SÜNNET, MÜ’MİNLERİ BAĞLAR
Kur’an-ı kerim bir anayasa gibidir. Hükümlerini, sünnet beyan eder. İmam Evzâî der ki: “Kitab, Sünnet’e; Sünnet’in Kitab’a muhtaç olduğundan daha çok muhtaçtır”.
Resûlullah aleyhisselâmın sözleri, işleri ve bir şeyi görüp men etmemesi, dinin 2. aslî kaynağıdır. Sünnet-i nebevî, bağlayıcılık itibariyle üç kısımdır:
O’nun, insanlık icabı veya şahsî mahareti ve tecrübesi, yahud da devlet reisi, ordu kumandanı bulunması itibariyle sâdır olan sünnete sünnet-i zevâid denir. Elbisesi, oturması, kalkması, yatışı gibi. Bunları yapmak sevab kazandırır; terki, günah değildir.
İctihad-Vahy
Resûlullah aleyhisselâm, vahy gelmeyen hususlarda ictihad ederdi. Bazısında, daha az doğruyu seçmek gibi hilâf-ı evlâ vâki olmuş ise de; Bedr esirlerine yapılacak muamelede olduğu gibi, doğrusu vahy ile bildirilmiştir. İslâmiyete göre, Peygamberler masumdur; günah işlemedikleri gibi, hatada sâbit kalmaları da caiz değildir.
Medine'de Tu’me adında bir kimse, komşusu Katâde’nin zırhını çaldı ve bir Yahudiye emânet bıraktı. Zırh daha önce bir un torbasının içinde olduğu için çalınırken etrafa un saçılmıştı. Katâde, Tu’me’yi itham etti. Tu’me ise inkâr ve hatta mevzudan haberi olmadığına yemin etti. Zırhın sahibi, zırhın bulunduğu yerden itibaren etrafa yayılan un döküntülerini takib ederek zırhın emanet bırakıldığı Yahudinin evine kadar geldi. Yahudi herşeyi anlattı. Tu’me’nin yakınları, bunun üzerine suçu Yahudiye attılar. Huzur-i Peygamberîde görülen dâvâda Yahudi aleyhinde şâhidlik ettiler. Böylece Yahudi mahkûm oldu.
O anda, “Allah’ın gösterdiği istikamette insanlar arasında hükmedesin diye sana Kitab’ı hak ile indirdik. Hâinlerden taraf olma! Allah’tan mağfiret dile! O, bağışlar ve merhamet eder. Kendilerine hıyânet edenleri müdafaa etme. Çünki Allah, hâinliği meslek edinmiş günahkârları sevmez. İnsanlardan gizler de Allah'tan gizlemezler. Halbuki geceleyin, O’nun razı olmadığı sözü düzüp kurarken, Allah onlarla beraberdi. Allah yaptıklarını kuşatıcıdır. O'nun ilminden hiçbir şeyi gizleyemezler” meâlindeki âyet-i kerimeler (Nisâ: 105-108) nâzil oldu. Şâhidlerin yalancılığını anlayan Resûlullah, yeniden muhakeme yaptı. Bu sefer zanlı beraat ederken, gerçek hırsız mahkûm oldu (Beydâvî).
Ben ancak beşerim
Nebî-i Zişan, Bedr harbinde ordunun muayyen bir yere karargâh kurmasını arzu etmişti. Eshabı, bunun bir ilahî emir mi, yoksa harb usulüyle alâkalı beşerî kanaati mi olduğunu edeble sordular. O da beşerî kanaati olduğunu söyledi. Eshabı, başka bir yer gösterip ordunun burada karargâh kurmasının daha münâsip olduğunu arz edince kabul buyurdu.
İbni Mugîre’den dul kalan Fâtıma binti Kays hakkında, Peygamber aleyhisselâm Ümmü Şerîk’in evinde iddet beklemesine hükmetti. Daha sonra Ümmü Şerîk’in çok gelen-gideni olduğunu göz önüne alarak hükmünü, Fâtıma’nın amcazâdesi Abdullah İbni Ümmi Mektûm’un evinde iddet beklemesi yönünde değiştirmiştir. (Müslim)
Resûlullah’ın baktığı bir dâvâda kaybeden taraf, hasmı huzurdan ayrıldıktan sonra kendisinin haklı olduğuna dair yemin edince, Resûlullah, kazanan tarafı çağırtarak bunu kendisine bildirdi. O da “İsterseniz yeniden muhakeme yapınız” deyince, Resulullah dâvâya yeniden baktı ve bu sefer de aynı kişi lehine hüküm verdi. Sonra şöyle buyurdu: “Ben ancak bir beşerim. Bana ihtilaflılar gelir. Bunlardan biri, diğerine göre daha iknâ edici olur. Ben de ona göre hükmederim. Ben verdiğim bir hükümle bir kimseye hakikatte kardeşine ait bir şeyi verecek olsam, bu onun için ancak ateşten bir parçadır!”. (Buhârî, Müslim, Tirmizî, Ebû Dâvud, Nesâî, Muvattâ)
Yanılana da sevab
Peygamber’in sağlığında, vahy gelmeyen hususlarda Sahabe-i kiram kendi ictihadlarına uymuştur. Nitekim Yemen’e hâkim tayin ettiği Muaz bin Cebel’e “Orada nasıl hükmedeceksin?” diye sorduklarında, “Kur’an-ı kerim ile hükmederim. Onda bulamazsam, sünnet-i nebevî ile; onda da bulamazsam, kendi içtihadıma göre hükmedeceğim” deyince; Resûlullah bu cevabı beğendi.
Hâkimlikle vazifelendirilen Amr bin Âs, iki kişinin dâvâsını çözdü. Mahkûm olan taraf Cenâb-ı Peygamber'e gelerek itirazda bulundu. Resûlullah, “İctihad ederken isabet eden 10, yanılan 1 sevab alır” buyurarak kararı bozmaya yanaşmadı. (Heysemî)
Bir seferde sabah namazı için teyemmüm eden iki sahâbîden biri sonra su bulunca gusledip namazı kazâ etti; diğeri etmedi. Sefer dönüşü bunu arzettikleri Resûlullah, ikinciye “Sünnete uydun; namazın tamamdır” dedikten sonra; birincisine de “İki misli sevab kazandın” buyurdu. (Hatib).
Diğer ikisi
Bir de Hazret-i Peygamber’in sadece kendisine mahsus hareketleri vardır ki (hasâis-i nebî) bunlara uymak kimseye câiz değildir. Zekât almamak, adak yememek, miras bırakmamak, zevcesini boşamamak, vefat ettiği yere gömülmek, visal orucu tutmak, uyku, abdesti bozmamak gibi hususlardır.
Bu ikisinin hâricindeki sünnet, yani sünnet-i hüdâ, bütün müminleri bağlar.
Sünnet’in Kur’an ile münasebeti
Sünnet, muhtevası itibariyle 5 kısımdır:
1) Bazen Kur’an hükümlerini te’yid eder. Âyet-i kerimede (Bakara: 188) “Birbirinizin mallarını bâtıl yollarla yemeyin!” buyuruldu. Sünnette de bu husus “Rızası olmaksızın bir müslümanın malı helâl olmaz!” şeklinde te’yid edilmiştir.
2) Sünnet, bazen Kur’an-ı kerimin mücmel, yani hakkında bir izah yapılmadıkça kendisiyle ne kasdedildiği anlaşılamayan hükümlerini tefsir veya müşkil, yani iki veya daha çok manaya gelen hükümlerini beyan eder, açıklar. Kur’an-ı kerim sadece zekât vermeyi emretmiş; sünnet ise zekâtın mikdarını bildirmiştir.
3) Bazen Kur’an-ı kerimin umumi hükümlerini tahsis ve takyid eder. Yani ona kayıt ve istisnalar getirir. Ölen bir kimsenin mirasına çocukları ikili birli hak kazanır (Nisa: 11). Sünnet, kâtilin vâris olamayacağını beyan ederek bu âyet-i kerimeyi tahsis edip istisna getirdi. “Altın ve gümüşü kenz yapıp, yığıp da Allah yolunda harcamayanlara acıklı bir azabı haber ver!” mealindeki âyet-i kerimenin (Tevbe: 34) hükmünü, “Zekâtı ödenen mal kenz değildir, toprağa gömülü bile olsa!” hadîs-i şerifi tahsis etti. “Çağrıldıkları vakit şâhidler gelmemezlik etmesinler” mealindeki âyet-i kerimenin (Bakara 282) hükmü, hadd suçlarında şâhidlik yapmamayı tavsiye eden “Kim din kardeşinin ayıbını örterse, Kıyamet günü Allah da onun ayıbını örter” mealindeki hadîs-i şerif ile tahsis edildi.
4) Bazen de Kur’an-ı kerim hükümlerini nesh eder, yani muvakkat hükümlerin tatbikatının bittiğini haber verir. Nitekim Bakara suresinin anne babaya vasiyeti emreden 180. âyet-i kerimesinin hükmü, “Vârise vasıyet yoktur” hadîs-i şerifi ile nesh edilmiştir. Müellefe-i kulûba, yani kalbleri İslâmiyete ısındırılacak kimselere zekât verilmesine dair âyet-i kerimenin (Tevbe: 60) hükmü, “Zekât müslümanların zenginlerinden alınır, müslümanların fakirlerine verilir” mealindeki Muaz hadîsiyle neshedilmiştir. “Haram aylarda harb büyük günahtır” âyet-i kerimesinin (Bakara 217) hükmünün nesh edildiğini, bizzat Cenâb-ı Peygamber haram aylarda müşriklerin üzerine yürüyerek haber verdi.
5) Sünnet, bazen Kur’an-ı kerimde bulunmayan yepyeni bir hüküm getirir. Ninenin vârisliği, amca ve dayı ile evlenme yasağı, rehnin cevazı, şuf‘a hakkı sünnetle sabittir. Sünnet ile sâbit olan hükümler; Kur’an-ı kerimdekilerden kat kat fazladır.
Kur’an-ı kerim bir anayasa mahiyetindedir. Buradaki hükümleri, sünnet açıklar. Büyük müctehid ve muhaddis İmam Evzâî buyurur ki: “Kitap, sünnete; sünnetin kitaba muhtaç olduğundan daha çok muhtaçtır”.
Önceki Yazılar
-
AVRUPA ÇEKİ VE HAVALEYİ MÜSLÜMANLARDAN ÖĞRENDİ18.11.2024
-
İYİ DÜELLO YAPANLAR, KÖTÜ ASKER OLURLAR!11.11.2024
-
Ankara ve İngiltere hattında HASSAS DENGELER4.11.2024
-
TERÖRÜN ALTIN ÇAĞI!28.10.2024
-
SULTAN HAMİD’İN TEK VÂRİSİ YAHUDİ DİŞÇİ!21.10.2024
-
CASUSLAR SAVAŞI14.10.2024
-
Türkiye ve İngiltere Hattında KAYIKÇI KAVGASI7.10.2024
-
ZAMAN SANA UYMAZSA SEN ZAMANA UY!30.09.2024
-
TÜRKLERİN BİNLERCE YILLIK HUKUK ve ADALET MACERASI23.09.2024
-
93 HARBİ FACİASINA BÜROKRASİ SEBEP OLDU16.09.2024