İttihatçılar zamanında ordu içinde dinsizce tatbikata Enver Paşa gibi dindar bir şahsiyet nasıl izin veriyordu?

Tarih, şahsiyetlerin hususi hayatı ile ezcümle dindarlığı ile alakadar olmaz. Bir şahsın dindar olup olmaması kendi bileceği iştir. Bundan dolayı kritik edilemez. Ama böyle olmayan birisi için dindar demek, tarihi tahrif ve halkı yanıltmak olur. Dinin yasakladığı işleri yapan, ezcümle halifeye ayaklanan, masum insanları gözünü kırpmadan öldüren, bir İslam ülkesini Hristiyan Almanlar uğruna harbe sürükleyen, Müslüman evlatlarını bu yolda telef eden ve İslam beldelerinin çiğnenmesine sebep olanlar nasıl dindar olarak vasıflandırılabilir? Enver Paşa, hemen bütün Jön Türkler gibi dindar bir insan değildi. Ailesi de böyleydi. Ama politik sebeplerle dindar görünmeyi tercih ettiği anlaşılıyor. Namaz kılmaya bile halife damadı sıfatıyla kalkıştığı Türkistan macerasında başladığını mektuplarında yazar. Türkiye’de iken yaptığı bazı gösteriler, bir ara parklarda kadınlarla erkeklerin ayrı ayrı gezmesini emretmesi gibi, etrafının gözünü boyamış olmalıdır. Jön Türkler propagandanın ehemmiyetini çok iyi anladıkları ve geldikleri kitle itibariyle kendilerini kabul ettirebilmek adına çok ihtiyaç duydukları için, hayatları boyunca bundan istifade etmesini iyi bilmişlerdir. Öyle ki Jön Türklerin hayatı adeta birer sinema filmi, kendileri de usta birer artisttir. Meşrutiyet devri, Enver Paşa’nın fatih sıfatıyla at üzerinde Edirne’ye girişi, Şark cephesinde paltosu olmayan askerleri teftişinde, birkaç metre ötede kendi paltosunu çıkarıp yaverine vermesi, Resneli Niyazi’nin karargah kasasındaki parayı alıp hürriyet için geyiğiyle dağa çıkması, Cemal Paşa’nın Suriye Sultanı edasıyla Şam’da asıp kesmesi, Fahri Paşa’nın Ravza’ya girip seni bırakmam ya resulallah diye bağırması gibi teatral sahnelerle doludur. Bardakçı, Enver’in gurbet günlerinde dine daha fazla bağlandığını, artık beş vakit namazını aksatmamaya itina ettiğini söyler (s. 213-214). “Sabah alelusül onda kalktım. Banyomu ve abdestimi de alıp namazımı kıldıktan sonra gezmeye çıktım. Ha! Efendiciğim, namaz deyince şaşacaksın. Hakikaten tuhaf bir deruni arzu ile şimdi namaza başladım. Dün sabah namazını kıldım. Malum ya! Seferi olduğumdan her vaktin namazını ikişer rekat kılıyorum ve vaktinde eda edemezsem alelekser sabah namazında hepsi geçmiş olarak kılıyorum. Bilmem cicimin hoşuna gidecek mi? Allah kabul etsin!” (16 Mart 1921 tarihli mektubundan). Daha evvel namaz kılmayan Enver’in, bundan dolayı zevcesinin şaşıracağını söylemesi, namaza bu kadar uzak olduğunu gösteriyor. 

Enver Paşa iffetine düşkün olmakla da tanınmıştır. Nitekim evlendikten sonra mazbut bir hayat sürdüğü görünmektedir.  Kısa boylu olmakla beraber güzel yüzlü, yakışıklıydı. Konuşurken yüzü kızarırdı. Bu, Alman hanımlarının dikkatini çekmişti. Bunlara alaka göstermeyen Enver’in, kendisinden beş yaş büyük bir Mısır prensesi, Hıdiv İsmail Paşa’nın torunlarından Prenses İffet Hasan (1876-1962) ile kısa bir macera yaşadığı söylenir. Garip bir tesadüf eseri, Prenses İffet’in büyük kızı Mislimelek (1900-1976), Enver'in biraderi Nuri Killigil ile evlendi. 

Jön Türk arkadaşlarından Rıza Nur hatıralarında diyor ki: “Enver'in iffet hususunda gayet temiz olmak şöhreti vardı. Herkes, bilhassa İttihadçılar, Enver için ‘Ömründe asla fuhuş yapmamış’ derlerdi. Şimdi mektuplar aksini ispat ediyor. Sonra bana Berlin'de Profesör (S), Postdam’da hanesinde ziyafet verdi. Meğerse Enver Berlin’de ataşemiliter iken bu hanede pansiyoner kalmış. Profesörün karısı ile sevişmiş imiş. Diyorlardı ki, Profesörün küçük çocuğu Enver’indir. Hakikaten çocuk Enver'e çok benziyor. Profesör de karısını ve o çocuğunu hiç sevmiyormuş.” (Hayat ve Hatıratım, II/809-811) Kayzer’in muhafız alayında vazifeli Damat İsmail Hakkı Bey (Okday), Yanya’dan Ankara’ya isimli hatıralarında Sarre ailesi ile Enver arasındaki yakınlığın bir pansiyoner münasebetinden çok daha ileri olduğunu yazar: “Devrin Harbiye Nazırı Enver Paşa, Osmanlı Devleti’nin Berlin Ataşemiliteri iken Humann'ın kızkardeşinin kocası Profesör Sarre'nin evinde pansiyoner olarak yatar, kalkar, yer, içerdi. Bu yüzden de ailenin yakın dostu bulunmaktaydı.” Murat Bardakçı, Enver kitabında, bu hadiseye temas eder: “Türkiye’de zaman zaman bulunmuş arkeolog Friedrich Sarre'nin karısı ve Hans Humann'ın ablası Maria Sarre, Enver’in yakın dostu idi. Onun Berlin’deki ataşemiliterlik senelerinde mühim kişilerle tanışmasını temin etti. Enver’in Naciye Sultan ile evlenmesinden evvel dert ortağı ve içini rahatça açabildiği tek kişi Maria idi. Arnavutluk’ta 1911 ilkbaharında başlayan isyandan 1913 sonbaharına kadar iki buçuk sene boyunca yaşadıklarını günlük şeklinde yazıp Maria Sarre’ye gönderdiği çok sayıda Fransızca mektuba döktü. Berlin'e gönderdiği bu mektuplar, sürgün senelerinde Naciye Sultan’a yazdıklarının birer provası gibi idi; Naciye’sine hitaben kullandığı sevgi ifadeleri ve özel cümleler dışında, şablon neredeyse aynıydı.” (s. 108 vd) 




31 Mayıs 2023 Çarşamba
Alakalı Başlıklar