Sual
Cevap
Tutulmamış oruçların fidye vererek ıskat edilmesi için nass vardır. Namaz, oruçtan daha mühim olduğundan, şer’i bir özür ile kılınamamış ve kaza etmek istediği halde, ölüm hastalığına yakalanmış bir kimsenin, kaza edemediği namazları için de, oruçta yaptığı gibi ıskat yapılması için, bütün âlimlerin sözbirliği vardır. Namazın ıskatı olmaz diyen kimse cahildir. Hadisi şerifte, “Bir kimse, başkası yerine oruç tutamaz ve namaz kılamaz. Fakat onun orucu ve namazı için fakiri doyurur” buyuruldu. (Tahtavi haşiyesi)
İslamiyet'te ıskat ve devr yoktur. Bu, Hıristiyanların günah çıkartmasına benziyor, gibi sözler doğru değildir. “İslâmiyette ıskat yoktur, Birgivi uydurmuştur” sözü de yanlıştır. Cenab-ı Peygamber, “Ümmetim dalalet üzerinde birleşmez” ve “Müminlerin güzel gördüğü şey, Allah indinde de güzeldir” buyurdu. İslamiyet'te din adamları ıskat yapamaz. Iskatı yalnız ölünün vasisi (vasiyetle tayin ettiği kişi), vasiyeti yoksa, varisi yapabilir ve para din adamlarına değil, fakirlere verilir. Bugün, hemen her yerde, ıskat ve devr işleri İslamiyet'e uygun yapılmamaktadır. İslamiyet'te ıskat yoktur diyenler, muhtemelen buna aldanmaktadır.
Faite namazları olan, yani özür ile kaçırıp, kazaya kalmış namazları bulunan bir kimse, bunları ima ile de kılmağa gücü yeter iken kılmamış ise, öleceği zaman, bunların keffaretinin ıskat edilmesi (üzerinden düşürülmesi) için vasiyet etmesi vaciptir. Kazaya gücü yetmemiş ise, vasiyet etmesi lazım olmaz. Ramazan’da oruç yiyen misafir ve hasta da, kaza edecek zaman bulmadan ölürse, vasiyet etmeleri lazım gelmez. Allah, bunların özürlerini kabul eder.
Hastanın keffaretlerinin ıskatı, öldükten sonra velisi tarafından yapılır. Ölmeden önce yapılmaz. Diri insanın, kendi için ıskat yaptırması caiz değildir. Üzerinde Allah hakkı veya kul hakkı bulunan kimsenin, iki şahit yanında vasiyet söylemesi veya yazmış olduğunu bunlara okuması vaciptir. Üzerinde hak bulunmayanın vasiyet etmesi müstehabdır. (Birgivi)
Keffaret ıskatını vasiyet eden meyyitin velisi, yani mirasını yerlerine sarf için vasiyet ettiği vasisi, vasi yoksa varisi olan kimse yapar. Vasi veya varis, mirasın üçte birinden, her bir vakit namaz için ve vitir namazı için ve kaza edilmesi lazım olan bir günlük oruç için, birer fıtra miktarı, yani yarım sa (1750 gram) buğdayı veya bu miktarda parayı fakirlere veya fakirlerin vekillerine fidye olarak sadaka verir.
Vasiyet etmedi ise, vasi veya varisin keffaret ıskatı yapması, Hanefi’de lazım olmaz. Şafii mezhebinde meyyitin kılmadığı namazları için fidye verilmez. Verilir kavli de vardır. Yapılırsa iyi olur. (Nefulenam fi Iskatissalati ves-Sıyam; İbni Kasım’ın Ebu Şüca metni şerhine Bacuri Hâşiyesi)
Vasi ve varis dışında kimselerin de, ölü için Allah rızası için kendi malından ıskat yapması caizdir.
Veli, ıskat yapamayacak halde ise, o meyyitin ıskatlarını yapmak için yabancı birini vekil eder. Iskatları, devri, başkalarına tercihen bu vekil yapar.
Kul hakkını, vasiyet olmasa da, meyyitin bıraktığı maldan velinin ödemesi, her mezhepte lazımdır. Hatta alacaklılar, mirası ele geçirince, mahkemesiz bile alabilirler.
Kazaya kalan oruçların fidyesini, yani mal ile ödenmesini vasiyet etti ise, bunu yerine getirmek vaciptir. Çünkü İslamiyet emretmektedir. Vasiyet etmedi ise, varisi kendi malı ile yapabilir. Namazı vasiyet etti ise, namaz fidyesini vermek vacib değil, caiz olur. Bu son ikisi kabul olmaz ise, hiç olmazsa sadaka sevabı hâsıl olup, günahlarını temizlemeğe yardım eder. İmam-ı Muhammed böyle buyurmuştur. Nefsine ve şeytana uyarak namazlarını kılmamış, ömrünün sonuna doğru buna pişman olup kılmağa ve kaza etmeğe başlamış olanın, kaza edemediği namazlarının ıskatının yapılması için vasiyet etmesi caizdir (Mecmaulenhür)
Kul hakları, ödenecek borçlar, emanet, gasp, sirkat (hırsızlık), ücret ve bey’ (alışveriş) sebebi ile doğmuş borçlar ve döğmek, yaralamak, haksız olarak kullanmak gibi beden hakları ve söğmek, alay, gıybet, iftira gibi kalb haklarıdır.
Vasiyet eden meyyitin malının üçte biri ıskat yapmağa yetiyorsa, velinin bu mal ile fidye vermesi lazımdır. Kifayet etmiyorsa, sülüsten (üçte birden) fazlası, bütün varislerin izniyle ıskata harcanabilir. Varisler razı olmazsa, ıskat isteyen varis kendi hissesinden teberru olarak ıskatı yapabilir.
Bunun gibi, farz olan haccının yapılması için vasiyet etse, varisi veya başka biri, hac parasını hediye verse, caiz olmaz. Kendi malından vekil gönderilmelidir. Ölmeden vasiyet etmeyip, varisi kendi parası ile iskat yapsa veya hacca gitse, meyyitin borcu ödenmiş olur. Varisten başkasının parası ile bunlar caiz olmaz diyenler varsa da, Dürrü’l-Muhtar, Merakıyu’l-Felah ve Cilaü’l-Kulub kitaplarının sahipleri olur dediler.
Keffaret ıskatı, yalnız Hanefi mezhebinde, buğday yerine un veya bir sa’ arpa, hurma, üzüm ile de hesab edilerek, bunlar da verilebilir. Çünki bunlar buğdaydan daha kıymetli oldukları için, fakire daha faydalıdırlar. Hepsi yerine kıymetleri olan altın veya gümüş de verilebilir. Diğer üç mezhebin Hanefi’yi taklit etmeleri caizdir. Secde-i tilavet için fidye vermek lazım değildir.
Kerahet ve fesad bulunması ihtimalinden dolayı, bütün namazlarının iskatı için vasiyet eden meyyitin hiç malı yoksa veya üçte biri, vasiyete yetişmiyorsa veya hiç vasiyet etmemiş olup, vasi veya varis kendi malı ile ıskat yapmak istiyorsa, devr yapabilir.
Devr yapmak için, veli, bir aylık veya bir senelik ıskat için lazım olan altın liralık veya beşibiryerde veya bilezik, yüzük veya gümüş geçer para ödünç alır. Meyyit erkek ise, yaşından 12 sene, kadın ise 9 sene düşerek, kaç sene borcu olduğunu hesaplar.
Hanefi mezhebinde, bir günlük altı namaz için, 10,5 kilo, bir güneş yılı için, 3800 kilo buğday vermek lazımdır. Mesela, bir kilo buğday 180 kuruş olduğu zaman, bir senelik namaz ıskatı 6898 lira olur. Bir altın lira [7 gram ve 20 santigram olup], buğdayın kilosu 180 kuruş olduğu zaman 120 lira idi. Yani bir kilo buğday bedeli, bir gram altın kıymetinin takriben onda biridir [9,26 da biri]. Bir aylık namaz ıskatı için 4 tam ve 3 çeyrek, bir senelik için 57,5 veya ihtiyatlı olarak 60 altın lazım olur. Bir aylık namaz ıskatı için, 5 altın lira vermek lazım, demektir. Meyyitin velisi 5 altın lira veya bu ağırlıkta [36 gr] bilezik ödünç alsa ve dünyaya düşkün olmayan, dinini bilen ve seven bir veya birkaç, mesela dört fakir bulur. Bunların fıtra veremeyecek, yani zekât alabilecek fakir olmaları şarttır. Fakir olmazlar ise, ıskat kabul olmaz. fakirlerin vadesiz veya vadesi gelmiş borcu da olmamalıdır. Her ne kadar ıskat sahih olursa da, fakir eline geçen ile borcunu hemen ödemediği için günaha girer. Meyyitin velisi, yani vasiyet ettiği kimse veya varislerinden biri veya bunlardan birinin vekil ettiği kimse, “Merhum felanca efendinin ıskat-ı salatı için, bedel olarak, bu beş altını sana verdim” diyerek, 5 altını birinci fakire sadaka niyet ederek verir. Sadakayı fakire verirken “hediye ediyorum” demek caizdir. Sonra fakir, “Aldım, kabul ettim. Sana hediye ediyorum” diyerek bunu varise veya varisin vekiline hediye eder. O da teslim alır. Sonra, yine buna veya ikinci fakire verir ve hediye olarak ondan geri teslim alır. Böylece, aynı fakire dört kere veya dört fakire birer kere verip ve almakla bir devr olur.
Bir devrde, 20 altınlık namaz keffareti ıskat edilmiş olur. Meyyit erkek ve 60 yaşında ise, 48 senelik namaz için, 48x60=2880 altın vermek lazım olur. Bunun için de, 2880:20=144 kere devr yapar. Altın adedi 10 lira veya bunların ağırlığında bilezik ise, 72 devr; altın 20 tane ise, 36 devr yapar.
Fakir adedi 10 ve altın adedi de 10 ise, 48 senelik namaz keffaretinin ıskatı için, 29 devr yapar. Çünkü: Namaz kılmadığı yıllar x bir yıllık altın sayısı = fakir sayısı x bir fakire verilen altın sayısı x devr sayısıdır. Misalimizde yaklaşık olarak: 48 x 60 = 4 x 5 x 144 = 4 x 10 x 72 = 4 x 20 x 36 = 10 x 10 x 29 dur.
Görülüyor ki, namaz ıskatında, devr sayısını bulmak için, bir yıllık altın sayısı ile meyyitin namaz borcu yılı çarpılır. Ayrıca, devr olunan altın lira sayısı ile fakir sayısı da çarpılır. Birinci çarpım, ikinci çarpıma bölünür. Bölüm, devr sayısı olur.
Buğdayın ve altının kağıt lira karşılığı değerleri her zaman yaklaşık olarak aynı nispette değişmektedir. Yani, ıskat için, bir yıllık buğday miktarı değişmediği gibi, altının kıymeti, dünya piyasasına bağlanarak, aşırı yükselmediği zamanlarda, bir yıllık altın sayısı da, yani Hanefi mezhebi için, yukarda bulunan 60 altın lira da hemen hemen aynı olmaktadır. Bunun için, böyle fevkalade haller haricinde: Bir aylık namaz ıskatı 5 altındır. Bir aylık Ramazan orucu ıskatı takriben 1 altındır. Devr edilecek altın lira ve devr sayısı, buradan bulunur.
Altın lira yok ise, veli, bilezik, yüzük gibi altın eşya, birinden ödünç alır. Bundan, “namaz kılmadığı sene adedi x 7,2 gram” tartılıp, bir mendile konur. Mendilde, namaz kılmadığı sene adedi kadar altın lira vardır. 60 adedi, devre oturan fakir adedine bölününce, devr adedi malum olur. Altın az ise, birincidekinin yarısı kadar tartılır. Devr adedi, birincinin iki misli olur. Misalimizde, 48 x 7,2 = 350 gram altın ve 10 fakir ile 6 devr; 70 gram altın ile 30 devr yapılır.
Devr bitince, sondaki fakir, elindeki altınları veliye (vasi veya varise veya ıskatı yapana) hediye eder. Bu da borcunu öder. Velide altın liralar varsa, namaz kılmadığı seneler adedince, altın lira ile devr yapılır. 60 adedi, devre oturan fakir adedine bölününce, devr adedi malum olur. Altın adedi, namaz borcu olan seneler adedinden birkaç defa az olursa, devr adedi, o kadar defa çok olur. Yukarıdaki misalde, 48 altın lira ve bir fakir ile 60 devr ve 4 fakir ile 15 devr, 10 fakir ile 6 devr yapılır. Altın lira 10 aded ise, 48 yerine 50 kabul edip, 4 fakir ile 75 devr yapılır. Fakir adedi de 10 olursa, 30 devr yapılır.
Namaz ıskatı bittikten sonra, tutulmayan, kaza edilmeleri lazım olan, 48 senelik, oruçların ıskatı için, 5 altını 4 fakire 3 kere devr eder. Çünki bir senelik yani, otuz günlük oruç keffaret ıskatı, 52,5 kilo buğday veya 5,25 gram altın, yani 0,73 adet altın lira olmaktadır.
Görülüyor ki, Hanefide bir altın bir senelik oruç keffaretini ıskat eder ve 48 sene için 48 altın vermek lazım olur. 5 altın ile 4 fakire bir devr yapınca, 20 altın verilmiş oluyor.
Kaza edilmeleri lazım olan oruçların ıskatı yapıldıktan sonra, zekât için, sonra kurban ve sadaka-i fıtr, nezr ve varisleri bilinmeyen kul hakları için de birkaç devr yapılır.
Maliki ve Şafii mezheplerinde, namaz için de fidye yapılır kavline göre, vitir namazı sünnet olduğu için, bir günde beş namaz fidyesi verilir. Bu iki mezhepte, bir namaz ve bir oruç fidyesi olarak bir müd buğday verileceği el-Envar ve Nef’u’l-Enam’da yazılıdır. Bir müd 173,3 dirhem olup, bir günlük beş namaz fidyesi 2,1 kgr, bir ay için 63 kgr. buğday, yani 0,875 aded altın lira, bir sene için 705 kgr. buğday veya 10,5 aded altın ve bir aylık oruç fidyesi 5,2 kgr. buğday, 0,07 aded altın olur. Maliki ve Şafiiler, Hanefi mezhebini taklit ederken, bir aylık namaz fidyesi 5 altın, bir aylık oruç fidyesi bir altın hesab eder.
Bir yemin keffareti için, bir günde 10 fakir ve özürsüz bozulup keffaret lazım olan bir günlük oruç keffareti için, bir günde 60 fakir lazımdır ve bir fakire bir günde, yarım sa buğdaydan fazla verilemez. Yani, birkaç yemin keffareti bir günde 10 fakire verilemez. O halde, yemin ve oruç keffaretleri için bir günde devr yapılamaz.
Yemin vasiyeti varsa, bir yemin için, bir günde 10 fakirin her birine 2’şer kilo buğday veya un veya bu değerde herhangi bir mal, altın, gümüş verilir. Bunları, bir fakire, 10 gün arka arkaya vermek de olur. Yahut bir fakire kâğıt para verip, “Seni vekil ediyorum. Bu para ile hergün, sabah ve akşam olmak üzere, iki kere on gün karnını doyuracaksın!” demelidir. Karnını böyle on gün doyurmayıp, kahve, gazete parası yaparsa, caiz olmaz. En iyisi, bir aşçı ile pazarlık edip, on günlük parayı aşçıya verip, fakir, bu aşçıda, hergün, sabah ve akşam olmak üzere iki kere on gün karnını doyurmalıdır.
Niyet ettikten sonra bozulan oruç ve zıhar keffaretleri de böyle olup, bu ikisinde, bir günün keffareti için, altmış fakire bir gün veya bir fakire altmış gün yarım sa buğday veya bu değerde başka mal vermek veya hergün iki kere doyurmak lazımdır.
Vasiyet edilmeyen zekât ıskatı yapılması lazım değildir. Varisin, zekat ıskatı için de, kendiliğinden devr yapabileceğine fetva verilmiştir. Veli, altınları fakirlere her verişte, namaz veya oruç iskatı diye niyet etmelidir. Fakir de, veliye geri verirken, hediye ediyorum demeli ve veli teslim aldım demelidir. Fakir aldığı zekatı, zengine verebilir. Verdiği hediye olur. Zenginin bunu alması helal olur. Çünkü fakir kendi mülkünden vermiştir. Resulullah zengin, fakir ayırmadan, herkesin hediyesini kabul eder, hepsine, daha fazla karşılığını verirdi. Nitekim Resulullah Aişe’nin odasına geldi. Çömlekte et kaynıyordu. Azatlı köle Berire’ye sadaka verilen et idi. Resulallah sadaka (zekât) yemediği için ikram etmedi. “Bu et Berire için sadakadır. Onun bize verdiği ise hediye olur” buyurdu.
Devre oturan fakirlerin meyyitin akrabasından olması caizdir. Kurban ve fıtra nisaba malik olmaması şarttır. Fakire verirken, “Falancanın şu kadar namazının ıskatı için, şunu sana verdim” demesi lazımdır. Fakir de, “Kabul ettim” demelidir ve altınları alınca, kendinin mülkü olduğunu bilmesi lazımdır. Bilmezse, önceden öğretmelidir. Bu fakir de lütfedip, kendi isteği ile “Falancanın namazının ıskatı için, bedel olarak şunu sana verdim” diyerek başka fakire verir. O fakir de, eline alıp, “Kabul ettim” demelidir. Alınca, kendi mülkü olduğunu bilmelidir. Emanet, ödünç gibi alırsa devr kabul olmaz. Bu ikinci fakir de, “Aldım, kabul ettim” dedikten sonra, “Ol vech ile sana verdim” diyerek üçüncü fakire verir.
Ondan sonra, altınlar hangi fakirde kalırsa, lütfedip, arzusu ve rızası ile, veliye hediye eder. Veli alıp, kabul ettim der. Eğer fakir hediye etmezse, kendi malıdır, zor ile alınamaz. Veli bir miktar altını veya kâğıt para veya meyyitin eşyasından bu fakirlere verip, bu sadaka sevabını da meyyitin ruhuna hediye eder. Borcu olan fakir ve bâliğ olmamış çocuk devr yapmağa katılmamalıdır. Çünkü borçlunun, eline geçen altınlar ile borcunu ödemesi farzdır. Bu farzı yapmayıp, altınları meyyitin keffareti için yanındaki fakire hediye vermesi caiz olmaz. Devr kabul olur ise de, kendisi hiç sevap kazanmaz. Hatta günaha girer. Çocuk zaten hediye veremez.
Çok sayıda namaz, oruç, zekat, kurban ve yemin borçları olup da, bunlar için, mirasın üçte birinden az bir malın devr edilmesini ve geri kalan mal ile, Kur'an-ı kerim, hatmi tehlil ve mevlid okutulmasını vasiyet etmek caiz değildir.
Meyyitin borçlu olduğu namazları, oruçları, varislerin ve herhangi bir kimsenin kaza etmesi caiz değildir. Fakat nafile namaz kılıp, oruç tutup, sevabını meyyitin ruhuna hediye etmek caiz ve iyi olur.
Meyyitin borcu olan haccını, vekil ettiği kimsenin, meyyitin parası ile kaza etmesi caiz olur. Yani, meyyiti borçtan kurtarır. Çünkü hac, hem beden ile, hem de mal ile yapılan ibadettir. Nafile hac, başkası yerine her zaman yapılır. Farz hac ise, ancak ölünceye kadar hacca gidemeyecek kimse yerine, vekili tarafından yapılır.
Mecmau’l-Enhür ve Dürrü’l-Münteka’da “Meyyitin ıskatını defnden önce yapmalıdır” diyor. Definden sonra da caiz olduğu, Kuhistani’de yazılıdır. Meyyit için yapılan namaz, oruç, zekât, kurban keffaretlerinin ıskatında, bir fakire zekât nisabından fazla verilebilir. Hatta altınların hepsi, bir fakire verilebilir.
Bir kimse hayatta iken kılmadığı/kılamadığı namazların; tutmadığı/tutamadığı oruçların ıskat devrini yapamaz. Oruç tutamayacak kadar ihtiyar olanın ve iyileşmesi mümkün olmayan hastanın, tutamadığı oruçların fidyesini vermesi caizdir. Hastanın, namazlarını başı ile ima ederek de kılması lazımdır. Böyle ima ile bir günden fazla namaz kılamayacak hastanın, kılamadığı namazları af olur. İyi olursa, bunları kaza etmesi lazım gelmez. Tutamadığı oruçları, iyi olunca tutması lazımdır. İyi olmayıp, vefat ederse, bu oruçları af olur.