Sual
Cevap
Sir Ahmed diye tanınan kişi, bunların önderidir. Hindistan ulemasından Ahmed Rıza Han Berilevî, Fetâva el-Haremeyn ismindeki kitabında, 28 suale cevap vermektedir. Bunlardan birincisinde Neyâçire’den bahis vardır. Sual şöyledir: Hindistan’da kendilerine Neyâşire diyenler, Cebrail aleyhisselamın ve meleklerin, cinnin ve şeytânların, göklerin ve mirac mucizesinin, Cennetin ve Cehennemin var oldukları ve bedenlerin müslümanların inandığı şekilde, tekrar dirilecekleri doğrudur, diyorlar. Fakat bunları bildiren âyet-i kerimelere, Bâtıniyye’nin yaptığı gibi manalar veriyorlar. Bu söylenen şeyler, maddeden yapılmış değildir. Mana ve hayali şeylerdir. Âdetlerin ve fizik kanunlarının dışında birşey var olamaz, diyorlar. Böylece, Allahü tealanın, tabiat kanunları dışında birçok şeyler yaratacağını inkâr ediyorlar. Mucizelere inanmıyorlar. Bunlara, tabiatta gördükleri, öğrendikleri şeylere göre, mana veriyorlar. Allahın dinini yaymak için yapılan cihadda, düşmandan alınan esirlerin köle olarak kullanılması haramdır, zulümdür, vahşilerin yaptığı şeydir. Bütün dinlerde bildirilmiş olan bu işi, Allah emretmemiştir, diyorlar. Tefsir ve hadis kitaplarının hiçbirine inanmıyorlar. Bunların içindekilerin hepsini âlimler uydurmuştur, diyorlar. Elimizde doğru olarak yalnız Kur’an var. Biz Kur’ana yeni bilgilerimize göre mana veririz. İlk Müslümanların anladıklarına ve onlardan bize ulaşanlara inanmayız diyorlar. Müslüman olduklarını bildiriyor ve kelime-i şehadet söylüyorlar ve kıbleye karşı namaz kılıyorlar. Hatta, hakiki Müslüman kendilerinin olduğunu ve halis İslam dininin de onların söyledikleri gibi olduğunu iddia ediyorlar. Böyle söyleyenlere Müslüman ve Ehli kıble denir mi?
Berilevî’nin cevabı şöyledir: “Hiç öyle değildir. Vallahi, bunların Müslümanlıkla hiç ilgileri yoktur. Bunlar, İngilizlerin beslediği İslam düşmanlarıdır. Kâfirlerin, mürtedlerin en kötüleridirler. Dinde zaruri olarak bilinen şeyleri inkar ediyorlar. Bunların kelime-i şehadet söylemeleri ve Kâbe’nin kıble olduğunu söylemeleri, mümin olduklarını ve Ehl-i kıble olduklarını göstermez. Zaruri olan, açık, meydanda olan din bilgilerini değiştirmeğe, âlimlerin hiç biri ve itikat ve fıkıh kitaplarının hiç biri izin vermemiştir.
Zaten Fetâva el-Haremeyn kitabının Neyâşire’ye reddiye olarak yazıldığı anlaşılıyor. Sir Ahmed Han ile alakalı İslâm Ansiklopedisi, İngilizler’in sömürgecilik emellerine hizmet eden bir dehrî (materyalist) olduğunu söyleyerek, yazdığı tefsirde Allah’ın kelâmını bozmaya varacak kadar fahiş hatalar yaptığını, ayrıca Hint müslümanları arasına ihtilâflar soktuğunu nakletmektedir. Hatta Efgânî’nin bunlara reddiye mahiyetinde Hakikat-i Mezheb-i Neyâçire adında Farsça bir kitabı vardır. 1881’de Dekkan’da basılmıştır. Bunun, Aziz Akpınarlı tarafından Tabiatçılığı Red adıyla yapılan tercümesi 1956’da basılmıştır.
Hindistan’ın büyük alimlerinden Muhammed Hasan Can Serhendî Müceddidi “rahmetullahi teâlâ aleyh” Usûlü’l-erbea fi-terdidi’l-vehhâbîye isimli farisi kitabında kendisine sorulan “Kadıyaniler ve Niçeriler ve diğer mezhepsizler mümin değil midir? Bunlara uymak da, müminlerin yolunda olmak değil midir?” sualine “Bu mezhepsizlerin âlimleri, Edille-i şer’iyyenin 4 kaynağından yalnız ikisine uyduklarını söylüyorlar. Diğer ikisini kabul etmiyorlar. Böylece, müslümanların çoğunun yolundan ayrılıyorlar. Ehl-i sünnet vel-cemaat yolundan sapıyorlar. Bunlara uymak, insanı Cehennemden kurtarmaz.” şeklinde cevap vermektedir.