Sual
Cevap
Ancak bu, dini bir hüküm değildir; dünyevi bir tespittir. Dünyevi tespitler, bir alim ve veli tarafından da ileri sürülse zamanla değişebilir. Bu sözü söyleyenlerden Seyyid Abdülhakîm Arvasi, latin harfleriyle din kitabı yazılmasını veya milletvekili olunmasını caiz görmemiş; ama talebeleri zamanın ve ihtiyaçların değiştiğini nazara alarak buna cevaz vermiştir. Abdülhakim Efendi’nin bu sözüyle, zamanında sahte kahramanlara ve hamaset edebiyatına aldanan bazılarını tarihi gerçekleri görmek üzere ikaz ettiği bir hakikattir. “İslâmiyet’in en büyük düşmanı İngilizlerdir. Bütün ordusu ile donanması ile müstemlekelerden topladığı sayısız altınları ile hâsılı bütün imparatorluk kuvvetleri ile İslâmiyete yaptığı zarar, ikinci derecede kalmaktadır. Ondan daha korkunç İslâm düşmanı zamanın (1940) hükümetidir. Daha da kötüsü Şemseddin Günaltay gibi din adamlarıdır. Bunların dine ve millete verdiği zarar yanında, İngilizin yaptığı hiç kalır. İngilizler bu memleketi işgal edip müstemleke yapsa, bunların verdiği zararı veremezdi. Zira İngilizler Müslümanlarla uğraşmaz, İslâmiyetle uğraşır. Bunlar, hem Müslümanlarla, hem İslâmiyet ile uğraşıyorlar” buyurdu. Başka bir zaman İngilizler hakkında: “İslâm düşmanı olduğu halde, bilmeksizin İslâm ahlâkına en yakın Avrupalı millet” buyurdular. Müslüman doğup da işi Müslümanlığa düşmanlıkta bitirenlerle kıyaslayıp, bazı Avrupalıların, küfürlerine rağmen insaf gösterdiklerini söylerlerdi.Sağlam karakter kazanmak ve hedefe ulaşmak, maziye yaslanarak mümkün olur. İngilizler, ananelerine gösterdikleri hürmet asyesinde muvaffak olmuşlardır. Bu, İslami bir vasıftır. İslamiyetin hükümlerine uyanlar, ahirette fayadsı olmasa bile, dünyada bunun mükafatını görürler. Bu, değişmez bir hakikattir.
Milletlerarası münasebetler dostluk veya düşmanlığa değil, menfaat üzerine kuruludur. Nitekim 1918’den itibaren İngiliz imparatorluğu zayıfladı; 1945’te ise iyice çözüldü. Öyle ki II. Cihan Harbi’nin galibi olduğu halde, mağlup gibi zarar gördü. Sömürgelerini kaybetti, maddi ve insani kaynaklarını tüketti. Daha sonra Sovyetler, ondan sonra da Almanya İslam düşmanlığında İngiltere’yi kat kat geçmiştir. Şu anda ise Müslümanlara sistemli düşmanlık edenler, global sermayenin bir kısmıdır. Kurmak istedikleri yeni dünya nizamı ile İslamiyet'in (faiz, tesettür gibi) asli prensipleri çatıştığı için böyle bir siyaseti takip etmektedirler. Herkes bilir ki İngiltere'de hükümdar sembolik mevkidedir, icranın içinde değildir. İngiltere’nin siyasetini parlamento ve hükümet kadar, askerler ve hariciyeciler tespit eder. Nitekim 1918-1922 arasında, İngiltere’nin Türkiye siyasetinde hükümet farklı, askerler farklı düşürüyordu, askerlerin dediği oldu. Şu anda İngiltere’nin böyle bir siyaseti olmadığı için, yorgan gitti, kavga bitti hesabı, artık böyle bir düşmanlıktan pratik faydası yoktur. Nitekim yeni Türkiye’nin kurulmasında İngiltere mühim bir rol oynadığı için, 1923’ten beri Türkiye’nin en yakın dostu İngiltere olmuş, en ufak bir kriz yaşanmamıştır. Geçen asırda İngiliz hükümdarları, dünyanın en büyük müslüman devlet hükümdarı olarak görülürdü. Zira en kalabalık müslüman teba, İngiltere’nin hakimiyetinde yaşardı. Bu sebeple İngiliz monarkları, İngiliz hükümetinin aksine umumiyetle Müslümanlara karşı mülayim bir siyaset içinde olmuşlardır.