Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci
  • Biyografi
  • Kitaplar
  • Makaleler
    • Aktüel
    • Akademik
    • English
    • Arabic
    • Diğer Diller
  • Programlar
    • Televizyon
    • Radyo
    • Youtube
  • Yazışmalar
    • Tüm Sualler
    • Sual Başlıkları
    • Sual Gönder
  • Biyografi
  • Kitaplar
  • Makaleler
    • - Aktüel
    • - Akademik
    • - English
    • - Arabic
    • - Diğer Diller
  • Programlar
    • - Televizyon
    • - Radyo
    • - Youtube
  • Yazışmalar
    • - Tüm Sualler
    • - Sual Başlıkları
    • - Sual Gönder

Sual Başlıkları

“Dini Şahsiyetler”

için arama neticeleri gösteriliyor
  • Sual: İbni Teymiyye kâfirler ebediyen cehennemde kalmayacak deyince kâfir oluyor da, neden İmam-ı Azam ile "büyük günah işleyenin kâfir olacağını" tartışan "Bağdat'ın büyük âlimleri" kâfir olmuyor? Veya sofiyye-yi aliyye büyükleri Allahü teâlâ'nın sıfatları için Zât-ı ilahînin aynıdır diyerek niçin bid'at ehli olmuyorlar? Birisi hata edince bid'at ehli veya kâfir olduğuna hükmedildiği halde, başka bir âlim aynı şeyi yaptığı zaman "Bu konuda yanılmış ama kendisi ehl-i sünnet âlimidir" denilebiliyor? Bu fark nedir?
    Cevab: İbni Teymiyye’ye kâfir denemez. “Kâfirler ebediyyen cehennemde kalmayacak” sözünü bir te’ville söylemiştir. “Cehennemden herkes çıkarılır. Yerde otlar biter” hadis-i şerifini esas alıyor. Bu hadis-i şerifin cehennemin müminlerin gittiği kısmı için olduğunu âlimler söylemiştir. Bir hususta âlimler icma’ya vardıktan sonra hâlâ böyle söylediği için, ulemâ kendisini bid’ata nisbet etmiştir. Bazı âlimler icma’ya aykırılık küfr olduğu için böyle inanmanın da küfre sebep olacağını bildiriyor. İcma’ya aykırı konuşmak her âlime göre küfr değildir. İlmî münâzarada “küfre düşer” demekle hakikatte küfre düşmenin aynı şey olmadığını İbni Âbidin bildiriyor. Âlimler münâzara esnasında hasmını ilzam etmek için böyle söyler. Bu hakikatte küfr manasına gelmez. Münâzaranın usulü böyledir. İmam-ı Azam zamanında henüz bu gibi âyet-i kerimelerin mânâ ve muhtevası hususunda icma’ya varılmış değildi. İcma’dan evvel herkesin ictihadını beyan etmekte serbest olduğu malumdur.
    21 Haziran 2010 Pazartesi
  • Sual: Elmalılı Hamdi kimdir?
    Cevab: Elmalılı Mehmed Hamdi Yazır, Sultan Hamid zamanında yetişmiş bir İslâm âlimidir. Fıkıhta mahirdir. Fransızca öğrenmiş, felsefecilere cevap verecek kitaplar yazmıştır. Tefsiri de meşhurdur. Fakat o zamankilerin çoğu gibi siyasete bulaşmış, meb’us olmuş, Sultan Hamid’in tahttan indirilmesine dair fetvâyı kaleme almak bahtsızlığına düşmüştür. Allah affetsin, bu büyük bir kabahattir. Bu itikadının bozuk olduğunu göstermez.
    23 Aralık 2011 Cuma
  • Sual: Londra’da Pakistan asıllı Barelviler adında bir topluluk var. Bunlar Ehl-i sünnet midir?
    Cevab: Berilevîler, büyük Hanefî Hind âlimi Ahmed Han Berilevî’nin yolundadırlar. Ehl-i sünnet bir topluluktur.
    6 Nisan 2012 Cuma
  • Sual: İmam Birgivî’nin Ziyâretü’l-Kubûr adlı kitabında kabir ziyareti hususunda Ehl-i sünnete aykırı görüşler ileri sürdüğü doğru mudur?
    Cevab: Birgivi'ye izafe edilen Ziyâretü'l-Kubûr risâlesi, Hanbelî âlimlerinden İbnü Kayyımi’l-Cevziyye’nin İğâsetü’l-Lehfân kitabının hülâsası mahiyetindedir. Birgivî’nin İbnü Kayyım’a, belki de Hanbelî mezhebinden bir âlime atıfta bulunduğu tek kitaptır. Dr. Huriye Martı adında bir araştırmacı, Birgivî Mehmed Efendi – Hayatı, Eserleri ve Fikir Dünyası adlı eserinde (2. Baskı, Ankara, 2011, s. 65, 97) risâlenin Birgivî’ye aidiyetinin şüpheli olduğunu söylüyor. Bir asır sonra ortaya çıkan ve gûyâ bid’atlerle mücadelesiyle tanınan Kadızâdeliler tarafından Birgivî’ye nisbet edilmiş olması muhtemeldir. Son zamanlarda yapılan araştırmalar bunu göstermiştir. Nitekim risâlede, Birgivî’nin te’lif tarzına muhalif olarak iktibaslar sayfalarca sürmekte ve bazen aynı cümle defalarca tekrar edilmektedir. Diğer kitaplarında ismi geçen ve elinin altında bulunan klasik Hanefî kitaplarına bu risâlede atıf yapılmamıştır. Bu, Hanefî mezhebine sıkı bağlılığı ile bilinen Birgivî’nin tarzına uymaz. Ayrıca, risâlenin te’lif tarihi belli olmadığı gibi, müellif ve eserlerinin tanıtıldığı el-Ikdü’l-Manzûm, el-Aylemü’z-Zâhir, Keşfü’z-Zunûn ve Hadâiku’l-Hakâik gibi eserlerde Birgivî’nin eserleri arasında zikredilmemiştir. Kitabın orijinal nüshası da elde bulunmamaktadır. Ömrünün sonunda kaleme aldığı et-Tarikâtü’l-Muhammediyye’de bahsi geçen mevzuların teferruatı için diğer risâlerini kaynak gösterirken, kabir ziyareti hususunda ne Ziyâretü'l-Kubûr risâlesine, ne de İbni Kayyım’ın eserine atıfta bulunulmaktadır. Birgivî'ye atfedilen “Ölüleri anmak için yapılan âyinlere, şefaat istemek için mezar ve türbeleri ziyaret etmeye” dair fikirler, et-Tarikâtü’l-Muhammediyye, Ahvâlü Etfâli’l-Müslimîn ve Vasiyetnâme gibi kitapları tedkik edildiğinde, İbn Teymiyye ve talebesi İbn Kayyım gibi aşırılıklarıyla tanınmış âlimlerden ayrıldığı görülmektedir. Birgivî, bid’atlardan kaçınma hususunda şiddetli tavır gösteren bir âlimdir. Ama onun çok tutulan eserlerinde kabir ziyaretini, istigâse ve tevessülü yasaklayan bir kelime yoktur. Ancak kabir ziyaretinde cahil halk tarafından yapılan aşırılıklara ve işlenen bid’atlere dikkat çekilmektedir.
    31 Temmuz 2012 Salı
  • Sual: Şair Mehmed Akif Ersoy'un Çanakkale Şehitlerine adlı şiirinde geçen "Bedr'in aslanları, ancak bu kadar şanlı idi" mısraının, dinen bir mahzuru var mıdır?
    Cevab: Kur’an-ı kerimde övülen, Hazret-i Peygamber tarafından hepsinin cennetlik olduğu bildirilen, Eshab-ı kiramın ve peygamberlerden sonra insanların en üstünleri sayılan, bereket ve belâlardan korunmak için isimleri yazılıp evlere asılan Bedr kahramanlarını hafife alan bu ifadenin mahzurlu olduğu açıktır. İslamî hassasiyete sahip birinden beklenmeyecek bir sözdür. Çanakkale Harbi’ne katılan askerler içinde iman, amel ve ahlâk bakımından her çeşit insan vardır. Şairler, umumiyetle hisleriyle hareket eden kimselerdir. Böyle abartılı ifadelere meraklıdır.
    31 Temmuz 2012 Salı
  • Sual: Manastırlı İsmail Hakkı hakkında malumat verebilir misiniz?
    Cevab: Manastırlı İsmail Hakkı, Manastır’da 1264/1846’da doğdu. İstanbul’da tahsil görüp icâzet aldı. İstanbul’un büyük câmilerinde vâizlik yaparak şöhret kazandı. Hukuk Mektebi ve Medresetü’l-Vâizîn’de Arapça hocalığı yaptı. Meşrutiyetten sonra İttihadcılara destek verdiği için muhafazakâr çevrenin nefretini çekti. Masonluk ve İttihadcı dalkavukluğu ile itham olundu. Hatta Ayasofya’daki bir vaazından sonra kürsüden inerken düşüp ayağını kırması, bir ilahî ceza olarak görüldü. Ferâiz ve nikâha dair iki eserinden başka İmam Ebû Hanîfe’nin menkıbelerine dair Mevâhibü’r-Rahman kitabı vardır. Sırat-ı Müstekîm ve Sebîlü'r-Reşâd mecmualarındaki yazılarında mezheblerin telfîkini müdâfaa etmiştir. 1330/1913’te İstanbul’da vefat etti. Görülüyor ki, Manastırlı İsmail Hakkı âlimdir. Kıymetli kitapları vardır. Ancak hayatı karışık bir şahsiyettir.
    11 Eylül 2012 Salı
  • Sual: Vehbe Zuhayli hakkında malumat verebilir misiniz?
    Cevab:

    Vehbe Zuhayli, zamanın en meşhur İslâm hukukçularındandır. 1932’de Şam yakınlarında dünyaya geldi. Şam ve Kahire ulemasından hususî tahsil gördü. Şam Üniversitesi Şeriat Fakültesi’ni, Ezher Üniversitesi Şeriat Fakültesi’ni, Aynüşşems Üniversitesi’nin Adab Dili ve Edebiyatı Fakültesi ile Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Kahire Üniversitesi Hukuk Fakültesinde şeriat sahasında doktora yaptı. Şam’da ve Birleşik Arab Emirlikleri’nde ders, vaaz ve hutbe verdi. Talebe yetiştirdi. Cidde Fıkıh Konseyi gibi birçok beynelmilel heyetin âzâsı yahud müşaviridir.
    Son devir İslâm hukukçuları arasında en çok eser verenlerden birisidir. Tefsir sahasında da mahirdir. Kırmızı fesi, başından hiç çıkarmadığı beyaz sarığı ve cüppesiyle klasik Osmanlı ulemâsı tipinde ve zihniyetindedir. Mezheplere bağlı, muhafazakâr bir âlimdir. Modernistlere amansız muhalefeti ile tanınmıştır. Müslüman kadının gayrımüslim erkekle evlenebilmesi gibi İslâm fıkıh geleneğine uymayan fikirlere karşı çıkar ve reddiyeler yazar. Çok zor şartlar altında bile bu mücadeleden hiç taviz vermeyen şahsiyetiyle tanınmıştır. Öyle ki zamanımızda Ehl-i sünnet fıkhı çerçevesinde mücadele veren ender şahsiyetlerdendir. Kendisini mezhepsizlik, hele modernistlikle itham edenlerin, eserleri ve şahsiyetinden hiç haberdar olmadığı anlaşılmaktadır. Hele Zuhaylî’nin kadınlara aybaşı iken yaklaşmanın büyük günah olduğunu inkâr ettiğine dair ithama hayret edilir. Zira kitabın kerahiyat bahsinde “Kadına aybaşı iken yaklaşmak ititfakla haramdır. İnkârı küfrdür” demektedir. Kur’an-ı kerim “İyi bilmediğinin ardına düşme” ve “Zan, hakikat değildir” buyururken, şahsiyetler hakkında sahih bir malumata sahip olmadan hüküm vermek vebal değil midir?
    Türkiye'de daha çok el-Fıkhu’l-İslâmî ve Edilletuhu’nun tercümesi olan İslâm Fıkhı Ansiklopedisi adlı çalışmasıyla tanınmaktadır. Vaktiyle Mısır’da hazırlanan el-Fıkhu ale’l-Mezâhibi’l-Erbaa kitabına benzer. Mezheblerin kavilleri sistematik bir şekilde yazılmış; her birinin dayandığı deliller verilerek fıkıhla meşgul olanlara yol gösterilmiş; bu vesileyle mezheblere dayalı fıkhı reddeden modernistlere de bir bakıma cevap verilmiştir.
    Kitabın mukaddimesinde cemiyeti içinde bulunduğu uçurumdan kurtarmak için ıslah hareketine ihtiyaç vardır. Bu da İslâm fıkhıdır diyor. Kasdettiği ıslahın reform olmadığı ortadadır. Zuhaylî, taassuba varmamak kaydıyla mezheblere bağlı fıkhı şiddetle müdafaa ve Kur’an’a dayalı fıkıh telâkkisini reddetmiştir. Zaruret, ihtiyaç, acizlik ve özür hallerinde telfike götürse bile başka mezhebin kavliyle amel edilebileceğini söylemiştir ki bu bir usul kaidesidir; müellifin telfiki müdafaa ettiği, hele mezhebsiz olduğu manasına gelmez. Bilakis, mukaddimede telfiki ve özürsüz mezheblerin ruhsatlarını araştırmayı reddetmektedir. Dört sünnî mezhebin muteber kitaplarına dayanılmıştır. Bunların haricindeki mezheblerin de fıkhî görüşleri verilmiş; ancak bunlara hak mezheb muamelesi yapılmamıştır. Kıymetli ilmihallerde bile Şiî ve Hâricîlerin itikadî ve fıkhî görüşleri hakkında bilgi verilirken; bir fıkıh ansiklopedisinde bundan daha tabiî bir şey olamaz.
    Kitapta zaman zaman mezheblerin dayandığı deliller değerlendirilerek, bunlardan zayıf kavle istinad edenin karşısında diğeri tercih edilmiştir. Bu, suistimale açık olmakla beraber, mezheb içindeki âlimlerin bile her zaman yaptığı bir şeydir. Böylece mukallide azimet hususunda yol gösterilmiş olmakta; avam ictihada değil, bilakis âlimleri taklide sevkedilmektedir. Zuhaylî’nin bu tercihlerinde nefsânî veya modernist bir tesir altında kaldığı hiç görülmemiştir. Kardâvî, hele Mahmasânî ile aynı kategoride değerlendirilemez. Zira her ikisini de marjinal söz ve görüşleri sebebiyle delâlete düşmekle itham eder.
    Avam için yazılmış olmadığından, bir ilmihal gibi günlük meselelerin hal tarzını bu kitapta aramak doğru değildir. Müellif Şâfiî olduğu için, diğer mezheblerden nakillerde zaman zaman hatalar göze çarpar. Buna benzer hatalara İmam Şa’rânî hazretlerinin el-Mizânü’l-Kübrâ ve İbnü’r-Rüşd’ün Bidâyetü’l-Müctehid kitaplarında bile rastlanır. Bir mezhebe mensup kimsenin başka mezheblerden yaptığı nakillere her zaman itimad edilememektedir. Nitekim bir mezhebin hükmü, ancak kendi mezheb âlimleri tarafından yazılmış muteber kaynaklardan öğrenilebilir. Zuhaylî, kitabında bazen yersiz izah ve tercihlere girişir; hadis-i şeriflerin kritiğinde gereksiz hassasiyetler gösterir.
    Meselâ cenaze namazının mescide kılınmaması hususunda, hiçbir maslahat yokken, sırf Hanefîlerin istinad ettiği hadîs-i şerifi zayıf bulduğu için, bunun hilâfı olan Şâfiî kavlini tercih etmiştir. Evet, bu hadîsi rivâyet edenlerden birinin hâfızasına sonradan halel geldiği rical kitaplarında yazarsa da, bu hâdisi daha evvel rivayet ettiği sâbittir. Hadîslerin sıhhatine bakarak kavilleri tercih etmek, bugün için insanı her zaman doğru neticeye götürmez. Zira bir müctehidin zayıf, hatta mevzu bulduğu bir hadîs, başka bir müctehidin aradığı kıstaslara ve teşkil ettiği metodolojiye göre sahih olabilir. Hanefî ictihadlarının çoğu hadîs-i şerife değil de, kıyasa dayalı intibaı verir. Bu doğru değildir. Kuruluş itibariyle önce olduğu için mezhep kitapları yalnızca ictihadları tasnif etmiş; dayandığı delilleri bildirmeye gerek görmemiştir. Bu sebeple Hanefîlerin dayandığı hadîslerin çoğu bugüne intikal etmemiştir. Sonra gelen Hanefî âlimleri, bu hususta gereken tercihlerde bulunmuşlardır. Üstelik Hanefîler cenaze namazının mescide kılınmaması hususunda sadece müellifin zayıf bulduğu Ebu Hüreyre hadîsine değil, selef-i sâlihînin de tatbikatına bakmışlardır. Nitekim Medine halkının ameline ehemmiyet veren Mâlikîler de bunlarla beraberdir. Bu meseleye kitabın mütercimi de dikkat çekmiştir.
    el-Fıkhu’l-İslâmî ve Edilletuhu kitabının Türkçe tercümesinde de bazı sıkıntılar vardır. Buna benzer problemler memleketimizde Türkçe’ye tercüme edilen hemen her dinî eserde rastlanan türdendir. Meselâ abdest bahsinde muvâlat, guslde değil ama abdestte farzdır derken; gusl bahsinde abdestte ve guslde farzdır denilmiştir. Bu bakımdan kitap, hele Türkçe tercümesi avam için lüzumlu ve faydalı değildir.

    5 Ekim 2012 Cuma
  • Sual: Hakkında övgü dolu bir yazı yazdığınız Said Ramazan el-Bûtî, bir kitabında, Resulullah’ın intihara teşebbüs ettiğini yazıyor. Buna ne dersiniz?
    Cevab: Bûtî, büyük bir âlimdir. Mesnedsiz bir şey söylemez. Bûtî'nin Fıkhu’s-Sîre’de anlattığı ve sizin işaret ettiğiniz hâdise, Sahih-i Buharî’de geçiyor. Rüya bâbının birinci hadîsidir. Peygamberliğin kendisine bildirildiği ilk zamanlarda bir ara vahyin kesilmesi üzerine Resulullah aleyhisselâmın çok üzüldüğü, birkaç defa kendisini aşağıya atmak üzere yüksek kayalıkların eteğine geldiği, her seferinde Cebrail aleyhisselâm tarafından “Sen Allah’ın resulüsün” denilerek engellendiği yazıyor. İntihara teşebbüs değil, tasavvur vardır, aynı şey değildir. İkincisi şeriat gelmeden emir ve yasak olmaz. Henüz intihar yasaklanmış değildir ki, bundan dolayı Resulullah hâşâ hata işlemiş olsun. Aslını bilmeden hemen insanları tenkide kalkışmak büyük kabahattir. Kati bilgi sahibi olmadan biriyle cidal ve husumette bulunmak, âyet-i kerime ve hadis-i şeriflerle yasaklanmıştır.
    23 Nisan 2013 Salı
  • Sual: Abdülfettâh Ebû Gudde Ehl-i sünnet midir?
    Cevab: Kendisi Suriyeli bir Ehl-i sünnet âlimidir. Muhaddistir. Meşhur Osmanlı âlimi Zâhid el-Kevserî'nin icâzetli talebesidir.
    15 Haziran 2013 Cumartesi
  • Sual: Şevkânî’nin eserleri okunabilir mi?
    Cevab: Şevkânî, Şia’nın Zeydiyye koluna mensup ise de, Zeydiyye dışında modernistliğe yakın, hatta İbni Teymiyye’yi andıran görüşleri vardır. Bazı eserleri ilim ehline faydalı ise de, işin ehli olmayana okunması tavsiye edilmez.
    20 Ekim 2014 Pazartesi
  • Sual: Muhyiddin Abdal adlı şahsın yazdığı bir şiir vardır. Bunu ilahi okumak caiz midir?
    Cevab: Yazan kim olursa olsun, dinî prensiplere aykırı olmayan faydalı şiir ve ilahînin okunmasında ve dinlenmesinde mahzur yoktur.
    20 Ekim 2014 Pazartesi
  • Sual: Muhammet İkbal nasıl bir şahsiyettir?
    Cevab: İkbal, bugün Pakistan’da Mevlânâ Celâleddin Rûmî gibi alâka ve hürmet gören bir şahsiyettir. Cambridge’de hukuk tahsili ve Münih’de felsefe doktorası yaptı. İngilizler tarafından sir unvanı verildi. Muhammed İkbal, Sünnî Hanefi mezhebinde bir aileye mensuptur. Büyük kardeşi Ata Muhammed, Gulam Ahmed’in takipçisi ve Kâdiyânî olmuştu. İkbal ise açıkça Kâdiyânîlerin kâfir olduklarını söylerdi. Sûfîlere olan inancını hayatı boyunca sürdürmüştür ve onları  Urduca ve Farsça kaleme aldığı şiirlerinde ve Urduca ve İngilizce mektuplarında övmüştür.  İkbal hakkında yazılan bazı ilmî eserlerde şöyle deniyor: İkbal'in fikir yapısının inkişafını anlamak için hayatını 3 safhaya bölmek gerekir: 1-Bu devrede, vahdet-i vücudu müdafaa eder. Namaz, oruç gibi ibadetlere lâkayddır. Müzik dinlemek için kulüplere giderdi. Hindu-Müslüman birliğini müdafaa ederdi. 2-Bu safhada, liberal bir filozoftur. İslâm Hukuku'nda zamanın icaplarına göre ve maslahat icabı bazı değişiklerin yapılmasını istemektedir.  Bu mevzu hakkında dersler vermiştir. Ehl-i Sünnet âlimleri ona çok şiddetli bir şekilde karşı çıkmışlardır. Hatta bazıları onun küfrüne fetvâ vermiştir. Bu devirde, Hindu ve İngilizlere muhaliftir. 3-Bu son safhada kendini cihad ve mücâdeleye adamış samimi bir müslüman ve sûfî mütefekkir imajına sahiptir. Namaz ve oruç gibi ibadetleri ifa etmeye çalışmaktadır. Oğlu ile beraber Serhend'de İmam-ı Rabbânî hazretlerinin türbesini ziyaret etmiştir. Bu ziyaret, kendisine çok tesir etmiş, âdetâ dünyasını değiştirmiştir. Bazı şiirlerinde Hazret-i Müceddid’i övmüştür. Oğlu Dr. Cavid İkbal, ictihada meyilli modernist bir zihniyettedir.  İkbal ve oğlu Kâdirî tarikatına mensuptu. İkbal bundan defalarca bahsetmiştir. Çocukluğundan itibaren Kur’an-ı Kerimi okurdu. Hayatının ilk iki safhasında ve Avrupa'da iken bile bundan vazgeçmemiştir. Türklere ve Türkiye’ye her zaman alaka duymuş, Jön Türk ve Kemalist reformları destekleyerek Türklerin gerçek İslamiyete döndüklerine inanmıştır. Gelgitlerle dolu bir hayat yaşayan İkbal, Kur’an-ı Kerim ayetlerinin zamana göre tatbikattan kalkacağına inanan tarihselci bir itikada sahipti. Vefatından 8 sene evvel 1930 yılında yazdığı bir makalesinde, “Suçların cezalarına taalluk eden şeriat değerlerinin, bir manada o halka mahsus olduğu doğrudur. Bunu tatbik kendi başına bir gaye olmadığı için, gelecek nesillere sıkı bir düzen içinde kabul ettirilemez” diyor. Yani Kur’an-ı kerimin hükümleri, geldiği zamanki Arabistan halkına mahsustur. Sonraki çağlardaki farklı cemiyetlere tatbik edilmez. Hayatı devrelere bölünse bile, fikirlerinden vazgeçip vazgeçemdiyi her zaman iyi tespit edilememektedir. Bu sebeple, kendisini (tıpkı Akif gibi) hakkıyla tanımayarak doğru itikatlı bir müslüman alim zannedenler çoktur. 
    23 Kasım 2014 Pazar
  • Sual: Bir akademisyen, Abduh’un daha sonra Efgani ile yollarının ayrıldığını, Sultan Abdülhamid’e mektup yollayıp onunla yardımlaştığını söyledi. Şu halde Abduh’un modernist fikirleri değişmiş midir?
    Cevab: Mektup, Abduh’un, Sultan Hamid’e hulûs çakarak, Mısır’da bazı dinî reformlar yapmak için destek arama arayışında olduğunu gösteriyor. Efganî ile yollarının ayrıldığını göstermiyor. Abduh, ölene kadar üstadının yolundan ayrılmamış; İslâm dünyasında modernizmin üç rüknünden birini teşkil etmiştir. Önceleri Efganî’nin İslâm birliği idealinin! Osmanlılarla olabileceği fikrini, sonradan değiştirmiş; Arab asıllı bir lider arayışı içine girmiştir. Nitekim İngilizlerin yardımı ile, istediği reformlara muvaffak olabilmiş; kaç asırlık Ezher Üniversitesi’ni sıradan bir dinî mektep hüviyetine dönüştürmüştür. Efganî ile aralarını ayıran, ölüm olmuştur. Kaldı ki Efgani de önceleri Sultan Hamid’e yanaştı. Padişah kendisini teşhis ederek, göz hapsinde tuttu.
    7 Şubat 2015 Cumartesi
  • Sual: Wael Hallaq İslâm hukuku konusunda salahiyetli midir?
    Cevab: Hristiyan olmasına rağmen, İslâmiyeti ve İslâm hukukunu iyi biliyor. Objektif fikirlere sahiptir.
    7 Şubat 2015 Cumartesi
  • Sual: Seyyid Hüseyin Nasr’ın Ehl-i sünnet dışı görüşleri var mıdır?
    Cevab: Seyyid Hüseyn Nasr, mutedil bir Şiîdir. Modernistlere karşı tavrı, takdire şayandır.
    7 Şubat 2015 Cumartesi
  • Sual: İbni Kesir Ehl-i sünnet midir? Tefsiri muteber midir?
    Cevab: İbni Kesir, Şâfiî mezhebinde bir Ehl-i sünnet âlimidir. Ancak İbni Teymiyye’nin talebesi olduğu için, zaman zaman sözlerinde bunun tesirinde kalmıştır. Bu sebeple bir rivayet tefsiri olan tefsiri, ulema tarafından tutulmamış; ancak halk arasında popüler olmuştur. Abdülgani el-Meydanî, Fadlü’z-Zâkirîn isimli eserinde, “İbni Kesîr tefsirini okumamalıdır; içinde dalâlât-ı kesîre vardır” diyor.
    7 Şubat 2015 Cumartesi
  • Sual: Seyyid Kutup hakkında ne söylersiniz?
    Cevab: Merhum Ahmed Davutoğlu'nun Dini Tamir Davasında Din Tahripçileri ve Hakikat Kitabevi'nin Fâideli Bilgiler kitabında ve benim İslâm Hukukunda Değişmenin Sınırı kitabımda tafsilat vardır.
    30 Ağustos 2015 Pazar
  • Sual: Alia İzzetbegoviç’in kitapları okunabilir mi?
    Cevab: Umumiyetle güzel tespitleri vardır. Fakat felsefe ve modernizmin tesirinde bazı ifadeleri de bulunduğu için temkinli ve tedbirli olmalıdır.
    22 Aralık 2015 Salı
  • Sual: Farabi ve İbni Sina, herhangi bir mezhebe bağlı mıydı? 
    Cevab: Önceleri Hanefi mezhebinde idiler. Sonradan Ehl-i sünnete uymayan fikirler ileri sürdükleri rivayet olunmaktadır.
    20 Şubat 2016 Cumartesi
  • Sual: Muhyiddin Arabî hazretleri hangi mezhebde idi?
    Cevab: Muhyiddin İbnü'l-Arabî'nin mezhebi hakkında sahih bir malumat yoktur. Mâlikî veya Şâfiî olduğuna dair rivayetler vardır. Fıkıh ilmine dair te’lifatı olmadığı için bunu tespit etmek kolay değildir.
    20 Şubat 2016 Cumartesi
  • Sual: Mısırlı Hafız Abdüssamed’i dinlemekte teganni cihetinden bir beis var mıdır?
    Cevab: Yoktur. Ancak Abdüssamed, kıraati ilim ehli tarafından makbul tutulmuyor. Halil Husarî makbul ve muteberdir.
    7 Aralık 2016 Çarşamba
  • Sual: Said Halim Paşa nasıl biridir?
    Cevab: İttihatçıların önde gelenlerindendir. Sadrazamlık yapmıştır. Osmanlı Devleti, cihan Harbi’ne bunun sadrazamlığı zamanında girmiştir. Bütün emeli Mısır hidivi olmaktı. Bu sebeple, Sultan Abdülhamit'e düşmandı. Bütün ömrünü ve servetini bu uğurda harcamıştır. Aynı zamanda modernisttir. Efgani-Abduh çizgisindedir. Buhranlarımız adlı meşhur eserindeki ayağı yere basmayan tespitlerinde bu çizgisini görmek mümkündür. İslâmcı olarak tanıtılması, müspet bir şahsiyet olduğunu göstermez. Zamanında dostları bile, kendisinin vasıfsız bir şahsiyet olduğunu; bu sebeple sadrazamlığa getirildiğini söyler.
    29 Ocak 2017 Pazar
  • Sual: Muhammed Esed'in Kur’an Mesajı kitabını okumak istiyorum. Tavsiye eder misiniz?
    Cevab: Muhammed Esed (Leopold Weiss), sonradan Müslüman olmuş Avusturyalı bir Yahudidir. Ancak zamanla Vehhabilerin tesirinde kalmıştır. Böylece modernist tayfa içinde mütaala edilmektedir. Hayatı alaka çektiği için, Müslümanlar arasında popüler olmuşsa da, itikadı Ehl-i sünnete uymayan, selefi ve modernist bir şahsiyettir. Kendisi de kitapları da muteber değildir. Müslümana önce lazım olan, ilmihalini ve Hazret-i Peygamber’in hayatını iyi öğrenmektir. Bundan sonra Mevâkib veya Tibyan gibi muteber tefsirleri okumak caiz olur.
    19 Şubat 2017 Pazar
  • Sual: İbn Hazm, Ehl-i Sünnet midir?
    Cevab: Hayır. İcmâya muhalif sözleri vardır.
    23 Mayıs 2017 Salı
  • Sual: İbni Haldun’un laikliği müdafaa ettiği doğru mudur?
    Cevab: Ibni Haldun, şeriat âlimi ve ayrıca Mısır’da kâdi, yani şeriat hâkimi idi. Ne saçma bir iddia.
    1 Ağustos 2017 Salı
  • Sual: Ömer Nasuhi Bilmen’in Abduh ve Efgani hakkında müspet ifadeler kullandığı doğru mudur?
    Cevab: Maalesef, Büyük Tefsir Tarihi adlı eserinde, zamanın cereyanlarının tesirinde kalarak, tasavvufî cihetinin noksanlığından dolayı olsa gerek, böyle ifadeleri vardır.
    2 Eylül 2017 Cumartesi
  • Sual: Aclûnî Ehl-i sünnet midir? Keşfül Hafa adlı eseri muteber midir?
    Cevab: Ehl-i sünnet olmakla beraber, kitapları dikkat ve ihtiyatla okunmalıdır. Keşfü’l-Hafâ’da çok sayıda hadis-i şerif için mesafeli ve kafa karıştırıcı malumat vardır.
    23 Kasım 2017 Perşembe
  • Sual: Hasan el-Bennâ, Ehl-i sünnet midir?
    Cevab: Seyyid Kutub gibidir. Efgani, Abduh ve Reşid Rıza’nın yolunda, selefi zihniyete yakın, ilmen zayıf, yeni içtihadlara ve mezheplerin telfikine taraftar, Ehl-i sünnetin halkı fitneden uzak tutma ve devlete isyan etmeme prensibinden habersiz idi. Ordunun içine sızarak, çok sayıda genç subayı elde etmiş; bunlar sosyalistlerle anlaşarak Melik Faruk’u tahttan indirmişlerdir. Böylece Mısır, sosyalist diktatör Nasır’ın eline geçmiştir.
    23 Kasım 2017 Perşembe
  • Sual: Şah Veliyyullah Dehlevî Ehl-i Sünnet midir?
    Cevab: Evet. Nakşibendi tarikatinde mürşid-i kâmil; hadis, kelâm ve fıkıhta âlim idi. Modernistler, yazılarından cımbızla cümleler çekip kendisini reformist olarak takdim etmektedirler.
    23 Kasım 2017 Perşembe
  • Sual: Abdulbaki Gölpınarlı Ehli sünnet mi?
    Cevab: Şiî idi.
    23 Kasım 2017 Perşembe
  • Sual: Sahih hadislerin bazısına uydurma diyen Abdülfettah Ebu Gudde, Sehâvî, Aliyyül-Kâri, Aclûnî, Ehl-i sünnetten çıkmaz mı?
    Cevab: Hayır. Bunlarınki ilmî bir tesbittir; ancak hata etmiş olabilirler.
    23 Kasım 2018 Cuma
  • Sual: Ömer Nasuhi Bilmen’in Abduh ve Afgani hakkında bazı müspet ifadeler kullanmasının sebebi ne olabilir?
    Cevab: Kendisi saftı ve korkaklık derecesinde temkinliydi. Aynı zamanda aşırı hüsn-i zan sahibi idi. Jön Türk literatürünün tesirinde kalarak bunların fikirlerine muttali olmamış olabilir.
    22 Ekim 2020 Perşembe
  • Sual: Merhum Emin Saraç gibi bir ehl-i sünnet hoca, nasıl olur da Seyyid Kutub’un tefsirini tercüme eden komisyonda vazife alır?
    Cevab: Emin Saraç Hoca, eski dersiam-müderris silkinin -zamane mikyasıyla- son mümessili idi. Ehl-i sünnete ve ananeye bağlıydı. Kadim ilim teamülü çerçevesinde çok talebe yetiştirdi. Hemen herkese faydası oldu. Ben de kendisinden teberrüken Hâzin okudum. Arap âleminde Türkiye'de en çok tanınanlardan biriydi. Hangi memlekete gitsem, Mısır'dan Şam'a, Medine'den Amman'a, hangi ilim çevresine girsem “Muhammed Emin Sirâc”ı soran biri olmuştur. Kim olursa olsun, Osmanlı hanedanına bağlı ve hürmetkâr idi. Hepsinin cenazesine iştirak ederdi. Tahsil zamanını anlatırken, Sabri, Zâhid, İhsan Efendilerden bahseder; adeta o devirden bir pencere açardı. Mısır'da tahsil yaparken Melik Faruk sayesinde müreffeh yaşadıklarını; İhvan’ın bunun kıymetini bilmediğini; Nasır'a yardım ettiğini; sonra her şeyin bozulduğunu anlattı. Dayanamadım Fizilal tercümesini sordum. Başkaları tercüme etti, ismimle neşrettiler. Vadettiklerini de vermediler, dedi. Tercümede “İsa öldükten sonra” diyor. Orjinalinde “ba'de ref'i isa” diyor. Emin Hoca hep “İsa aleyhisselam ölmedi, ref olundu” diye anlatırdı. İşin aslını anladım. Bazı zahir uleması ve hocalar, baskı devirlerinde yetişmiş insanlar olduğu için, geniş ve sathi bir hüsn-i zanna sahipler. Her Allah diyeni samimi mümin, kendince mücadele edenleri mücahid sanıyorlar. Kitaplarını okuduklarını, hakiki fikirlerini bildiklerini zannetmiyorum. Emin Saraç, Mevdudî, Hamidullah, Seyyid Kutub gibileri ilim adamı bile saymazdı. Sadece kendilerince idealleri olan birileriydi, derdi. Yani çok da gözünüzde büyütmeyin demek isterdi. Zaten hususi derslerinde bunların fikirlerini hiç tasvip etmezdi. Buna çok şahit vardır.
    28 Mayıs 2021 Cuma
  • Sual: Sunusîler Ehl-i sünnet midir?
    Cevab: Sunusilik (Senusiyye) Ehl-i sünnet bir tarikattir. Mensupları, tek tek değerlendirilmelidir.
    14 Eylül 2021 Salı
  • Sual: Safeviler Şah İsmail devrinde Alevi-Kızılbaş iken sonradan nasıl İmamiyye oldular?
    Cevab: Şah İsmail Gulat-ı Şia’dan, yani Şiîliğin aşırı kolundan idi. Halefleri kısa zaman içinde muhitteki Şiîlerin ekseriyetinin tesiriyle İmamiyye Şiasına döndüler. Gulat’ın o konseptte devlet dini olarak yaşamasının bir şansı yoktu.
    14 Eylül 2021 Salı
  • Sual: Hamidullah, “Peygamber efendimiz sütkardeşinin omzunu ısırdı” dediği için çok sert tenkit ediliyor. Halbuki burada İbn Hişam ve Belâzûrî’yi kaynak göstermiş. Ayrıca sahabe biyografisine tahsis ettikleri eserlerinde İbn Abdilberr, İbnu’l-Esîr ve İbn Hacer de nakletmişlerdir. Bu meseleye bakışımız nasıl olmalı?
    Cevab: İbn Hişam, Belâzûrî gibi âlimler, muhaddisler tarafından çok tutulmadılar. Ayrıca bu âlimler, kendilerine gelen rivayetleri –o zamanki telakkiye uygun olarak- kritik etmemişler. Zâyi olmasın diye, olduğu gibi nakl etmişlerdir. Günümüzde ise herkes işine gelen rivayeti alıyor; işine gelmeyince aksi rivayeti görmüyor. Sonra gelen bazı âlimler kısmen de olsa bazı rivayetleri kritik etmişlerdir. Mesela İbnü’l-Esir, el-Kâmil fi’t-Tarih adlı eserinde Taberî’nin tarihinde rivayet ettiklerinden kendi usulüne göre en sahih olan rivayeti nakletmiştir. Hamidullah’ın, bu gibi rivayetleri kritik etmeden nakletmesindeki maksadı da görmek gerekir. Mesela İslam'a giriş kitabında “Miskin, zimmi fakir demektir” rivayetini İmam Ebu Yusuf’a dayandırır. Ancak bu rivayet Hanefî mezhebinde hiç kabul görmemiştir. Bunu naklederken neden kritik etmemiştir, burası nedense sorgulanmaz. Alimlerden sonra, peygamberleri de beşerî zaafları olan sıradan insanlar gibi göstermek cereyanının bir eseri olsa gerektir.
    28 Ekim 2021 Perşembe
  • Sual: Seyyid Abdülhakim Efendi'nin "Arapçadan sonra en mütekamil lisan fransızcadır" mealinde bir sözü var mıdır?
    Cevab: Seyyid Abdülhakim Efendi, Arapça ve Farsçayı çok iyi bildiği halde, "Ecnebi lisan bilseydim, İslamiyet'e çok faydalı olurdum" buyurmuştur. Şu halde ecnebi lisan bilmediği kendi beyanları ile sabitken, böyle bir söz söylemesi mevzubahis olamaz. Ancak ehibbasından bazılarını Fransızca ve Almanca öğrenmeye teşvik etmiştir. Bu lisanda çıkan günlük gazetelere abone olmalarını, gündelik haberleri merak saiki ile okurken lisanlarının da inkişaf edeceğini tavsiye buyurmuştur
    21 Aralık 2021 Salı
  • Sual: İslamcı ne demektir?
    Cevab: Dini, dünyaya, şahsi menfaatine âlet eden kişilere denir. Dini iyi bilmeden, bazı sloganlarla, politika yapmaya kalkışanlara denir. Müslüman, İslamiyete samimi inanıp, ahiret için dünyasından feragat eder.
    19 Ocak 2022 Çarşamba
  • Sual: Şeyh Saffet nasıl bir kişiliktir?
    Cevab: Şeyh Saffet (Yetkin, 1866-1950), güya Halveti şeyhidir. İkinci mecliste Urfa milletvekilidir. Kanunu yukarısı istemiş, bunun imzasıyla verilmiştir. Esasında inkılâpçıların zihninde öteden beri hazır bir metin hâlindeki kanun, Şeyh Saffet imzasıyla meclise verilmiştir. Encümende müzâkeresine gerek duyulmayan kanuna, ‘şeyh’ sıfatlı birinin imzasının konulması, dine müteallik böyle bir kanunu amme efkârına kabul ettirebilmek maksadına matuftur. Şair, şu kıtayı söylemiştir:

    “ Ya Rabbî, ateşinde kavur/Külünü âsumân-ı kahra savur/Uyarak en şenî‘ine küfrün/Şeyh Saffet oldu gâvur”. (Hüseyin Vessaf, Sefine-i Evliyâ, I/142; Kadir Mısıroğlu, Hilâfet, s. 401.)

    13 Mart 2022 Pazar
  • Sual: Said Nursi’nin mezarı nerededir?
    Cevab: Said Nursi, Urfa’da vefat etti ve Halilürrahman’a gömüldü. Birkaç ay geçince, 27 Mayıs darbesinden sonra, evvelce bulunduğu şehri izinsiz terk ettiği gerekçesiyle, mezarı kardeşi Abdülmecid Ünlükul’un da hazır bulunmasıyla açıldı. Na’şı tayyareyle Isparta’ya getirilip 12 Temmuz 1960’da asri mezarlığa defnedildi. Buna dair Emniyet Arşivi’nden 13311/22/32 numaralı vesikalar, 1998 senesinde “Polis Arşiv Belgeleriyle Gerçekler” adıyla neşredildi.
    5 Nisan 2022 Salı
  • Sual: Elmalılı Hamdi Efendi’nin kulağına, tahttan indirme fetvası verilmezse, Sultan Hamid’in öldürüleceğinin fısıldandığı, bunun için fetvayı yazdığı doğru mudur?
    Cevab: Bu, Elmalılı için değil, fetvayı zorla imzalayan Şeyhülislam Ziyaeddin Efendi hakkında çıkarılmış bir dedikodudur. Sonradan popülaritesi sebebiyle temize çıkarmak için Elmalılı’ya da mal edilmiştir.
    5 Nisan 2022 Salı
  • Sual: Mehmet Akif, “Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar” derken neyi anlatmak istemiştir?
    Cevab: O esnada Anadolu hareketinin karşısında yer aldığını düşündüğü garbı kötülüyor. Hem medeniyiz diyorlar, hem de düşmanlık ediyorlar. Ama kıymeti yok, çünkü tek dişlidir, yani güçsüzdür demek istiyor. Askeri teşvik için yazılmış hamasi bir metindir.
    8 Haziran 2022 Çarşamba
  • Sual: İsmail Fenni Ertuğrul nasıl birisidir?
    Cevab: Bir müddet medresede okuyup, bürokrasiye intisap ederek uzun seneler memuriyet yapmış, klasik âlim tipinde, otodidakt ve bibliyofil bir şahsiyettir. Tasavvuf, musiki ve felsefe üzerine ihtisası vardır. Vahdet-i vücut görüşünde olup İmam Rabbani’yi bu cihetle tenkit eder. Ama onun hakiki fikriyatını gösteren 1928’de yazdığı Kitâb-ı İzâle-i Şükûk adlı kitaptaki fikirleridir. Burada Mecelle’nin memleket ihtiyacına kifayetsiz olduğunu, halbuki zamanın değiştiğini, bunun için cumhuriyet hükümetinin zamanın en mükemmel kanunu olan İsviçre medeni kanununu iktibas ettiğini iftiharla anlatır.
    16 Haziran 2022 Perşembe
  • Sual: Halet Efendi, terekesinden Fener Rum Patrikhanesi'ne miras bırakıyor. Bu caiz mi? Sizce böyle yapmasının sebebi nedir?
    Cevab: Gayrı müslime vasiyet ve sadaka sahihtir. İstanbul Rumlarına, bilhassa Rum Patrikhanesi’ne yaptığı haksızlıkları affettirmek için olabilir.
    16 Haziran 2022 Perşembe
  • Sual: Hasan el-Basrî’nin Hazret-i Muaviye hakkında dört tenkidinden bahsediliyor. Doğru mudur?
    Cevab: Hasan el-Basri’nin böyle söylediği sabit değildir. Şii uydurmasına benziyor. Söylediyse de o, Muaviye gibi bir sahabiyi kritik edebilecek seviyede değildir. Abdullah bin Mübarek'in, Muaviye'nin atının burnuna giden toz bile Ömer bin Abdilaziz'den hayırlıdır, sözü meşhurdur.
    9 Temmuz 2022 Cumartesi
  • Sual: Muhammed Taki Osmani nasıl bir şahsiyettir?
    Cevab: Hindistan’da Diyobend medreselerinde yetişmiş bir yazardır. Ehl-i sünnet olduğu iddiasında olmakla beraber, Diyobendilerin ekserinde görüldüğü üzere kitap ve fikirlerinde İbn Teymiyye ile selefiliğin izleri vardır. Fetvalarına temkinli yaklaşmak icap eder.
    8 Ekim 2022 Cumartesi
  • Sual: Hoca Hasan Tahsin Efendi nasıl bir insandır?
    Cevab: Kafası karışık bir filozoftur.
    8 Ekim 2022 Cumartesi
  • Sual: Hitabeti düzgün, çok bilgili, ama Hazret-i Muaviye’ye hakaret eden bir şeyh hakkında nasıl düşünmelidir?
    Cevab: Bütün sahabeye ayırmadan hürmet etmek Ehl-i sünnet olmanın icabıdır. Bunlardan birini istisna eden, Ehl-i sünnetten çıkar. Ehl-i sünnetten çıkan da bırakın evliya olmayı, salih müslüman bile sayılmaz. Zaten bahsettiğiniz kişi dini mevzularda cahil, buna rağmen mütekebbir, hâline ve aile yaşantısına bakılırsa gayrı müteşerri, ama zamanenin ağzı iyi laf yapan, şekli müheykel sahte şeyhlerindendir.
    8 Ekim 2022 Cumartesi
  • Sual: Şemsi Tebrizi hazretlerinin Konya’daki kabri kati midir?
    Cevab: Şems’in Konya’da öldüğü veya öldürüldüğü kati değildir. Şems kaybolmuştur. Muhtemelen Şam'a gitmiştir. Öyleyse bu yerin makam olması muhtemeldir.
    14 Ekim 2022 Cuma
  • Sual: Şehbenderzade Filibeli Ahmed Hilmi’nin Amak-ı Hayal isimli kitabı hakkında ne dersiniz?
    Cevab: Şehbenderzade, son devirde yaşamış itikadı ve istikameti oldukça doğru bir filozof/müelliftir. Bu kitabında insanlığı bir insan suretine dönüştürür. Evvela filozoflara mutluluğun sırrını sorar. Cevaplardan tatmin olmaz. Sonra peygamberlere de aynı suali tevcih eder. Sonra bunun da iyi gelmediğini söyler. Sonra mekana Rasulullah teşrif eder. İnsanlık onu da aynı şeyden dert yanar. O 3 şey söyler: Hayatı olduğu gibi kabullenmek, dertlerine sabır ve ıslahına çabalamak. İnsan, aradığı cevabı bulmuştur. Peygamberleri böyle konuşturmak ve böyle mevzu edinmek caiz mi değil mi, söz götürür. Didaktik olmak ve dine aykırı olmamak kaydıyla bir şey denemez.
    19 Kasım 2022 Cumartesi
  • Sual: Sultan Hamid’e muhalif bazı hocaların, haksızlık ettiğini kabul etmekle beraber, eserlerinden faydalanmaya çalışmak mantıklı mıdır?
    Cevab: Böylesine basit bir işte yanılan insanlar, hangi hususta doğru söyleyebilir ve insanlara yol gösterebilir?
    16 Aralık 2022 Cuma
  • Sual: Neden bir çok ehli sünnet âlimi siyasi İslama aldanmıştır?
    Cevab: Hakiki ehl-i sünnet alimi olsa, aldanmaz. Zira tarih boyu hakiki alimler siyasete karışmamıştır. Bunlar, zamanın şartları icabi halkın alim zannettiği din adamı veya basit hocalardır. İlmî noksanlık, mürşit görmemişlik, nefsine düşkünlük, makam ve şöhret arzusu bunun sebeplerindendir.
    16 Aralık 2022 Cuma
  • Sual: Tarihte doğrudan veya dolaylı olarak hükümete karşı gelen evliyaların varlığını nasıl anlamalıdır?
    Cevab: Meşru olsa da olmasa da, doğrudan veya dolaylı da olsa, hükümete isyan caiz değildir. Kendini ve müslümanları tehlikeye atmak haramdır. Hakiki alimler bunu bilir ve kaçınır. Evliya ise zaten manevi sultanlığa hayran olduğu için, dünya sultanlığına itibar etmez. Buna dair rivayetler doğru olmayabilir. Bir kimse alim veya evliya da olsa günah işleyebilir. Bu kişiler alim veya evliya olmayabilir.
    2 Ocak 2023 Pazartesi
  • Sual: Şeyh Süleyman Nasır Ulvan’ın kitapları okunabilir mi?
    Cevab: Okunacak kitap mı kalmadı?
    4 Ocak 2023 Çarşamba
  • Sual: Erzurum'da türbesi bulunan Abdurrahman Gazi hakkında malumat verir misiniz?
    Cevab:

    Hakkında malumat yoktur. Eshab-ı kiramdan olduğu, burada şehit düştüğü söyleniyor.

    23 Şubat 2023 Perşembe
  • Sual: İkbal’in “Hazreti Adem’in itaatsizliğinde insanın özbenlik şuurunun ve hürriyetinin nişanesi vardır, bunu klasik kader anlayışı ile açıklamak yanlıştır” sözünü nasıl anlamalıdır?
    Cevab:

    İkbal, itikad-ı sahiha sahibi olmayan bir şairdir. Âdem aleyhisselamın itaatsizlik etmediğini, unuttuğunu Kur’an-ı kerim bildiriyor. Veya emri yanlış anladı. O zaman henüz peygamber de değildi. Bu yaptığı zelledir, günah değildir. 

    23 Şubat 2023 Perşembe
  • Sual: Hamza Bali ve İsmail Maşuki hakiki bir evliya mıdırlar?
    Cevab:

    Hayır, tasavvuf seyrinde yolda kalmış, gördüklerine hayret etmiş, kapasitelerinin üzerinde yük yüklenmiş, bu sebeple feveran etmiş meczuplardır.

    4 Mart 2023 Cumartesi
  • Sual: Said Nursi’nin Alman hayranı olduğu doğru mudur?
    Cevab:

    Prusya’nın Alman birliğini kurduğu 1870’lerden itibaren Türkiye’de, Rusya ve İngiltere’ye mukabil muvazene unsuru olarak bir Almanya hayranlığı yayılmaya başlamıştı. 1908’de iktidarı ele alan İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin ekserisi Germanofil idi ve bu cemiyetin başında bulunanlar memleketi Almanya’nın menfaatleri için Cihan Harbi’ne sokmakta beis görmemişti. Said Nursi de o devirde İttihatçılarla beraber olmak hasebiyle Almanya’ya yakınlık duymuştu. Hatta Kastamonu Lahikası’ndan anlaşıldığı üzere, aleyhtarları kendisine “Almancı” adını bile takmıştı. (Mektub 31)


    1921’de yazıp neşrettiği Rumûz adlı eserinde, Avrupa, bilhassa İngiliz ve Fransız emperyalist medeniyeti ile Alman enternasyonal-sosyalistliğini mukayese eder ve Alman tarafını tutar. (Asar-ı Bediiye, s. 83) Bundan dolayı 1953 senesinde hakkında tahkikat açılır. Ehlivukuf, bu yazıda sosyalistliğin methedildiği kanaatine varır. Said Nursi buna cevaben, “Eski Harbi Umumi'nin bidayetinde ve içinde, o harpte müttefikimiz olan Almanla alâkamızı kırmak ve Garplılaşmak perdesi altında bir siyaseti dinsizliğe alet yapmaya çalışan bazı münafıklar diyorlardı ki: Alman Sosyalistlikle gidiyor, dinimize zarar verecek.” Ben de o zaman demiştim: “Sosyalistlik İslâmiyete ilişemez ve dinimize zarar veremez. Hem bizi sosyalistliğe sokamaz. Fakat Garblılaşmak, İngiliz ve Fransızın medeniyetinin fena kısmı, bizim dinimizi kısmen, terk etmeye mukabil, zararlı bir medeniyete bizi mecbur edecekler. Onun fenalıkları iyiliklerine galebe eden böyle medeniyete; bizim müttefikimiz olan Almanın sosyalistliği dinimize ilişmediği ve bizi sosyalistliğe sevk etmediği için tercih ediyorum diye o zaman demiştim. İşte mes'elenin hakikati bu iken, kırk sene evvel bu mesele yazılmış ve neşredilmiş, kimse ilişmemiş ve muhakemelerde beraatler görmüştür. Şimdi hasta olduğum için, müdde-i umumî ifademi almaya yanıma geldi ve dedi ki: Urfa'da ehl-i vukuf Hutbe-i Şamiye’nin zeylindeki vecizelerden, ‘sosyalistlik garbî medeniyetlere müreccahtır’ diye olan kelimesine bolşevikliğin lehinde bir propaganda yapılıyor, demiş. Bolşeviklik ayrı, sosyalistlik ayrıdır. Sosyalist Alman nerede? Komünist Rus nerede? Böyle vukufsuz ehl-i vukufun yanlış raporlarıyla Nurun kahraman fedailerine ilişmek, bence Rus hesabına bir propagandadır.” (Abdülkadir Badıllı, Tarihçe, I/486-487) 


    II. Cihan Harbi esnasında Afyon mahkemesinde savcıya verdiği ifadede,  “On senedir kat'iyen dünya cereyanlarından ve vaziyetlerinden, Alman'ın mağlûbiyeti ve bolşeviğin istilâsından başka hiçbir haber almayacak derecede içtimai hayattan çekilmiş olduğunu söylemesi dikkate şayandır. Yani kendisini alakadar eden ve üzen tek şey Almanların mağlubiyetidir. (Şualar) Bu devirde Türkiye'de hükümet ricalinden hayli şahıslar, ayrıca Nadir Nadi, Peyami Safa, Nihal Atsız gibi okur yazar takımı ya İttihatçılık damarıyla, ya da Anti-Komünistlik saikiyle amansız bir Alman hayranı idi. Almanya’nın galip geleceğine inanır, bundan Türkiye’ye de bir menfaat geleceğini umardı.


    Said Nursi der ki: "Resmî ilânıyla, 'Allah'a istinad edip dinsizliği kaldıracağım, İslâmiyeti ve İslâmları himaye edeceğim.' diyen bir hükûmet [Almanya] yüz milyon küsur iken, dört yüz milyona yakın nüfusa hükmeden bir diğer devlete ve dört yüz milyon nüfusa yakın ve onun müttefiki olan Çin'e ve Amerika'ya ve onlar ise zahîr ve müttefik oldukları olan bolşeviklere galibâne, öldürücü darbe vuran o hükûmetteki muharip cemaatin şahs-ı mânevîsiyle, mücadele ettiği dinsizlerin ve taraftarların şahs-ı mânevîleri tecessüm etse, yine minare boyunda bir insana nispeten küçük bir insanın nispeti gibi olur.” (Kastamonu Lahikası, 50. mektub)


    Bu ifadelerle II. Cihan Harbi’nde komünist Rusya ile mücadele ve harp eden Alman hükümetine sitayişkarane işaret etmektedir. Bu devrede Almanların galibiyeti için dua ettiğini yakınları anlatır. Fakat 1943’lü yıllardan sonra SSCB’nin Alman ilerleyişini durdurması ve Almanların mağlubiyete uğramaya başlaması üzerine hükümetin tavrına muvazi olarak Said Nursi de tavrını değiştirdi. Abdulkadir Badıllı, Tahiri Mutlu’dan duydukların şöyle anlatır: “Bir müddet sonra Almanların çok acib zulümlere başladığını ve masum çoluk çocuk demeden bombalarla imha ettiğini işitince, [sanki Almanya bunlara yeni başlamış gibi] dua defterinden onların ismini sildi ve sırt çevirdi. Hatta Tahiri ağabey, Alman mağlubiyetinin Üstad’ın duasını kesmesinden sonra başladığını söylüyordu.” (II/1054)


    Nursi’nin eserlerinde İslamiyete ve Risale-i nurlara teveccüh olduğuna inanıldığı için, Almanya ve Almanlar hep mümtaz bir şekilde anılır, hatta “Bahtiyar Almanya” tabiri kullanılır. Tarihçe-i Hayat’ta der ki: "Risale-i Nur, Avrupa, Amerika ve Afrika'da da hüsn-ü teveccühe mazhar olmuş; başta bahtiyar Almanya ve Finlandiya olmak üzere, birçok memleketlerde okunmaya başlanmıştır.”

    10 Nisan 2023 Pazartesi
  • Sual: Bütün Yunus şiirleri aynı kişiye mi aittir?
    Cevab:

    Yunus Emre, Aşık Yunus ve Derviş Yunus farklı asırlarda yaşamış farklı kişilerdir. Şiirlerin son kıtasından anlaşılabilir.

    5 Mayıs 2023 Cuma
  • Sual: İmam Ebu Hanife’nin Ramazan ayında 60 defa hatim yaptığı gibi malumatı nasıl anlamalıdır?
    Cevab:

    Allah için zaman ve mekan yoktur. Evliyaya Allah tayyı zaman ihsan edebilir. Bunlar sıradan insanlar değildir. Bir yerden bir yere kısa zamanda kerameten gidip gelebildikleri gibi (tayy-ı mekan), çok kısa zamanda Allahın ikramı olarak çok iş yapabilirler.

    5 Mayıs 2023 Cuma
  • Sual: İmam Ebu Hanife ve İmam Ahmed bin Hanbel gibi zatların devrin iktidarı tarafından baskı görmesini nasıl anlamalıdır?
    Cevab:

    Bu anlatılanlar doğru ise, İmam Ebu Hanife'ye karşı tavır, siyasidir, şahsi değildir. Siyaset böyle bir şeydir. Hükümdar veya politikacı, tahtını veya mevkiini korumak için herşeyi yapar. İmam Ahmed’in vaziyeti farklıdır. O, devrin iktidarının fikriyatı ile ters düşmüştür.

    14 Mayıs 2023 Pazar
  • Sual: Sabataycı Hayatizade şeyhülislamlık makamına kadar nasıl yükselebildi?
    Cevab:

    Şeriat zahire göre hüküm verir. Belki de samimi müslümandı, bilinemez.

    14 Mayıs 2023 Pazar
  • Sual: René Guénon, Frithjof Schuon, Titus Burckhardt ve Martin Lings gibi Tradisyonalist olarak tanınan kişiler ve eserleri hakkında ne dersiniz? Ayrıca bu kişilerin Şazeliyye Tarikatı çevresinde toplanmasını nasıl anlamalıdır?
    Cevab:

    Bunlar İslamiyeti beğenmiş görünürler. Ama hiç birinin Müslüman olmadığı sözlerinden, yazılarından ve işlerinden anlaşılıyor. İnançlarının ne olduğu, Yeni Dünyanın Kurtları kitabında anlatılmıştır. Guenon belki bu inancında samimi idi. Schuon ve sonrası ise tam bir sahtekardır. Çok kültürlü bir adamdır. Onun üzerine bir proje inşa edilmiş gibi duruyor. Seyyid Hüseyn Nasr ve Cemalnur Sargut bunların takipçileridir. Ehl-i sünnet ve ehl-i tasavvuf gibi görünen çokları da bu furyaya kapılmıştır. Guenon’un, Schoun’dan hoşlanmadığı söylenebilir. Guenon Mısır’da yaşıyordu. Bu yüzden oradaki Şazeli tarikatına girdi. Hepsi Masonik kişilerdir. Bütün dinlerin temelinde Gelenek ya da Kadim Felsefe adını verdikleri bir inanç olduğuna inanıyorlar. Bunu bilen bir kişi herhangi bir dine mensup olabilir diyorlar. Onlara göre bütün dinler aynıdır. Kitaplarında bunu açıkça söylüyorlar.

    31 Mayıs 2023 Çarşamba
  • Sual: Gazali mi, Gazzali mi?
    Cevab:

    İki rivayet vardır. Gazale köyünden olduğu için Gazali veya babası gazzal olduğu için Gazzali. İkinci rivayet daha makul, zira Gazale diye bir köy bilinmiyor. Gazzali daha kuvvetli görünüyor olsa da Gazali demek daha münasiptir. Zira Osmanlı uleması bu ismi şeddesiz istimali tercih etmiştir.

    17 Haziran 2023 Cumartesi
  • Sual: Meşhur veli ve alimin ismi Ahmed Namık-ı Câmi mi, Ahmed Nâmekî-i Câmi midir?
    Cevab: Doğrusu Ahmed Nâmekî-i Câmî’dir. Horasan’ın Nâmek köyünden olduğu için bu nispetle anılır. Namık ile Namek farklı yazılır. Sonra Cam şehrine gelmiş ve bu nispetle de anılmıştır. İsmi Ebu’l-Hasen Ahmed bin Ali’dir. Sahabe-i kiramdan Cerir bin Abdillah soyundandır. Çok uzun yaşadı. 536 (1142) sensinde vefat etti. Kabri Câm yakınındaki Mehdabad’dadır. Sefih bir genç iken, karşılaştığı harikulade haller sebebiyle tövbe etti. Tarihte ilmi kesbi değil de vehbi olan nadir alimlerdendir. Ebu Said Ebu’l-Hayr’ın mürididir. Yüzbinlerce kişinin hidayetine vesile olmuştur. Miftahu’n-Necat) ve Ünsü’t-Tâibîn kitapları vardır. Hayatı ve eserlerinde muhabbet ve müsamaha hakimdir. Soyu devam etmiştir. Ekber Şah’ın annesi bunun soyundandır.
    7 Eylül 2023 Perşembe
  • Sual: Malcolm X’in dine uymayan muhalif görüşleri var mıdır?
    Cevab: Malcolm X, siyasi bir aktivisttir. Din alimi veya dini rehber değildir. İslamiyeti sonradan öğrenmiş, kendi misyonuna adapte etmeye çalışmıştır. Bu sebeple felsefi konuşmalarında, tutarsız veya hatalı şeyler olabilir. Nitekim modernist veya sosyalist temalara rastlanabilmektedir.
    7 Eylül 2023 Perşembe
  • Sual: Bir gün Pîr-i Türkistan Hoca Ahmet Yesevî Hazretlerine sormuşlar: “Müslüman mısın?” “Elhamdülillah Türk’üm, Müslümanım” demiş. “Neden Türklüğü katıyorsun, biz dinini soruyoruz” demişler. “Din seçim, Türklük kaderdir” demiş. Bu rivayet doğru mudur?
    Cevab: Son zamanlarda benzerine çok rastlananlar gibi uydurmadır. Ne Divan-ı Hikmet’te, ne ona nispet edilen Fakrnâme’de, ne de Yesevi menakibnamelerinde böyle bir söz vardır. Zaten böyle manasız söz söyleyecek biri değildir. Üstelik Ahmed Yesevi ırken Türk değildir, Hazret-i Ali soyundandır.
    7 Eylül 2023 Perşembe
  • Sual: İskilipli Atıf Efendi’nin rüyasında Resulullah’ı görüp mahkemede müdafaa yapmaktan vazgeçtiği doğru mudur?
    Cevab: Doğru değildir. İskilipli Atıf Efendi esaslı bir müdafaa yapmıştır. Ama bu onu kurtarmaya yetmemiştir. Rüya görüp müdafaadan vazgeçen Babaeski Müftüsüdür.
    7 Eylül 2023 Perşembe
Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci
  • TR
  • EN
© 2019
  • Anasayfa
  • Biyografi
  • Kitaplar
  • Makaleler
    • - Aktüel
    • - Akademik
    • - English
    • - Arabic
    • - Diğer Diller
  • Programlar
    • - Televizyon
    • - Radyo
    • - Youtube
  • Yazışmalar
    • - Tüm Sualler
    • - Sual Başlıkları
    • - Sual Gönder