Yavuz Sultan Selim Mısır seferinden dönerken, yeni ölmüş bir zenginin mallarına el konulması teklifine şiddetle karşı çıktığına dair hikâye doğru mudur?
Bu hâdisenin hakikatle alakası yoktur. Avram Galanti’nin Histoire des Juifs de Turquie (Osmanlı Ülkesinde Yahudiler) isimli kitabında anlatılan bir hikâyedir. Galanti, Padişah’ın Yahudilere toleransını anlatmak için böyle bir hikâye düzmüştür. Güya Mısır seferine çıkmadan evvel, Sultan Selim bir Yahudi tüccardan borç almış. Alacaklı, Padişah seferden dönmeden vefat edince, zamanın defterdarı Sultan’a bir müzekkere yazıp borcu ödemekle artık mükellef olmadığını söylemiş. Hünkâr altına yukardaki notu düşerek defterdara iade etmiş. Hikâyenin başka bir versiyonunda hâdise Şam’da geçer; bir başka versiyonunda malına tamah edilen zengin bir Çerkez emiridir. Bir başka versiyonunda defterdar kelleyi verir. Yavuz Sultan Selim’i övdüğünü zanneden bazıları kuru bir hamaset adına bu saçma hikâyeyi sahiplenmiştir. Bu vesika nerededir? Defterdar kimdir? Hiçbir belli değildir. Defterdarlık makamına gelmiş bir Osmanlı ricali böyle bir ahlâksızlığı alenen yapabilir mi? Hem de Yavuz Sultan Selim gibi celalli bir padişaha böyle bir teklifte bulunabilir mi? Buna benzer bir hâdise Sultan Selim’den bir asır küsürden sonra yazılmış bulunan Koçi Bey Risalesi’nde anlatılıyor: Mısır seferinde nakit sıkıntısı sebebiyle defterdar bir tüccardan 60 bin altın borç almış. Ödeme zamanında tüccar borç mukabilinde yegâne oğluna iki akçe yevmiyeli cebecilik verilmesini istemiş. Defterdar da bunu Padişah’a arzetmiş. Sultan Selim buna sinirlenerek, “Hepinizi katlederdim ama tüccarın parasına tamah etti de öldürdü derler” demiş.  Bir kere Osmanlı Devleti’nde bir sistem vardır. Önüne gelen zenginin malına padişah bile el koyamaz. Yetim malları hakkında da İslâm-Osmanlı hukuk sisteminde etraflı ve sağlam hükümler mevcuttur. Yetimler ve yetim malları üzerinde bu kadar hassasiyet varken, çıkıp da, bütün bunlara aykırı birşeyi vesikası bile bulunmadan yazmak ve paylaşmak trajikomik bir hadisedir. Bir zenginin serveti, büyük harb masraflarını karşılayabilecek mikyasta olamaz. Kaldı ki Yavuz Sultan Selim zamanında hazine ağzına kadar dolmuştu. Mısır’ın hazineleri, Osmanlıların eline geçmişti. Halebli veya Şamlı bir zenginin servetine ne ihtiyaç olsun? Hatta Padişah, “Bundan sonra kim benim altınla doldurduğum hazineyi altınla doldurursa, onun mührüyle mühürlensin. Aksi takdirde benim mührümle mühürlensin” demiş ve imparatorluğun sonuna kadar bu âdete riayet edilmiştir.



7 Ağustos 2021 Cumartesi