadece rejime fiilen karşı gelen değil, rejimi tenkit eden, hatta onun gibi düşünmeyen, hatta belli zaman ve şekilde rejimi takdis ve tasdik etmeyenler, vatan haini olarak görülmüş, bu fikir cemiyete zorla kabul ettirilmiştir. Hatta lèse-majeste devrinde, yani demokrasinin yerleşmediği zamanlarda, hükümdarın hıyaneti aklen tasavvur bile edilmemişken, ulus-devletler, eski rejim adamlarıyla beraber, rejimin sınırlarından az da olsa taşıyan bir politikacıyı kolayca vatan hainliğiyle itham edebilmiştir. Bu sebeple, vatan hainliği, nereden bakıldığına göre değişen bir mefhumdur. Çarları uğruna Bolşeviklerle muharebe eden Beyazlar, bu taraftan kahraman iken, Kızıllara göre vatan hainidir. Sovyetlerin kurucusu olup vaktiyle Lenin’in yanında olanlar, Stalin zamanında vatan haini olmuş; Stalin’den sonra tekrar kahramanlığa geçirilmişlerdir. 1919-1922 arası İstanbul’a göre Ankara, Ankara’ya göre İstanbul vatan hainidir. Çerkez Ethem, Ankara düşmanlarını acımasızca tepelerken kahraman, başına verilen kumandana itaati reddedince hain olabilmiştir.
    4 Mayıs 2021 Salı
  • Sual: Yeşil Camii, Muradiye Camii gibi camilerde girişte sağda ve solda neden odalar bulunur bu kısımlar ne maksatla kullanılırdı?
    Cevab: O zaman muayyen mahkeme binası olmadığı için davalara bakmak maksadıyla yapılmıştır. Bu sebeple dışarıdan da girişi vardır.
    29 Nisan 2022 Cuma
  • Sual: Sultan Genç Osman’dan Sultan III.Selim’e kadar ıslahatçı bir padişah gelmedi, bu büyük bir kayıptır, dediniz. Bunun sebebi ne olabilir?
    Cevab: Yanlış anlaşılma olmasın. Sultan III. Selim ayarında bir ıslahatçı gelmedi. Yoksa aradaki padişahların hemen hepsi ıslahatçı idi ve memleketin ıslahı için çalıştılar. Bunlar mevcudu muhafaza ederek ıslah taraftarı idi. Sultan Osman ve Sultan Selim radikaldi.
    8 Mayıs 2022 Pazar
  • Sual: Osmanlı padişahları neden halka "kullarım" derdi?
    Cevab: Demezlerdi. Halk, kendilerini böyle anardı. Hükümdara hürmet sebebiyle. Bugün de hürmet için “bendeniz” denir.
    19 Mayıs 2022 Perşembe
  • Sual: Bazı tarihçiler, Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda heteredoks olduğunu, Sultan Selim’den itibaren Sünniliği resmi ideoloji haline getirdiğini söylemektedir. Ne dersiniz?
    Cevab: Bu Osmanlı Tarihi'nde yeni peyda olan bir fikirdir. “İlk iki asırda hem devlet hem sosyal hayat heteredoksi idi, yani Kızılbaştı, Şamandı. 16.asırda Sultan Selim-Sultan Süleyman-İbni Kemal-Ebussuud Efendi dörtlüsünün eliyle devlet ve sosyal hayat Sünnileştirildi” deniyor. Bu iddianın iki mesnedi var gibidir. İlki 1300-1500 arası ciddi bir literatürün olmaması; ikincisi ise o sıralarda Avrupa'da Protestanlığın yükselişidir. Avrupa tarihçilerinde Protestanlık yükseldiği için Habsburgların gittikçe katı bir Katolik siyaset takip ettikleri kanaati hakimdir. Bu tespit, Osmanlı Tarihi'ne monte ediliyor. Yani 16.asırda Protestanlık yükseldi, Habsburglar katılaştı. Safeviler/Kızılbaşlar yükseldi, Osmanlı katılaştı, demek isteniyor. Osmanlı Devleti, kurucuları ve tebası başından beri sünni idi, heteredoks değildi. Buna dair hiçbir delil olmadığı gibi, hilafına pek çok delil mevcuttur. Devletin kurucusunun isminden, paralara basılan dört halife isimlerine kadar. İlk devirlere ait ilmi literatür eldedir. İlk devrede heterodoksi, yani Sünni harici telakkiler yaygın değildi. Baba İshak gibi isyanlar, mübalağa edilmektedir. Heterodoksinin Sünniliği tehdit etmesi, 16. asırda başlamıştır. Bu sebeple, Sünniliğin siyanetine dair tedbirler daha da sıkılaştırılmıştır. Habsburg benzerliği tesadüfidir ve tabiidir.
    19 Mayıs 2022 Perşembe
  • Sual: Osmanlılar kendilerini imparatorluk olarak görmüş müdür?
    Cevab: Görmüştür. Tipik bir imparatorluktur. Devlet-i Aliyye, imparatorluk demektir. Latince Imperium’dan gelir. Hakimiyet demektir.
    24 Mayıs 2022 Salı
  • Sual: Devlete isyan caiz değil ise, Sultan Selim niçin isyan etmiştir?
    Cevab: Sultan Selim babasına isyan etmedi.
    24 Mayıs 2022 Salı
  • Sual: Kavalalı İbrahim Paşa’nın ayaklanıp Kütahya’ya gelmesinin ardından Padişah’ın, “Denize düşen yılana sarılır” deyip Rusları İstanbul’a davet ettiği doğru mudur?
    Cevab: O demedi. Tarihçiler bu darbımeseli misal gösterdiler. Sözün dinen mahzuru yoktur.
    24 Mayıs 2022 Salı
  • Sual: Sırbistan’da Osmanlıların kestikleri kellerden kule yaptığı ve bu kulenin Sırbistan kurulana kadar ortada olduğu doğru mudur?
    Cevab: Sari hastalıklarda vefatlar artınca mezarlıklar dolar. Buradaki ölülerin kemikleri dışarı çıkarılır ve bir yere yığılır. Bunu gören bir ecnebi seyyah, Osmanlıların kellelerden yaptığı kule zannetmiş olmalıdır.
    4 Haziran 2022 Cumartesi
  • Sual: Katl olunan padişahlar içerisinde Sultan IV. Mustafa diğerlerinden farklı bir tarafa konulabilir mi?
    Cevab: Farklıdır. Dört padişah (Sultan II. Osman, İbrahim, III. Selim ve Abdülaziz) darbeciler tarafından şehit edilmiştir. Sultan IV. Mustafa ise tahttan indirildikten bir müddet sonra, Sultan II. Mahmud'un emriyle nizam-ı âlem için, yani isyancıların elini boşa çıkarmak maksadıyla idam edilmiştir.
    8 Haziran 2022 Çarşamba
  • Sual: Sultan Mecid ve zevcesinin vefat ve Sultan Vahideddin’in doğum tarihleri nedir?
    Cevab: Sultan Mecid 25 Haziran 1861 tarihinde vefat etti. Sultan Vahideddin 2 Şubat 1861’de dünyaya geldi. Annesi Gülustu Kadınefendi 1865 senesinde koleradan vefat etti. Kolera İstanbul’da 15 Temmuz-8 Eylül tarihleri arası hükümferma idi. Abhaz asıllı Gülustu Kadınefendi’nin oğlu birkaç aylıkken vefat ettiği doğru değildir.
    8 Haziran 2022 Çarşamba
  • Sual: Emirguneoğlu’na Sultan IV.Murad’ın itibar etmesinin sebebi nedir?
    Cevab: Emirguneoğlu diye maruf Tahmasbkulu han, Revan muhafızı idi. Kaleyi Osmanlılara teslim etti. Sünni olup Yusuf adını aldı. Çok bilgiliydi ve hoş sohbetti. Padişah, tecrübelerinden istifade etmek ve düşmanı hakkında bilgi almak için yakın dostluk kurdu.
    8 Haziran 2022 Çarşamba
  • Sual: Bir Osmanlı bürokratı öldüğü zaman mirasına el konulduğu, müsadere edildiği doğru mudur?
    Cevab: Bir bürokrat ölünce, mirası kazasker tarafından kontrol edilir ve mirasçılarına taksim olunur. Eğer bir yolsuzluk ithamı varsa, böylece ortaya çıkar. Yolsuzluğa mevzu mikdar müsadere edilip hazineye konur. Ölen köle ise, varisi padişah veya hazine olduğundan, mallarına el konulması tabiidir.
    8 Haziran 2022 Çarşamba
  • Sual: Beyaz üzerine hatt-ı hümayun ne demektir?
    Cevab: Fevkalade hallerde (seferde) vezir-i azama verilir. Altını vezir-i azam doldurur.
    9 Temmuz 2022 Cumartesi
  • Sual: Ressamların padişahları göbekli çizmesinin bir sebebi var mı?
    Cevab: Göbek değil, kuşak kabarıklığıdır.
    9 Temmuz 2022 Cumartesi
  • Sual: Şehzadeler içerisinde tahtı istemeyen olmuş mudur?
    Cevab: Hükümdarlık dışarıdan bakılınca çok parlak dursa da ve iktidar arzusu hemen herkeste mevcut olsa da, maddi ve manevi çok büyük mesuliyetleri olduğu için hükümdarların çoğu bu makama isteyerek veya hevesle geçmiş değildir. Hanedan mensupları bunu bir vazife olarak görür. Mesuliyet hissi bunu icap ettirir. Aksi takdirde tarihin ve dinin kendisine yüklediği vazifeden kaçınmış gözükür ki, bunu kendisine yakıştıramaz. Taht mücadelesinde bile, her ne kadar kendisini buna iten bir klik olsa da, öleceğini bilerek bu işe girişmek, aslında vazife hissinin tecellisinden ibarettir. Hükümdarların hayatı dışardan bakınca çok parlak görünse de, hemen hepsininki sıkıntı ve üzüntü ile geçer. Hiçbir istediğini istediği zamanda yapamamak, gece gündüz yüksek mesuliyetli işlerle uğraşmak, devamlı karar vermek mecburiyetinde bulunmak, sıradan bir hayat yaşayamamak çok yıpratıcıdır. Sultan II. Murad gibi muvaffak bir hükümdarın tahttan iki defa feragati, Sultan IV. Mehmed’in, hiç kabahati olmadığı halde Viyana Bozgunu bahanesiyle tahttan indirildiğinde hiç bir teessür eseri göstermemesi, Sultan Vahideddin'in ağabeyi ölüp de tahta çıkma hakkına sahip olduğu halde, düşünmek için zaman istemesi hep bunun delilidir.
    13 Temmuz 2022 Çarşamba
  • Sual: Osmanlılarda evlenemeyen kişileri devlet mi evlendiriyordu?
    Cevab: Evlenen ve evlendiren Allah’ın dostudur, hadis-i şeriftir. Bu sebeple halk arasında buna yardımcı olan insanlar çoktu. Devlet de zaman zaman evlenenlere kolaylıklar ve imkânlar hasıl ederdi.
    27 Temmuz 2022 Çarşamba
  • Sual: Osmanlılar devrinde Türkçe için Osmanlıca deniliyor muydu?
    Cevab: Hayır. Osmanlıca, Cumhuriyet devrinde Osmanlıların konuştukları ve yazdıkları Türkçe için kullanılmış bir tabirdir. Bazı kesimlerce Osmanlıların sanki Türkçeden başka bir lisan kullandığı imajını vermek için tahrif edilmektedir.
    4 Ağustos 2022 Perşembe
  • Sual: Bir kitapta Osmanlılar zamanında dalkavukluğun bir meslek olduğu ve bunların fiyat tarifesinin bulunduğunu okudum. Doğru mudur?
    Cevab: Bunların hepsi uydurmadır. Müellifi Reşat Ekrem Koçu, çoğu zaman delilsiz, mübalağalı, hatta uydurma şeyler yazmakla meşhurdur. Sözlerini ihtiyatla karşılamalıdır.
    4 Ağustos 2022 Perşembe
  • Sual: Osmanlı Devleti’nin Arabistan, Kürdistan gibi mıntıkalarında tahsil mahalli lisanda mıydı?
    Cevab: Sibyan mektebleri mahalli lisandadır. Medreselerde ilim lisanı her yerde Arapçadır. Son zamanlarda Arap beldelerinde açılan mekteplerde Arapça kullanılırdı. İttihatçılar bunu yasaklayınca, ihtilal çıktı. Okumuş kesim devlete hakim olan lisanı öğrenir ve mektepte de bunu okur. Yoksa tahsilin beklenen faydası hasıl olmaz.
    6 Eylül 2022 Salı
  • Sual: Sultan I.Ahmed’den itibaren şehzadelerin çocuk sahibi olmasının yasaklandığı doğru mudur?
    Cevab: Bu rivayet çok meşhur ise de, doğru değildir. Hilafına az da olsa misaller vardır. Belki şehzadeler kendi ihtiyarlarıyla çocuk sahibi olmak istememiştir.
    6 Eylül 2022 Salı
  • Sual: Osmanlıların gayrı müslimlerden haraç ve cizye alması ayrımcılık değil midir?
    Cevab: Cizye, askere gitmemenin mukabili, eli silah tutanlardan alınır. Kadın, çocuk, hasta, yaşlı, sakat ve rahiplerden alınmaz. Haraç ise arazi mahsulleri vergisidir. Aynısını müslümanlar da öder. Şer’î bir nizamda, mesela Osmanlı Devleti’ndeki gayrı müslimler umumiyetle siyasi otoriteye dahil edilmedikleri için ikinci sınıf gibi görünebilir. Ancak sosyal ve ekonomik olarak müslümanlardan daha rahat ve emin pozisyondadır.
    6 Eylül 2022 Salı
  • Sual: İslam hukukunda kadınlar ev dışında başörtüsü takmadıkları için cezalandırılır mı?
    Cevab: İslâmiyet, emr-i maruf ve nehy-i münkeri emreder. Devlet eliyle, âlimler diliyle, halk da kalbiyle yapar. Müslüman bir cemiyette ve İslam devletinde kadınlar ve erkekler, dinin ve örfün sınırları dışında giyinerek sokağa çıkamazlar, çıkarlarsa cezalandırılırlar. Sadece bu değil, aleni oruç yemek, içki içmek gibi fiiller de böyledir. Osmanlılarda bunu tanzim eden mevzuat vardı. Kolluk tarafından teftiş edilirdi. Kendi dinlerinde de tesettür emredildiği için gayrı müslimler, hatta ahlaken düşük kişiler bile tesettürsüz dışarı çıkmazlardı, ama cezalandırılan birisi hiç duyulmamıştır. Bu da Osmanlılarda din ve örfe hürmetin vicdanlara yerleşmiş bir hayat tarzı olduğunu gösterir.
    25 Eylül 2022 Pazar
  • Sual: 1909’da bedel-i nakdî-yi askerînin kaldırılıp gayrı müslimlerin askere alınması nasıl izah olunur?
    Cevab: Başta Osmanlı unsurlarının eşitliğini göstermek için yapılan bir numara idi. Sonradan askere alınan gayrı müslim vatandaşların eline silah verilmeyip, amele taburlarında ağır işlerde çalıştırıldılar. Subayları da muayyen bir rütbenin üzerine terfi ettirilmedi ve müstakil birlik kumandanlığına tayin edilmedi.
    1 Ekim 2022 Cumartesi
  • Sual: Osmanlı tarihinde darbe yapanlar neden başa geçmedi?
    Cevab: Darbe yapanlar iktidara gelemez, çünki umumiyetle başkalarına taşerondurlar. İktidara gelmek için Osmanlı hanedanından olmak lazımdır.
    14 Ekim 2022 Cuma
  • Sual: 1900’lerde zengin tacirlerin hep gayrimüslim olması Tanzimat Fermanı sonrası zaaftan mı doğmuştur?
    Cevab: Hayır. Sosyal bir tercihdir. Siyasi, idari, hukuki ve askeri vazifeleri elinde tutan Müslümanlar ticaretten uzak durmayı tercih etmiş, hatta küçümsemiştir. Gayrımüslimlerin başka yapabileceği şey yoktur.
    14 Ekim 2022 Cuma
  • Sual: Osman Gazi’nin zevcesinin ismi olan "Mal" ne manaya gelmektedir?
    Cevab: Kanlı canlı manasına Farsça Mâlhûn demektir. Bâlâ veya Bîlûn kelimelerinin muharrefi olması da muhtemeldir. Bâlâ yukarı, üstün; Bîlûn ise küçük köle demektir.
    14 Ekim 2022 Cuma
  • Sual: Padişahlar, darbeyle tahttan indirildiklerinde neden darbecilere merhamet edip karşı koymamıştır?
    Cevab: Bu bir güç mücadelesidir. Her hükümdar, tahtını muhafaza için elinden geleni yapar. Sultan Hamid ve Sultan Vahideddin de dahil olmak üzere böyle yapmıştır. Ama muvaffak olamamış veya olamayacağından veyahut dahili harb çıkacağından korkup geri durmuştur. Ama literatür ve amme efkarı bunu böyle görmek istememektedir.
    18 Ekim 2022 Salı
  • Sual: Şevkefza mı, Şevkefser mi? Pertevniyal mi, Pertevnihal mi?
    Cevab: Sultan Aziz'in annesi Pertevnihal, Sultan V. Murad’ın annesi Şevkefza Valide Sultan’dır. Şevkefza, çok istenen; Pertevnihal, ışık fidanı demektir.
    22 Ekim 2022 Cumartesi
  • Sual: Osmanlı padişahlarından en çok çile çekenleri hangisidir?
    Cevab: Osmanlı padişahlarının hepsi hayatlarını vazife hissinin ağırlığı altında sıkıntı ve zahmet ile geçirmiştir. Ancak son padişahların çektikleri, evvelkilerle kıyas kabul etmez. Zira evvelkilerin yardımcıları vardı, bunların ise yardımcısı kalmamıştı. Kaht-ı rical yayılmıştı. Bunu en güzel ifade edenlerden biri Sultan Aziz'dir. Birgün Mütercim Rüşdi Paşa için söylediği "Atalarım zamanında böyle rical olsaydı, Konya ovasında haymenişin olmaktan kurtulamazdık" mealinde çok meşhur bir sözü vardır. Üstelik devletin eski haşmet ve savletinden eser kalmamıştı. Bunun için meziyetleri göze görülmedi. Rahat vasatta hizmet etmek kolaydır. Bu sebeple sonrakilerin hizmeti, evvelkilerden az görülse bile az değildir. Sultan IV. Murad, Sultan I. Mahmud, Sultan II. Hamid; birkaç asır evvel yaşasalardı, Sultan Fatih, Sultan Selim, Sultan Süleyman’dan geri kalmazdı.Sultan III. Mustafa’nın, Koca Ragıp Paşa vefat edip de, sadâret mührü verecek ehil adam bulamamanın üzüntüsü içinde söylediği şu kıt’a pek meşhurdur:
    Yıkılıpdur bu cihân sanma ki bizde düzele,
    Devleti çerh-i denî, verdi kamu mübtezele,
    Şimdi ebvâb-ı saadetde gezen hep hazele,
    İşimiz kaldı hemân, merhamet-i lemyezele.
    (Bu dünya yıkılmaktadır, bizde düzeleceğini sanmayın. Kötü talih, güç ve makamları hep aşağı kişilere verdi. Şimdi yüksek mevkilerdekiler hep bayağı kimselerdir. İşimiz Allah’ın merhametine kalmıştır.)
    1 Kasım 2022 Salı
  • Sual: Şehzade Korkut’un padişah olarak kabullenilmemesinin sebebi Şafii mezhebinden olması olabilir mi?
    Cevab: Şehzade Korkut, hanedanda Hanefi olmayan bilinen tek şahsiyettir. Hocası vesilesiyle bu mezhebe geçtiği biliniyor. Ama tahta geçmemesinde bunun rolü yoktur. Muhtemelen o zaman bunu bilen de fazla yoktu. Şehzade Korkut, kardeşi kadar popüler ve karizmatik değildi. Oğlu da yoktu. En mühim sebep bu olsa gerektir. Padişah olmak için Hanefi olmak gibi bir şart yoktur.
    19 Kasım 2022 Cumartesi
  • Sual: Osmanlılarda hanımlara mahsus vaizeler var mıydı?
    Cevab: Hanımların mecbur kalmadıkça camiye gitmeleri dinen caiz değildir. Hanım vaiz de olmazdı. Hanımlara dinini çocukken annesi, babası, mahalledeki hoca öğretirdi. Evlendikten sonra da kocası öğretirdi. Kocası öğretmiyorsa müşkülünü sormak için bir müftüye gidebilirdi. Evinde ilmihal okurdu. Mahallede kendisini böyle yetiştirmiş hanım hocalar, kadınları irşad ederlerdi.
    19 Kasım 2022 Cumartesi
  • Sual: Osmanlı Devleti’nde ahlak polisi var mıydı ?
    Cevab: Bu isimle olmasa da, aleniyette halkın umumi ahlak ve adaba, dini hükümlere riayetini takip eden bir memur sınıfı vardır. Buna muhtesip denir.
    19 Kasım 2022 Cumartesi
  • Sual: Literatürdeki galat-ı meşhurlar hayret verici olabiliyor. Sultan III. Selim için biteviye Sultan II. Mahmud’un amcası ifadesi kullanılıyor. Buna ne denir?
    Cevab: Yaşlı erkek akrabaya amca demek adettir. Cahillikten dolayı değilse eğer makul karşılanabilir.
    20 Kasım 2022 Pazar
  • Sual: Osmanlılarda meclis-i mebusan için meclis-i umumi tabirinin de kullanıldığı görülüyor. Bunun sebebi nedir?
    Cevab: Meclis-i Mebusan tabiri galattır. Heyet-i Mebusan ve Heyet-i Ayan beraber toplanınca Meclis-i Umumi adını almaktadır.
    20 Kasım 2022 Pazar
  • Sual: Osmanlı Devleti Romalılardan kalma heykelleri neden yok etmedi?
    Cevab: Neden yok etsin? Yapmak haram, yıkmak lazım değildir. Kur’an-ı kerim eski kavimlerin bıraktıklarını gezip görün, ibret alın diye emreder.
    20 Kasım 2022 Pazar
  • Sual: Sultan İbrahim, kızı Fatma Sultan’ı 2,5 yaşında Yusuf Paşa ile, vefat edince musahip Fazlullah Paşa ile; Beyhan Sultan’ı ise 2 yaşındayken Hezarpare Ahmer Paşa ile, vefat edince de 3 yaşında Uzun İbrahim Paşa ile evlendirdi. Bunun aslı nedir?
    Cevab: Buluğa ermiş iki taraf hür iradeleriyle evlenebilir. Şer’î hukuka göre evlilikte üç maksat vardır: Nefsin ıslahı, neslin devamı ve evin çekip çevrilmesi. Taraflardan biri küçük olursa bunların hiç birinin tahakkuku mümkün olmaz. Şu halde tarihte çok nadir rastlanan bu tip evlilikler, siyasi ve sosyal maksatlara matuf surî, görünüşte evliliklerdir. Umuma teşmil edilemez.
    16 Aralık 2022 Cuma
  • Sual: Sultan I. Selim’in müslüman ve ehli sünnet Memlukler üzerine sefer yapması etik miydi?
    Cevab: Memlûklerin öteden beri politikası, umumiyetle Osmanlılara düşmanlık merkezindedir. Müsülmanlar için büyük bir tehlike olan Portekizlilere karşı, Memlukler hiçbir varlık gösteremiyordu. Donanması yoktu. İhtişamlı mazinin gölgesinde hayatını sürdüren geri kalmış bir Ortaçağ devleti idi. Portekizlilere karşı Osmanlılardan yardım istediler. Osmanlılar, daha yakın zamanda harbettiği devlete, bu düşmanlığa bakmadan yardım edip, kaptan ve gemi malzemesi verdiler. Osmanlıların gelişiyle mıntıka, emniyete kavuştu. 1517’de Portekizliler ile Cidde’de muharebe oldu. “Osmanlı Sünni bir devletle nasıl harb edebiliyor!?” suali bir cehaleti gösterir. Doğru kanaat şudur; Osmanlılar, Hristiyan bir güç tarafından yutulması çok muhtemel Müslüman bir devleti ve onun topraklarını, daha erken davranarak kurtarmıştır. Bu sebeple Mısır’ın fethi, Memlukler için bir kahır değil, lütuftur. Mısır fethedilmiş olmasaydı, Hicazın bile Portekizlilerin eline düşmesi kuvvetle muhtemeldi. Tıpkı Şimali Afrika’nın fethinin, İspanyol işgalini önlediği gibi. Mısır ve Hicaz halkının bugün Maltalılar gibi Arapça konuşan Hristiyanlar olmaması, Osmanlılar sayesindedir.
    21 Aralık 2022 Çarşamba
  • Sual: Osmanlı Devletinde farklı mezheplerde insanlar yaşıyordu. Mahkeme hangi mezhebe göre karar verirdi?
    Cevab: Osmanlı Devleti'nin resmi mezhebi Hanefi mezhebidir. Ancak ahval-i şahsiye (şahıs, aile ve miras) davalarında Hanefi mezhebinin yaygın olmadığı yerlerde davanın tarafları aralarında anlaşarak kendi mezhebine göre hüküm verilmesini isteyebilir. Bu takdirde Hanefi kadısı o mezhepten bir naip vazifelendirir. Davaya o kendi mezhebine göre bakıp neticelendirir.
    15 Ocak 2023 Pazar
  • Sual: 18.asırda bir müslümanın işlettiği ilk matbaanın din kitapları basmasına izin vermemesinin sebebi nedir?
    Cevab: Hem hürmetsizlik ve yanlışlık olmasın diye; hem de hattatlar büsbütün işsiz kalmasın diyedir.
    21 Ocak 2023 Cumartesi
Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci
  • TR
  • EN
© 2019
  • Anasayfa
  • Biyografi
  • Kitaplar
  • Makaleler
    • - Aktüel
    • - Akademik
    • - English
    • - Arabic
    • - Diğer Diller
  • Programlar
    • - Televizyon
    • - Radyo
    • - Youtube
  • Yazışmalar
    • - Tüm Sualler
    • - Sual Başlıkları
    • - Sual Gönder