Sual
Cemaatlerin, açık fikirli, sorgulayıcı kişilere karşı çıkmasını nasıl değerlendirirsiniz?
Cevap
Her cemiyetin kendisini korumak için bazı tedbirler alması tabiidir. Bazen bu tedbirler aşırı mahiyet alabilir, hatta maksadından şaşabilir. Cemaatlerde -cemiyette olduğu gibi- her çeşit insan olur. Bunların bir kısmı samimi, bir kısmı menfaatçidir. Bir kısmı aklı başında, çoğu ham sofu kaba yobazdır. Cemaat kültürü böyledir. Basit insanlar cerbeze ile öne geçer, kendi güçlerini kaybetmekten ve safsatalarına inandıramayacağından korktukları için, hakiki liderlerin ve istikbal vadedenlerin önünü tıkar. Ahir zamanda hadis-i şeriflerin de beyan ettiği üzere kitleleri cahil insanlar sürüklemektedir. Hemen bütün cemaatlerde hakiki liderler veya cemaatin kültürü değil, bu tip cerbezeli kişiler vaziyete hâkim görünmekte ve cemaat mensuplarına tahakküm etmektedir. Bu kişiler, lideri takdis eder, ama bu görünüştedir. Lideri tanımaz, fazla görmemiştir; tanısa da aslında ona sadık değildir, öyle görünür; lidere bağlılığını metafizik ifadelerle (rüyalar, menkıbeler vs) lanse eder. Cemaat kültürüne uzaktır, ama bunu militanca müdafaa eder gibi davranır. Kendi arzularına ve kafasına uymayan şeyleri lidere itiraz ve kişileri de hain olarak tavsif eder. Liderin yolunu sadakatle takip edenlere, akla, ilme ve dine uygun hareket edenlere, konuşanlara iftira eder. Kişiye tapınma kültünden istifadeyle, kendi gibi militanları etrafında toplar. Tıpkı Hristiyanlıktaki Pavlos gibi, adeta cemaat ile aynileşir. Herkes lideri tanır, ama hakikatte lider, bu kişidir. Pavlus, İsa aleyhisselamı görmediği, muhtemelen de şizofreni hastası olduğu halde, dindar görünüp, vizyonlar anlatıp, cerbezesiyle Hristiyanlığı yepyeni bir din hâline getirmiştir. Benzeri bir hal Abdullah bin Sebe için söylenebilir. Hazret-i Osman’a ayaklanıp öldürenlerin başındaki bu ihtilalci karakter, Hazret-i Ali’nin adamları arasına girerek bunlara siyasi taraftarlıktan öte, ayrı bir dini mezhep teşkil edecek kadar tesir etmiştir. Bu tipler fıkıh ilmine ehemmiyet vermez, ama verir gibi gözükür. Rüyalar ve menkıbeler üzerine bir din inşa eder. Tekfircidir, kendi gibi düşünmeyen herkesi küfr veya bid’ata nispet eder. Bununla kendisini ve bağlılarını teselli eder. Ham sofu kaba yobazdır. Helali haram, haramı helal yapmaktan hiç çekinmez. Buna rüyalardan delil getirir. Davayı, insana bağlayarak ustaca göz boyar. “Bizim günahımız olabilir ama imanımız ve itikadımız düzgün; başkaları çok takvalı ama imanı yok veya bozuk, cehenneme gidecek, cennet sadece bizim inhisarımızdadır, biz Allah’ın sevgili kullarıyız, seçilmiş insanlarız, büyükler bizi ahirette kurtaracak” der. Böyle olmamak için haddini bilmeli, böylelerine inanmamak için de ilim ve ihlas sahibi olmak için uğraşmalıdır. Her şeyi akıl, ilim ve din kıstasına vurmalıdır. Bir memlekette 30 sene tıp tahsili yasaklansa, bir müddet sonra hastabakıcı seviyesindeki insanlar tabip muamelesi görür. Türkiye’de de bir devir, din yasaklanmamış, ama dini tedrisat yasaklandığı, medreseler ve tekkeler kapatıldığı için, bu işin ehli yok denecek kadar azalmış, asırlardır tevarüs edilen anane inkitaya (kesintiye) uğramıştır. Samimi ve ehil insanlar sinmiş, sahtekar ve kifayetsiz kişiler revaç bulmuştur. Bu hâlin en mühim sebebi budur. Cemaatlerin şekli problemleri, memleketin bünyesinden ve rasyonel olmayan şartlarından kaynaklanmaktadır. Cemaatler her türlü dezavantajına rağmen iyi kötü mensuplarını dini cihetle koruyan müesseselerdir. Biat ve teslimiyet, yerine göre değerlendirilir; iyi şeylerde iyidir, kötü şeylerde kötüdür. Seyyid Abdülhakîm Arvasi seneler evvel buyurdu ki, “İslamiyet kaldı, ancak efradda (ferdlerde). Çok nâdir ve gizli efradda.” Dinin ferdi yaşama zamanıdır. Bir kimse dinini doğru öğrenip ihlasla yaşıyorsa, çoluk çocuğuna da yaşatabiliyorsa, bu zamanda kahramandır.
Alakalı Başlıklar