YILDIZ SARAYI NASIL YAĞMA EDİLDİ?
31 Mart 1325 (1909) darbesinin neticesi olarak 27 Nisan’da Sultan II. Abdülhamid tahttan indirilip, ertesi günü Selânik’e sürgüne gönderilmiş; ailesi de saraydan çıkarılmıştı.
Daha 25 Nisan’da Yıldız Sarayı, Rumeli’den toplanmış asker, gönüllü ve çapulcular tarafından sarıldı. Padişah’ın tahliyesi üzerine saray işgal edildi (27 Nisan akşamı). Bunlar arasında İttihatçıların dostu, Bulgar komitacı Sandaneski ve çetesi de vardı.
Sadece yıllarca sarayda toplanmış olan sanat eserleri ve kıymetli eşya değil, saray emektarlarının (maaş ve hediyelerden meydana gelen) şahsi servetleri de yağmalandı. Bu emektarlar iç çamaşırlarına kadar tek tek aranarak ve şahsi mal varlıklarına el konulmak suretiyle saraydan atıldı.
Yağmanın kaydı
Ertesi günü, saraydaki kalan eşya ve evrakın tespiti için o zaman şehremini (belediye reisi) olan Ebubekir Hazım Bey riyasetinde 6 kişilik bir heyet kuruldu. Hareket Ordusu Kumandanı Mahmut Şevket Paşa’nın isteğiyle buna nezaret etmek üzere mebuslardan bir de heyet teşkil edildi.
Heyet çalışmalarını tamamladı. Sarayda ele geçirilen para ve kıymetli eşyanın dökümü yapılıp Harbiye Nezareti’ne götürüldü. Bu servet, 450 bin altın lira, gayet kıymettar büyük incilerden müteşekkil 74 bin lira kıymetinde bir tespih, yekûnu henüz malum olmayan 90 bin kadar banknot lira, iki kasa içerisinde tespit edilip henüz sayılmayan ve büyük bir yekûn teşkil eden paralar, beş gözlü çekmece içerisinde elmas, yakut, zeberced ve saire.
Hepsinin kıymeti o zamanki parayla 2 milyon lira tahmin edilmiştir. Ayrıca gayet kıymetli ve murassa bir baston, pırlantalı, yakutlu ağızlıklar, 12 çanta içerisinde tahminî 120 bin lira, bunlardan başka binek ve araba atı olarak 250 at ve henüz açılmamış kasa ve sandıklar vardı.
Buna ilaveten saray müzesinde muhafaza edilen kitaplar, çini takımları, zümrüt, yakut ve elmaslarla süslenmiş kılıç ve silahlar, hükümdarlar tarafından takdim edilen hediyeler milyonlarca lira kıymetindedir.
Saraya verilen jurnaller toplanıp ayrı bir heyet tarafından tasnif edilmiş; içlerinden İttihatçıların verdiği jurnaller de çıkınca, hepsi imha edilmiştir.
Milletten kasıt?
Gazeteler günlerce mahlu padişahı kötülemeye vesile kılarak bu serveti diline dolamıştır. Halbuki 33 sene tahtta kalan Sultan Abdülhamid, şehzadeliğinden beri ticaret yaparak çok büyük servet yapmıştı. Bir cihan devletinin hükümdarlık sarayında böyle bir servetin birikmesi gayet tabii idi.
Padişah’ın menkul malları böylece iç edildikten başka, ileriki günlerde yurt içindeki gayrı menkullerine ve banka hesaplarına da el konulmuştur. Yurt dışındaki banka hesaplarını da, kendisinin ve ailesinin hayatı ile tehdit edilerek, hükümete devretmesi temin olunmuştur.
Mecliste bir mebusun bu servetin akibetini sorması üzerine, Mahmut Şevket Paşa, hepsinin millete ait olacağını söylemiştir ki, burada milletten kasıt, İttihatçılardır. Bunlar Paris ve Londra’ya götürülerek satıldı. Saraylılar, sonradan Yıldız’daki bazı eşyaya, İttihatçıların ileri gelenlerinin evlerinde tesadüf ettiklerini anlatmışlardır.
İtiraflar
Harb kaybedilip de İttihatçılar iktidardan düşünce, yaptıkları açıkça konuşulmaya başlandı. Gazeteler günlerce bunları yazdı. Kaçamayıp da memlekette kalan İttihatçılar iddiaları reddetti. Ancak yağmayı itiraf edenler de yok değildi. İkdam gazetesi, 17 Nisan 1919 nüshasında bu yağmayla itham olunanların isimlerini ve aldıkları iddia edilen şeylerin listesini verir. Listede çok enteresan şahıslar vardır.
Mesela 31 Mart Vakası şahitlerinden General Mustafa Turan, İttihatçıların Yıldız Sarayı’nı yağma edebilmek için 31 Mart Vak’asını tertiplediklerini; Enver ve arkadaşı Bulgar Komite Reisi Sandaneski’nin maiyetleriyle evvelden kararlaştırdıkları gibi Yıldız’ın yağmasına koştuklarını söyler (Taşkışlada 31 Mart). Cevher Ağa, hazinelerin yerlerini söylemediği için öldürülmüş, ikinci musahip Nadir Ağa, korkudan itirafa mecbur kalmıştı.
İttihatçıların ileri gelenlerinden, Teşkilat-ı Mahsusa’nın son reisi Hüsamettin Ertürk der ki: “Abdülhamid, bu 33 senelik saltanatında her taraftan kendisine hediye olarak gönderilen binlerce mücevherleri, altın, gümüş takımlarını, pırlanta, yakut, zümrüd, necef ve daha binbir renk ve çeşitte gözleri kamaştıran büyük bir serveti, Yıldız sarayında, büyük bir dikkat ve itina ile saklamıştı. İttihatçılar, bu muazzam servetin üzerine bir perdei nisyan örttüler!” (İki Devrin Perde Arkası)
İttihatçı gazeteci/mebus Hüseyin Cahid bile, “Olsa olsa belki tek tük, sıradan hırsızlık girişimleri görülmüş olabilir. Herhalde bunun da pek kısa bir zamana sıkışmış olacağı kesindir” diyor (Siyasi Anılar)
Eski defterler
Mütareke devrinde Yıldız Yağması da mahkemeye intikal etti. Damat Ferid Paşa hükümeti zamanında, bu işin failleri olarak görülenler tevkif edildi. Maznunlardan bazısı ölmüş, bazısı kaçmıştı.
Divan-ı Harbî-i Örfî (Sıkıyönetim Mahkemesi) Yıldız Sarayı’ndaki yağmanın hukuken sabit olduğu istikametindeki nihaî kararını 7 Eylül 1920 tarihinde verdi. İşin müsebbibi olarak görülenlerden Hüseyin Hüsnü, Şevket Turgut, Galip, Hasan Rıza, Hasan İzzet Paşa ile Selahattin Adil Bey idama bedel 10’ar sene küreğe; diğer failler, 5 ve 3 sene küreğe mahkum oldu. Askerlikten de tard edildi.
Evvelce idama mahkum olduğu için firari Enver ve 15 sene küreğe mahkum olduğu için Cavid Bey için ceza tayin edilmedi. Bir kısmına da beraat kararı verildi. Vefat edenlerin davası ise düştü.
Mahkumlar, suçun mürurızamana uğradığını, üstelik adi suç olarak değerlendirildiği için Divan-ı Harbî’nin vazifeli olmadığını iddia ettiler. Hükümet cezaları indirdi.
Ferid Paşa düşünce yerine gelen Tevfik Paşa hükümlerin icrasını savsakladı. Bu vesileyle mahkumlar temyize müracaat etti. Meclis-i Temyiz-i Askerî, siyasi suçların 1912 tarihinde affedildiği ve adi suçların da mürurızamana uğradığı gerekçesiyle düşmesi lazım geldiğine hükmetti.
Divan-ı Harbî-i Örfî bu karara uyarak 6 Kanunsani 1921’de maznunların beraatine karar verdi. Yağma dosyası kapanmış oldu. Herşey yapanın yanına kâr kaldı.
İnce muayene
Sultan Hamid’in baldızı Nevpesend Hanım anlatıyor: “Efendimizin saraydan çıkmasından kısa bir müddet sonra kapılar açıldı (28 Nisan 1909). O vakit asker hareme giriyor denildi. Korku içinde Hünkar dairesine geçtik. Bereket versin hemşirenin dairesini kilitletmiş idim. Asker bütün sarayı yağma etti. Ne var ne yok sırtlayarak götürdüklerini pencereden gördük. Askerlerden maada ahali de saraya girmiş idi. Perdelere kadar herşeyi yağma ettiler. Bütün harem halkı saraydan çıkartıldı. Asker hanımları saraya getirtilmişti. Hepimiz üçer dörder bir salona alınıp orada bu kadınlar tarafından en mahrem yerlerimize kadar muayene edildik. Parmağımda Efendimizin hediye ettiği zümrüt yüzüğümü, yakut küpelerimi ve pederimin hediyesi olan ince nakışlı gümüş kolyemi aldılar. Saraydan hususi eşyalarımızı bile almaya müsaade edilmeden atıldık.” (Benzerini, Sultan Hamid’in kızları Şadiye ve Ayşe Sultanlar, gelini Mislimelek Hanım, zevcesi Behice Hanım, hazinedar Leyla Açba da hatıralarında anlatıyor.)
Kimsiniz bre!
Sultan Hamid kitaba pek meraklıydı. Saray kütüphanesindeki emsalsiz kitaplar toplanmıştı. Eşkıya kütüphaneyi yağmaya geldiğinde, karşılarına hafız-ı kütüb Kalkandelenli Sabri Bey çıktı. Çapulcuların önüne çıkıp hemşehriliği ileri sürerek ve Arnavutça konuşarak kitapların yağmasına mani oldu. Yağmadan kurtardığı kitaplar, şimdi İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’ndedir. (Sedat Kumbaracılar, Yıldız Yağması)
Padişah, aşk romanlarını “abdesthane edebiyatı” olarak vasıflandırırdı. Polisiye romanlara meraklıydı. Sarayda bulunan Fransızca’dan tercüme olunmuş Ölüm Tuzağı ve Bir Caninin Son Günü isimlerinde iki romanın, Padişah’ın hunharlığına delil olarak gösterilmesi trajikomiktir.
Padişahım çok yaşa!
Sultan Hamid hayvanlara meraklıydı. Yıldız Sarayı’nda çok sayıda hayvan vardı. Bunlar açık arttırma ile 3-5 kuruşa satıldı. Gazeteler, “tahttan indirilmiş bir hükümdarın, hayatında, eşyasının satıldığını görmesi kadar eziyet verici bir ceza olamaz” diyerek bunu alkışladı. Kanaryalar ve Ankara kedileri 2-3 lira gibi ehemmiyetsiz bir meblağ mukabilinde satıldı. Bir vatandaş, 40 liraya bir çift papağan satın aldı. Bunlardan biri Hamidiye Marşı’nı terennüm ederken, diğeri mütemadiyen “Padişahım Çok Yaşa!” diye bağırıyordu. Beheri 50 lira kıymetinde olan kuş kafesleri de 5-10 liraya gitti.
Türklere has incelik
Yağmanın ardından Yıldız Sarayı ibret-i âlem olmak üzere halkın ziyaretine açılmıştır. 1909'da İstanbul'daki Alman kolonisinden Anna Grosser Rilke anlatıyor: “Sultan Abdülhamid'in devrilmesinden sonra padişahın ikamet ettiği meşhur Yıldız Sarayı halka açılmıştı. Nice esrarlı güzelliği barındıran bu masal saray, artık halkın gözlerini şenlendirecekti. Ancak sarayı gezerken büyük bir hayal kırıklığına uğradık. Her yer bakımsızdı. Hatta Sultan'ın ikamet ettiği yerde bile gördüğümüz kadarıyla kayda değer bir şey yoktu. Fakat hayret edilecek şey ziyaretçilerdi. Ecnebilerden başka, bir yığın Yunanlı, Ermeni ve Yahudi varken, Türklerin sayısı parmakla sayılacak kadar azdı. Bunun sebebi, doğuştan Türklere has o ince hassasiyet miydi? Doğrusu ben de üzülmüştüm. Muhteşem şeyler görememenin hayal kırıklığına rağmen, devrik Sultan'ın aşağılandığı, küçük düşürüldüğü hissine kapılmıştım.” (İstanbul'da Bir Hoş Sada)
Yağma bir âdet mi?
Sultan Aziz 1876’da hal’ edildikten sonra, ailesi efradıyla beraber alelacele Dolmabahçe Sarayı'ndan çıkarıldı. Bu sırada saraya dolan askerler mücevherlerin bir kısmını yağma etti. Darbeci Rüştü, Avni ve Mithat Paşalar saraya gelince, bugünkü rayiç ile 20 milyon dolar değerinde mücevher buldular ve bunu satılmak üzere Hristaki adındaki Rum sarrafa teslim ettiler. Adam bunlarla beraber Avrupa'ya kaçtı, bir daha da izine rastlanmadı. Ayrıca bugünkü rayiç ile 2 milyon dolar tutan nakit parası da yağma edildi.
Önceki Yazılar
-
AVRUPA ÇEKİ VE HAVALEYİ MÜSLÜMANLARDAN ÖĞRENDİ18.11.2024
-
İYİ DÜELLO YAPANLAR, KÖTÜ ASKER OLURLAR!11.11.2024
-
Ankara ve İngiltere hattında HASSAS DENGELER4.11.2024
-
TERÖRÜN ALTIN ÇAĞI!28.10.2024
-
SULTAN HAMİD’İN TEK VÂRİSİ YAHUDİ DİŞÇİ!21.10.2024
-
CASUSLAR SAVAŞI14.10.2024
-
Türkiye ve İngiltere Hattında KAYIKÇI KAVGASI7.10.2024
-
ZAMAN SANA UYMAZSA SEN ZAMANA UY!30.09.2024
-
TÜRKLERİN BİNLERCE YILLIK HUKUK ve ADALET MACERASI23.09.2024
-
93 HARBİ FACİASINA BÜROKRASİ SEBEP OLDU16.09.2024