Sual: Sultan Abdülhamid’in 1877 Osmanlı-Rus harbi’ndeki rolü nedir?
Cevab: 13 Nisan 1875’ten beri Hersek’te isyan vardı. Dağlık yerlerde cereyan ettiği için bastırılması gecikmişti. Kendilerince haklı sayılabileceek sebeplere dayanan isyan, Babıali’nin miskinliği sebebiyle büyüdü. Sevkiyatın bitaraf Sırbistan ve Karadağ üzerinden yapılması bu iki devleti tedirgin etti. iki devlet hükümeti, Hersek harekatının kendilerine verdiği zararlardan dolayı Babıali’ye şikayette bulundu. 2 Mayıs 1876’da Bulgaristan’da isyan çıktı. 2 Temmuz 1876’da Sırbistan ve Karadağ ile harb başladı.
Sultan Abdülhamid 31 Ağustos 1876 tarihinde tahta çıktı. O sene iki padişah tahttan indirilmiş, biri öldürülmüştü. Bu işin failleri hala güçlü ve iktidarda idiler. Padişah’ın iktidarı neredeyse hiç mesabesindeydi. Bunlara dirense, aynı şey onun da başına gelecek ve memleket büyük bir felakete sürüklenecekti. Padişah işi zamana bıraktı.
31 Ekim 1876’da Rus ültimatomu üzerine Sırbistan ve Karadağ ile mütareke yapıldı. 19 Kasım 1876’da Mithat Paşa ikinci defa sadrazam oldu. 23 Aralık 1876'da Kanun-i Esasi ilan olundu.
Aynı gün 23 Aralık 1876’da Tersane Konferansı toplandı. Hersek isyanından sonra Sırbistan ve Karadağ ile yapılan harbde, Osmanlıların ileri gittiği; harp bahanesiyle bu iki prensliğe ait topraklara girildiği, bunların iade edilmesi isteniyordu. Mesele dönüp dolaşıp Sultan V. Murad'ın 3 aylık saltanatına gelir. Sırbistan ve Karadağ ile harbe girilmeseydi, bunların hiçbiri belki de yaşanmayacakdı. Bu ikisinin talepleri müdara ile geçiştirilebilirdi.
İngiliz hariciye nazırı Lord Salisbury, Rusya ve Balkan devletleriyle, müttefiksiz, parasız ve mühimmatsız bir harbe girişmenin felaket olacağını Padişah’a arzetti. Padişah vükelayı toplayıp ordunun vaziyetini sordu, mütenakız cevaplar aldı.
Buna rağmen vükela kendi arasında meseleyi müzakere edip harb kararını Padişah’a arzettiler. “Böyle tekliflerde harbetmek için askerin kuvvetine bakılmaz. Anadolu’ya dörtyüz atlı ile geldik, yine dörtyüz kişi kalıncaya kadar harbetmek lazımdır” dediler.
Eğinli Said Paşa’nın da hatıratında yazdığı gibi bu işin en büyük mürevvici (şakşakçısı) Mithat Paşa’dır. Serasker Redif Paşa da kendisiyle hemfikirdir. Damat Mahmut Celaleddin Paşa da aynı fikirdedir. Cevdet Paşa der ki: “Midhat Paşa sanki tüfeği doldurdu. Damat Mahmud Paşa üst tetiğe çıkardı. Redif Paşa ateş etti. bu üç kişi devleti felakete uğrattı.” Eğinli der ki, “Harbin vahim neticelerinden vükela, daha doğrusu bizim Mahmud Paşa ile Midhat Paşa mesul olmaz da, bu alemde acaba daha kim mesul olur?”
18 Ocak 1877’de Babıali’de 180 kişilik muvakkat bir Meclis-i Umumi toplandı. Tersane Konferansı kararlarını reddetti. Bu ret argümanları haklı olabilir, çünki hakikaten ağır diktelerdi. Rumeli'de Osmanlı'nın siyasi hakları iptal edilip, Devleti Aliyye'nin askeri ve sivil bürokratları; Bosna, Sırbistan ve Bulgaristan'da bulunmayacaktı. Fakat İngiltere'nin tazyiki ile Rusya şartlarını o kadar hafifletti ki, zaten Osmanlı Devleti’ne resmen bağlı prensliklere toprak bırakılmasını istedi. Bu tavizler yapılabilirdi. Çünki zaten ahalisi gayrı müslimlerden müteşekkil yerlerdi. Büyük resme bakıldığında, bunlar yine Osmanlı hududları içinde kalıyordu. Milletlerarası münasebetler, gücü nispetinde tavizler üzerine kuruludur. Tavizden kaçınan, yine o tavizi verir; ama karşılığında hiçbir şey alamaz. Nitekim Ahmed Muhtar Paşa, harbden evvel verdiği raporda, “Harbi kaybetmeden taviz vermek, harbi kaybettikten sonra taviz vermekden ehvendir” demiştir.
Padişah, 5 Şubat 1877’de Midhat Paşa'yı bir fırsatla azl edip sınır dışına çıkardı. Yerine harb aleyhtarı zannettiģi İbrahim Edhem Paşa'yı getirdi. Fakat bu, en büyük harb müdaafi çıktı.
19 Mart 1877’de ilk Meclis-i Mebusan toplandı.
31 Mart 1877'de hem harbin çıkmamasını hem de Devlet-i Aliyye'nin toprak bütünlüğünü, Osmanlı bürokratlarından daha çok düşünen İngiltere'nin gayretleriyle Londra Protokolü imza edildi.
12 Nisan 1877’de Meclis, Londra Protokolü’nü reddediğini ilan etti. Lord Salisbury, Padişah’ı, hırçın hükümet ve meclisi aşarak, vaziyete müdahaleye davet etti. Fakat Meşrutiyet Padişah’ın eli kolu bağlıydı. Sultan Aziz'i deviren kadro (tesbit edilebildiği kadarıyla) 60 kusür kişiydi. Avni, Rüşdi ve Midhat Paşa hariç olmak üzere, bunlar hâlen iş başındaydı. Amcanızı tahttan indirmiş, mallarını gasp etmiş, hanesini talan etmiş, ailesini sokağa atmış, bir de katl etmiş; ağabeyinizi delirtmiş adamlar, "Biz harb isteriz" deyince, yeni tahta çıkmış ve henüz tahtı hiç de sağlam olmayan genç padişah bunlara ne diyebilirdi?
Padişah bu vetirede üç dişini çektirmiş ve çene ameliyatı geçirmişti. “Sıhhatim ve uykum kalmadı. Softalar saraya gelip nümayiş yapıyorlar” diyordu. Vükelayı saraya çağırıp, “Hani 700 bin kişilik askerimizin haritalarda yerini gösterin” dediğinde, Serasker Redif Paşa’nın Osmanlı'nın hududlarını bilmediğinin ortaya çıktığını Cevdet Paşa anlatıyor. Midhat Paşa, İngiltere’nin yardım edeceğinde ısrarcıdır. Tutunduğu tek dal budur. Evet, İngiltere diplomatik yardım yaptı; ama bu askeri yardım demek değildir.
24 Nisan 1877’de Rusya, Osmanlı Devleti’ne harb ilan etti. Harb sadece Rusya ile olsaydı, kazanılacağı umulurdu. Nitekim ilk zamanlar zaferler kazanıldı. Ama Balkan prenslikleri de Rusya ile ittifak edince mağlubiyet kaçınılmaz oldu. Bu mağlubiyet Türk-İslam tarihinin en büyük felaketlerinden birisi, belki de birincisidir.
Sultan Hamid harbde hiç mesuliyeti olmadığı halde, kazanılması için ümitsizce elinden geleni yapmış; harb sonrasında teşekkül eden feci vaziyeti, memleket lehine hafifletmek için de elinden gelen gayreti göstermiş ve imkan dahilinde muvaffak olmuştur.
İki asırdır biteviye harb kaybeden müslümanlar Plevne Zaferi gibi şeylerle teselli buluyor. Bu halet-i ruhiyeyi anlamak mümkündür. Gazi Osman Paşa, Ruslara karşı gayet iyi mücadele ederken Çar; Romenlere "Tuna'nın neresinden geçerseniz geçin, Osmanlı bizi mahvediyor" demesi üzerine Rumenler harbe katıldı ve Ruslar aldıkları bu takviye ile Plevne Müdaafası'nı kırabildi. Gazi Osman Paşa, Romenler gelmeseydi zaten Rusları durdurmuştu. Üstüne Romenler geldikten sonra da düşmanı bir kez daha yendi. Diğer kumandanlar Plevne'deki işin binde birini yapamadılar. Mesela darbeci Süleyman Paşa, defalarca Şıpka’da Ruslara yenildi.
Akl-ı Selim ve insaf sahiblerinin, şu kronolojiye baktıklarında; Sultan Hamid'in bu harbdeki mevkiini hakkıyla tayin edecekleri beklenmez mi?
21 Ocak 2023 Cumartesi