Gelişmiş Arama İçin Tıklayınız!

OSMANLI MEDRESELERİ

Osmanlı medreseleri, asırlarca memur, din adamı ve hukukçu yetiştirdi. 1924 yılında kapatılana kadar, ilim hayatına hizmet etmiş müesseseler olarak tarihe geçtiler.
18 Aralık 2017 Pazartesi
18.12.2017

Osmanlı medreseleri, asırlarca memur, din adamı ve hukukçu yetiştirdi. 1924 yılında kapatılana kadar, ilim hayatına hizmet etmiş müesseseler olarak tarihe geçtiler.

   Gazanfer Ağa Medresesi

Osmanlılar, Selçuklu veziri Nizamülmülk’ün kurduğu Nizamiye Medreseleri’ni numune alarak medreseler kurdu. İlk Osmanlı medresesi, İznik’in fethini müteakip 1330 senesinde Orhan Gâzi’nin vakfı olarak kuruldu. Sonra fethedilen her şehirde benzeri vakıf medreseler açıldı.

İstanbul’un fethinden sonra Sultan Fâtih burada kendi adını taşıyan medresesini yaptırdı. Bununla Osmanlı medreseleri kemâlini buldu. Sonraki padişahlar tarafından yaptırılan medreselerde hep Fâtih medresesi örnek ve esas alındı. Sultan II. Bayezid ve Kanunî Sultan Süleyman’ın kendi adlarını taşıyan medreseleri ile de, tedrisat sistemi en son şeklini kazandı.

Bu medreseler, ulemâ-i rüsûm adı verilen bir âlim tipi meydana getirdi. Bu medreselerde okumuş ve ilmî ehliyetleri medresenin hey’et-i tedrisiyesi (öğretim üyeleri) tarafından icâzetnâme (diploma) ile tasdik olunmuş bu âlimler; kâdılık, müftülük, nakîblik, vezîrlik, kâtiblik gibi resmî vazifelerde öncelikle istihdam edildiler.

Enderun mektebinden evvel Osmanlı ricâli umumiyetle medrese çıkışlıydı. Bunlar ya hazineden yahud vakıftan maaş alırlardı. Zengin vakfı olan medreselere, fazla maaş verir; kaliteli hocalar istihdam ederdi. 1924 yılında medreseler kapatılana kadar, ilim hayatına hizmet etmiş müesseseler olarak tarihe geçtiler.

Sultan Fatih'n yaptırdığı ve 1930'larda yıktırılan Ayasofya Medresesi

Fatih’in tasnifi

Fâtih Medreseleri yapılınca, ülkedeki medreseler, müderrislerin yevmiyesine göre yirmili (Hâşiye-i Tecrid), otuzlu (Miftâh), kırklı (Telvîh),  ellili (hâric ve dâhil) olmak üzere tasnife tâbi tutuldu. İstanbul medreselerinde tedrisat şu safhalarda görülür: Sıbyan mektebinden sonra yirmili, otuzlu ve kırklı medreselerde veya hususî hocalarda muhtasarât denilen başlangıç derslerini gören talebe hâric medreselerine gelir. İbtidâ-ı Hâric ve Hareket-i Hâric olmak üzere iki kısma ayrılan bu medreseler, ortamektep seviyesindedir ve taşralarda da vardır.  Sonra lise seviyesindeki dâhil medreseleri gelir. Bunlar da İbtidâ-ı Dâhil ve Hareket-i Dâhil olmak üzere iki kısımdır. İstanbul’da ve taşralarda bulunur.

Dâhili bitiren talebe, isterse imamlık veya ilkmektep muallimliği yapabilir; yahud da adliyeye intisab edip staj ve imtihandan sonra kâdı nâibi olabilir. Eğer tahsiline devam etmek istiyorsa, Fâtih Külliyesi’ndeki Mûsıla-ı Sahn (Tetimme) Medresesi’ne devam eder. Bunlar yüksek tahsile talebe hazırlayan bakalorya seviyesindeki hazırlık mektepleridir.

Sonra yine Fâtih Külliyesi’ndeki Sahn-ı Semân (Medâris-i Semâniyye) gelir. O devir dünyasındaki umumî anlayış ve teâmüle uygun olarak hukuk, hikmet, edebiyat ve ilahiyat fakültesi olarak faaliyet gösteren bu medreseyi bitirip icâzet alanlar, mülâzım (stajyer) olarak yevmiyeyle adliyeye intisab edebilir.

Tahsiline devam etmek ve yüksek mevkilere gelmek isteyen talebe, Sultan II. Bayezid’in yaptırdığı Altmışlı Medresesi’ne; burayı da bitirdikten sonra Kanunî Sultan Süleyman’ın kurduğu ve Süleymâniye Medreseleri’ne devam edilebilir. Süleymâniye Medreseleri’nin en üst basamağında Dârülhadîs bulunur. Burası, lisansüstü tahsil veren bir müessesedir. Süleymâniye Medreseleri aynı zamanda ordunun tabib, cerrah, mühendis ihtiyacını karşılamak için kurulmuş yüksek fen fakülteleridir.

Dâhili bitiren talebe isterse Fâtih, isterse Süleymâniye’nin ilk kısmına gider. XV ve XVI. asırlarda Osmanlı ülkesinde yirmili medreselerden 32, otuzlulardan 22, kırklılardan 29, ellililerden 147, altmışlılardan 18, bunun dışındakilerden 72 tane, ayrıca 20 dârülhadîs, 15 dârülkurrâ ve 7 dârüşşifâ vardı.

 Bozdoğan Medresesi'nde açık hava dersi

Vakıf ve Medrese

Medreseler vakıftır, mütevelli tarafından idare edilir. Külliye şeklinde, yani hamam, dârüşşifâ, imâret, câmi ve medrese bir arada yaptırılır. Medreselerde, eyvân denilen anfi veya konferans salonu ve dershaneler, müderrislerin odaları ve lojmanları, ibâdet için mescid, kütüphane, şifâhâne (revir), talebenin kalması için odalar (yurt), hamam ve yemekhane bulunur.

Talebeler külliyedeki odalarda yatıp kalkar; imâretten yemek yer; ayrıca medrese vakfından yevmiye burs alır. Kıdemli ve çömez talebe aynı odada kalır; çömez, kıdemlinin hizmetini görür, yemeğini getirir, çamaşırını yıkar; o da çömezin derslerinde yardımcı olur. Talebelere medresenin seviyesine göre suhte (softa) veya dânişmend, hocalarına sırasıyla müderris, muallim ve muîd denir. Umumiyetle her medresenin en az bir müderrisi vardır. Maaşlarını, hususî şahıslar tarafından bu iş için kurulmuş vakıftan alırlar.

Müderrisi tayin, terfi ve şartları varsa azil salâhiyeti vakıf mütevellisine aittir. Fâtih Medreseleri’ndeki müderrisleri kazaskerler tayin eder. Süleymâniye Medreseleri’nde müderrislik yapma hakkını kazananlar, mevleviyet rütbesindeki yüksek kadılıklara da hak kazanır. Demek ki yüksek kâdılıklar için hukuk profesörlüğü yapmış olmak şarttır.

Sınıf değil, ders

Medreselere, ilk mektebi bitiren veya burada verilen dersleri kendi imkânlarıyla öğrenen talebelerden zekî ve istidâdlı olanlar alınır. Tahsil müddetince kabiliyetlerine göre yönlendirilir. Medrese tahsili uzun sürer; ara sınıflardan çıkanlar, derecelerine göre bir vazife alabilirler.

Talebe sınıf değil, ders geçer. Dersler de kitaplara göre tayin olunur. Medreselerde günde dört-beş ders okunur; her halkaya takriben 20 talebe iştirak eder. Umumiyetle her ders için ayrı müderris ders verir. Müderris, dersi umumiyetle kendi hazırladığı veya meşhur bir metne dayanarak anlatır; talebe de metni yazar. Müderris sonra metni izah eder; talebenin suallerine cevap verir. Talebe, bunları da metnin kenarına kaydeder; metni ezberler; sonra sınıfta tekrar eder. Müderris, bazen metni talebeye okutur; talebenin izahını dinler; gerekirse düzeltir.

Muallim ve muîdler (doçent ve asistanlar), talebeyi derse hazırlar. Anlattıklarını dinler. Hocanın verdiği dersi ona tekrar eder. Talebe evvela âlet ilimleri denilen, sarf (morfoloji), nahv (sentaks), belâgat (beyan, bedi’ ve meâni), iştikak, lügat, inşâ, kitâbet, hitâbet, mantık gibi dersler okur; sonra tefsîr, hadîs, kelâm ve fıkıh ilimlerine dair metinleri okumaya geçer.

   Bolvadin Medresesi müderrisleri

Koltuk dersleri

Altmışlı’dan itibaren koltuk (yardımcı) dersleri veya cüz’iyyat da denilen tarih, coğrafya, hendese (geometri), hesab (aritmetik), heyet (astronomi), tıb, hikmet-i tabiiyye (fizik) gibi dersler de okutulurdu. Bu medreselerin her birinde tahsil müddeti çeşitli devirlere göre üç aydan iki yıla kadar sürer.

Böylece çalışkan bir talebe yirmiliden üç sene zarfında Fatih medresesine gelebilirdi. Sultan Kanunî devrinde bu müddet beşe çıkarıldı. 20-25 yaşında medrese tahsili biter. Medreselerde dersler talebenin koltuk dersleri alması, kitap ve ders notunu kopya etmesi ve hususî hizmetini görmesi için haftada iki gün (umumiyetle Salı ve Cuma), ayrıca Ramazan ayında ve bayramlarda tatil edilirdi.

Birebir tedrisat da çok rastlanan bir usuldür. Burada bir talebe bir müderrisin yanından hiç ayrılmaksızın bazı metinler okur. Sualler sorar. Müderrisin câmi vaazlarını dinler. Hocasına dersi takrir eder. Böylece yeni derse geçilir. Lüzumlu kitapların okunması bittikten sonra müderris bu talebeyi imtihan eder veya bir müderrisler heyeti tarafından imtihan yapıldıktan sonra talebe muvaffak olursa icâzetnâme alır. Bu, hocasından gördüğü şekilde talebe okutabilme ve kitap yazabilme izni demektir.