Sual
Cevap
Berika’da diyor ki: “Tatarhaniye’de şöyle anlatılır: Eskimiş ve kendisiyle yararlanmak imkânsız hale gelmiş bir mushaf yakılmaz, bilakis temiz bir bez parçasına dürülür ve yarmaksızın lahdli bir çukura gömülür; bir evin (toprak) damına konulur ve gömülür; kendisine toz ve pisliklerin vasıl olmayacağı temiz bir yere konur. Sirâciyye’de ise gömülür veya yakılır, denilmiştir. Münyeti’l-Müftî’den de böyle nakledildi. Müctebâ’da, akar suya atmaktan, gömmek efdaldir deniliyor. Bütün kitaplar da böyledir. Tatarhaniyye’de ise efdal olan onu yıkamaktır, deniliyor. Halîmî ismi ile meşhur Hüseyin Cürcani’nin Minhacüddin kitabında nakledilen kavilde ise yakmakta bir beis yoktur. Çünkü Osman radıyallahu anh, içinde nesh olunmuş âyetler bulunan mushafları yakmış, kimse itiraz etmemiştir. Yakmak yıkamaktan evladır, çünki yıkantılar yer yüzüne dağılmaktadır, denilmiştir. Kâdi Hüseyin yakmayı haram kıldı, çünkü bu hürmete aykırıdır. Nevevî de bunu mekruh gördü. Derim ki tercih edilen ancak gömmek veya yıkamaktır, yakmak değildir. Çünkü o iki görüşü de söyleyenler ve onların delilleri kuvvetlidir.”
Bütün bunlardan anlaşılıyor ki, eskimiş, istifade edilmez hale gelmiş olan mushafları, ayak altında bırakmak, birşey sarmak, kaplamak, kese kağıdı yapmak gibi kullanmak, hakaret etmek olur, haram olur. Çürüyüp toprak oluncaya kadar açılmayacağı emin olan yerdeki toprağa gömmek, bu yapılamazsa, yakıp külünü gömmek veya külünü denize, nehre koymak lazımdır. Hakaretten kurtarmak için yakmak caiz, hatta lazım olur.