ATATÜRK’ÜN VASİYETİ VE CHP
Gazi’nin serveti ve mallarını CHP’ye bıraktığı vasiyeti, münakaşa mevzuu olmuştur. Bu vasiyetin iptali ve malların hazineye iadesi mümkün müdür?
Osmanlı Devleti’nin Cihan Harbi’ndeki mağlubiyeti, dünya Müslümanlarını ciddi manada kederlendirdi. Bu sebeple kendi perişan hallerine bakmayarak Anadolu’nun tamamiyetinin ve hilâfetin muhafazası için canlarını dişlerine takarak topladıkları nakdî yardımları Ankara’ya gönderdiler. Bunlardan en kayda değeri Hindistan Müslümanlarının yardımlarıdır ki, 1919’da kurulan Hind Hilâfet Komitesi vasıtasıyla toplanmıştır.
1923 Ekim’ine kadar gönderilen paranın yekûnu 329.774 altın sterlin olup, bunun 122.000 sterlinlik meblağı, hilâfetin muhafazası için lâzım gelen harcamaları yapmak üzere doğrudan Ankara hareketinin lideri Kemal Paşa’ya ödenmişti. Gazi, bu parayla 1924 senesinde İş Bankası’nı kurmuştu.
Servetin kaynağı
Gazi’nin servetinin tek kaynağı bu para değildir. Devrin en zengin adamlarından eski Mısır Hıdivi Abbas Hilmi Paşa, 1931’de Türk vatandaşlığına alınması karşılığında 900 bin altın lira vermiştir. Ermeni ve Rumlarla eski rejim mensuplarının maliyece el konulan malları da, İttihatçıların ve yeni rejimin dolaylı servet kaynağı olmuştur. 81 şehirde Gazi’ye hediye edilen evler, hatta Çankaya Köşkü bile, hep bu mallardandır.
Gazi’nin 1923’te evlendiği Latife Hanım, İzmir’in zengin tüccarlarından Uşakîzâde Muammer Bey’in kızıydı. Evlenirken 1 milyon lira çeyiz getirmişti. Bu para o zaman 660 bin dolara mukabildi; ama iştira (satın alma) kıymeti bugünkinden çok yüksekti. Latife Hanım, 1925’te boşanıp baba evine geri gönderilirken yanında sadece 20 bin lira vardı.
Gazi, evlendiğinde kayınpederine bir miktar parası olduğundan bahsetmişti. 250 bin lira kadar olan bu parayla Osmanlı Bankası’na ortak olup onu kontrol altında tutmak istemiş; ama mümkün olmamıştı. Muammer Bey damadına, Doğu Hindistan Kumpanyası gibi ihracatçı bir şirket kurmasını tavsiye etmişti. Neticede İş Bankası kurularak Muammer Bey de bu bankanın kuvveti ortaklarından birisi oldu. Kızı boşanınca, hisselerini eski damadına devretti. Amerikalı gazeteci Louis Bryant gibi bazı yazarlar (The Nation, 26/VIII/1925), Gazi’nin Latife Hanım ile zengin olduğu için evlendiğini söyler.
1928’de reisicumhur maaşı 14 bin lira idi. O zaman bir altın 8 lira olduğuna göre, bugün 1750 cumhuriyet altını mukabilidir ve 2.700.000 lira eder. Altının iştirâ (alım) kuvveti o zaman çok daha yukarı idi. Bu meblağ, en yüksek reisicumhur maaşıdır. Şimdi bile bu mikdar, tahsisatlarla 53 bin liradır ki, yalnızca 34 cumhuriyet altınına denktir.
Gazi, üzerinde fabrikalar, atölyeler, limanlar, traktörler, ahırlar, sürüler vs bulunun çiftlikleri ile yaşadığı devrin en büyük sanayicilerinden ve en zengin adamlarındandı. 10 Kasım 1938 itibariyle bankadaki nakitlerin ve hisse senedlerinin nakit karşılığının 1.519.890 lira olduğu görülmüştür.
Sadece İş Bankası'nın 1 ve 2 numaralı hesaplarındaki nakit para, o zamanki Türkiye emisyon hacminin (167 küsur milyon) % 1'idir. Haziran 1937’de çiftliklerin toplam kıymeti -devrin maliye vekilinin beyanına nazaran- 4,5 milyon liradır. Kızkardeşi Makbule Hanım, ağabeyinin servetinin 11 milyon lira olduğunu söylemiştir.
Yadırganacak şey değil
Atatürk’ün babası, basit bir gümrük kolcusu idi. Son zamanlarında ticarete girmiş; iflas etmiş; kendisini içkiye verip genç yaşta ölmüştü. Annesinin resmi istidası üzerine dul eş ve üç çocuğa 130 kuruş maaş bağlanmıştı. Annesinin ailesi fakirdi; dayısı Giritli Mustafa Naili Paşa çiftliğinin kâhyası idi. Zübeyde Hanım maişet derdinden dolayı tekrar evlenmişti. Yani Gazi'nin ailesi zengin değildi.
Yıllarca maaşlı bir subay olarak çalışmış; kongrelere emanet elbiselerle katılmıştır. Bu sebeple muhalifleri, hatta yakınlarından bazıları bu emsalsiz servet sebebiyle kendisini acımasızca tenkit etmişler; onu yıpratmaya çalışmışlardır.
Senelerce askerî garnizonlarda çalıştığı; 1919’dan beri de üst seviye idareci pozisyonunda olduğu için, kira, ücret vs. ödememiş, adeta hiç masrafı olmamıştır. Üstelik hem ecnebiler ve halk üzerindeki karizmasının büyüklüğü nazara alınır, hem de devletin bütün imkânlarının elinde olduğu ve herkesin ağzından çıkacak bir söze baktığı düşünülürse, Atatürk gibi, zamanın en güçlü liderlerinden birinin bu kadar servet sahibi olması yadırganamaz.
Münakaşalı vasiyet
Atatürk, 5 Eylül 1938 tarihli vasiyetnamesinde her şeyini, kurucusu ve Ebedî Şefi olduğu Cumhuriyet Halk Partisi’ne bırakmıştır. Şu şartlarla ki, geride bıraktığı nakit parası ve hisse senedleri, öteden beni olduğu gibi İş Bankası tarafından nemalandırılacaktır. Bundan kız kardeşi Makbule Hanım ile evlatlığı kızlara maaş verilecektir. Kızlığı Sabiha Gökçen’e ayrıca ev alınacaktır.
Nemadan artan mikdar, eşit olarak Türk Tarih ve Türk Dil Kurumu’na aktarılacaktır. En enteresanı da bir zamandır dargın gözüktüğü İsmet İnönü’nün çocuklarının tahsil masrafları karşılanacaktır. CHP, bir nevi vasiyeti tenfiz memurudur.
Siyasî düşünce yapısı itibariyle, CHP’den başka partinin varlığını tasavvur etmemiş; ebediyen bu partinin ülke idaresinde bulunacağını düşünmüştü. Yani “servetini millete bağışladığı” romantik sözünü bu meyanda değerlendirmelidir. Millet=Devlet=CHP.
Çiftlikler vasiyet mevzuu olmadığı için, kanunî vârisine intikal etmesi gerekirken; hazineye [yani iktidar partisine] kalmış; ancak kız kardeşi sonradan vâris sıfatıyla miras dâvâsı açmıştır. Ancak Atatürk bunun da tedbirini almış; 1933 yılında kendisinin medeni kanunun miras hükümlerine tâbi olmadığına dair bir kanun çıkarttırmıştı. Bu, şahsa mahsus kanun çıkarılamaz şeklindeki hukukun umumi prensiplerine bir istisna teşkil eder.
Geri alma teşebbüsleri
CHP, İş Bankası’nın %28’lik hissedar sıfatıyla idare heyetinde temsil edilir. % 31 halka arzedilmiştir. % 41 banka çalışanları sandığına aittir ve söz sahibi de budur.
Demokrat Parti, CHP’nin Haksız İktisaplarının İadesi Kanunu’nu çıkararak, bu hisseleri hazineye devretmişti. 27 Mayıs’ın sebeplerinden biri olan bu tasarruf, darbeciler tarafından geri alındı ve hisseler CHP’ye iade edildi.
12 Eylül 1980 darbesi ardından, CHP ile TTK ve TDK kapatılmış; bunların hisseleri, hazineye intikal etmiş; hisselerin temsili de cumhurbaşkanlığı genel sekreterliğine geçmişti. 1992’de CHP tekrar kurulunca, hisseleri de geri almaya muvaffak oldu.
Bugünki TTK ve TDK’nun, Atatürk’ün kurduklarıyla aynı olmadığını iddia eden CHP, 2004’ten itibaren bunlara tahsis edilen gelirleri ödemedi. Bunlar da dava açtı. Mahkeme bu paranın faiziyle ödenmesine karar verdi.
Hukuken şartlarına uygun vasiyet, kanunla bile iptal edilemez. Ancak bu hisselerin kaynağı olan servetin macerasını, yani halifeliğin muhafazası için gönderilen parayla nasıl banka kurulduğunu sorgulamak icab edecektir ki bu da tabiatiyle mümkün değildir.
Bir partinin banka hissedarı olması kanunla yasaklanabilir. Ancak bu hüküm mâ kabline şâmil olmaz, yani geriye yürümez. Bu kanunun neşredildiği esnada banka hissesine sahip olan partilerin bunu devretmesi şartı getirilebilir; bu da hisselerin bedel mukabili devri neticesini doğurur.
Önceki Yazılar
-
AVRUPA ÇEKİ VE HAVALEYİ MÜSLÜMANLARDAN ÖĞRENDİ18.11.2024
-
İYİ DÜELLO YAPANLAR, KÖTÜ ASKER OLURLAR!11.11.2024
-
Ankara ve İngiltere hattında HASSAS DENGELER4.11.2024
-
TERÖRÜN ALTIN ÇAĞI!28.10.2024
-
SULTAN HAMİD’İN TEK VÂRİSİ YAHUDİ DİŞÇİ!21.10.2024
-
CASUSLAR SAVAŞI14.10.2024
-
Türkiye ve İngiltere Hattında KAYIKÇI KAVGASI7.10.2024
-
ZAMAN SANA UYMAZSA SEN ZAMANA UY!30.09.2024
-
TÜRKLERİN BİNLERCE YILLIK HUKUK ve ADALET MACERASI23.09.2024
-
93 HARBİ FACİASINA BÜROKRASİ SEBEP OLDU16.09.2024