Sual
İlham ve keşf, şer’î delil midir?
Cevap
İlham, kalbe feyz yoluyla, yani kesbî olmayarak gelen mânâlardır. Sünühât da denir. Berika’da der ki: Gazâlî, Sevrî ve İbrâhîm bin Edhem gibi tasavvuf büyüklerinin çoğu derin âlim ve müctehid idiler. Kutb-i irşâdların hepsi böyle idi. Hadîs-i şerîfde, “İlim üstâddan öğrenilir” (Buhârî) buyuruldu. Ma’rifet ise, keşf ve ilhâm ile hâsıl olur. İlim, keşf ile, ilhâm ile hâsıl olmaz. İlmin kaynağı Kur’ân-ı kerîm ve hadîs-i şerîflerdir. Hadîka’da da der ki: İlahî marifetler ve rabbânî hakikatler, keşfle ve ilhâm ile hâsıl olur. Hocadan öğrenilmez. Bütün şer’î bilgiler ise, üstâddan öğrenmekle elde edilir. Şer’î bilgiler, ilhâm ile hâsıl olsaydı, Allahü teâlânın Peygamberler ve kitaplar göndermesine lüzûm olmazdı. Evliyânın keşfinde hatâ etmesi, yanılması, müctehidlerin ictihâdda yanılması gibidir; kusur sayılmaz. Belki hatâ edene de bir derece sevâb verilir. Yalnız şu kadar fark vardır ki, müctehidlere uyanlara, onların mezhebinde bulunanlara da, hatâlı işlerde sevâb verilir. Evliyânın yanlış keşflerine uyanlara, sevâb verilmez. Çünki ilhâm ve keşf, ancak sahibi için seneddir. Başkalarına sened olamaz. Müctehidlerin sözü ise, mezhebinde bulunan herkes için seneddir. İmam Rabbânî, “Keşfte hatâ, çok olur” buyurmaktadır.
Peygamberlere gelen ilham, ya vahydir veya sünnet olarak tezâhür eder. Bunun dışında kalan ilhamlar, yani evliyâ denilen kimselere gelen ilhamlar, başkası için hüccet olmaz. Bunlardan şer'i esaslara aykırı olmayanları, sadece ilham sahibi için delildir. Bu hususun tesbiti de bir ictihad sayılır. İlham çoğu zaman zayıf kıyasların, zayıf istishabların, hatta zayıf hadîslerin çoğundan daha kuvvetli görülmüştür. Nitekim "Ey iman edenler! Eğer Allah'an korkarsanız, O size iyi ile kötüyü ayırd edecek bir ma'rifet ve nur verir" meâlindeki âyet-i kerime (Enfâl: 29) ve "Mü'minin firâsetinden sakının, çünki o Allah'ın nuruyla bakar" hadîs-i şerifi (Tirmizî, Tefsirü Sûreti’l-Hicr) ilhamın meşruluğuna delâlet edebilir. İlham da şahâdet-i vicdanda olduğu gibi zâhirî bir delil bulunmadığı zaman hukukî bir kıymet taşır. (Şâtıbî, Muvâfakat)
Şu halde ilham, keşf, gâibden ses işitmek, şer’î delillerden değildir. Ancak Berika’nın da dediği gibi, bir delil ile sâbit olan şeyin teyidinde hüküm ifade eder. Nitekim bir meselenin hallinde iki delil teâruz ederse, karşı karşıya gelirse, bunların tercihinde veya bir delilin sahih olup olmadığında ilhâm hüküm ifade edebilir. İmam Rabbânî hazretleri, namazda imamın arkasında fâtiha okuyup okumama meselesinde kalbinin bir türlü yatmadığını, bunun için hep imam olduğunu, sonra meselenin doğrusunun kalbine ilham edildiğini bildirmektedir. Hakîm Alî Tirmizî der ki, “Yaşım ilerledikçe, ilmim, amelim ve mücâhedem arttığı hâlde, gençliğimde kavuşmuş olduğum nurları, tesirleri kendimde bulamaz oldum. Sebebini bir türlü anlayamadım. Gençlik zamanım, Resûlullah’ın zamanına daha yakın olduğu için, o zamandaki hâlin daha üstün olduğu, kalbime ilhâm edildi.” (Merecü’l-Bahreyn).
Peygamberlere gelen ilham, ya vahydir veya sünnet olarak tezâhür eder. Bunun dışında kalan ilhamlar, yani evliyâ denilen kimselere gelen ilhamlar, başkası için hüccet olmaz. Bunlardan şer'i esaslara aykırı olmayanları, sadece ilham sahibi için delildir. Bu hususun tesbiti de bir ictihad sayılır. İlham çoğu zaman zayıf kıyasların, zayıf istishabların, hatta zayıf hadîslerin çoğundan daha kuvvetli görülmüştür. Nitekim "Ey iman edenler! Eğer Allah'an korkarsanız, O size iyi ile kötüyü ayırd edecek bir ma'rifet ve nur verir" meâlindeki âyet-i kerime (Enfâl: 29) ve "Mü'minin firâsetinden sakının, çünki o Allah'ın nuruyla bakar" hadîs-i şerifi (Tirmizî, Tefsirü Sûreti’l-Hicr) ilhamın meşruluğuna delâlet edebilir. İlham da şahâdet-i vicdanda olduğu gibi zâhirî bir delil bulunmadığı zaman hukukî bir kıymet taşır. (Şâtıbî, Muvâfakat)
Şu halde ilham, keşf, gâibden ses işitmek, şer’î delillerden değildir. Ancak Berika’nın da dediği gibi, bir delil ile sâbit olan şeyin teyidinde hüküm ifade eder. Nitekim bir meselenin hallinde iki delil teâruz ederse, karşı karşıya gelirse, bunların tercihinde veya bir delilin sahih olup olmadığında ilhâm hüküm ifade edebilir. İmam Rabbânî hazretleri, namazda imamın arkasında fâtiha okuyup okumama meselesinde kalbinin bir türlü yatmadığını, bunun için hep imam olduğunu, sonra meselenin doğrusunun kalbine ilham edildiğini bildirmektedir. Hakîm Alî Tirmizî der ki, “Yaşım ilerledikçe, ilmim, amelim ve mücâhedem arttığı hâlde, gençliğimde kavuşmuş olduğum nurları, tesirleri kendimde bulamaz oldum. Sebebini bir türlü anlayamadım. Gençlik zamanım, Resûlullah’ın zamanına daha yakın olduğu için, o zamandaki hâlin daha üstün olduğu, kalbime ilhâm edildi.” (Merecü’l-Bahreyn).
Alakalı Başlıklar