Bir gazete yazarı "Batılılaşma Mikrobu" başlıklı yazısında, "Abdülhamid dindar ve İslâmcılık siyaseti izleyen bir hükümdardı. Fakat medreseyi yüzüstü bırakıp modern hukuk fakültesini açtıran, orada geleneksel fıkhın yanında Avrupa kanunlarını ve Roma hukukunu okutturan odur. Fıkıh hükümlerinin aksine, şahitlikte kadın­erkek ve Müslüman olan­olmayan eşitliğini getiren usul kanunlarında onun imzası vardır. Şer'iye mahkemelerine dokunmadan seküler nizamiye mahkemelerini ülkeye yayan da odur. Niye? İhtiyaç olduğu için ve bu ihtiyacı geleneksel fıkıh ve medrese karşılayamadığı için." Bu ifadeye ne söylenebilir?
Benim Osmanlı Mahkemeleri kitabımda tafsilat veriliyor. Evet, hukuk fakültesini açtı, çünki gayrı müslim vatandaşlardan hâkim ve memurlar vardı. Bunlar ise medreseye alınmıyordu. Hukuk nosyonu kazanmaları gerekiyordu. Hukuk mektebini ilk kuran Sultan Abdülaziz’dir. Hukuk fakültesi de en az medrese kadar şer'îdir. Şer'î devletin bütün müesseseleri şer'îdir. Fakülte müfredatı fıkıh dersleriyle doludur. Usul kanunlarında şahitlik meselesi ise Mecelle’ye atıf yapıyor. Yani şeriata göredir. Bunun hiç bilinmediği anlaşılıyor. Nizamiye mahkemeleri 1840'da kuruldu. Şer'î olduklarını, yani şeriata aykırı olmadıklarını Ahmed Cevdet Paşa yazdığı bir risâlede izah etti. Mahkeme sistematizasyonunun şeriatla alakası yoktur. Hükümdar dilediği gibi mahkeme kurar. Önce ve onun zamanında fıkıh tam aksamıyla tatbik edilmiştir.


1 Eylül 2015 Salı
Alakalı Başlıklar