Sivil Atatürkçülük ne demektir?
Atatürk 1919’dan itibaren yaklaşık 20 sene Türkiye’nin kaderine hakim olmuş bir liderdir ve tarihte emsallerinin kenarından bile geçemediği işlere imza atmıştır. Bir milleti tamamen dönüştürmüştür. Ancak idealist değil pragmatist olduğu için, kendisinden sonra kurduğu bu düzenin devam etmesini şiddetle arzulamaktadır. Bunun için rejimin muhafızı olarak orduyu güçlendirmiş ve sadık adamı Fevzi Çakmak’a emanet etmiştir. Çakmak hiçbir ihtirası olmayan, hep ikinci adam olarak kalabilecek şahsiyettedir ve rejimi asla tehdit edemez. Her ne kadar kendisine rakip olmaya çalıştığını düşündüğü için tasfiye etse de, bürokrasi 20 yıl başbakanlık yapan İsmet İnönü’nün kurduğu sistemle işlemektedir.

Atatürk, bu dönüşümü İkinci Cihan Harbi evvelinde Avrupa’da moda olduğu üzere Nazizm, Faşizm, Bolşevizm gibi sağlam bir ideolojiye bağlamak istemiştir. Bunun için 1927’lerden itibaren eli kalem tutan ağzı laf yapan biraz da düşünen çevresindeki kişilerden bazılarına bir ideoloji inşa etmeleri vazifesi vermiştir. Kemalizm böyle doğmuştur. Cumhuriyet Halk Partisi’nin 6 okunda ifadesini bulduğu gibi 6 esasa dayanır: Cumhuriyetçilik, milliyetçilik, devrimcilik (12 Eylül’den sonraki ismiyle inkılapçılık), devletçilik, halkçılık, laiklik.

1938’de Atatürk’ün beklenen ölümüyle beklenmedik şekilde İsmet İnönü aynı gün cumhurbaşkanı seçilmiştir. İnönü’nün Cumhurbaşkanı seçilmesi, tek parti idarecilerinin Atatürk’ün kurduğu düzenin sağlıklı bir şekilde devam etmesini istemelerinden dolayıdır. İnönü, Atatürk’ün etrafını çevirmiş olan yakın çevreyi ekarte ederek adeta küllerinden doğmuştur.

İnönü de Atatürk gibi pragmatik bir kişidir, idealist değildir, Atatürk gibi sembolizme hiç de merakı yoktur. Bu sebeple İnönü’nün 12 yıllık iktidarında Kemalizm gözden iyice düşmüştür. Artık pullarda paralarda İsmet İnönü’nün resmi vardır. Pek fazla Atatürk heykeli dikilmemektedir. Mektep tedrisatında Kemalizm minimum seviyeye indirilmiştir.

Hatta rejim Osmanlı padişahlarından Sultan II. Mahmud gibi bazılarına karşı yumuşamıştır. Sadece ona karşı değil, Timur ve devletine 1930’lardaki ders kitaplarında, 6 asırlık Osmanlı tarihi kadar hacim ayrılıp, 1402 Ankara Harbi haritalarında Yıldırım Sultan Bayezid ve ordusu kırmızı renkle gösterilir. Askeriyede kırmızı düşman birlikleri temsil eder. Fakat 1940’lara gelindiğinde ders kitaplarında Timur’a ayrılan hacim azaltılırken, haritalar artık Timur’u düşman göstermektedir. Bunun sebebi nedir? Timur’u tutan Atatürk idi. Bu gibi atraksiyonlar, biraz da muhafazakâr halkı yanına çekmek ayrı bir taktiktir. İnönü devrinde 6 ok varlığını devam ettirmektedir. İnönü, Kemalizm’i de 1930’larda yaşananları da fantazi olarak görmekte ve pek ciddiye almamaktadır. Bu sebeple İnönü’nün Atatürk’ün hatırasını silmeye çalıştığı iddia edilmiştir. Bu iddia, Atatürk’e söz söylemekten çekinenlerin sığındığı bir argüman olmuştur. Atatürk’e bir şey söylenemez, ama İnönü’ye atış serbesttir. Halbuki Atatürk’ü Atatürk yapan İnönü ve İnönü’yü İnönü yapan Atatürk’tür. İnönü, Atatürk’ün çizgisinden uzaklaşmamış, sadece Kemalizm’i normal bir seviyeye indirmeye çalışmıştır.

1950 yılında demokrasinin zaferi üzerine iktidarı kendi içinden çıkmış bir partiye devrederken, onunla bir anlaşma yapmıştır. Bu anlaşma 1-devr-i sabık yapmama (yani eski hükümetlerin suçlarının hesabını sormama), 2-Kemalist düzeni devam ettirme şeklinde olmuştur. Ancak tutucu Kemalistler bu iktidar değişikliğini kabullenemedikleri için, işin içinde İnönü de olmak üzere yeni iktidara veryansın etmeye başlamıştır. Yeni hükümet, kendisini Kemalist düzenden uzaklaşmış görmemeleri için bu ideolojiyi ihyaya kalkışmıştır. Atatürk’ü Koruma Kanunu, her yere Atatürk heykellerinin dikilmesi bu devre ait bir keyfiyettir. Buna Kemalizm’in ikinci doğuşu denebilir.

Bununla beraber 1950’den itibaren Kemalizm’in esası olan 6 ok neredeyse sözde kalmıştır. Demokrasiye geçişle, Atatürk’ün kafasındaki sonsuza kadar kendi kurduğu partinin devleti idare edeceği cumhuriyetçilik prensibi ortadan kalkmıştır. Dindarlara verilen tavizlerle/hürriyetlerle laiklik prensibi sarsılmıştır. Halkın benimsemediği inkılaplar vasıflandırması ile inkılapçılık sarsılmıştır. Liberal ekonomiye geçişle devletçilik iyice sarsılmıştır. Sivil cemiyet teşekküllerinin kuruluşuna izin verilmesiyle halkçılık prensibi tamamen ortadan kalkmıştır. Anayasal vatandaşlık hüviyetiyle ırka bağlı vatandaşlık telakkisi ortadan kalkmış, böylece milliyetçilik prensibi tarihe karışmıştır.

1960 inkılâbı Demokrat Parti’yi yıkarak iktidarı tekrar CHP’ye (İnönü’ye) vermiş, fakat ortadan kalktığı iddia edilen Kemalizm’i ihya için bir şey yapmamıştır. Çünkü Demokrat Parti zamanında yapılanlar kâfi görülmüştür. Artık Atatürk, ülkeyi mezarından idare etmektedir.

Ancak 1960’ların ve 70’lerin dünya konjonktürdeki cereyanların da tesiriyle Türkiye’de Kemalizm giderek sembolik hale gelmiştir. Bunda Türkçülük ve İslamcılık cereyanlarının da rolü olmuştur. Necip Fazıl, Mehmet Akif gibi şahsiyetler, antikemalizm cereyanının ideologları gibi lanse edilirken, bir taraftan da Kazım Karabekir gibi Atatürk’ün arkadaşlarından muhalif kanata geçenlerin o zamana kadar yasak olan beyanları dile getirilmeye başlanmıştır. Bir yandan da Sultan II. Abdülhamid başta olmak üzere Osmanlı padişahları idealize edilerek, antikemalizm’e malzeme teminine çalışılmış, hatta Anadolu hareketini Sultan Vahideddin’in başlattığı ortaya atılarak cumhuriyeti imparatorluğa bağlanma gayretkeşliğine girişilmiştir.

Antikemalizm cereyanı hiçbir zaman Atatürk’ün şahsını hedef almamış, onu adeta ilahi bir kürsüye oturtarak başta İnönü olmak üzere çevresindekileri ve Kemalizm’i yanlış anlayarak veya onun arkasına saklanarak millet iradesine ipotek koymak, idari ve siyasi vesayet kurmak isteyenleri suçlamışlardır. 12 Eylül 1980 ihtilâli ile Kemalizm tekrar kan takviyesi almış, Türk-İslam senteziyle beslenerek antikomünist bir vasıta olarak görülmüştür. Turgut Özal gibi açık görüşlü bir lider zamanında biraz da global iletişim imkanlarının artması üzerine giderek sadece rejimin ve ordunun tuttuğu, halkın pek ciddiye almadığı bir ideolojiye dönüşmüştür. Bunlara göre Kemalizm 1930’larda kalmış bir ideolojidir. 1980’lerin 90’ların dünyasında Kemalizm’in hiçbir prensibinin tatbik kabiliyeti kalmamıştır. Halkı bir arada tutmak için kullanılacak bir çimento olarak görülmektedir.

Siyasi İslamın güçlenişi ve iktidara gelişiyle, bunlara reaksiyon olarak halkın bir kesiminde tekrar Kemalizmi diriltme çabaları görülmektedir ki buna sivil Atatürkçülük deniyor. Halbuki siyasi İslam, antikemalist görünse bile, Kemalist düzeni idareye talip olduğu için zamanla bu ideolojiyle kaynaşmış ve onu derunileştirmiştir.

Bununla beraber kendilerine Sivil Atatürkçü diyen kesim, Atatürk’ün hayatını, şahsiyetini ve fikirlerini tam manasıyla tetkik edip anlamış değildir. Nutuk başta olmak üzere Kemalist literatürü baştan sona okuyan bir Kemalist neredeyse yoktur. Kitapçılar hevesli gençlere veya bunamış dinozorlara hem para kazanmak hem de imaj vermek adına Atatürk hakkında gayrı ciddi kitaplar yazdırıp pazarlamaktadır. Sivil Atatürkçüler de Atatürk’ü, demokrat, içtimai eşitlik taraftarı, ileri görüşlü, modern yaşantılı, entelektüel bir insan olarak hayal ederek kendilerini rejimin içine düştüğü buhrandan dolayı teselli etmektedirler.


11 Kasım 2023 Cumartesi
Alakalı Başlıklar