“SENİN ÇOCUKLAR İŞİ BİTİRDİ!” - 12 EYLÜL 1980 DARBESİ
Soğuk Savaş’ın son yıllarında, ABD, Orta Doğu ve Asya’da hâkimiyetini pekiştirmenin yollarını ararken, bir yandan da Sovyetlere karşı bir ‘Yeşil Kuşak’ projesi yürütüyordu. Afganistan’da Sovyet işgaline karşı savaşan mücâhid gerillaları destekliyor; Pakistan ve İran’da dini rejimlerin yerleşmesine göz yumuyordu. Tam bu konseptte Türkiye’de 12 Eylül 1980 tarihinde askerî bir darbe oldu.
Darbe öncesi Türkiye’nin politik, ekonomik ve sosyal manzarası oldukça problemlidir. 1974 tarihinde Anti-Amerikan Ecevit-Erbakan koalisyonunun Kıbrıs’a asker çıkarması, barış temin edildikten sonra da askerleri geri çekmemesi, milletlerarası reaksiyona sebep oldu. Türkiye’ye ağır ekonomik ambargo başlatıldı. Paranın değeri çok düştü; enflasyon %100’ü geçti. Pek çok zaruri ihtiyaç maddesi, petrol, gaz, yağ, sigara bulunamaz oldu.
Öte yandan memleket ciddi ideolojik kamplaşmaya maruz kaldı. 1974 affıyla hapisten çıkan suçlular, terör faaliyetlerine giriştiler. Bir yandan Türkiye’nin Sovyetlerle entegrasyonunu savunan sol teşkilatlar, beri yanda bunlara geçit vermemek iddiasındaki milliyetçi teşkilatlar, milis kuvvetleriyle devamlı silahlı çatışma haline girdi. Üniversiteler, liseler, sendikalar, devlet daireleri, hatta sokaklar, fraksiyonlar arasında bölündü. Sıkıyönetim ilan edildiyse de, bir şey değişmedi. Her gün sokaklarda onlarca kişi ölüyordu.
Ülke koalisyonlarla idare ediliyordu. Parlamentoda temsil edilen, merkez sağ, merkez sol, nasyonalist ve Islamist olmak üzere 4 parti, politik hayatta söz sahibiydi. Tam bu sırada siyasî bir kriz doğdu. Vazife müddeti biten cumhurbaşkanının yerine yenisi seçilemedi. Seçim turları aylarca sürdü; ancak meclisteki partiler anlaşamadı.
Asmayalım da…
Bütün bunlar, 12 Eylül 1980 sabahı saat 3.00’de bir askerî darbe ile neticelendi. Tanklar önceden tayin edilen yerlerde mevzilendi. Kışladan çıkan asker, her yere el koydu. Sokağa çıkma yasağı kondu. Parlamento ve hükümet feshedildi. Politikacılar tevkif edilerek, sürgüne gönderildi. Darbeciler, bütün demokratik müesseselere muvazzaf veya emekli askerleri tayin etti. Emniyet, TRT, PTT gibi kritik kuruluşlar askerî otoritenin eline verildi. Emekli amiral Bülent Ulusu başbakanlığa getirildi.
Darbeciler, peş peşe neşrettikleri resmî beyannamelerle iradelerini açıklıyorlardı. Genelkurmay Başkanı Kenan Evren, TV’den darbenin gerekçelerini anlatan meşhur konuşmasını yaptı. Askerler, 1978’den beri darbe fikrindeydi; hatta bunun için bir çalışma komitesi bile kurulmuştu. Hatta askerler, 27 Aralık 1979 tarihinde hükümete bir uyarı mektubu bile vermişti. 27 Mayıs darbesinden bir farkı, darbenin bir grup küçük rütbeli subayın değil, emir-komuta kademesinin eseri oluşuydu.
Kod adı, Bayrak Harekâtı olan darbenin legal gerekçesi ise, ordunun iç hizmet kanununda yer alan ‘cumhuriyeti koruma’ vazifesi idi. Darbelere alışık olan halk, bu defa darbeyi daha sükûnetle karşılamıştı. Çünki şartlar olgunlaşmıştı. Ancak darbenin ertesi günü ortalığın hemen yatışması, akla bir takım sualleri getirdi. 2 yıllık sıkıyönetim idaresi altında politikacılar askerler ne dediyse yaptığı halde, terör niye önlenememişti de bunun için darbe yapılması gerekmişti?
Ülkenin idaresi, 5 üst rütbeli generalin teşkil ettiği Milli Güvenlik Konseyi’nin elindeydi: Kenan Evren, Nurettin Ersin, Tahsin Şahinkaya, Nejat Tümer ve Sedat Celasun. Yüzbinlerce kişi gözaltına alındı. Mahkemelerde yüzbinlerce davada yüzbinlerce kişi muhakeme edildi. 50 kişi asıldı. Evren’in ‘Asmayalım da besleyelim mi?’ sözü siyasî literatüre geçti.
Halk, korku operasyonu ile sindirildi. Hapishanelerde şüpheli ölümler yaşandı. Yüzbinlerce kişiye yurt dışına çıkış izni verilmedi. Buna rağmen 30 bin kişi siyasî mülteci olarak yurt dışına kaçtı. 14 bin kişi vatandaşlıktan çıkarıldı. Binlerce kişi memuriyetten atıldı. Film, kitap, gazete ve mecmualara sansür getirildi. Cemiyetler kapatıldı. Görülüyor ki 27 Mayıs’tan farklı olarak, 12 Eylül’de sadece iktidar ve sağ politikacılar değil, bütün partiler ve politikacılar faaliyetten yasaklanmış; adlî takibat sıradan halka kadar inmiştir. Darbe yüzünden memleketin yaşadığı ekonomik kayıpları 50,4 milyar dolar olarak tesbit edilmiştir.
Emniyet Subabı
Kemalizm vurgusunu sık yapan darbeciler, bir yandan da ülkenin sol bloğa kaymaması için emniyet subabı olarak düşündükleri ve Türk-İslâm Sentezi olarak tanınan resmî ideolojiyi lanse ettiler. Bu da 12 Eylül darbesinin, daha sosyal demokrat renkteki 27 Mayıs darbesinden bir başka farkını da ortaya koymaktadır.
MGK, kendi tayin ettiği isimlerden müteşekkil bir kurucu meclis meydana getirdi. Bunun hazırladığı ve muğlak ifadelerle dolu yeni anayasa metnine son şeklini verdi. Evren, bir politikacı gibi yaptığı yurt gezilerinde, halkı tehditlerle kabul oyu vermeye ikna etmeye çalıştı. Anayasanın reddi halinde, eski günlere dönüleceği mesajını verdi. Metin, 7 Kasım 1982’de sunulduğu referandumda %92 kabul oyu aldı. Darbe önceki ortamda hayatından endişe eden halk, darbeyi tasdik ediyordu. Böylece Evren cumhurbaşkanı oldu. Anayasa, darbecileri hukuki teminat altına alıyordu.
Her zaman, devleti, bilhassa ekonomiyi idare etmenin güçlüklerini gören darbeciler, meydanı sivillere bırakıp çekilirler. Burada da öyle oldu. Siyasî partilerin kurulmasına izin verildi. Ertesi yıl yapılan seçimlerde, darbecilerin gösterdiği parti değil, kazanmasına ihtimal verilmeyen teknokrat Turgut Özal’ın Anavatan Partisi kazandı. Turgut Özal, darbenin ve darbecilerin gölgesinde olabildiğince memleketin liberal demokrasi ve ekonomik sisteme dönüşü için çalıştı. Darbecilerin her sözü kanun olduğu halde, işlerin legal platformda yürütülmesi ve acilen güdümlü de olsa demokrasiye dönülmeye çalışılması, 12 Eylül darbesini 3.dünya ülkelerindeki darbelerden ayıran bir başka hususiyettir.
Darbe İcazeti
12 Eylül Darbesi’nin ardında da yabancı güç aranmış; parmaklar, ABD Güvenlik Konseyi’nin Türkiye masası şefi Paul Henze’nin, o gece Başkan Carter’a Damdaki Kemancı filmini izlerken söylediği rivayet edilen, ‘Your boys have done it’ sözünden dolayı ABD’yi göstermiştir. Rivayete göre darbeden bir müddet evvel HKK Tahsin Şahinkaya ABD’ye gidip darbe icazeti/talimatı almıştı.
Buna göre, darbe, Yeşil Kuşak projesi çerçevesinde Türkiye’de milliyetçi muhafazakâr ama liberal bir rejimin kurulması maksadıyla yapılmıştı. Liberalizmin yükseldiği 1970’lerde, bu reformlara geçişi temin edebilmek için ABD’nin her yerde sağ hükümetleri işbaşına geçirdiği, hatta bunun için askerî darbeleri bile desteklediği bilinen bir keyfiyettir. Şu halde darbe, Türk ekonomisinin liberal bir yapıya kavuşturularak global dünyaya açılmasını hedefleyen 24 Ocak 1980 tarihli hükümet kararlarının kolayca tatbiki için yapılmıştı. Enteresandır ki, bu kararların mimarı ve devrin başbakanlık müsteşarı Turgut Özal, artık hükümet reisi idi. 10 yıllık iktidarı müddetince ABD ile uyumlu çalışacaktır.
2011’de 12 Eylül Darbecilerini koruyan anayasa hükmü kaldırıldı ve darbecilerden hayatta olan iki general, Evren ve Şahinkaya muhakeme olunup müebbed hapse çarptırıldılar. Ancak 1982 anayasası ile kurdukları ağır-aksak sistem, pek çok prensibi ile bugün ayaktadır ve Türkiye’nin politik, sosyal ve ekonomik gidişatına yön vermektedir.
Önceki Yazılar
-
AVRUPA ÇEKİ VE HAVALEYİ MÜSLÜMANLARDAN ÖĞRENDİ18.11.2024
-
İYİ DÜELLO YAPANLAR, KÖTÜ ASKER OLURLAR!11.11.2024
-
Ankara ve İngiltere hattında HASSAS DENGELER4.11.2024
-
TERÖRÜN ALTIN ÇAĞI!28.10.2024
-
SULTAN HAMİD’İN TEK VÂRİSİ YAHUDİ DİŞÇİ!21.10.2024
-
CASUSLAR SAVAŞI14.10.2024
-
Türkiye ve İngiltere Hattında KAYIKÇI KAVGASI7.10.2024
-
ZAMAN SANA UYMAZSA SEN ZAMANA UY!30.09.2024
-
TÜRKLERİN BİNLERCE YILLIK HUKUK ve ADALET MACERASI23.09.2024
-
93 HARBİ FACİASINA BÜROKRASİ SEBEP OLDU16.09.2024