YALANCIDIR HEP AYNALAR
Vaktiyle Venedik ayna inhisarını elinde tutardı. Ayna ustaları, sırlarını kimseye vermesin diye ayna imal edilen adadan ayrılamazdı. Cezası, ölümdü.
Vaktiyle Venedik ayna inhisarını elinde tutardı. Ayna ustaları, sırlarını kimseye vermesin diye ayna imal edilen adadan ayrılamazdı. Cezası, ölümdü.
Kötü kraliçe, “Ayna ayna, güzel ayna, söyle bana benden güzel var mı?” diye sorardı çocukluğumuzun masallarından birinde. Ayna da hakikati saklamaz; kraliçeyi üvey kızına karşı tahrik ederdi. Ayna açık sözlülüğün sembolüdür. Gördüğünü olduğu gibi söyler. Bunun için ‘ayna tutmak’, gerçeği olduğu gibi ortaya koymak demektir.
Bu kadar açık sözlülük pek hoş karşılanmasa da, ayna, bilhassa kadınlar için mühim bir tuvalet aksesuarıdır. Öyle ki Orhan Veli’ye, “Bir elinde cımbız bir elinde ayna, umurunda mı dünya?” şiirini söyletmiştir.
18. asır Osmanlı el aynası
Kâinatın Aynası
Ayna ise, Farsça âyine’den gelir. Aynalarda ışıkların yansıması kanunlarını bulan Mısırlı bir Müslüman Arap âlimidir. Avrupalıların Alhazem dediği İbni Heysem’in (965-1039), matematik, fizik ve tıb ilminde yüze yakın kitabı vardır.
Ayna taşımak sünnettir. Resûlullah aleyhisselâm, ayna olmadığı zaman, siyah sırlı bir kâsedeki suya bakıp saçını ve elbisesini düzeltmeden dışarı çıkmazdı.
İlkçağda Akdeniz’de bilinse bile, Ortaçağ Avrupası, sırlı aynayı Endülüs vâsıtasıyla Arablardan öğrendi. Bu sebeple, aynanın Frenkçedeki ismi mirror, Arapça mir’at’tan gelir. Nişancızâde’nin dünya tarihinin adı Mir’at-ı Kâinat (Kâinatın Aynası); Seydi Ali Reis’in coğrafya kitabı Mir’atü’l-Memâlik (Memleketlerin Aynası) adını taşır.
Kanlı aynalar
Antik çağda yansıtıcı olmayan arkası desenli cilalı diskler el aynası olarak kullanılırdı. Eski Mısırlılar, Yahudiler ve Yunanlılar, sathı iyice zımparalanmış pirinç, tunç, gümüş, altın aynalar kullanırdı. Arşimet (ME 287-212), Siraküza kuşatmasında, dev aynalarla güneş ışığını aksettirip, Roma donanmasını yakmıştı.
Arşimet ayna tutarak gemileri yakıyor
Fildişi veya kıymetli metallerden kılıfı olan aynaları, kadınlar kemerlerine asarlardı. Boy aynası MS 1. asırda Roma’da çıktı.
Venedik, cam imal merkeziydi. Bu sanatı da 1204’de Haçlı seferi bahanesiyle İstanbul’u işgal ettiklerinde öğrendiler. Venedik bütçesinin çoğu cam ve aynadan gelirdi. Venedik aynasının kendisine mahsus bir tekniği vardı. Yangın tehlikesi sebebiyle imalat 1291’den beri Murano adasında yapılırdı.
Bir başka sebep, dışarıya bilgi sızmasını engellemekti. Buraya başka kimse giremezdi. Usta, işi bırakamaz, yurt dışına gidemezdi. Cezası ölümdü. Usta adadan izinle ayrılır; peşine bir gizli polis takılırdı. Kaçmaması için ailesi rehin tutulurdu. Ustalar iyi para alır; konfor içinde yaşardı.
Fransa kralı XIV. Louis’nin sefiri, bu ustalara dünyayı va’dettiyse de, sırrı alamadı. Nihayet 1661’de bir gece Fransız gemileri adayı basıp 4 ustayı Paris’e kaçırdı. Venedik polisi, bu 4 ustayı bulup öldürdü; ama iş işten geçmişti. Versay aynası, Murano ile boy ölçülür hâle geldi. Bunu, Nürnberg ve Londra izledi.
Versay Sarayı Aynalı Galeri
En kıymetli hediye
Ayna zamanla dekorasyon malzemesi haline geldi. Zeminden tavana kadar uzanan aynalar evlerde boy gösterdi. Sultan III. Ahmed’e Venediklilerin hediyesi duvar aynaları İstanbul’da Aynalıkavak Kasrı’na adını vermiştir. Bizde XVI. asırda ayna imal edilirdi. Sadece İstanbul’da 90 atölyede 106 kişi ile Âyineciyân esnafı vardı.
Ayna, mekânı geniş ve ihtişamlı gösterir. Çanakkale’de Aynalı Çarşı vardır. Beşiktaş’ta Aynalı Fırın, ekmeğin odun ateşinde ve pişkinini satardı. Ayna, en kıymetli ve muhatabın güzelliğini ima ettiği için zarif bir hediye idi.
Gir aynaya
Divan şiirinde ayna, aksettirme kabiliyeti, parlaklığı ve lekesizliği sebebiyle sevgilinin yüzünü ve âşığın kalbini ifade eder. Ayna, narsist (nergisî) şahsiyetin sembolüdür. Sevgilisinin güzelliğinden korkan Necati, “Zinhar eline âyine vermen ol kâfirin” der. Gençlerin ayna tutkusu meşhurdur.
Yine de âşık, aynaya çok da bel bağlamaz: “Yalancıdır hep aynalar/Gir kalbime gör kendini!”
İleri yaşlarda, aynalar, biraz hüzün kaynağıdır. Ahmed Muhib, “Kaybolan gençliğimi aradığım aynalarda” der.
Yahya Kemal’in, “Girdiğin aynada, geçmiş gibi diğer küreye/Sorma bir sâniye, şüpheyle sakın, yol nereye?” beytinde olduğu gibi, aynalar, zamanın geçişini, hayatın hakikatini, maziyle hesaplaşmayı sembolize eder.
Aynaya bakamamak, hataları, günahları, utancı ifade eder. Tanpınar der ki: “Bizden iyi tanır aynalar bizi/O vefalı kalbe benzer ki onlar, bir küçük vesile, mâziye yollar”.
Aynalı Güvercin
Halk kültüründe ayna, saflık demektir. Gelin alayı önünde süslü ayna götürülür. Gelin, oğlan evine inince, yüzüne ayna tutulur. Yola çıkanın ardından yolu açık olsun diye yoluna ayna tutulur. Yeni eve taşınınca, evvela mushaf ve ayna götürülüp yükseğe konur.
Türkler arasında saplı ahşap ve metal çerçeveli köşeli veya oval el aynaları yaygındı. Sapsız yuvarlak minder aynaları da vardı. Bezemeli arka yüzleri dışa gelecek şekilde duvara asılırdı. Ayna, kemere takılırdı. Gelin başı süslemesinde, ayna kullanılırdı. Aynalı semer makbuldü; kendini beğenmiş eşekleri gaza getirirdi. Güzel şeye, şimdi bile aynalı derler. Şam güvercini çok makbuldür. Kuyruğunu açınca ortaya çıkan beyaz lekeler aynayı andırdığı için aynalı güvercin diye bilinir.
Aynayı kuşlara sormalı
Ama aynanın sevimsiz bir ciheti de vardır. Birinin ölüp ölmediğini anlamak için, ağzına ayna tutulur. Halk inanışına göre, gece aynaya bakanın ömrü kısa olur. Küçük çocuk aynaya bakarsa, şaşı olur. Gece komşuya ayna verilmez. Ayna kendiliğinden kırılırsa, ölüm demektir. Ayna kırmak, yedi sene uğursuzluk demektir. Bu, en eski bâtıl inançlardandır.
İptidaî hayat yaşayanlar, göllerde veya su birikintilerinde, kendi aksini görünce şaşırır; bunun kendisinin ruhu olduğunu zannederdi. Suyu bulandırıp görüntüsünün kaybolmasına sebep olanları da düşman bilirdi. Aynadaki görüntünün de ruhun görüntüsü olduğu; ayna kırılınca, ruhun da parçalandığı, hatta bedeni terk ettiği inancı sürdü.
Antik Yunan ve Roma’da su dolu sırlı kaptan kâhinlik yaparlardı. Bu kap devrilir veya kırılırsa, o kişinin kısa bir zaman içinde felâkete uğrayacağına hükmederlerdi. Antik çağda insan hayatının 7 senelik devreler geçirdiği kabul edilirdi. 15. asırda Venedik’te imal edilen cam tabaka aynalar çok pahalıydı; ancak zenginler kullanabilirdi. Bu da, ayna kırılmasının uğursuzluk getirdiği inancını pekiştirdi.
Kuş avcıları, aynasız yapamaz. Bir tahta üzerine tutturulmuş küçük aynalar, yay veya ip yardımıyla döndürülür. Yansıttığı güneş ışığı, kuşların toplanmasını temin eder.
Galatada cam ve âyine tüccarından merhum esseyyid Ahmed Efendi'nin Eyüb'de Ebussuud Efendi haziresindeki kabir taşı, sene 1326
Aynasız
Aynasız, Türk argosunda polis demektir. Niye? Rivayet çok: 1-Herkes ayna taşırken, polisler sakalsız bıyıksız olduğu için ayna taşımaya ihtiyaç duymazmış. 2-70’lerde polislere tahsis edilen renoların sağ dikiz aynası olmadığından. Bu aksesuar, obsiyonluydu. 3-Eskiden Karagöz’de kabadayılar için aynasız denirdi. Çünki uçuk kaçık Cezayir kesimi elbise giydikleri için, aynaya bakmadıkları düşünülürdü. 4-İstanbul’da berberler müşterinin ensesine ayna tutar; sonra tepsi gibi önüne tutup bahşiş isterlerdi. Kabadayılar, bunu öpüp, para vermeden çıkarlardı.
İskender’in Aynası
Aynanın tasavvufta da yeri vardır. Resûlullah’ın kalbinden yayılan feyzlere, evliyanın kalpleri ayna olur. Bir aynadan çıkan ışıklar, karşısındaki aynaya ve bundan da, bunun karşısındaki aynaya gelir. Hüdâî, “Aynadır bu âlem, herşey Hak ile kâim/Mir’at-ı Muhammedden Allah görünür dâim” demiştir. “Mümin, müminin aynasıdır” hadis-i şeriftir. Yani, Allahtan gelen nurlara, mümin ayna olur; başkalarına aksettirir.
Kalb, temiz, berrak bir ayna gibidir. Kişinin amelleri bu aynayı parlatır veya lekeler. En parlak ayna, Resulullah’ın kalbidir. Niyazi Mısrî der ki: “Halk içre bir âyineyim, herkes bakar, bir ân (güzellik) görür/Her ne görür, kendi yüzün, ger yahşi ger yaman görür.” (Yahşi, güzel; yaman, zıddı.) Mevlânâ türbesindeki bir mısrada, “Etme mir’ati şikeste, seni yüz surete kor” yazar. Yani hakkın emirlerini bir tut, yoksa paramparça olursun.
İskender'in aynası, âyine-i âlem-nümâ (cihanı gösteren ayna) olarak da bilinir. Hakkında çeşitli efsaneler vardır. Büyük İskender, İskenderiye şehrini kurduğu zaman, orada bulunan hakîmlerden Belinas, Hermis ve Valines bir ayna yapmışlar ve yüksek bir yere koymuşlar. Güya bu aynada oraya gelmekte olan gemiler daha bir aylık yolda iken görülebilirmiş. Eğer gelen düşman gemisi ise bu aynadan güneş ışığı aksettirilerek daha uzaktayken yakılabilirmiş.
Bu aynanın Hind hükümdarı Kayd tarafından İskender'e hediye edilen dört kıymetli eşyadan biridir. İskender tarafından hocası Aristo'ya yaptırıldığı da rivayet edilir. Bu aynanın bir gece, bekçileri uyurken çalınıp denize atıldığı söylenir.
Yuvarlak (top ayna) ve düz olduğu hakkında ihtilâf bulunan bu aynanın iki tarafı da gösterirmiş. Arka yüzüne yalancılar baktığı zaman görüntü vermezmiş ve İskender de kimin yalan söylediğini bu ayna vasıtasıyla anlarmış. Çünkü aynanın arka yüzü, yalancıların görüntüsünü kabul etmezmiş.
Önceki Yazılar
-
AVRUPA ÇEKİ VE HAVALEYİ MÜSLÜMANLARDAN ÖĞRENDİ18.11.2024
-
İYİ DÜELLO YAPANLAR, KÖTÜ ASKER OLURLAR!11.11.2024
-
Ankara ve İngiltere hattında HASSAS DENGELER4.11.2024
-
TERÖRÜN ALTIN ÇAĞI!28.10.2024
-
SULTAN HAMİD’İN TEK VÂRİSİ YAHUDİ DİŞÇİ!21.10.2024
-
CASUSLAR SAVAŞI14.10.2024
-
Türkiye ve İngiltere Hattında KAYIKÇI KAVGASI7.10.2024
-
ZAMAN SANA UYMAZSA SEN ZAMANA UY!30.09.2024
-
TÜRKLERİN BİNLERCE YILLIK HUKUK ve ADALET MACERASI23.09.2024
-
93 HARBİ FACİASINA BÜROKRASİ SEBEP OLDU16.09.2024