Osmanlı İmparatorluğu’nun çözülüşünde harblerin rolü var mıdır?

1444 Varna Muharebesi’nden 1699 Karlofça Muahedesi’ne kadar Osmanlıların karada mağlup olmadığı görülüyor. Ancak harb, çok maliyetli ve zahmetli bir iştir. Osmanlı Devleti gibi mali ve insan kaynakları fevkalade mahdut bir devletin, çok geniş bir coğrafyada, yüksek misyonu olan i’lâ-yı kelimetullah (Allah’ın dinini herkese duyurma) için mücadele yapması, fevkalade parlak, ama o nispette de zahmetli bir iş olmuştur. Günümüzdeki harp tarihçileri, bir kalenin muhasara edilip de alınamamasının başlı başına mağlubiyet olduğunu söyler. Böylece yapılan tüm masraflar, gayretler heba olur. Üstelik devletin imajı da sarsılır. Bunu anlamadan, mesela bir kaleyi alamayan, bir seferi neticeye vardıramayan paşaların neden katl olunduğu da anlaşılamaz. Muvaffak bir sefer, Sultan I. Selim’in Mısır fethi gibi olur. Problemi kökünden halledip, oraya bir daha sefer yapmayı icap ettirmemiştir. Ayrıca beldenin tüm zenginlikleri de ele geçirilmiştir. Kanuni Sultan Süleyman’dan itibaren askeri seferler Avrupa içlerine, Kafkasya ve İran’a yapılmıştır. Düşman sınırı ihlal edip pek çok yeri elde eder. Ordu ta İstanbul’dan yola çıkıp, elden çıkan yerleri geri almaya çalışır. Düşman kasıtlı olarak meydan muharebesinde karşılarına çıkmaz. Ordu İstanbul’a dönünce, düşman kaptırdığı yerleri geri alır. Sonra Osmanlılar elden çıkan yerleri geri almak için tekrar hareket eder. Osmanlıların XVI’ıncı asır ve sonrasında girdiği ve asırlarca devam eden fasid dairenin sebebi de budur. XIX. asırda bu fasid daire, diplomatik mücadele olarak devam etmiştir. Osmanlılar üç kıtaya yayılmış bir sahayı düşmanlarına karşı tutmaya çalışmışlardır. Bu mücadele Devlet-i Aliyye’yi tüketmiştir.




31 Mayıs 2023 Çarşamba
Alakalı Başlıklar