Sual
Cevap
Sakalı kesmek, “Kim kendisini bir kavme benzetirse, ondandır” hadis-i şerifine de girmez. Bu hadis-i şerif, iman ve ibadette benzemeye dairdir. İmansızlıkta benzemek küfrdür. Nitekim fıkıh kitaplarında yazdığı üzere, benzemek iki türlüdür: İbadette ve âdette. İbadette benzemek bile her zaman mekruh değildir. Namazda sallanmak mekruhtur. Namazda mushaftan okumak mekruhtur; haram bile değildir. “Sizin orucunuzla Yahudilerin orucu arasındaki fark sahur yemeğidir” buyurulduğu halde, sahur yemeği yememek mekruh değildir. Âdette gayrı müslimlere benzemek ise, teşebbüh (benzeme) kastı varsa mekruhtur. Şu halde gayrı müslimlere teşebbüh için sakalını kesen mekruh işlemiş olur. Bugün ise teşebbüh olmaktan çıkmıştır. Ehl-i kitap da, ateistler de, komünistler de sakal bırakmaktadır. Sakal, Müslümanlık şiarı ve alameti olmaktan çıkmıştır. Haç ve şapka gibi küfr alameti de değildir ki, alâmetlikten çıksa bile tatbikine devam edilmek icap etsin.
Sakalı kesmek, tağyir-i hilkat, yani yaratılışı değiştirmek de değildir. Çünki kesilen sakal yeniden çıkmaktadır. Şu halde boyamak da tağyir olmalı; ucundan almak da tağyir sayılmalıdır.
Sünnet ya ezan, ikamet, itikaf, beş vakit namazın sünnetleri gibi ibadettedir; yani sünnet-i hüdâdır. Ya da Resulullah’ın oturup kalkmasına, giyinmesine dair sünnet-i zevaiddir. Sünnet-i hüdânın devamlı terki mekruhtur. Sünnet-i zevâidin terki mekruh değildir. Bu bütün fıkıh kitaplarında, ezcümle İbni Abidin’de musarrahtır, açıkça yazılıdır. Sakalın sünnet-i zevâid olduğu da çok bellidir. Ama sahabe arasında icma-i amelî ve örf olmuştur. Yani sahabenin hepsi sakallıdır. Bu sebeple fıkıh kitapları sakalı bir kabzadan kısa yapmak mekruh demiştir. Fıkıh kitaplarında geçen “Sakalın bir kabzadan azını kesmeye kimse mübah dememiştir” sözü, haramlığı göstermez. Çünki bir şey mübah değilse, ya haramdır, ya mekruhtur, ya isâettir. Örfe aykırı hareket etmek mekruhtur. Herkesin sakallı olduğu bir cemiyette sakalını kesenin imamlığı da, şahitliği de muteber değildir. Örfe dair hüküm, başka örf ile değişir. Nitekim İmam Ebu Yusuf’un buna dair kavli çok açıktır. Hadis-i şerifte hacim ve ağırlıkla ölçülüp satılması icap eden şeylerin, örf değiştiği için, ağırlık ve adetle ölçülüp satılmasına cevaz vermiştir.
Berîka'da bedenin afetleri kısmında diyor ki: "İbn Ömer radiyallahu anhüma dedi ki; sakalını boyamak müstehab olur, ancak beldesinin âdeti boyamayı terk etmiş ise ne âlâ. Feyz'de de böyle anlatılmıştır." Sakal boyamak suretiyle müşriklere veya ehl-i kitaba muhalefet etmek hadîs-i şerif ile emrolunduğu halde, sahabe-i güzinin bir kısmı boyadı; çoğu boyamadı. Bu sebeple amelî örf olmadı. Fıkıh kitapları da sakalı boyamayı terk etmeye mekruh demedi. Sakalı uzatmanın da bundan bir farkı yoktur. O zaman örf idi, kesmek mekruh olurdu; şimdi ise örf olmaktan çıkmıştır, kesmek mekruh olmaz.
Fıkıh kitaplarından anlaşılan, bugün gayrı müslimlere, kadınlara, muhanneslere benzemek kastı olmadan sakalını kesmek mekruh değildir. Hatta din düşmanlarından zarar görmemek, nafakasını kazanabilmek gibi sebeplerle kesmesi lazım bile olur. Nitekim son devir âriflerinin, âlimlerinin talebeleri ve müridleri arasında sakallı olanlar da vardı, olmayanlar da vardı. Bunlara sakal bırakmayı emretmediler. Hatta memur olup da sakal bırakanları ikaz ettiler. Sünneti beğenmemek, tahkir etmek küfrdür. Bir kabzadan az sakal bırakıp da sünneti ifa ettiğini zannetmek de, bidat olup, tahrimen mekruhtur. Sakal kesen Müslümanları da fena bilmek kibir ve ucb olup, daha da kötüdür.