Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci
  • Biyografi
  • Kitaplar
  • Makaleler
    • Aktüel
    • Akademik
    • English
    • Arabic
    • Diğer Diller
  • Programlar
    • Televizyon
    • Radyo
    • Youtube
  • Yazışmalar
    • Tüm Sualler
    • Sual Başlıkları
    • Sual Gönder
  • Biyografi
  • Kitaplar
  • Makaleler
    • - Aktüel
    • - Akademik
    • - English
    • - Arabic
    • - Diğer Diller
  • Programlar
    • - Televizyon
    • - Radyo
    • - Youtube
  • Yazışmalar
    • - Tüm Sualler
    • - Sual Başlıkları
    • - Sual Gönder

Sual Başlıkları

“Dört Halife Devri”

için arama neticeleri gösteriliyor
  • Sual: Fukahâ-yı Seb'a’nın diğer fıkh âlimlerinden farkı nedir? Niçin tâbiînden ve sahâbîlerden farklı olarak ayrıca zikrediliyorlar? Zaten çoğu sahâbî veya tâbiînden değil mi?
    Cevab: Fukahâ-yı seb'a Medine-i münevverenin yedi büyük fakihi demektir. Bir kaç tanedir. Eshâb-ı kirâmın, Hazret-i Peygamber’in irtihâlinden sonraki devirde en çok fetvâ veren yedi tanesi, Hazret-i Ömer, Ali, Abdullah bin Mes'ud, Hazret-i Âişe, Zeyd bin Sâbit, İbn Abbâs ve İbn Ömerdir. Bunlara fukahâ-ı seb’a-yı sahâbe (sahâbe-i kirâmın yedi fakîhi) denir. Sonraki fukahâ-ı seb'a ise Medine'nin yedi fakihidir. Sahâbe-i kirâmdan sonra Medine-i münevverede fetvâ verme salâhiyeti âdetâ bu yedi fakîhe mahsustu. Said bin el-Müseyyeb, Kâsım bin Muhammed bin Ebî Bekr, Urve bin Zübeyr, Hârice bin Zeyd, Ebû Seleme bin Abdürrahmân bin Afv, Ubeydullah ibni Utbe ve Ebû Eyyûb Süleymân idi.
    21 Haziran 2010 Pazartesi
  • Sual: Bazıları velâyete inanmadan bütün amellerimizin boşa çıkacağını söylüyor. Velâyeti, yani imâmeti Allah Kur’an’da söylüyor ve bir çok hadîs de bunu destekliyor. Biz şimdi nasıl inanmalıyız ki amellerimiz boşa çıkmasın?
    Cevab: Şia mezhebi, velâyet diye Hazret-i Ali’nin Hazret-i Peygamber’den sonra halife olduğunu, bunu Kur’an-ı kerim ve hadîslerin bildirdiğini söylüyor. Âyet-i kerime ve hadîs-i şeriflere bu meyanda mânâ veriyor. Velâyeti Allah emrettiğine göre, kabul etmeyenlerin imanının gideceğini söylüyor. Bu sebeple Hazret-i Ali’yi değil de, Hazret-i Ebubekir, Ömer ve Osman’ı halife yaptıkları için diğer sahabileri imansız biliyor. Şurası bir gerçek ki, Kur’an-ı kerimde velâyetten bahsedilmiyor. Velâyet dostluk demektir. Veli veya mevlâ dost demektir. Aynı zamanda da yakın akraba mânâsına gelir. Hazret-i Peygamber, “Ben kimin velisi isem, Ali de onun velisidir” buyurmuştur. Yani “Beni seven, Ali’yi de sevmelidir; çünki ben onu seviyorum” demektir. Müslüman bütün sahabileri sevdiği gibi, Hazret-i Ali’yi de sevmek mecburiyetindedir. Hazret-i Ali’yi sevmeyen günaha girer, ama imandan çıkmaz. Amelleri boşa çıkmaz; yani ahırette namaz kılmadın denmez; ama bu ibadetlere verilen sevaplardan mahrum kalır.
    21 Haziran 2010 Pazartesi
  • Sual: Müt’a nikâhı Hazret-i Ömer tarafından neden kaldırıldı? Câbir bin Abdullah’dan rivâyet edilen bir hadîs-i şerife göre: “Biz Hazret-i Muhammed ve Ebubekir zamanında bir avuç hurma karşılığında kadınlar ile geçici nikâhlar yapardık. Hazret-i Ömer bunu Amr bin Hurays hâdisesinden sonra kaldırdı.” Amr bin Hurays hâdisesinde neler oldu?
    Cevab: Müt’a nikahı Câhiliye devrinde, yani Hazret-i Peygamberin peygamberliğini ilan edişinden evvel câri idi. Hazret-i Peygamber, böyle bir nikâh yapmadı. Yapılmasını emretmedi. Kur’an-ı kerimde Mü’minûn suresinin altıncı âyetinde üstü kapalı da olsa müt’a nikâhının câiz olmadığı bildirildi. Hayber gazâsında Hazret-i Peygamber müt’a nikahını yasakladı. Bunu başta Hazret-i Ali olmak üzere çok sayıda sahabi bildiriyor. Bunun yasaklandığını bilmeyenler, bilmediği için yapanlar da vardı. Hazret-i Ömer zamanında, sahabiler toplanarak, Hazret-i Peygamberin müt’a nikâhını yasakladığını, dolayısıyla müt’a nikâhının câiz olmadığını müzâkere ederek karara bağladılar. İcma’ya vardılar. Müt’a nikâhını Hazret-i Ömer yasaklamadı. Hazret-i Peygamber tarafından yasaklandığı onun zamanında ilân edildi. Hazret-i Ömer’e düşmanlıkları sebebiyle böyle şeyler uydurup kendisini suçlayanlar vardır.
    21 Haziran 2010 Pazartesi
  • Sual: Hazret-i Ebu Bekr ve Hazret-i Osman zamanında yazılan mushaflar ne olmuştur?
    Cevab: Hazret-i Ebu Bekr zamanında meydana getirilen mushaftan, Hazret-i Osman zamanında Kureyş lehçesiyle bir nüsha çıkarılıp bu nüshada sureler de Hazret-i peygamber’den gelen rivayete göre dizildi. Sonra eski nüsha ve diğerleri imhâ edilip, yeni nüshadan altı tane daha yazıldı. Bunlar Bahreyn, Şam, Basra, Kûfe, Yemen ve Mekke'ye gönderildi. Bugün dünyada bulunan mushafların tamamı, Emevî halîfesi Abdülmelik'den itibaren, bu yedi mushaftan çoğaltılmıştır. Bu orijinal mushaflardan Şam’a gönderilen nüsha, Sultan II. Abdülhamid zamanına kadar Ümeyye câmiinde saklanmakta iken, çıkan bir yangından kurtarılamamıştır. Londra’daki mushafın bu olduğu da söyleniyor. Medine’deki nüshanın üzerinde, içlerinde Zeyd bin Sâbit, Abdullah bin Zübeyr, Saîd bin Âs gibi sahâbelerin icmaının bulunduğunu ve arkasında da heyetin diğer âzâlarının isimlerini bildiren birer yazı vardı. Ravza-i Mutahhara’da saklanan bu mushaf en son 1930’da görülmüştür. Topkapı Sarayı’ndaki mushafın bu olduğu zannediliyor. Mekke’deki nüsha 735/1335 senesinde Kâbe’de görülmüştür. Kûfe’deki mushafın bir ara Hıms kalesinde muhafaza olunduğunu Nablüsî (1731) söyler. Taşkent’teki mushafın bu olduğu zannediliyor. Basra’daki nüsha bir ara Kurtuba’ya götürülmüşse de, Muvahhidî devletinin kurucusu Abdülmü’min tarafından başşehri İşbiliyye’ye (Sevilla) naklolunmuştur. Bunun ölümünden (1163) sonra çıkan karışıklıklarda Portekiz’e götürülmüş; bir tâcir tarafından alınarak Fas’a getirilmiş; burada uzun müddet devlet hazînesinde muhafaza edilmiştir. İbn Battuta, Hazret-i Osman’ın şehid edilirken okuduğu mushafın bu olduğunu ve üzerinde kan lekelerini gördüğünü söylemektedir. İstanbul Türk-İslâm Eserleri Müzesi’ndeki mushafın Basra mushafı olduğu söyleniyor. 1904 senesinde Buharâ’da tesâdüf olunan böyle bir mushaf, 1923 senesinde Bolşevikler tarafından Moskova’ya götürülmüş; sonra Taşkent’e iade edilmiştir. Bu ilk mushaflardan birisi sonradan Mısır’a götürülmüştür. Amr bin el-Âs câmiinde idi. Mısır’ın fethinden sonra Yavuz Sultan Selim’e takdim olunarak Topkapı Sarayı’na getirildi. İstanbul’da bugün ikisi Hazret-i Osman ve üçü Hazret-i Ali’den kalma beş mushaf bulunmaktadır. Bunlardan biri Hazret-i Osman’ın, ikisi Hazret-i Ali’nin el yazısı iledir. Bu ilk yazılan yedi mushaf hâricinde, Sahâbe devrine ait bazı mushaflar, İstanbul, Kâhire, Mekke, Taşkent, Londra, Petersburg gibi dünyanın çeşitli beldelerinde mevcuttur.
    21 Haziran 2010 Pazartesi
  • Sual: Hazret-i Ömer, Sa’d ibni Ubâde’yi Hazret-i Ebu Bekr’e biat etmediği için katletmekle korkutmuş mudur?
    Cevab: Sa'd ibn Ubâde’nin ictihadı halifenin Ensar’dan olmasıydı. Hazret-i Ebu Bekr halife olunca, Medine’de kalmadı. Şam’a gitti. Sa'd, Hazret-i Ömer’den korkacak biri değildi. Müctehid ictihadına uymalıdır.
    16 Kasım 2011 Çarşamba
  • Sual: İlk halifenin adeta seçim gibi tayin edilmesi, günümüz modern seçim usulünün hulefâ-i râşidînin biat şekline uygunluğu şeklinde tabir edilebilir mi?
    Cevab: İslâm hukukunda ideal olan, halifenin seçimle gelmesidir. Ama bu seçimde halkın reyinin veya ekseriyetin sözünün ehemmiyeti yoktur. Ulemâ (âlimler), vüzera (vezirler) ve ümeradan (emirler, kumandanlar) arasından merkezde toplanması kolay olanların seçimi kâfidir. Halifeyi seçenlerin (ehlü'l-hall ve'l-akd) muayyen vasıfları taşıması lâzımdır. Bu seçimde herkes rey veremez. Modern demokrasiyle bu bakımdan ayrılmaktadır. Vaktiyle meselâ İngiltere’de vergi vermeyen ve mülk sahibi olmayanlar ve kadınlar rey veremezdi.
    8 Aralık 2011 Perşembe
  • Sual: İlk halife seçiminde Hazret-i Ali’nin itiraz ettiği doğru mudur?
    Cevab: Hazret-i Peygamber'in vefatı üzerine sahabe-i kiram devlet reisi seçmek üzere toplandı. Çünki devlet reisi olmadan bir an bile geçmesi caiz değildir. Hazret-i Ali bu sırada Hazret-i Fâtıma’yı teselli ve cenaze işleriyle meşgul idi. Sahabe-i kiram, Hazret-i Ebu Bekr'i halife seçti. Sonra Hazret-i Ali de gelip biat etti ve bulunmadığı için özür diledi. İtirazı olsa o zaman söylerdi. Nitekim Hazret-i Muaviye, kendisini halife ilan ettiği zaman, bunu sineye çekmemiş, muharebeden kaçınmamıştır.
    23 Aralık 2011 Cuma
  • Sual: Sahabe-i kiramın hayatını hangi kitaplardan okuyabiliriz?
    Cevab: Türkiye Gazetesi’nin neşrettiği Eshab-ı Kiram ile Abdurrahman Neşet'in Sahabe Hayatından Tablolar ve Abdülaziz Şennavi'nin Hanım Sahabiler okunabilir.
    9 Şubat 2012 Perşembe
  • Sual: Bazı tarih kitaplarında Hazret-i Muaviye'nin câmilerde Hazret-i Ali ve Ehl-i beyte küfür ve lânet ettirdiği yazıyor. Bir sahabenin böyle bir teşebbüste bulunması bana ne İslâmî, ne tarihî, ne de mantıkî geliyor. Ben bu kaynakların sıhhatinden şüphe etmekle beraber, sizin bu mevzudaki kanaatlerinizi öğrenmek istiyorum.
    Cevab: Hazret-i Ali ile Muaviye radıyallahü anhümânın mücadelesi sırasında, Şam hükûmetine bağlı imamlar hutbede halife olarak Hazret-i Ali’nin ismini zikretmemeye başladı. Bunun üzerine Hazret-i Ali’ye bağlı Iraklı imamlar hutbede karşı tarafı ağır suçlayan sözler söylemeye başladı. Zamanla bu, sövmeye kadar gitti. Buna karşı taraf da cevap verdi. Harbde maalesef böyle şeyler olur. Bunun Hazret-i Ali ve Muaviye ile alâkası yoktur. Küfür ve lânet işi de abartılmaktadır. Ömer bin Abdülaziz, bunu yasaklamıştır.
    23 Mart 2012 Cuma
  • Sual: Emre Kongar, Tarihimizle Yüzleşmek adlı kitabının (42. Baskı) 58. sahifesinde, "Saraya sızdığı öğrenilen Hurufilere karşı Veziriazam Mahmud Paşa ve Edirne'de Üç Şerefeli Câmi'de müderrislik yapan müftü Fahreddin-i Acemî derhal harekete geçmişler; müftü hem Hurufîlerin yakılması için fetvâ vermiş; hem de bizzat diri diri ateşte yakılmalarını gerçekleştirmiştir" diye yazıyor. Osmanlı Hukuku'nda teorik veya pratik olarak yakarak cezalandırma mevcut mudur?
    Cevab: Zındıkların yakılacağına dair ictihadlar var ise de, makbul değildir. Nitekim Hazret-i Ali zındıkları yakmış; "Ateşle azap ancak Allaha mahsustur" hadis-i şerifini söyleyince, bunu işitseydim, yakmazdım buyurmuştur. Hurufîler yakılmamış, öldürülmüştür. Osmanlı klasik metinlerinde yakmak, zındığı öldürmek demektir. Çünki ölünce cehenneme gidecektir. Osmanlı hukuk tarihinde idam cezaları eşkiyalıkta asarak, bunun dışında en seri öldürme şekli olan başını keserek infaz olunuyor.
    8 Nisan 2012 Pazar
  • Sual: Peygamber efendimiz "aleyhissalâtu vesselâm" vefat ettiği zaman 20 bin kişinin mürted olduğu doğru mudur? Zira Eshâb-ı kirâm "aleyhimürrıdvan" efendilerimizin hepsinin cennetlik olduğu bildiriliyor.
    Cevab: Bu meşhur bir hâdisedir. Hazret-i Peygamber’in vefatının ardından Arab kabilelerinden binlerce kişi mürted oldu. Zira iman kalblerine tam yerleşememişti. Ama sonra tevbe edip tekrar imana geldiler. Mürted olup tevbe etmeyenlerin vaktiyle münafık oldukları söylenmiştir. Âyet-i kerime ve hadîs-i şeriflerin gelişinden Eshâb-ı kiramın cennetlik olduğu anlaşılıyor; ama kimin sahâbî olduğunu katiyetle bilmek mümkün değildir.
    23 Haziran 2012 Cumartesi
  • Sual: Hazret-i Ali ve diğer sahâbiler arasındaki mücadeleyi sadece ictihad farklılığına bağlamak kâfi midir? Bunun ayaklanma gibi fıkhî hükmü yok mudur?
    Cevab: Hazret-i Aişe, Talha, Zübeyr gibi sahâbiler, ayaklanmış değildi. İstemedikleri halde bir hercümercin içinde isyancı mesabesinde tutuldular. Şam Vâlisi Hazret-i Muaviye, Halife Hazret-i Osman’ın katillerine kısas yapmadığı için Hazret-i Ali’nin meşru halifelik hakkını kaybettiği ictihadına vardı. Hazret-i Peygamber’in “Halife olduğun zaman adaletle ve yumuşaklıkla hükmet” sözünden halifeliğinin zamanının geldiğine hükmetti ve kendisini halife ilan etti. Âlimler, Hazret-i Muaviye ilk zamanlar bâgî hükmünde idi; Hazret-i Hasen’in halifeliği kendisine devredip herkes kendisine biat etikten sonra meşru halife oldu demiştir. Çünki hadis-i şerifte Hazret-i Ali’nin ordusunda bulunan ve Sıffîn Harbi’nde şehid düşen Ammar bin Yâsir için "Seni bâgiler öldürecek" buyurulmuştu. Ehl-i sünnet itikadına göre sahâbe-i kiram udûldür. Yani günah işlemekle adalet vafsını kaybetmez. Sahâbiler hem müctehiddir; hem de onların dünyevî kusurlarının Resulullah ile sohbetlerinin hatırına affedildiği hadis-i şerif ile bildirilmiştir. Bu bakımdan sair insanlarla aynı statüde mütalaa edilemezler. Bu sebeple malum hadiselere ictihad farklılığı deyip geçmek en iyisidir.
    12 Ağustos 2012 Pazar
  • Sual: Hazret-i Ali’yi şehid eden İbni Mülcem müslüman mıydı?
    Cevab: Hâricî bid’at mezhebinden bir müslüman idi.
    2 Eylül 2012 Pazar
  • Sual: Gadîr-i Hûm hutbesi ile alâkalı olarak Ehl-i sünnet kaynakları ne söylemektedir?
    Cevab: Vâli olarak gittiği Yemen’den dönen Hazret-i Ali’nin bir muamelesinden dolayı halk arasında dedikodu çıktı. Bu dedikodu, kendisini kötülemeye kadar vardı. Vaziyete muttali olan Resulullah, Mekke ile Medine arasında Gadîr-i Hûm denilen mevkide “Ali benim dostumdur, ben onun dostuyum” mealindeki sözü söyledi ve Ehl-i beytine riayeti tavsiye buyurdu. Bu hadis-i şerifte geçen ve dost manasına gelen mevlâ kelimesi, aynı zamanda vâris, veli gibi ma’nâlara da geldiğinden, Şiîler bu sözün halifelik için olduğunu iddia ettiler. Bu sebeple Hazret-i Ali'nin yerine Hazret-i Ebu Bekr'i halife yapıkları için kendisine biat eden sahabilerin imanını kaybettiğini söylediler.
    31 Ekim 2012 Çarşamba
  • Sual: Eshab-ı kiramdan Halid bin Velid’in bir kabile baskınında Müslüman olduklarını söyledikleri halde Mâlik isminde bir kabile reisini öldürttüğü, hatta aynı gece zevcesini câriye olarak aldığı; Hazret-i Ömer’in de buna öfkelendiği iddia ediliyor. İşin aslı nedir?
    Cevab: Hazret-i Peygamber'in vefatından sonra irtidad edenleri yola getirmek için Halîfe Hazret-i Ebû Bekr tarafından görevlendirilen Hâlid bin Velid, vaktiyle Hazret-i Peygamber'in âmili (zekât memuru) olan ve daha sonra mürtedlerin arasında müslümanlara karşı çarpışan Mâlik bin Nüveyre'nin mürted olduğunu ve pekçok müslümanı katlettiğini anlayınca öldürmüştü. Esir düşen karısı cariye olarak Hâlid bin Velid'e düştü. Cariye ıddet beklemediği için; istibra da vacib olmadığından, Hâlid bin Velid bu cariye ile zifafa girdi. Mâlik'in kardeşi halîfeye gelerek, kardeşinin irtidad etmediği, dolayısıyla bu cezanın haksız olduğu hususunda itirazda bulundu. Öte yandan Eshâb'dan Hazret-i Ömer ve Ebû Katâde de buna iştirak etti. Halîfe, Hâlid'i çağırtıp vaziyeti sordu. Hâlid: "Resulullah‘ın (Hâlid Allahın kılıncıdır!) dediğini duymadınız mı? Allahın kılıncı ancak kâfir ve münâfıkların boynunu vurur" diye kendini savununca Halîfe, Hâlid'in sözünü kabul ve itirazı reddederek Hâlid'i beraat ettirdi. (İbni Abdilberr, II/429)
    24 Kasım 2012 Cumartesi
  • Sual: Hazret-i Ali’nin hutbede cemaate hitaben mahdumu Hazret-i Hasen’e kızlarını vermemelerini söylemesinin sebebi nedir?
    Cevab: Hazret-i Hasen çok güzeldi. Herkes kızını ona vermek için yarışırdı. O da kendisine uzanan eli geri çevirmez, evlenip, yenileriyle evlenebilmek için öncekileri boşardı. Bir kızı alıp sebepsiz boşamak câiz ise de, hoş birşey olmadığı için Hazret-i Ali onları ikaz ediyor. Onlar da o öyle yüksek bir zâttır ki, bizim kızımızı alsın da, isterse boşasın dediler ve evlendirmeye devam ettiler. Zira Hazret-i Peygamber ile akraba olmak büyük bir şereftir.
    30 Ağustos 2015 Pazar
  • Sual: Hazret-i Ömer ve Amr ibnü’l-Âs hazretlerinin İran şahı Nuşirevan ile alâkalı menkıbesi doğru mudur?
    Cevab: Menkıbedir. Her ikisi Nûşirevan’ın vefat ettiği 579’dan sonra dünyaya gelmiştir.
    5 Eylül 2015 Cumartesi
  • Sual: Kadın, orduda muharib olarak yer alıp, savaş idare edebilir mi? Bazıları Hazret-i Âişe'nin idare ettiği Cemel Vak’asından hareketle caizdir diyor.
    Cevab: Umumi seferberlik olmadıkça, kadınlar harbe, cihada çıkamaz; orduda yer alamaz. Ordu kumandanı hiç olamaz. Cemel Vak’ası harp değil; Hazret-i Âişe kumandan hiç değildi.
    26 Nisan 2016 Salı
  • Sual: Evliyanın kendi üstünlüklerini söyledikleri sözler kitaplarda geçiyor. Halbuki kendini övmemek, kendini büyük görmemek evliyalık hasletlerindir. Bunu nasıl anlamalıdır?
    Cevab: Âlimler ve mürşidler, insanların kendilerinden istifadesi için mertebe ve kemallerini söylerler. Bu caiz ve lâzımdır. Kendini öyle görmek başkadır. Kaldı ki evliya ile âlim ve mürşid aynı şeyler değildir. Her mürşid, âlim ve evliyadır; ama her evliya, âlim; her âlim de evliya değildir. Mevduatü’l-Ulum’da anlatıldığına göre, Hazret-i Ali buyurmuştur ki: “Benden istediğinizi sorunuz! Her âyet, gece mi, gündüz mü geldi, harbde mi, sulhde mi, ovada mı, dağda mı geldi bilirim. Her âyetin ne için geldiğini bilirim. Her âyetin manasını sordum, öğrendim, ezberledim, anlatırım. Bana sorun” buyurdu.
    19 Mart 2017 Pazar
  • Sual: “Hazret-i Ebû Bekir ve Hazret-i Ömer’in hilafete seçilmeleri haklı değildi demek, bid’attir. Hilafete hakları yok idi demek ise küfürdür” ifdaleri arasındaki farkı nasıl anlamak gerekir?
    Cevab: Halifelik yapabilecek vasıfları vardı; ama Hazret-i Ali’nin halife olması gerektiği için bunların halife olmamaları lâzımdı derse ve yanlış da olsa bir delili te’vil ederek böyle söylerse küfr değil, bid’at olur.
    27 Mart 2017 Pazartesi
  • Sual: Abdullah bin Mes’ud'un, Felâk ve Nas surelerini Kur’an’dan saymadığı iddiası doğru mudur? Şimdi bir âyeti inkâr küfr olduğuna göre, İbni Mes’ud’un bu tavrını nasıl anlamak gerekir?
    Cevab: Bu mesele, Kur’an-ı kerimin mushaf haline getirilişi sırasındaki ihtilaflara dairdir. Kat’i icmâyı inkâr küfrdür. İbni Mes’ud’un bu kanaatte olduğu rivayeti doğru ise, icmâdan evveldir. Kaldı ki bu rivayetin sıhhati şüphelidir. Senedinde zayıflık vardır. Kat’i icma dururken, böyle rivayetlere itibar edilemez. İbni Mes’ud sahabi ve büyük bir müctehiddir. Kur’an-ı kerimi en iyi bilen sahâbîlerden olduğu hadîs-i şerifle sabittir. Vahy-i ilahîye şâhid olmuştur. İlk Müslümanlardandır. İcma’ya muhalefeti tasavvur olunamaz. Böyle bir şey vârid olsaydı, diğer sahâbîler itiraz etmez miydi? İmam Bakıllânî, el-İntisar kitabında bunları uzun anlatıyor ve bu iddiayı reddediyor. Kevserî der ki, İbni Mes’ud’un mushafında, unutulması mümkün olmayan Fatiha ve Muavvizeyen sureleri yazılmamıştı. Bu, onları Kur’an’dan saymadığını göstermez. Yine Kevseri, İbni Mes'ud'a atf olunan şaz kıraatlerin ona ait olmayıp İbni Mes'ud'dan tefsir sadedinde rivayet edilen sözler olduğunu beyan eder. Mesela İbni Mes’ud, bir mushafta yanlış yazılmış Muavvizeteyn görüp de, “Bunlar Kur’an’dan değildir; bunları silin” demiş olsa, bu rivayet, dolaşa dolaşa bu şekilde intikal etmiş olabilir. ‘ büyük kıraat imamından âsım, Hamza ve Kisâî’nin silsilesi İbni Mes’ud’a uzanır. Hiçbirinde Fâtiha ve Muavvizeteyn eksik değildir. Sahih olan, bunların kıraatinde Muavvizeteyn ve Fâtiha sureleri mevcud; kunut duaları ise mevcud değildir. Şu halde İbni Mes’ud’un kavli de bundan başkası olamaz. Sitemde mushafın hikâyesi anlatılıyor. Ayrıca İslam Hukuku Tarihi kitabımı okuyunuz.
    23 Mayıs 2017 Salı
  • Sual: Asr-ı Saadet’te Hicaz’da hangi paralar kullanılıyordu?
    Cevab: Hazret-i Peygamber zamanında Bizans, İran ve eski Arap altın ve gümüş paraları tedavül ederdi. Altın paraya dinar; gümüş paraya dirhem adı verilmiştir. Meskukat denen bu basılı paralar yanında, basılmamış altın ve gümüş parçaları da tartarak kullanılırdı. Hazret-i Ömer ortalama ağırlıkta tek bir dirhem kabul etti ve önceleri çekirdek şeklinde çıkan dirhemlerin de, bilinen şekilde ilk yuvarlak baskısını yaptırdı. Hazret-i Osman, hicretin 28. senesinde Taberistan’ın Hertek şehrinde bu hesap üzere ilk altın ve gümüş İslâm parasını bastırdı. Üzerinde bastıranın ismi yazan ilk parayı, Emevi halifesi Abdülmelik kestirtti.
    29 Mayıs 2017 Pazartesi
  • Sual: Hazret-i Ali ya da başka sahâbilerdenden  kitap yazan var mıdır?
    Cevab: Hayır. Bazısının hadis mecmuası vardır. Bugünki manada kitap yazan ilk Mekke’de İbni Cüreyc, Kûfe’de İmam Ebu Hanife, medine’de İmam Mâlik’tir.
    1 Ağustos 2017 Salı
  • Sual: Hazret-i Ebu Bekir’in bildiğim kadarıyla Bekir isminde çocuğu yok. O halde kendisine niçin Ebu Bekir denilmiştir?
    Cevab: Ebu, Arapça’da her zaman babası manasına kullanılmaz. Aidiyet için de kullanılır. Bekr, ilk, erken davranan demektir. Yani ilk Müslüman olan demektir.
    23 Kasım 2017 Perşembe
  • Sual: Sıffin muharebesinde sahabe olmayanlar da yer aldılar. Sahabe ile savaşmanın hükmü nedir?
    Cevab: Sahabe, peygamberlerden sonra herkesten üstündür Ama bu, içtihat edemeyecekleri mânâsına gelmez. Sahâbe ictihadında isabet eder veya yanılır. Sahabe ile savaşmanın başka insanlarla savaşmaktan bir farkı yoktur. Çünkü sahabenin üstünlüğü umumidir Bunun dışındaki hususlarda diğer insanlardan farklı değildir. Sahabe olan birisi, bir başkasını öldürmek üzere üzerine yürüse kendisini koruyamayacak mı? Sahabeye zatından dolayı düşmanlık âfettir. Sıfatından dolayı ise, zarar vermez.
    23 Kasım 2017 Perşembe
  • Sual: Abdullah ibn Sebe gerçekten yaşadı mı?
    Cevab: Annesi Yemenli bir siyahi Yahudi kadın olan İbni Sebe, Hazret-i Osman zamanında müslüman olmuş; daha sonra Hicaz, Basra, Kûfe ve Şam’da aşırı sapkın fikirler yaymaya başlamıştı. Buralarda tutunamayınca Mısır’a geçti. Muhammed aleyhisselamın mesihg ibi tekrar döneceğini söyledi. Bazı Şiîlerin kabul etmesiyle, ric’at denilen bozuk akide meydana geldi. Sonra Hazret-i Ali’nin, peygamberin vasisi olduğunu; bunu çiğneyenlerin (Ebu Bekr, Ömer ve Osman’ı kast ediyor) zulüm ve küfr ile itham etti. Halkı Osman’a karşı tahrike başladı. Cemel Vak’ası’ndan evvel, iki tarafın sulha yaklaştığını görünce, hemen iki tarafı yanlış bilgilerle kışkırtarak harbe sürükledi. İlah olarak gördüğü Hazret-i Ali kendisini Medain’e sürgün etti. Hazret-i Ali’nin ölümünden sonra, onun ölmediğini, kıyamete yakın yeryüzüne döneceğini iddia etti. Gulat-ı Şia’nın kurucusu, yani aşırı Şiîlerin lideri İbn Sebe’dir. Sebeiyye yolu, kendisine nispet edilir. Bazılarına göre Abdullah bin Sevda adındaki Hireli Yahudi dönmesi ile aynı kişidir. Ebu Halef el-Kummî’ye göre, İbn Sebe, Abdullah bin Vehb ile aynı kişidir.
    Abdullah bin Sebe hakkında tek kaynak olarak Taberi, Harun er-Reşid zamanında öldürülen Seyf bin Ömer’i gösterir. Ama Makrizî, gibi Şiî asıllı tarihçiler de İbn Sebe’den bahsetmekte mahzur görmezler. İbn Sa’d ve Belazuri ile Şiî Yakubî ise kendisinden bahsetmez.
    Irak’ta şeriat fakültesi hocalarından Şii asıllı Murtaza el-Askerî, kitabında Abdullah bin Sebe’nin, 170 senelerinde vefat etmiş olan Seyf bin Ömer tarafından uydurulan bir efsane olduğunu iddia ederek; Seyf’in rivayetlerindeki bazı tutarsızlıkları delil göstermiştir. Tâhâ Hüseyin, Ali Hüseyin el-Verdî, Kâmil Mustafa eş-Şeybî, Ali Sâmî en-Neşşâr gibi modern yazarlar, Israel Friedlaender, M. Hodgson ve W. M. Watt gibi müsteşrikler de bu tenakuzlara dikkat çekmiştir.
    Gerçi Seyf, hadis ilminde makbul biri değildir. Ama hadis râvilerinin zaafı, dini ahkâm için ehemmiyet taşır; haberler için değil.
    İbn Sebe’nin varlığı hakkında yüzde yüz bir katiyet olmadığı doğrudur. Yalnız yaşamadığı kabul edilirse, şu halde o zamanki siyasi hâdiseleri bu derece karıştıran; Hazret-i Ali taraftarları arasına İslâm dışı nice inanç ve amelleri sokan kimdir?  Sebeiyye adındaki aşırı fırkanın varlığı da bir realitedir.
    5 Nisan 2018 Perşembe
  • Sual: Hazret-i Ömer’in halifeliği zamanında, Hazret-i Ali’nin genç kızı Ümmü Gülsüm ile evlenmesini nasıl anlamalıdır?
    Cevab: Bu evlilik dine ve örfe aykırı değildir. Hazret-i Ömer, Hazret-i Peygamber’e akraba olmak için böyle bir evlilik yaptığını beyan buyuruyor.
    5 Nisan 2018 Perşembe
  • Sual: Muhammed bin Ebu Bekr, sahabi midir?
    Cevab: Sahabi değildir. Onuncu senede, Veda haccına giderken tevellüd etti. Annesi ile Hazret-i Ali evlendiği için onun terbiyesinde yetişmiştir. Hazret-i Osman’ı şehid edenler arasında idi. Deve ve Sıffin harblerinde Hazret-i Ali ile birlikte idi. Onun tarafından Mısır Vâlisi yapıldı. 38/659 senesinde Amr bin Âs ile yaptığı muharebede öldürüldü.
    23 Kasım 2018 Cuma
  • Sual: “Benden sonra peygamber gelseydi, Ömer peygamber olurdu” hadis-i şerifi, halifelerin üstünlük sırası nazara alınırsa nasıl değerlendirilebilir?
    Cevab: 4 halifenin üstünlüğü halifelik sırasıyladır Ancak bu üstünlük fadl-ı kül cinsindendir. Umumi üstünlük cihetiyledir. Hususi üstünlükler olabilir. Bunlardan biri, diğerinden hususi bir şeyde üstün olabilir.
    13 Şubat 2019 Çarşamba
  • Sual: Hazret-i Ömer zamanında mümtaz eyâletlerden biri olan Tağlib nerededir?
    Cevab: Bir Arab kabilesi olan Tağlibîler, evvelce Arabistan yarımadasında Kızıldeniz kıyılarındaki Tihame’de yaşardı. Ondan sonra Necd ve Hicaz’a; daha sonra da Suriye ve Irak yayıldılar. Hazret-i Ömer zamanında Cezire’de yaşıyorlardı. Musul ve Halep arası, hatta Nusaybin ve Mardin'e kadar Tağlibîlerin yurdudur.
    13 Şubat 2019 Çarşamba
  • Sual: Cebrailin Hazret-i Ali’ye verdiği söylenen suhuf ve urcuze hakkında bilgi verir misiniz?
    Cevab: Hazret-i Ali peygamber mi? Bunlar Şiî rivayetleridir.
    2 Mart 2019 Cumartesi
  • Sual: İslâm hukukunda yakarak idam etmek caiz mi haram mı?
    Cevab:
    Caiz değildir. Hazret-i Ali’nin zındıkları ateşte yakarak idam ettiğine dair bir rivayet var ise de, Abdullah bin Abbas, “Ateşle azap ancak Allah’a mahsustur” hadis-i şerifini haber verince, “Bunu evvelden duysaydım, öyle yapmazdım” buyurmuştur. Büyük bir sahabi de olsa, her hadis-i şerifi işitmiş olması beklenmez. Hazret-i Ali, Kur’an-ı kerimde zındıkların ateşle azab edilecekleri manasına gelen âyet-i kerimeleri onların ateşte yakılacaklarına dair delil almıştı. Sonra bu hükmünden vazgeçti. Zındıkları ceza olarak yakmayı ictihad etti. Zira Kur’an-ı kerimde buna işaret eden âyet-i kerimeler vardır. Her hadisi her âlimin duyması o zaman için beklenmezdi.
    7 Mayıs 2019 Salı
  • Sual: Hazret-i Ali’nin başa gelişi nasıl olmuştur?
    Cevab: Halife Osman, evi asiler tarafından sarılı iken, bacanağını Cuma namazı kıldırmak üzere vekil etmişti. Halife şehid olunca da Hazret-i Abbas Ali’ye halife olarak biat etti. Diğerleri de önceki halifenin bu vekâletini de nazara alarak kendisini halife tanıdılar. Radıyallahü anhüm.
    7 Şubat 2020 Cuma
  • Sual: Hazret-i Ali ile Muaviye arasındaki ihtilafta, “İki halifeden, sonrakini öldürünüz” hadisini tatbik etmek yerine hakem tayinine gidildi?
    Cevab: Harb bu sebeple çıkmıştı. Ali, bu sebeple Muaviye ile muharebe etti. Sıradan biri değildi ki tutup idam etsin; Şam valisi idi, ordusu vardı ve sahabenin ekserisi onun tarafında yer almıştı. Bunlar sahabenin ictihadına ait mevzulardır. Radıyallahü anhüma. 
    7 Şubat 2020 Cuma
  • Sual: İlk dört halife devrine cumhuriyet demek yanlış mıdır? 
    Cevab: İslami sistem, Avrupaî sistemlerle izah edilemez. Dört halife, cumhurreisi değildir. Devirleri de cumhuriyet olarak adlandırılamaz. İslâmiyette halifenin nasıl başa geldiği mühim değildir. Şer’î ahkâmın tatbiki mühimdir. Halife ömür boyu başta kalır; bütün icraat onun elindedir; azledilemez. Cumhuriyet, Fransız ihtilalinden sonra dünyaya yayılmış ideal olmayan bir sistemdir.
    13 Mart 2020 Cuma
  • Sual: Hazreti Ali'nin idarecilikte iyi olmadığını söyleyenlere ne cevap verilir?
    Cevab: Hadis-i şerifte buyuruldu ki, eshabım hakkında dilinizi tutunuz. Bu sebeple edebli olmak icap eder.
    30 Mayıs 2020 Cumartesi
  • Sual: Dört halife devrini anlatan hangi kitapları tavsiye edersiniz?
    Cevab: Mir’at-ı Kainat (Nişancızade).
    9 Temmuz 2020 Perşembe
  • Sual: Hz. Muaviye halife olduğu zaman Hz. Osman’ın katillerini cezalandırdı mı?
    Cevab: Bu katillerin bir kısmı, harblerde öldü. Kalanı da Hz. Ali ordusuna sığınıp, zamanla Şiîlerin arasında kayboldu.
    22 Ekim 2020 Perşembe
  • Sual: Dört raşit halife devrinin birer cumhuriyet olduğu iddiasına ne dersiniz?
    Cevab: Babadan oğula geçmediği için monarşi denemez. Ama seçim olmadığı, halife kayd-ı hayat şartıyla başa geçtiği ve fiillerinde muhtar olduğu için demokratik bir cumhuriyet de denemez.
    15 Aralık 2020 Salı
  • Sual: Hazret-i Ali’den bahsederken İmam Ali denilebilir mi? Şiilere mahsus bir kullanım mıdır?
    Cevab: Her ne kadar imamet, Şiîlere mahsus bir jargon ise de, Sünnî literatüründe de kullanılmıştır. İmamet, devlet reisliği demektir. Hatta, fıkıh kitaplarında devlet idaresine dair hükümler, kelam kitaplarından başka füru kitaplarının namaz imamlığı bahsinde geçer. Namaz imamlığı ve devlet reisliği imamet-i kübra ve imamet-i sugra adıyla anılır. İmam, aynı zamanda bir ilimde sözü hüccet âlim demektir. Yine de Şiî fikriyatını hatıra getirmemek için, İmam Ali yerine Halife Ali diye anmak münasiptir.
    15 Aralık 2020 Salı
  • Sual: Hazret-i Ebu Bekr devrinde Kur’an-ı kerim mushaf haline getirileceği sırada bazı sahabilerin, “Resulullahın yapmadığı nasıl yapılabilir?” dediğine göre, bunların içtihadının Kur’an-ı kerimin mushaf hâline getirilmemesi istikametinde olduğu söylenebilir mi?
    Cevab: Hayır. Bu bir ictihad değildi. Bunun, ictihad edebilecekleri bir saha olup olmadığında tereddüt ettiler. Sonra hepsi Mushaf hâline getirilmesinde icma etti.
    16 Şubat 2021 Salı
  • Sual: İslâm Devleti’nin ilk başlarında ekseriyetle asker menşeli kişilere idari vazifeler verilmiyor. Bunun hikmeti nedir?
    Cevab: Cenab-ı Peygamber, bilhassa Hazret-i Ömer, asker menşeli zâtlara, askerlerin sert mizacı sebebiyle idari vazifeler vermeyi tercih etmezdi. Halid bin Velid, Sa’d ibni Ebi Vakkas gibi. Bu, onların şeref ve meziyetlerine elbette halel vermez.
    29 Mart 2021 Pazartesi
  • Sual: Hazreti Osman ve Hazreti Ali hak etmedikleri halde akrabalarını yüksek makamlara getirmiş midir?
    Cevab: Akrabalarını getirmişlerdir. Ama hak etmedikleri halde değil. Bunu modernist ve mezhepsizler söylemektedir. Ciddiye alınacak bir şey değildir.
    3 Nisan 2021 Cumartesi
  • Sual: Hazret-i Ali'ye neden emir deniliyor?
    Cevab: Şii tesiridir. Bunlar ilk üç halifenin emaretini kabul etmez. Mamafih söylemek caizdir.
    28 Temmuz 2021 Çarşamba
  • Sual: Hazreti Ali'nin hilafet zamanında çıkacak fitnelerden dolayı insanlar onun faziletinden şüphe etmesinler diye diğer sahabilerden daha fazla meth edildiği doğru mudur?
    Cevab: Hazreti Ali’nin hayatı hakkındaki rivayetler çok azdır. Bilhassa onu ve soyunu öven rivayetlerin büyük ekseriyeti Şii menşelidir. Ehl-i sünnet âlimleri, bunlardan itikada aykırı olmayanları, Hazret-i Aliye muhabbeti arttırmak ve avamın ona suizannına mani olmak maksadıyla kitaplara almışlardır. Hazret-i Ali çok büyüktür. Ama önceki üç halifeyi öven rivayetler, ondan daha fazladır. Bu sebeple ilk üçü bundan üstün olmuştur.
    16 Ağustos 2021 Pazartesi
  • Sual: Peygamber efendimiz kendisinden sonra yerine Hazret-i Ebubekir'in geçmesini işaret etmiş miydi?
    Cevab: Hanefiye göre hayır, ama hadis-i şeriflerde Ebu Bekr’in halifeliğine işaret vardır. İmam Şafiî’ye göre Hazret-i Ebu Bekr’i yerine halife bırakmıştır.
    13 Mart 2022 Pazar
  • Sual: Eshab-ı kiramdan çok keramet bildirilmemesinin sebebi nedir?
    Cevab: Eshab-ı kiramın hepsi âlimdir ve velidir. Hepsinin kerametleri vardır. Allahü teala, kullarına acıdığı zaman, Peygamberlerini ve Evliyasını tanımaları için ve bunlara inanarak, severek, saygı göstererek feyiz almaları, seadete kavuşmaları için, mucize ve kerametler yarattı. Eshab ve Tabiin zamanlarında, kalpler temiz, parlak olduğu için, Müslümanlar, Evliyayı hemen anlıyor, feyiz alıyorlardı. Keramet yaratılmasına lüzum kalmıyordu. Hallerini ve yaşantılarını görmek, hidayet ve feyz için kafi geliyordu. O zaman ki insanlar da keramet aramıyordu. Resulullahın zamanından uzaklaşınca, bidatler, fısk, fücur artarak, zulmetleri kalpleri kararttı. Evliyasını tanıtmak için, bol kerametler yarattı. Ancak, kullar böylece gafletten uyanıp, Evliyadan feyiz alabildiler. Bir velide kerametin çok görülmesi, daha yüksek olduğunu bildirmez. Keramet, üstünlük sebebi değildir.
    30 Mart 2022 Çarşamba
  • Sual: Hazret-i Ömer’in Hazret-i Fatıma’yı gebe iken darp ettiği ve bunun üzerine çocuğunu düşürüp 6 ay sonra vefat ettiği doğru mudur?
    Cevab: Bunlar Şiî kaynaklarında çokça rastlanan efsanelerdendir. Muteber Sünnî kaynaklarında, mesela Dehlevî, Tuhfe’de diyor ki: “Halife seçimi sırasında bazı münafıklar, Hazret-i Fatıma’nın evinin yanında toplanmışlardı. 'Biz burada oldukça kimse bize bir şey yapamaz' demişlerdi. Bunlar halife seçimini karıştırmak, fitne fesad çıkarmak istiyorlardı. Fatıma bunların gürültüsünden çok sıkılmıştı. Fakat başını çıkarıp oradan kovmağa edebi, hayası bırakmıyordu. Hazret-i Ömer, oradan geçerken, bunları gördü ve anladı. Onları korkutmak için, 'Evi başınıza yıkarım' dedi. Böyle söylemek, korkutmak için Arabistan’da âdet halinde idi. Nitekim Resulullah da namaza gelmeyenleri, imama uymayanları irşat için, 'Eğer bu halden vazgeçmezlerse, evlerini başlarına yıkarım' buyurmuştu. Hazret-i Ebu Bekr, Resulullah aleyhisselâm tarafından namaz için imam yapılmıştı. Bazı kimseler, ona uymamayı, cemaate karışmamayı düşünmüşlerdi. Resulullah onları böyle korkutmuştu. Hazret-i Ömer’in de böyle söylemesinde bir incelik vardır. Bundan başka Mekke feth olunduğu gün, İbni Hatal adındaki bir kâfirin Cenab-ı Peygamberi kötüleyen şiirler söylediği bildirilmişti. Kendisinin Kâbe-i muazzamaya sığındığı, perdesinin altında saklandığı haber verildi. “Hiç çekinmeyiniz. Hemen orada öldürünüz!” buyuruldu. Allahü tealanın dinine karşı gelenlerin, Allahın evine sığınması caiz olmayınca, nasıl olur da, Hazret-i Fatıma’nın duvarına sığınabilirler? Hazret-i Fatıma bunların sığınmasından nasıl olur da üzülmez? Çünki Resulullahın o temiz kerimesi, Allahü tealanın ahlakı ile ahlaklanmış idi. Sahih haberlerden anlaşıldığına göre, Hazret-i Fatıma da onların dağılmasını emir buyurmuştu.”

    Hazret-i Ömer nasıl olur da Fatıma’nın hürmetini gözetmez? Bir gazadan pek çok ganimet eşyası geldi. Halife Ömer, bunun beşte birini, hakkı olanlara dağıtırken, Hazret-ı Hasen ve Hüseyn’e biner dirhem [3 kilo 365 gram] gümüş verdi. Kaç kere gazaya katıldığı halde oğluna daha az verdi. “Ey oğlum! Sen onlarla bir misin? Onların, Ali gibi babaları; Fatıma gibi anaları; Fahr-i alem gibi dedeleri var” dedi. Bunu işiten Hazret-i Ali, “Resulullahtan, Ömer, Cennetteki insanların ışığı ve İslamın nurudur, dediğini işittim” dedi. Hasen ile Hüseyin, bu müjdeyi Ömer’e götürdü.

    24 Mayıs 2022 Salı
  • Sual: Çocuk başına verilen para, Hazret-i Ömer devrinde mi başladı?
    Cevab: Hazret-i Ömer müslümanlar arasında nüfus sayımı yaptırıp, bütün vatandaşlara hallerine göre maaş bağlardı.
    2 Ocak 2023 Pazartesi
  • Sual: Hazret-i Ali ile Hazret-i Muaviye arasındaki meselede Hazret-i Muaviye’nin haklı olduğunu söyleyen alimler var mıdır?
    Cevab: O devirde sahabenin bir kısmı Hazret-i Ali’nin, daha büyük bir kısmı Hazret-i Muaviye’nin yanında yer aldı. Daha büyük kısmı da bitaraf kaldı. Sonra gelen âlimlerin ekserisi Ammar hadisi sebebiyle Hazret-i Ali’nin haklı olduğunu; bazısı da bu hadisi tevil ederek Hazret-i Muaviye’nin haklı olduğunu söylediler.
    15 Ocak 2023 Pazar
Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci
  • TR
  • EN
© 2019
  • Anasayfa
  • Biyografi
  • Kitaplar
  • Makaleler
    • - Aktüel
    • - Akademik
    • - English
    • - Arabic
    • - Diğer Diller
  • Programlar
    • - Televizyon
    • - Radyo
    • - Youtube
  • Yazışmalar
    • - Tüm Sualler
    • - Sual Başlıkları
    • - Sual Gönder