Amerika’da okuduğum şehirde Cuma namazları kılınan bir mescid var. Cuma namazlarını 1:30'a sabitlemişler; yaz kış bu vakitte kılıyorlar. Fakat bazen yazları 1:30’da vakit girmemiş oluyor. Kışın tabi böyle bir sorun olmuyor. Bu saatte direkt hutbeye çıkıp, yarım saat kadar hutbeden sonra namaza geçiliyor. Hutbe tabii ingilizce. Namazı kıldıran kişilerin itikatlarından tam emin değilim. Ama bu mescide ait internet sitesinde buranın sorumlusu gibi görünen insan sünnete seniyeye uymayan top sakallı bir kişi. Şu ana kadar Cumaları o vakitlerde üniversitede vazife olduğundan gidemiyordum. Fakat bundan sonra program değiştiğinden vakit uygun olabilecek. Cumalara gidelim mi?
Cuma namazı kılan ve bunun için mescid yapanlar, elbette vaktin namazın şartı olduğunu da bilirler. Cuma namazı öğle vakti girdikten sonra kılınır. 1:30’ta öğle vakti giriyor olsa gerek. Bazı takvimlerde 60 arzının üzerindeki yerlerde temkin mikdarı çok yüksek olabiliyor. Bu sebeple vakit girmediğini zannetmiş olabilirsiniz. Öğle vakti mevsimlere göre fazla değişmez. Zaten Cuma namazı hutbeden sonra kılınıyor. Hiç değilse hutbenin bir kısım ile farz olan namaz vaktinde kılınmış olur. Hutbe bütün dünyada Arapçanın yanında mahallî lisanlarda okunuyor. Bunun namaza bir zararı yok. Ancak tahrimen mekruhtur. Bunun vebali de böyle okuyana aittir, cemaate değil. Cemiyet sorumlusu ile Cuma namazının alakası olmayabilir. İslâm cemiyeti reisleri umumiyetle popüler şahıslardan seçilir. Top sakalı sünnet olarak bıraktığını bilemeyiz. Eğer sünnete uymak niyetiyle bir kabzadan kısa sakal bırakmışsa, bu bidattir. Köse ise, sakalı uzamıyorsa, moda diye veya sakal uzatamayıp tamamen kesmesi de mümkündeğilse, bidat denemez. Şafiî mezhebinde az bir sakal bile sünnet için kâfidir. Bid’at sayılmaz. Her gün traş olunsa bile, akşama bir mikdar sakal uzamış olur. Buna bid’at denemez. Cuma namazı farzdır. Dârülharbde Hanefi mezhebine göre farz olmamakla beraber, Müslümanlar toplanıp kılıyorsa, kılınır. Cemaatten ayrılmamalıdır. Fitneye sebep olur. Hem orada Müslüman gençlerle tanışırsınız. Size dünyevi faydaları dokunabileceği gibi, sizin de onlara emr-i maruf yapma imkânınız doğar. İnsanlara bu kadar soğuk ve peşin hükümlü bakmamak, hepsine acımak ve faydalı olmaya çalışmak lazımdır.


14 Kasım 2011 Pazartesi