Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci
  • Biyografi
  • Kitaplar
  • Makaleler
    • Aktüel
    • Akademik
    • English
    • Arabic
    • Diğer Diller
  • Programlar
    • Televizyon
    • Radyo
    • Youtube
  • Yazışmalar
    • Tüm Sualler
    • Sual Başlıkları
    • Sual Gönder
  • Biyografi
  • Kitaplar
  • Makaleler
    • - Aktüel
    • - Akademik
    • - English
    • - Arabic
    • - Diğer Diller
  • Programlar
    • - Televizyon
    • - Radyo
    • - Youtube
  • Yazışmalar
    • - Tüm Sualler
    • - Sual Başlıkları
    • - Sual Gönder

Sual Başlıkları

“ Hibe”

için arama neticeleri gösteriliyor
  • Sual: Organ nakli câiz midir? Kıyamet günü bedenler tekrar yaratıldığında insanın o organı eksik kalmayacak mıdır? İnsanın başkasına verdiği organı ile günah işlenirse, organı veren mesul olur mu?
    Cevab:

    Hazret-i Peygamber, “Ey Allahın kulları! Hasta olunca, tedâvî ettiriniz! Çünki Allahü teâlâ, hastalık gönderince, ilâcını da gönderir” buyuruyor. Müslüman, mütehassıs tabip, şifa vereceğini ve başka ilacı olmadığını söyleyince, hastanın idrar, kan, şarap içmesi, leş yemesi câiz olur. Ulemâ, Hazret-i Peygamber’in, “Allah, haram kıldığı şeyde, şifâ yaratmamıştır” hadîsini, şifâlı olduğu kesin bilinmeyen haramlara hamletmişlerdir. Kadının sütünü satmak bâtıldır. Müslüman ve mütehassıs tabib (tabib-i müslim-i hâzık), kadın sütünün muhakkak iyi edeceğini ve başka ilacı olmadığını söylerse; hastanın, kadın sütü içmesi ve satın alması câiz olur. Kan vermek de böyledir.  Bir organı kurtarmak, hayatı kurtarmak gibi zarurîdir. Çocuğun yaşayacağı ümid edildiği zaman, çocuğu annesinin karnından çıkarmak için, ölmüş olan annesinin karnını yarmak câiz olur. İmam-ı A’zam Ebû Hanîfe, bu sebeple, bir kadının karnının yarılmasını emretmiş, kurtarılan çocuk çok zaman yaşamıştır. (İbn Âbidin; İbn Nüceym, Eşbah).
    “Ben öldükten sonra, kanımın ve organlarımın, hastalara, yaralılara verilmesini istiyorum” demek câiz değildir. Çünki organlarını vakfetmek, hibe etmek, âriyet vermek yahud vasıyyet etmek câiz değildir. Bunların üçünün de sahîh olabilmeleri için, mütekavvim mal ile yapılmaları lâzımdır. Hür insan ve hiçbir parçası mal değildir. Harbde esîr alınan kölenin ve câriyenin, yalnız canlı olan bütün bedenine mal denilmiş ise de, organları ve ölüleri mal sayılmamıştır. “Ben öldükten sonra, kanımın, uzuvlarımın bir müslümana verilmesinde zaruret olursa, verilmesi için, izin veriyorum” demek câiz olur.
    Organını vermiş olan kimse, ölümden sonraki dirilişte bu organdan mahrum kalmaz. İmam Gazâlî hazretleri, “Bir insanın çeşitli yaşlarındaki bedenleri başka başka oldukları gibi, aynı boy ve şekilde, fakat başka zerrelerden yapılmış bir bedenle kabirden kalkacaktır. Bu yazımız anlaşılınca, insan insanı yerse, yenilen organın, hangi insan ile yaratılacağı, yiyen ile mi, yoksa yenilen ile mi birlikte yaratılacağı gibi sorulara lüzum kalmaz. Çünki, o uzuvların kendi değil, benzerleri yaratılacaktır” buyurmaktadır (Kimya-yı Seadet).
    Günahı işleyen organ değil, beyin ve kalbdir. Bu sebeple organı veren mesul olmaz. Kan ve organın verildiği kimsenin Müslüman olup olmaması da bir ehemmiyet taşımamaktadır. İnsanlar Allah’ın ev halkıdır. “Allah’ın mahlûklarına acıyana, Allah da acır” hadîs-i şerifi meşhurdur. Kaldı ki gayrımüslimin sonradan Müslüman olup olmayacağı bilinmez.

    21 Haziran 2010 Pazartesi
  • Sual: Bir kimse fakire para hediye etse; sonra bunu zekâtına saymak istese câiz midir?
    Cevab: Önce hibeden rücu ettim der. Sonra mal hâlen fakirin elindeyse bunu zekâtına sayması câiz olur. Değilse olmaz. (Hindiyye.)
    21 Haziran 2010 Pazartesi
  • Sual: Bir kimse mallarını öldükten sonra şu senin, şu senin, şu senin, ama hepsi ölene kadar benim diyerek varisleri arasında paylaştırabilir mi?
    Cevab: Paylaştırabilir, ama öldükten sonra varisler itiraz edebilir. Hibe, kabz ile tamam olur. Burada kabz yok. Ölüm ile hibe fasid olur. Böyle şartlı hibe zaten câiz değildir. Ölümünden sonraya muzaf hibe de câiz değildir. Çünki ölüm ile şahsiyet sona erer, mallar üzerinde tasarruf salahiyeti biter. Ancak ölünceye kadar bakma akdi yapabilir.
    21 Haziran 2010 Pazartesi
  • Sual: Bir arkadaş bana beş altın borç verdi. Sonra üçünü götürdüm, aldı. Sonra ikisini götürdüm. Benim sana düğün hediyyem olsun dedi. Yıllar sonra bana mektup gönderip, o altınlar benim değilmiş, kullanmam câiz değilmiş, sen o iki taneyi götür, benim o zamanki dükkân sahibimi bulup ver dedi. Kendisine götürdüm, almadı, dükkân sahibine götüreceksin, dedi. Ne yapmam lazım?
    Cevab: Hediyye kullanılıp tüketilince veya değiştirilince geri istemek câiz değildir. Velev ki geri almak câiz olsun, kendisine götürüp vermek kifâyet eder. Üçüncü bir şahsa havâlesini kabul etmek zorunda değilsiniz.
    21 Haziran 2010 Pazartesi
  • Sual: Fıkıh kitaplarında, “Peşin olan semeni ödenen binâyı teslim almadan önce, ancak başkasına hediye etmesi, satması câizdir. Fakat kirâya veremez” diyor. Semeni peşin ödenen binayı satabiliyor da neden kiraya veremiyor?
    Cevab: Satım ve hibede mülkiyeti devrediyor. Kirada ise menfaati devrediyor. Teslim almadan mülkiyet geçer ama henüz binanın menfaatına malik olmamıştır. Kiraya verse, kiracıya nasıl teslim edecek? Nitekim başkasında kirada bulunan malını da kiraya veremez.
    21 Haziran 2010 Pazartesi
  • Sual: (Dürret-ül-beydâ) kitâbında diyor ki, (Yemeğe çağrılan kimseye, malımdan istediğin kadar yi ve al ve dilediğine ver, hepsi halâl olsun denilse, yidikleri halâl olur. Aldıkları ve başkasına verdikleri halâl olmaz. Çünki, mikdârı bilinmiyen ta’âmın yimesini halâl etmek câizdir. Fekat mikdârı bilinmiyen malı almak için vekîl etmek ve mechûl ve ayrı olarak teslîmi mümkin olan malı ayırmadan hediyye etmek sahîh değildir). Öte yandan fıkıh kitaplarında kadın kocasının malını ondan izinsiz başkalarına yedirip veremeyeceği için, kocanın önceden bunun için zevcesine izin vermesi iyi olur deniyor. Yukarıdaki fetvâya göre koca zevcesine önceden nasıl izin verebilir?
    Cevab: Dürretü’l-Beydâ bir fetvâ kitabıdır. Müşahhas (somut) meseleye umumî kaide çerçevesinde cevap verilmiştir. Fıkıhta kâide şudur: Meçhul bir malın alınması istikametinde yapılan vekâletler sahih (geçerli) değildir; çünkü alınacak malın ne bedeli bellidir, ne de hangi mal olduğu bilinmektedir. Ancak umumî vekâlet bahis mevzuu olduğu zaman iş değişir. «Gördüğün malı benim için satın al.» demesi gibi umumî bir vekâlet olursa bu muteberdir. Hibede de umumî vekâlet muteberdir... İbni Nüceym, Bezzâziyye'den naklen der ki: Tek başına «Sen benim emrim (iş yapmam) câiz olan her hususta vekilimsin» denildiğinde o adam, malını korumaya, satmaya, almaya, hibe etmeye ve sadaka vermeye mâliktir. Hatta bu maldan kendi nefsi için yemiş olsa, eğer müvekkilin yememesi hususunda bir kastı yoksa, yemesi de caizdir. Mamafih İmam Ebu Hanîfe bu şekilde umumî vekâletin sadece ivazlı akitlerde, yani alım satımda vekâlet olduğu görüşündedir. Dolayısıyla bu ifade köle azad etmeyi, hibe ve sadaka gibi teberrulara (karşılıksız kazandırmalara) şâmil değildir. Fetvâ da böyledir. Ancak “Malımdan dilediğine hibe etmekte umumî vekilsin” denmişse, bu takdirde vekil müvekkilin dilediği malından dilediği kimseye hibede bulunabilir. (İbni Âbidin, Vekâlet bahsi).

    Bir kimsenin malından dilediğini alması için başkasına izin verebilmesi ihtilaflıdır. Nitekim Tatarhâniye'de diyor ki: «Falan adam benim malımdan neyi elde ederse o onun için helâldir.» dese o kişi de onun malından alırsa helâl olur. «Kim ki benim malımdan ne alırsa ona helâldir» sözünde ise; bir kişi herhangi bir şey alırsa helâl olmaz. Ebû Nasr dedi ki: «Helâl olur ve zâmin de olmaz (ödemez).» Eğer kişi: «Sen benim malım sana helâldir, dilediğini malımdan al» dese İmam Muhammed’e göre; onun malından hassaten dirhemler ve dinarlar (altın ve gümüş para) helâl olur.» (İbni Âbidin-Alışveriş bahsi).

    Meçhulün hibesi sahih olmadığı gibi, bir çuval buğdayın yarısı gibi taksimi mümkün olan malın ayrılmadan hibesi de sahih değildir. Hibede ve bütün akidlerde malın belli olması lâzımdır. Müşâ (ortak) malın da hibe edilmek istenen kısmının ayrıldıktan sonra hibe edilmesi gerekir. Ancak bir kimse malımdan dilediğin kadar ye ve al ve dilediğine ver dediği zaman, bunu dediği kimse diyenin gözü önünde muayyen bir mikdar ayırıp aldığında, mal meçhullükten ve müşâlıktan (ortak mal olmaktan) çıkar. Memedeki sütü, koyun üzerindeki yünü, topraktaki hurma ağacını ve ağaç üzerindeki hurmayı hibe etmek sahih değildir. Çünkü bu hibe hisseli malın hibesi gibidir. Fakat sayılanlar yerlerinden ayrıldıktan sonra hibe ve teslim edilirse, engel olan şüyu (ortaklık) ortadan kalktığı için caiz olur. Ama bu ayırmanın mâlikin izni ile hibe olunan kişi tarafından yapılması yeterli midir? Dürer'in açık ifadesine göre, evet yeterlidir. (İbni Âbidin, Hibe bahsi). O halde bir kimse bir başkasına, muayyen bir malından almasını söylediğinde, ikisinden biri bu maldan belli bir mikdar alıp ayırdığı zaman, hibe (hediye) tamamlanmış olur.

    Şu halde yemeğe çağrılan kimseye, malımdan istediğin kadar ye ve al ve dilediğine ver, hepsi helâl olsun denilse, yedikleri helâl olur; aldıkları ve başkasına verdikleri helâl olmaz. Burada ibâha mevzubahistir. İbâhanın umumî hükmü budur. Bir şeyi karşılık beklemeden yemesi için bir başkasına izin vermeye ibâha denir. Bir kimseyi yemeğe çağırınca, önüne konan şey, hediye edilmiş olmaz, ibâha edilmiş, yani yemesine izin verilmiş olur. Ancak yediği mülkü olur, sahibinden izinsiz başkalarına veremez, yanında götüremez. Ancak sahibi izin vermişse, yahud vereceğini çok zannediyor ise verebilir ve götürebilir. Bu rızâ, yukarıda söylendiği gibi açık bir rızâ olabildiği gibi, görüp de men etmemesi veya men etmeyeceği çok zannedildiği hallerde de delâleten rızâ vardır. Rızâyı ilim, hürmeti nefyeder. Yani râzı olduğunu bilmek veya çok zannetmek rızâ sayılır, malın haramlığını ortadan kaldırır. Bir kimse başkasına “Malımdan dilediğine yedir ve ver” dese, dilediğine dilediğini yedirip verebilir. Çünki umumî vekildir.
    7 Temmuz 2010 Çarşamba
  • Sual: Ben bir kurumda ihaleli inşaat işlerinde görev yapmaktayım. Görev gereği bazı şirketler kuruma iş için bazı özel araçlar temin ediyorlar. Bazı arkadaşlar bu araçları özel işlerinde kullanmanın doğru olduğunu, bazıları da yanlış olduğunu söylüyor. Bu konuda aydınlatıcı bir bilgiye ihtiyaç duyuyoruz.
    Cevab: Bir işe veya memuriyette çalışan kimsenin kendisine iş için tahsis edilen vasıtaları hususi işlerinde kullanması caiz değildir. Ancak vasıtayı tahsis eden makamın/işverenin rızası varsa, veya razı olacağı biliniyorsa veya çok zannediliyorsa, yahut herkesin razı olabileceği kadar basit ve zaruri işler ise caiz olur. Mesela gece hamile hanımı sancılansa, bu araba ile hastaneye götürse, işverenin niye götürdün demeyeceği çok zannedilir. Bu insanın vicdanına terkedilmiştir. Herkes kendi vaziyetini daha iyi bilir.
    5 Ağustos 2010 Perşembe
  • Sual: Necip Fazıl'ın vasiyetinde dediği bir şey var: ''Her ferdin, en aşağı yüz tevhid kelimesi okuyup sevabının mislini bana hediye etmesi... 70 bine dolması lazım'' Bu ne demektir? Tevhid kelimesi nasıl söylenir? Sevabının misli ne demektir?
    Cevab: Kelime-i tevhid, lâ ilâhe illallah demektir. Bunun 70 bin tanesine hatm-i tehlil denir ve imanlı ölmüş ise ölüye çok fayda eder. Azabı varsa kaldırır. Okuyan sevab kazanır. Bu sevabları başkasına hediye ederse, kendisinden azalmamak kaydıyla, bir misli o kimseye yazılır.
    19 Aralık 2010 Pazar
  • Sual: Dükkânın her ay kirâsını ödemek karşılığında, kârın % 10’unu almak şeklinde bir ortaklık caiz midir?
    Cevab: Buna ortaklık denmez. Ortaklık kâr ve zarara olur. Burada borç ödeme bahis mevzuudur. Hibe ahkâmına tâbidir. Bir şey karşılığında hibede bulunmak câiz ise de, bu şeyin mevcut ve malum olması, ayrıca derhal teslim edilmesi şarttır. Çünki hibe ancak kabz (teslim alma) ile tamam olur. Burada karşılık ne mevcut ve ne de malumdur. Üstelik ileri bir tarihte verilecektir. Bu bakımdan fâiz olur.
    13 Mart 2011 Pazar
  • Sual: Düğünde başkaları tarafından getirilen hediyeler karz (borç) hükmünde midir?
    Cevab: Bu sual Fetâvâ-yı Hayriye'de sorulup cevaplandırılmıştır. Hayrü’r-Remlî şöyle cevap vermiştir: Bu meselede yaşadıkları beldenin örfü muteberdir. Örfe göre karşılıklı olarak gönderiliyorsa, onun karşılığını aynen vermek gerekir. Eğer misliyattan ise misli verilir, kıyemiyattan ise kıymeti verilir. Eğer örf bunun aksine ise, yani onu karşılık beklemeden hibe yoluyla veriyorlarsa, onun hükmü de diğer hükümleriyle birlikte hibe (hediye) gibidir. O halde helâk edilirse, geri alınamaz.
    İbni Âbidin hibe bahsinde der ki: “Bizim memleketimizde örf müşterektir. Evet, bazı köylerde düğünde gönderileni karz sayarlar. Hatta düğünlerde köyün kâtibini getirerek hediye edenleri ve hediyeleri yazdırırlar. Hediye edilen kişi de, birisi düğün yaptığında deftere müracaat ederek onun hediye ettiği değerde bir şey hediye eder”. Anadolu’nun bazı yerlerinde de böyledir. Hatta uzun zaman geçmişse, yüzü tutanlar, “Ben size daha önce şöyle bir hediye getirmiştim” diye hatırlatırlar.
    21 Eylül 2011 Çarşamba
  • Sual: Bir babanın hayattayken vârislerinden birine bir malı hibe etse, baba vefat ettikten sonra diğer vârisler o maldan miras haklarını isteyebilirler mi?
    Cevab: Hibe edip (bağışlayıp) teslim edince o malla hibe edenin ve vârislerinin alâkası kalmaz. İsteyemezler. Ama ölüm hastalığında hibe etmişse, hibe ancak mal varlığının (varsa borçtan artan kısmının) 1/3 ünden muteberdir. Vârisler geri kalanı isteyebilirler. Birisine 500 lira hibe edip ölse, geride 1000 lira malı kalsa, 100 lira da borcu olsa, hibenin ancak 300 lirası muteberdir. Ölüm hastalığı, kişinin ölümünden bir sene kadar evvel teşekkül eden, hastada ölüm korkusu doğuran ve ölümle neticelenen kanser gibi hastalıklardır. Batan gemide, salgın hastalık çıkan yerde, cephede düşmanla çatışmada, doğumda ölen kimsenin hâli de böyledir.
    16 Kasım 2011 Çarşamba
  • Sual: Malında haram karışık olanın hediyesini almak câiz, ama ibâhası câiz değil midir?
    Cevab: Hediye edenin veya yemek yedirenin malı helâl ve haram karışık ise, haramı ayırd edemeyen kimseye bu hediyeyi almak câizdir. Bunun ikramını, yani ibahasını kabul etmek de câizdir. Harzem âlimlerinden birisi zâlim vâlinin hediyesini kabul eder; ancak yemeğini yemezmiş. Sebebi sorulunca, “Yemek takdimi ibâha (mübah yapmak) olur. Bunu yiyen, onu sahibinin mülkü olmak üzere yer ve bu suretle zâlimin yemeğini yemiş olur. Hediye ise mülk edindirmektir. Binaenaleyh o kimse kendi mülkünde tasarruf etmiş olur” diye cevap vermiştir.
    23 Aralık 2011 Cuma
  • Sual: Düğünde evlenene takılan altın zekât yerine geçer mi? Zekâta niyet edilse mesuliyet kalkmış olur mu?
    Cevab: Düğün veya herhangi bir yerde verilen hediyeye zekât diye niyet edilirse ve verilen de zekât almaya ehil ise zekât yerine geçer (İbni Abidin).
    9 Şubat 2012 Perşembe
  • Sual: Doğan çocuğa hediye edilen altın ve paraları velilerin kullanması uygun mudur? Çocuğun akrabası ile üçüncü kişiler arasında bu bakımdan fark var mıdır?
    Cevab: Fakirse kullanabilir. Fakir değilse, ödemek şartıyla kullanabilir. Velisi çocuğun malından mesuldür. Başkasına kullandırırsa, kefil sayılır. Ödenmezse veli öder.
    9 Şubat 2012 Perşembe
  • Sual: Hibe edilen şey, karşı tarafa teslim edildikten sonra hibeden vazgeçilebilir mi?
    Cevab: Mal teslim ettikten sonra rücu (hibeden dönmek) caizdir. Mahrem akraba arasında ise, karşılığında başka bir hediye verilmişse, hibe edilen mal tüketilmiş veya elden çıkarılmış ise rücu (dönmek) artık mümkün değildir.
    13 Şubat 2012 Pazartesi
  • Sual: Akıllı, ancak bâliğ olmayan çocuğumuza gelen hediyeleri başkasına verebilir miyiz?
    Cevab: 7 yaşından büyük (mümeyyiz, akıllı) çocuğun, zararlı muameleleri velisinin izniyle de yapması mümkün değildir. Talâk vermesi, köle âzâd etmesi, birine borçlu olduğunu söylemesi, ödünç, sadaka, hediye vermesi böyledir.
    13 Şubat 2012 Pazartesi
  • Sual: İlmihal’de ödünç vermek bahsinde “Al, sarf et diye verilip, hediye olduğu söylenmeyen para, teslim edilince, ödünç verilmiş olur. Al, giy diyerek verilen elbise, hediye olur” şeklinde bir cümle geçiyor. Meselâ hava soğuk, arkadaşım benim montumu ödünç almak niyeti ile istiyor, “Senin montunu alabilir miyim?” diyor, ben de ödünç vermek niyeti ile “Al, giy!” dediğim takdirde, bu hediye mi oluyor? Yoksa bir önceki cümlede geçen para mevzuu gibi montu geri getirince ödünç verilmiş mi oluyor?
    Cevab: Âriyet (ödünç) niyetiyle değil de, hibe (bağışlama) niyetiyle verilip, hediye, hibe olduğu söylenmeyen elbise hediye olur. (İbni Abidin)
    17 Şubat 2012 Cuma
  • Sual: Komşum bana bakkaldan bazı şeyler almam hususunda sipariş verdi. Ben de alıp götürdüm ve hediye ettim dedim. Kabul etmedi ve parasını vermekte ısrarcı oldu. Ben de parayı aldım. Başta hediye ettim dediğim için, bu siparişler ve para kimin malı sayılır?
    Cevab: Sipariş vekâlet vermek demektir. Malları alınca, satın alanın değil, sipariş verenin mülkü olur. Malları teslim edip, hediye ettim deyince, parasını hediye ettim, yani ibrâ ettim demektir.
    28 Şubat 2012 Salı
  • Sual: Altınlarımı beyime hediye ettim deyip zekâtını vermemek olur mu?
    Cevab: Kadın altınlarını kocasına hediye ve teslim ederse, bunlar kocasının mülkü olur. Zekâtını kadın değil, erkek verir.
    23 Mart 2012 Cuma
  • Sual: Bir ilmihalde şu ifade geçiyor: "Bir kişinin bir malı iki veya daha fazla kişiye hibe etmesi câiz olmaz. Taksîmi mümkin ise, ayırıp, parçalarını her birine ayrı ayrı vermelidir. Bunun için, bağışınn yardım kurumuna değil, kurumun başkanına yapılması lâzımdır. Bağış, hükmî şahsa değil, hakîkî şahsa verilince, sahîh olur." Bu ifadeye göre bir vakıf, cemiyet veya kitabevine yapılan bağışlar, müesseseye yapıldığı için sahih olmuyor mu? Doğrusu nasıl olmalıdır ki bağışlar sahih olsun?
    Cevab: Vakfa, cemiyete ve kitabevine yapılan bağışlar, sahibine yapılmış şartlı hibe sayılır. Sahihtir.
    25 Mart 2012 Pazar
  • Sual: Bir ilmihalde şu ifade geçiyor: "Malından bir mikdarını sadaka vermeyi adayan kimse, bu sadakayı zekât malından verir. Ticaret malı yoksa, altın veya gümüşten geçerli olanı verir. Başka mallardan veremez. Mikdar bildirmedi ise, her cins zekât malından mâlik olduklarının hepsini verir. Kâğıd ve her metal para, zekât malı değildirler. Altın ve gümüşten para olarak geçerli olanın karşılığı olarak kullanılan senedlerdir. Bunların yerine, kıymetleri kadar, altın, gümüş verilir. Evini veya belli bir malını sadaka etmeyi adayan kimse, bunu veyâ kıymeti kadar altın, gümüş sadaka verir." Bu ifadeye göre bir kimse, her ay kazandığımın onda birini fakirlere vermeye niyet etse, bunu altın ve gümüş olarak mı vermesi gerekir? Sadaka olarak adamak ile vermeye niyet etmek ya da vermeye karar vermek aynı şey midir? Aynı yerde şu ifade de geçiyor: "Bir kişinin bir malı iki kişiye hibe etmesi câiz olmaz; ama bir malın iki fakire sadaka verilmesi câizdir. Fakire hibe edince sadaka olur." Bu cümlelerde iki farklı izahat var. Birisinde iki kişiye hediye edilmez, ama öbüründe hibe edilir diyor. Farkı izah eder misiniz?
    Cevab: Kasdedilen bütün bir maldır. Bir çuval buğday, bir kese altın, bir deste banknot iki veya üç kişiye hediye edilemez. Taksim olunup hediye edilebilir. Ama bir evi, iki kişiye hediye etmek mümkündür. Sadaka kâğıt paradan da verilebilir. Allah rızası için sadaka vermeyi adayan, zekât malından verir. Bu da altın veya gümüştür. Niyet etmek adak değildir. Adak olması için ağzından söz olarak çıkması lâzımdır.
    25 Mart 2012 Pazar
  • Sual: Düğün davetlerine gittiğimizde herkesin önüne yemekler geliyor. Bir de sofraya ayrıca bir tabak içinde meyve, börek, kürdan, kâğıt peçete konuyor. Bunları isteyen kullanabiliyor. Ortaya konmuş bu şeylerden orada kullanmayıp evimize götürsek câiz olur mu?
    Cevab: İbahedir, yenebildiği kadar yenir. Başkasına verilemez, eve götürülemez. Ancak ziyafet sahibi izin verirse veya izin vereceği biliniyor yahud çok zannediliyorsa başkasına vermek veya götürmek caizdir.
    6 Nisan 2012 Cuma
  • Sual: Şirketin ortaklarından birine veya çalışanlarından birine, firmalardan çeşitli hediyeler geliyor. Bu hediyeler şirkete mi aittir, yoksa hediye gönderilen kimseye mi aittir?
    Cevab: Şirket sahibine aittir. Önceden veya sonradan şirket sahibi tarafından izin verilirse, hediyeyi alan da buna sahip olabilir.
    6 Nisan 2012 Cuma
  • Sual: Talebeyim. Babamın haram parasıyla umreye gitsem, yaptığım ibadetlerden sevap alır mıyım?
    Cevab: Paranın tamamı haram ise ve bu kesinkes biliniyorsa, bunu verenden almak câiz olmaz. Bununla yapılan ibâdetten de sevab hâsıl olmaz. Helâl ve haram mal karışık ise, alana helâl olur ve bununla yapılan ibâdetten sevab alınır.
    8 Nisan 2012 Pazar
  • Sual: İlaç firmalarınca biz doktorlara değişik hediyeler veriliyor. Bize "Bir ihtiyacınız var mı" diye soruyorlar. Biz de varsa söylüyoruz, getirip veriyorlar. "İlacımızı yazarsanız size şunu alırız" diye bize bir şeyler vaad ediyorlar. Ya da biz onlara; "Bize şunu alırsanız, ilaçlarınızı yazarız" diyoruz. Bizim bu yollarla elde ettiğimiz promosyonlar şer'an câiz midir?
    Cevab: Rıza ile verilmektedir. Câizdir. Yine de şarta bağlı olarak yapmamalıdır. Zira gerektiğinde bu ilacın yazılması, hasta için zararlı olabilir. Yazılmadığı zaman da ilaç firmalarına yalan vaadde bulunulmuş olur.
    10 Nisan 2012 Salı
  • Sual: Birisine oğluna vermesi için 50 TL versem, sonra oğluyla karşılaştığımda babana arkadaşın için 50 TL verdim desem, para kimindir? Oğul ne yapmalıdır?
    Cevab: Bu beyan hibeye hamledilir. Para oğula aittir. Ancak dilerseniz hibeden rücu edebilir.
    14 Nisan 2012 Cumartesi
  • Sual: Bir kişi x'e; bu parayı seninle y'e verdim paylaşın dese ve daha sonra z'ye de x'i kastederek ona para verdiğini ve ikisinin olduğunu ve yarısını almasını söylese bu durumda ne yapılması gerekir? para kime aittir?
    Cevab: Hediye vermiş ise, olmaz. Çünki taksimi mümkün olan bir malı, iki veya daha çok kişiye hisseli hibe etmek caiz değildir. Parayı bozdurup, ayrı ayrı vermelidir. x, parayı iade etmelidir. Bu mümkün olmazsa bozdurup yarısını y'ye verir. Sadaka ise her halükârda olur.
    14 Nisan 2012 Cumartesi
  • Sual: Bir fıkıh kitabında Hadîka’dan naklen diyor ki: “Zamanımızda helâl ve haramı gözetmek, hattâ Ebülleys-i Semerkandî’nin en kolay olan fetvâsına bile uymak çok güç oldu. Bu fetvâya göre, malının çoğunun halâl olduğu sanılan kimsenin verdiği hediyeyi almak, onunla alış veriş ve kirâlamak câiz olur. Malının çoğu helâl olduğu sanılmayan kimse ile bunlar câiz olmaz. Çünki, harâm olduğu bilinen mal elden ele geçince, haramlığı yok olmaz” diyor. Şu halde bugün bir insanın malının çoğunun helâl olduğu nasıl anlaşılacaktır?
    Cevab: Herkesin elinde bulunan malı onun mülkü bilmelidir. Gasp, zulüm, şarap satışı, rüşvet, hırsızlık, fâiz, haraç ve hıyânet yollarından biri ile ele geçtiği açıkça bilinen bir mal, o kişinin mülkü olmaz. Bunu ondan almak, kullanmak, yemek helâl olmaz. Başka malları, mülkü kabul edilir. Onları verince almak haram olmaz. Haramdan topladığı malları, kendi helâl malı ile yahud birbirleri ile karıştırsa, mülk-i habîs denir. Bu habîs karışımdan verince, haram olduğunu tanımadığı malı, parayı almak câiz olur. Verilenin bizzat kendisinin harâm mal olduğu bilinirse, bunu ondan hiç bir suretle almak câiz olmaz. Bu ifadelerden anlaşıldığına göre: Habîs mülk, hediye, kirâ ve satış akdine mevzu olunabilir. Haram malın kendisini tanıyan için bu câiz değildir. Ama karşısındakinin malının habîs olduğunu bilen, ama haram malın kendisini tanımayan için câizdir. Çoğunun haramdan olduğu iyi biliniyorsa, bu karışık mal ile her çeşit muamele mekruh oluyor. Bu ise, en kolay olan Ebülleys fetvâsından bile hafiftir. O halde Ebülleys fetvâsındaki câiz olmaz kelimesini, mübah olmaz veya mekrûh olur diye anlamak gerekir.
    22 Nisan 2012 Pazar
  • Sual: Bir evde anne, erkek ve kız evlat yaşıyor. Erkek evlat çalışıyor, anne ve kızın da gelirleri var. Bunların müşterek bir bütçesi var, buradan hepsi ihtiyaçlarını alıyor. Erkek evlat, asabi mizaçlı biridir. Sinirlenince ve başka sebeplerle hep hakkını haram ediyor; sonra sinirleri yatışınca tövbe ettim, tüm hakkımı da helâl ettim diyor. Buna göre, hakkını haram edince, daha önceden kullanılmasına izin verdiği kendi eşyalarını ve eve herkesin yemesi için aldığı yiyecekleri, herkesin kullanması için aldığı eşyaları, kız kardeşin yemesi ve kullanması helal olur mu? Haram ettikten sonra eve aldığı şeyleri kız kardeşin yemesi ve kullanması helal olur mu? Daha sonra tövbe ettim ve tüm hakkımı helal ettim deyince, haram ettiği haklarını helal etmiş olur mu?
    Cevab: Bir kimse birine bir şey satsa, kiralasa veya hediye etse, yedirse, helâl etmiş demektir. Sonradan haram ettim dese de kıymeti olmaz. İnsan ancak karşılıksız bir hakkını, mesela bir alacağını helâl veya haram edebilir
    24 Nisan 2012 Salı
  • Sual: Evlendiğimizde bize altın ve para olarak hediyeler geldi. Bunların bir kısmı ile araba aldım. Geri kalan kısmı, hanımımda duruyordu. Şimdi geçimsizlik sebebiyle ayrılmak üzereyiz. Hanımım bu hediyelere ilâveten, arabayı da kendisine vermemi istiyor. Böyle bir talepte bulunabilir mi? Düğünde gelen bu hediyeler kime aittir?
    Cevab: Düğünde gelen hediyeler, kime verilirse verilsin, açıkça gelinin veya damadındır denmedikçe, kız tarafından gelenler kızın, erkek tarafından gelenler erkeğindir. Hatta bazı yerlerde bu hediyeler karz hükmündedir. Yani meselâ o altını takan, kendisi de düğün yaptığında aynısını beklemektedir.  Binaenaleyh kız ancak kendi tarafından gelen hediyelere maliktir. Fazlasını isteyemez. (İbni Âbidin, Kitabü’l-Hibe)
    27 Nisan 2012 Cuma
  • Sual: Yurt dışında yaşayan ve gayrı Müslimlerle ister istemez temas hâlinde bulunanlar için başka dinden olanların bayramlarını kutlamak veya bayram dolayısıyla getirdikleri hediyeyi kabul etmenin hükmü nedir?
    Cevab: Fitne çıkarmamak, İslâmiyetin güzel ahlâkını göstermek maksadıyla tebrik edilir, hediyeleri alınır; ama kalben bu güne hürmet etmek caiz değildir. İbni Abidin der ki: Müslümanın gayrımüslime hediye vermesi veya ondan hediye kabul etmesi câizdir. Nevrûz ve Mehrican günlerinin adıyla, yani “bu günün hediyesi olarak” diyerek veya bu niyetle hediye vermek câiz değildir, haramdır. Eğer bunu, müşriklerin tazim ettiği gibi tazim ederek yaparsa kâfir olur. Şayet bu günlerde, tazim kasd etmeden halkın âdetine uyarak bir müslümana hediye verse kâfir olmaz. Ancak, şüpheyi def etmek için bunu anılan günlerden önce veya sonra yapmalıdır. Daha önce almadığı bir şeyi bir günde satın alsa; eğer bu günleri tazim için satın almışsa kâfir olur. Ama eğer yemek içmek ve nimetlenmek için almışsa kâfir olmaz. Bu dinî bir gün değilse, hiçbir şey gerekmez. Rivayete göre Serbel Mecûsîlerinden zengin birisi vardı. Müslümanlara karşı gayet iyi davranırdı. Çocuğunun başının traşı dolayısıyla bir davet tertipledi. Davetinde birçok müslüman da bulundu. Bazıları, Mecûsî’ye hediye verdiler. Bu hâl müftiye ağır geldi. Hocası Ali es-Suğdi'ye: «Memleketinin halkına yetiş; dinden çıktılar, Mecûsîlerin şiârı olan şeyleri yaptılar» diyerek hâdiseyi anlatan bir mektup yazdı. Ali es-Suğdî de şu karşılığı verdi: «Zimmet ehlinin davetine icabet şeriatta serbesttir. İyiliğe iyilikle mukabele âlicenaplıktır. Başı tıraş etmek de dalâlet ehlinin şiarından değildir. Dolayısıyla bu kadarcık bir şey ile müslümanın kâfir olduğuna hükmetmek mümkün değildir. Evlâ olan; bu gibi hallerde sevinç ve neşe göstermek için müslümanların onlara muvafakat etmemeleridir.»
    9 Haziran 2012 Cumartesi
  • Sual: Karz akdi ancak mislî ve istihlâk olunan (tüketilen) mallarda cereyan ettiğine göre, benzeri bulunmayan bir parfüm borç verilebilir mi? Veya iki kırtasiyeci birbirinden satmak için bir kitabı borç alamaz mı?
    Cevab: İstihlâk olunabilen demek, istifadesi tüketilmesine veya elden çıkarılmaya tâbi olan mal demektir. Bazı mallardan aynı devam ederken istifade edilebilir. Ev, dükkân, arazi, at, araba böyledir. Bunlar icâre ve âriyete mevzu olabilir; karza olamaz. Altın, gümüş, para, yiyecek, içecek maddeleri ise istifadesi tüketmek veya elden çıkarmakla olduğu için icâre ve âriyete mevzu olamaz; mislî de olduklarından karza mevzu olur. Ziynet ise âriyet olur. Bunda akdin mevzuu malın kendisi değil, menfaatidir. Binaenaleyh mislî bir kitap okumak için alınırsa âriyet, satmak için alınırsa karza mevzu olabilir. Karz olması da gerekmez. Kitapçı komşusundan aldığı mislî malı satın almış olur. Veya vekâleten satmış olur. Burada karza hükmetmeye gerek yoktur. Çünki tüccar arasında bu şekil hareket örf olmuştur. Piyasada misli bulunmayan parfüm karza mevzu olmaz. Ama sahibi rıza ile kullandırabilir. Bu takdirde kullanılan kısmı hediye etmiş olur. Buna ibâha denir. Birine yemek yedirmeye benzer.
    28 Temmuz 2012 Cumartesi
  • Sual: Düğünlerde gelin arabasının önünü kesip, para alıyorlar. Câiz midir?
    Cevab: Düğünde, bahşiş alabilmek için, gelin arabasının önünü kesmek, gelinin sandığının üzerine oturmak, kapıyı kilitlemek gibi hareketler her ne kadar âdet olmuşsa da, rüşvete benzediğinden yanlıştır. Emrivâki yoluyla insanlardan mal, para veya menfaat istemek uygun değildir. Düğün alayının zarf içinde veya metal para serpmek suretiyle istenmeden dağıttığı paraları almak ise câiz, hatta bereketlidir.
    12 Ağustos 2012 Pazar
  • Sual: Bir devlet dairesinde müfettişim. Vazifem iş yaptırılan müteahhitleri kontrol etmektir. Bu sebeble müteahhitin şantiyesinde vazife yapıyorum. Müteahhit burada öğle yemeği veriyor. Ama bazen bize dışarıdan yemek veya tatlı ısmarlıyor. Bunu yemek; ayrıca iftar verse gitmek câiz midir?
    Cevab: Hâkimin, tarafların hediyesini alması, davetine gitmesi câiz değildir. Zira taraf tutmasına yol açabilir. Burada da âdete bakılır. Âdet olmasa da, müfettiş hâkim gibi değildir. İki tarafın da hediyesini alabilir. Elverir ki, bu hediye ve ikram karşılığında adaletsizlik yapılmasın.
    24 Kasım 2012 Cumartesi
  • Sual: Müşterek bir elma ağacının meyvası toplanmadan ortaklardan birisi kendi payından bir başkasına hediye verebilir mi?
    Cevab: Taksimi mümkün olan mal, taksim edilmeden başkasına hediye ve ibâha edilemez. Edilmişse, taksimden sonra bu mikdar, ortağın hissesinden düşülür. Diğer ortağın rızası varsa, ikisi beraberce bu kimseye ibâha etmiş, yani ikramda bulunmuş sayılır, câizdir.
    6 Aralık 2012 Perşembe
  • Sual: Ev alırken hanımım bana bileziklerini verdi. Bu ev kimindir? Bilezikleri ödemem gerekir mi?
    Cevab: Ev, satın alanındır. Bilezikler borç olarak verilmiş ise ödemek lâzımdır. Hediye verilmiş ise ödenmesi gerekmez.
    17 Şubat 2013 Pazar
  • Sual: Bir kişi odasına bir miktar şeker koysa, üstüne isteyen herkes alabilir diye bir kâğıt yapıştırsa, bunu gören bir kişi o şekeri sadece orada mı yiyebilir, yoksa evine de götürebilir mi?
    Cevab: Öyle yazmasa idi, ibâha olurdu. Orada yediği kadarı câiz olurdu. Sahibi izin verirse veya izin verdiği zannedilirse, alıp götürmek de câizdir. Böyle yazdığı için, yiyeceği şekeri orada yemeyip, yanında götürebilir. Ama bir avuç alıp götüremez. Zira örfen şekerlikten bir veya üçten fazla şeker almak hoş görülmemiştir. Sahibinin izni varsa götürebilir.
    5 Mart 2013 Salı
  • Sual: Bir kimse tek başına iken herkese hakkını helal etse, hatta verdiği borçlara da niyet ederek helâl etse, sonra günün birinde borçlulardan biri borcunu vermek istese, bu parayı alabilir mi?
    Cevab: Karşı taraf helâl ettiğini biliyorsa, ya bu parayı hediye olarak veriyor veya bu ibrâyı kabul etmemiş demektir. Almak caiz olur. İbrânın muteber olması için, borçlu tarafından işitilip kabul edilmesi veya borçlu tarafından reddedilmeyip sükût ile karşılanması lâzımdır. Binaenaleyh ibrâ, borçlu tarafından kabul edilmeden evvel, ibrâ eden geri dönebilir. (İbni Abidin, Kefâlet bahsi) Bir de ibrânın sıhati için ibrâ edilen kimselerin muayyen ve malum olması lâzımdır. “Bütün borçlularımı ibra ettim”, “Hiç kimsede hakkım yoktur”, “Herkese hakkımı helâl ettim” gibi sözler kullanmışsa, ibrâ muteber olmaz.(Hindiyye)
    10 Mayıs 2013 Cuma
  • Sual: Kadın, kocasının haberi olmadan başkasına hediye verip ikramda bulunabilir mi?
    Cevab: Kadın kendi malından dilediği kimseye kocasının izni olmadan hediye verebilir, ikramda bulunabilir. Kocasının malından hediye, sadaka veremez. Ancak âdet çerçevesinde gelen misafirlere ikramda bulunması câizdir. (Berika) Eskiden kocalar kendi mallarını icabında kullanmaları için hanımlarına önceden umumî izin verirlerdi.
    24 Ağustos 2013 Cumartesi
  • Sual: Bir çocuğa mesela bir kazak hediye gelse, o kazak küçüldüğünde, bunu kardeşine veya arkadaşına hediye edebilir mi?
    Cevab: Çocuk, kendisine zararlı muameleleri bulûğa erene kadar velisi izin verse bile yapamaz. Ancak velisi bu malı o haliyle satış fiyatından satın alıp, verebilir. Çocuğa gelen hediyeler, açıkça bu çocuğa aittir denmedikçe, annenin yakınlarından gelmişse anneye, babanın yakınlarından gelmişse, babaya aittir. Baba veya anne, çocuğa bir elbise almışsa, hediyeye niyet etmeyip, âriyete niyet ederse, bu elbise çocuğun olmaz; binaenaleyh küçüldüğü zaman elbiseyi alan kişi, çocuğun kardeşine veya başkasına hediye edebilir. (Üsrüşenî, Ahkâmu's-Sıgâr)
    31 Ağustos 2013 Cumartesi
  • Sual: Bir kimse borçlu olduğu halde, bir arkadaşına hediye verse, bu hediye sahih midir?
    Cevab: Hediye sahihtir; ancak borçlu hediye verirse günaha girer. Önce borcunu ödemelidir. Alan kimse bunu bilse bile, alması câizdir.
    19 Eylül 2013 Perşembe
  • Sual: Patronum kurban kesmemiz şartıyla bize 500 lira hediye verdi. Bana kurban kesmek vâcib olmadığı için, bu parayı başka bir ihtiyacımda kullanabilir miyim?
    Cevab: Hibeyi, taraflardan hiçbirine faydası olmayan bir şarta bağlamak, lağvdır. Yani şart geçersizdir, ama hibeye tesir etmez. Bu parayı başka bir ihtiyaç için kullanmak câizdir.
    12 Ekim 2013 Cumartesi
  • Sual: Tez çalışması için elimde bulunan 972 hicrî tarihli bir mahkeme ilâmında, bir kimse babasından intikal eden ve kardeşiyle ortak olan evdeki hissesini ölünceye kadar bakmak üzere birine hibe ediyor. Sonra komşusu şuf’a talebinde bulunuyor. Mahkeme bu talebi reddediyor. Bunun sebebi ne olabilir?
    Cevab: Hibede şuf’a cereyan etmez ise de burada ivazlı hibe var. Ancak şuf’anın sıhhati için, malın malum bir bedel karşılığında satılmış olması lâzımdır. Meçhul bir bedel veya mal olmayan bir bedel ile temlik edilen akarda şuf’a cereyan etmez. Ölünceye kadar bakma, bir hizmet ve menfaatten ibarettir. Binaenaleyh meselede şuf’a cereyan etmez. İkinci bir husus, satılan akarda mâlikin mülkiyet hakkının tamamen zâil olması şuf’anın sıhhati için şarttır. Meselâ muhayyerlik varsa, şuf’a cereyan etmez. Meselede de mâlik, kendisine bakma karşılığı temlik ettiği için, bu vaad yerine getirilmezse, akar, satıcının mülkiyetine dönecektir.
    12 Ekim 2013 Cumartesi
  • Sual: Bir kimse, oturduğu evin tapusunu kendi üzerine yapsa, akabinde bu evi, samimi olarak, zevcesine hediye ettiğini söylese, fakat tapu hâlâ kendi üzerine kalsa, bu ev zevcenin olur mu?
    Cevab: Kadın o evde oturuyorsa, teslim sayılır. Ev kadınındır. Zira hükmen teslim sayılır. Kadın o evde oturmuyorsa, boşaltıp anahtarını teslim etmek lâzımdır. Tapuyu çevirmek, mülkiyet için şart değildir. Boşaltıp, anahtarını vermez, ama tapuyu çevirirse, yine ev kadının olur.
    26 Ekim 2013 Cumartesi
  • Sual: Bir kimse bir çocuğa oynaması için, al bu telefon senin olsun dese, ama niyeti hediye etmek olmasa, bu telefon çocuğun malı olur mu?
    Cevab: Kazâen olur ise de, diyâneten olmaz. Zira latife (şaka) beyanıdır. Önceden iki şâhid tutmuşsa, kazâen de olmaz.
    8 Aralık 2013 Pazar
  • Sual: Kredi kartlarından verilen bonus, puan gibi hediyeleri kullanmak doğru mudur?
    Cevab: Evet. Bankanın hediyesidir.
    8 Aralık 2013 Pazar
  • Sual: 4 çocuklu bir babanın, sağ iken tüm mal varlığını sadece erkek evladına bağışlaması caiz midir?
    Cevab: Sahih ise de, diğer çocukları salih ise, bu yaptığı mekruhtur.
    9 Mart 2014 Pazar
  • Sual: Bir kadın, kendi kazancından, eşinin rızası olmasa dahi ailesine yardım edebilir mi?
    Cevab: Evet. Kadının kendi mülküdür, dilediğini yapabilir.
    28 Nisan 2014 Pazartesi
  • Sual: Devletin yeni doğan çocuklar için babanın adına bankaya yatırdığı süt parası (Emzirme Parası) şer’en kime aittir?
    Cevab: Bu para çocuğun değil; verilen kişinindir.
    28 Nisan 2014 Pazartesi
  • Sual: Almanya’da bir cemaate fahrî imamlık yaparak ücret alan kimse, ayrıca devletten işsizlik maaşı alabilir mi?
    Cevab: Birincisi, hediye ahkâmına tâbidir. İkincisi, kanunî bir alacaktır. Her ikisi de rıza ile olduğu için caizdir.
    20 Ekim 2014 Pazartesi
  • Sual: Babam bundan 11 yıl önce dedemden kalma arsanın mülkiyetini 3 halamın izniyle kendi üstüne aldı; onlara da çok düşük bir para verdi. 1 sene sonra da onlardan gizli o zamanın parasıyla 30 bin liraya sattı. Şimdi o arsa 250 bin oldu. Halamların biri o arsanın parasından 250 bin lira üzerinden hakkını istiyor. Yoksa hakkını helal etmeyeceğini söylüyor. Bunun dinen hükmü nedir?
    Cevab: Halalar, haklarını hibe etmişlerse, bir şey isteyemezler. Ama hibe etmedikleri; sadece babanıza tapu muamelesi için izin verdikleri anlaşılıyor. Şu halde, o zamanki satıştan (30 bin lira) miras hisselerine düşen gerçek kısmın, bugünki altın kıymetini ödemesi gerekir.
    16 Ağustos 2015 Pazar
  • Sual: Hayır işlerinde kullanmak üzere, belediyelerden, kamu örtülü ödeneğinden, resmî olmayan yollarla kamudan veya kamu baskısı ile kamuya iş yapan müteahhitlerden maddi kaynak almak caiz midir?
    Cevab: Bunun bedelini ücrete, yani halka aksettireceklerdir. Caiz olmaz.
    16 Ağustos 2015 Pazar
  • Sual: Kamu ihâlesine girene, git şu vakfa veya câmiye yardım et veya şuraya mektep yap demek caiz olur mu?
    Cevab: Bu çok yaygındır. Fâsid şart ve rüşvet olur. Bunun faturası dolaylı olarak halktan çıkıyor. Çok mahzurludur. Dârülharbde de hükmü böyledir.
    2 Ocak 2016 Cumartesi
  • Sual: İki çocuğu olan bir kimse, çocuklarından birine ev alması için biraz para verse, diğerine vermese  bunun hükmü nedir?
    Cevab: Herkes malını dilediğine verir. Bunu kimse bozamaz. Ancak çocukları arasında haksız yere ayrım yapmak mekruhtur.
    16 Şubat 2016 Salı
  • Sual: Arkadaşımızın çalıştığı iş yerinde bize ikram olarak çay ısmarlaması, buna hakkı olup olmadığını bilmediğimiz için caiz olur mu?
    Cevab: Caizdir. Hakkı olmasa ısmarlamaz.
    16 Şubat 2016 Salı
  • Sual: Hibe ta'likî ve infisahî şarta bağlanamıyor. Buna göre birisi diğerine "Üniversiteyi birincilikle bitirirsen sana bir telefon alacağım" dese, diğeri de kabul etse, borç doğar mı?
    Cevab: Va’d, kazaî borç doğurmaz. Dinî bir borçtur. Ama hükmü müstehabdır; yani ödenmezse kul hakkı doğmaz.
    7 Nisan 2016 Perşembe
  • Sual: Hastahanede personel müdürü olan biri, bazı kimselere yardımcı olsa, onlar da hediye getirse, caiz olur mu?
    Cevab: Baştan şart koşulmadığı için rüşvet değil, hediyedir.
    26 Nisan 2016 Salı
  • Sual: Mektepte tertiplenen kermeste alışveriş yapanlara bilet verip sürpriz çekiliş yapmak veya ayrıca bunun için 5 liraya bilet satmak, kazananlara hediye vermek caiz midir?
    Cevab: Hayır. Garer (belirsizlik) bulunan satış bâtıldır.
    25 Haziran 2016 Cumartesi
  • Sual: Talebenin, kazancının helâl, meşru olduğundan emin bulunmadığı bir şirketin bursundan faydalanmasında mahzur var mıdır?
    Cevab: Malının tamamı haramdan olduğu iyi bilinmedikçe bununla muamele yapmak, hediyesini almak, ikramını yemek caizdir.
    7 Aralık 2016 Çarşamba
  • Sual: Evlatların veya dostların hediye ettiği para ile hacca gitmek farz olur mu?
    Cevab: Elbette. Mülküdür.
    14 Eylül 2021 Salı
Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci
  • TR
  • EN
© 2019
  • Anasayfa
  • Biyografi
  • Kitaplar
  • Makaleler
    • - Aktüel
    • - Akademik
    • - English
    • - Arabic
    • - Diğer Diller
  • Programlar
    • - Televizyon
    • - Radyo
    • - Youtube
  • Yazışmalar
    • - Tüm Sualler
    • - Sual Başlıkları
    • - Sual Gönder