Gelişmiş Arama İçin Tıklayınız!

Mucize ve keramet haktır. Peki bu peygamberler veya veliler, neden mesela müslümanlara zulmeden büyük zalimlerin karşısına kerameten çıkıp onları ortadan kaldırmıyorlar?
Mucize ve keramet, peygamberlerden ve velilerden sadır olan fevkalade hallerdir. Fakat bu hallerin ve işlerin meydana gelmesi külliyen onların iradelerine bağlı değildir. İrade sahibi olan, yegane ve hakiki irade sıfatına malik olan Allahtır. Hem tabiat kanunlarına uygun hem de zıt olan tüm hadiseler onun iradesiyle yaratılırlar. Fakat bunların yaratılmalarına bazen insanların irade-i cüziyyeleri sebep olur. İnsanın iradesi burada sebep olma mevkiindedir. Mucize ve keramet, Allahü tealanın sıfatlarını, mesela kudret sıfatını onun rızasıyla kullanmak demektir. Bu sebeple mucize veya keramet ile ölü dirilebilir, hasta iyileşebilir, ay yarılabilir. Ama bunların hepsi Allahtandır. İkinci bir husus da, mucize ve keramet, sahibi istediği zaman değil, Allah istediği zaman meydana gelir. Allah bir defasında bunu irade eder, diğerinde irade etmez. Sahibinin her istediğinde mucize ve keramet göstermek gibi bir kabiliyeti yoktur. Üstelik mucize ve keramet istenen bir şey değildir. Sahibi bundan dolayı sıkılır, hicap eder.

Nasıl ki insan her yapıştığı sebebin neticesini alamaz, her irade edip çalıştığı iş meydana gelmezse, fevkalade hallerde de vaziyet böyledir. Fevkalade bir hal sahibi olan bir veli zat, o hali göstermek için Cenab-ı Hakk'a dua edebilir, niyazda bulunabilir. Fakat dünya Cenab-ı Hakk'ın yed-i kudreti altındadır. Cenab-ı Hak veli kulunun bu niyazını isterse kabul eder isterse kabul etmez. Zira Cenab-ı Hak her dilediğini yapar. Kulların ona sual sorma hakkı ve kudreti yoktur. Hiçbir kimsenin onun üzerinde en ufak bir tahakküm edici gücü yoktur. Dolayısı ile “bu iş neden olmadı” veya “bu iş neden oldu” gibi sualler yersizdir. Bunlar, ilah nedir, "İlah", "Mabud" mefhumunu anlayamamaktan ileri gelmektedir.

Buna ilaveten insanlar kendileri ve başkaları hakkında neyin hayırlı olup olmayacağını bilemezler. Bu hal, ayet-i kerime ile sabittir. Mealen, “Sizin hayır gördüğünüz nice şerler, şer gördüğünüz nice hayırlar vardır” buyurmaktadır. Dolayısıyla “falanca veli zatın, kerameten şu zalimi ortadan kaldırması iyidir, hayırlıdır, lazımdır” diye bir şey söylenemez. Müslümanlar gayret eder, sebeplere yapışır, o zalime karşı kendilerini müdafaa ederler, dinlerini muhafaza ederler ve sevap kazanırlar, tekâmül ederler. Hayat bir mücadeledir. Allah burayı imtihan yeri olarak yaratmıştır. İyiler ve kötüler mücadele edecektir. Zira insanın kemali sadece mücadele yoluyla olur. İşin bir başka vechesi işe şudur: Keramet ve fevkalade haller aranılacak, beğenilecek haller değildir. Diğer fizikî/normal hadiselerden aslında bir farkı yoktur. Zira tüm madde alemi Cenab-ı Hakk'ın kudreti dahilindedir. Cenab-ı Hak ise hiçbir kaide ile ihata edilmemiştir ve edilemez. Allah'a dost olmuş, ona yaklaşmış veli zatlar, dünyalık bir iş yapmazlar. Yaptıkları her iş bir ahiret faidesine müsteniddir. Ahirete faidesi olmayan hiçbir iş yapmazlar. Dolayısı ile keramet göstermek, karşısındakinin düşüncelerini okumak, uzaktaki hadiselere muttali olmak gibi haller bu zatların gözünde kıymetsizdir. Bu hali İmam-ı Rabbani Hazretleri (v. 1624) I.cild 210. mektubunda çok güzel anlatmıştır:

“Tasavvuf yolunda ilerlemek, kimsenin bilmediği şeyleri öğrenmek, kimsenin görmediği gizli şeyleri görmek için de değildir. Nurları, renkleri görmek için değildir. Bunlar oyun, keyif verici şeylerdir. Herkesin gördüğü şeyler ve renkler yetişmiyor mu ki, bunları bırakıp da riyâzetler, sıkıntılar çekerek, bilinmeyen şeyler ve renkler aranılsın?”


8 Şubat 2025 Cumartesi
Alakalı Başlıklar