Kürtçe, yapısı ve ekseri kelimeleri itibariyle İran dillerinden bir dildir. İçinde Türkçe, Ermenice, Rumca, Arapça ve menşei bilinemeyen kelimeler vardır. Oğuz Han'ın çocuklarının adı bile efsanevî iken, torunlarının adının tesbitine ihtiyatla yaklaşmak gerekir. Efsanedeki 24 torun arasında böyle bir isim yoktur. Kürtler, Türk değildir. Perslerden kaçarak Kürdistan dağlarına yerleşen Med bakiyeleri ile Anadolu’nun doğusunda yaşayan halkı Haltilerin karışmasından meydana gelmiş bir ırktır. Bugün Anadolu’daki Kürtlerinin soyunda evlilik ve asimilasyon sebebiyle Türk veya Arab kanı olabilir.
Yenisey Âbideleri’nin en büyüğü İkinci Elegeş Yazıtı’nın bir satırını, gramerci Hüseyin Namık Orkun 1936’da şöyle okumuştu:“Kürt elinin hanı Alp Urungu altunlu okluğumu bağladım belde…” (Eski Türk Yazıtları, 1994, s. 591-593.) Bu okuma, zamanla resmi tarihçiler tarafından ‘Kürtler bir Türk boyudur’ hükmüne dönüştü. Halbuki bu satır 1995 yılında, Türkolog Prof. Dr. Talat Tekin tarafından şöyle okundu: “Ben; Körtle Han Alp Urungu! Sekiz dokuzdu ki yaşım, Altınlı okluğumu belime bağladım…” Orkun’a göre ‘Kürt’ olan kelime, Tekin’e göre ‘Körtle’ idi. Göktürkçe ve Uygurca’da ‘güzel’ manasına gelmektedir. (Türk Dilleri Araştırmaları, c.5, 1995, s. 19-32.) Orkun, Macar Türkolog Gyula Németh’in bir yazısında Macarlar arasına karışan Kürt adında bir kabileden bahsedildiğini okumuştu. Göktürk alfabesindeki harf fakirliği sebebiyle bir kelimeyi okumakta zorlanınca, işin kolayına kaçtı ve Kürt diye okudu.
Lisanların birbirine üstün olması ne demektir? Zengin olabilir. Kulağa hoş geliyor olabilir. Yaygın kullanılıyor olabilir. Nevai de Farsça divan yazmıştır.
Türkçe baş kelimesinden kan veya gan gibi manasız bir ilave ile uydurulmuş Moğolca tarzı kelimedir. Doğru Türkçesi “reis”tir.
Yanlış telaffuzdur. Manaya tesir etmez. Bazen terkipler yapıldığında mana karışıklığına da sebebiyet verebilir.
Cumhuriyet, davetiye, emniyet, hürriyet gibi kelimelerin Osmanlılar zamanında Arabi tasrif kaidelerine göre husule getirildiği doğrudur. Türkçe’de Arapça ve Farsça kelimeler fazladır. Arapça, kelime tasrifine müsait bir lisandır. Bu kaidelere göre yapılan kelimelere uydurma denemez. Bu bir ihtiyacın neticesidir. Cumhuriyet devrinde yapılan ise bir kültürün imhası maksadıyla ve Türkçe kaidelerine hiç uymayacak bir şekilde yapılmıştır. Yani birinde ihtiyaç, diğerinde suikast vardır. İkisi birbiriyle mukayese edilemez. Hele bunu muhafazakarlarda Türklük şuurunun zayıflığına bağlamak abestir. Türkiye’de sosyalistinden islamcısına herkes ırkçıdır. Hadiselere hep aynı perspektiften bakarlar. Hele günümüz islamcıları, uydurukça kelime kullanmakta (kompleks veya cehalet sebebiyle) herkesi hayrette ve geride bırakır.
Lehçe değil, avam ağzı farklıdır. Suriye, Mısır, Cezayir, Yemen halkının konuştuğu Arapça, katıksız bir Arnavut ile Laz’ın Türkçesi gibidir. Ama bunlar fasih konuşabilir ve konuştuğu zaman birbirlerini gayet güzel anlar. Yazı lisanı da zaten bütün Araplar arasında müşterektir.
Tarihi müesseseler tesmiye ederken kullanılan lı, lu ekleri (Osmanlı, Selçuklu gibi) bunun muadilidir. -sel -sal ekleri Türkçe değil, Fransızcadır.
Şehr, Arapça ay; Farsça memleket demektir. Aynı yazılır. Şehîr, meşhur demektir. Şehr-yar, şehrin dostu, yani hükümdar demektir. Şehr-i İstanbul, İstanbul şehri manasına Farsça terkiptir. Şehrü Ramazan, Ramazan ayı manasına Arapça terkiptir. Damad-ı şehriyarî, padişah damadı demektir.
Esas olan Abdullah. İzafet terkibi olunca esredir. Mesela Muhammed bin Abdillah. Hitap olursa üstündür. Mesela Ya Abdallah.
Çağ, Moğolca devir, zaman manasınadır. Eski metinlerde hiç kullanılmamıştır. Farsça’da çağ, lavabo demektir. Çağdaş uydurma bir kelimedir. Yerine göre muasır veya akran tabirleri kullanılır.
Uydurukçadır. Türkçedeki muadili infitah veya inkişaf gelir. Mesela “Kürt inkişafı”
Elbette, okuma bilen biri, kolayca ve seri bir şekilde Osmanlıca harflerle yazılmış yazıları okurdu. Okunaksız yazı her zaman zor okunur. Bir şeyi iyi yapmak, çok yapmakla olur.
Farsça abru muadilidir. Şeref, haysiyet demektir.
Mengü, bengü, mengli, eski Türkçe’de Allah için kullanılır. Ebedi, kutlu manasına gelir. Celaleddin Mengüberdi, Allahverdi demektir. Bengü bade, ölümsüzlük suyudur.
Evet. Hatta halk arasında, menfi cevap yerine hayrolsun demek adetti.
Allahu ekber demektir. Müslüman, zikir ve ibadet olarak kullanmaz.
O zatın kabri veya kabri zannedilen veya onunla alakalı maneviyatının tecelli ettiği bir mekandır.
İhtilaflıdır. Bazılarına göre âlihe/ilah kelimesinden gelir. İbadet etmek manasına elehe’den veya boyun eğmek manasına elihe’den müştaktır. Başındaki harf-i tariftir. Tahfif (kolay söyleniş) için hemze kalkmış, lamlar birleşmiştir. İbranicede eloah, Aramide elah olarak aynı manada mevcuttur. Ama Arapça’ya bunlardan geçtiği iddia edilemez.
Türkçe ses uyumu sebebiyle evvela Mehemmed, sonra Mehmed’e dönüşmüş. Halk da muhtemelen edeben bunu tercih etmiştir.
Evet ama isimlerde mana aranmaz. Herkesin bir ismi doğru telaffuz etmesi, hele orjinaline muvafık söylemesi beklenmez. Ömer (Umar), Osman (Ušmân), Hatice (Hadîce), Ayşe (Âişe) gibi. Umumi belva olmuştur. O kelime söylenince o isim anlaşılır. Ama eskilerden bazılarının isimleri aslına uygun telaffuz etmeye itina ettiklerine de şahit olduk.
Hayır. Han kelimesinin müennesidir.
Birincisi bahar, ikincisi dördüncü demektir. Yazılışında birer harf fark vardır.
Bugün elde bulunan Tevrat’ta İbrahim için Avram, Süleyman için Solomon, Davud için David geçer. Bunların, o isimlerin aslı olduğunu göstermez. Bazı isimler üniverseldir. Her lisanda farklı telaffuzu vardır. Müslüman için Kur’an-ı kerim ve hadis-i şeriflerdeki telaffuz esastır.
Türkçe amramak (çok sevmek) fiilinden türkçe bir kelime olan amrak’tan gelir. Aşık demektir. Farsça hem-rah (yoldaş) kelimesinden geldiğini söyleyenler de vardır.
İlki doğrudur.
Ani ve aniden, Arapça kısa zaman manasına an kelimesinden gelir. Anve, mağlubiyet, boyun eğme demektir. Sulhün zıddıdır.
Yeğen umumidir. Kuzene de yeğen denir. Biraderzade daha hususidir. Aile unvanları zaman ve zemine göre değişiklik gösterebilir.
Hayır. Abla ile ağabey tabirleri türkçeye mahsustur.
Hem örfi hem dini mahiyettedir. Üvey anneden demektir. Ök, anne; öksüz annesiz demektir. Mirasta anne baba bir, baba bir ve anne bir kardeşler ayrı mütalaa edilir. Evlenme manisinde fark yoktur.
Her lisana başka lisanlardan kelime girer. Bu tabiidir. Bunların öztürkçe olarak lanse edilmesi rahatsız edicidir.
Emirzade, emirden doğmuş demektir. Mirzad da aynıdır. İran’da hüküm süren Türk hanedanlarının erkek azalarına ve Hazret-i Ali soyundan gelenlere mirza denilir. Birincisi ismin ardına, ikincilerde ismin başına gelir.
Zeyn-i eb, yani babasının süsü manasına gelir. Antik çağda III. asırda yaşamış Arap Palmyra kraliçesi Zenobia (Zennube) vardır. Bundan gelmek ihtimali de kuvvetlidir. Zenobia, Yunanca Zenobio’nun müennesidir. Latince’de Zenobius, İtalyanca’da Zanobi, Bulgarca’da Zinobi, Rusça’da Zinovi ve Ermenice’de Zenob şeklinde kullanılmıştır. Zeus ve hayat manasına bios kelimelerinden türemiştir. Zeus'un hayatı, yani uzun ömürlü manasına gelir.
Yerine göre, kozmografyada dünya, siyasi ve sosyal mevzularda cihan kelimesi kullanılmıştır.
Devlete ait demektir. Matbaa-i âmire, darphane-i âmire, hazine-i âmire, ıstabl-ı âmire, matbah-ı âmire…
İkisi de olur. Doğrusu Birinci Sultan Ahmed’dir. Sultan Ahmed diye bilinen şahsiyetlerin birincisi kastediliyor. Eskiden Sultan Ahmed-i Evvel denirdi. Evvel hem Sultan Ahmed'in, hem de Ahmed'in sıfatıdır.
Bu gibi kelimeler, müştak değil, belli kişilerin uydurmasıdır. İştikak için bir lisan kaidesi lazımdır. Böyle bir kaide burada yoktur. Olsa da bu, halkın hakkıdır. Doğru bile olsa burada Türkçe’ye bir suikast vardır, uzak durmalıdır.
İbrani lisanında eb+rahim merhametli baba manasına gelmektedir. Sami lisanlarında ha-he değişikliğine rastlanır.
Araplar Malatya'ya kadar geldiler. Sonraki ilk vilayet Sivas vilayeti idi ve bu sebeple buraya Rum vilayeti, yani Roma ülkesi dediler. Bu isim yerleşti.