Gelişmiş Arama İçin Tıklayınız!

UYAN SULTAN AZİZ UYAN KAN AĞLIYOR BÜTÜN CİHAN

1876’da Sultan Aziz’i tahttan indirenler çeşitli propagandalarla halkı iknâya çalışmış; ama halk, yaktığı ağıtlarla mazlum padişaha olan sevgisini her zaman dile getirmiştir.
4 Nisan 2016 Pazartesi
4.04.2016


Osmanlı Devleti’nde, hayranı olduğu İngiltere gibi meşrutî idare kurmak, yani parlamento yoluyla padişahın salahiyetlerini kısmak isteyen Midhat Paşa, Sultan Aziz tahtta kaldıkça gayesine erişmeyi imkânsız görüyordu. Bu sebeple hemen her biri padişahtan bir şekilde kurtulmak isteyen devlet ricâli ile darbe hususunda anlaştılar. Veliahd Şehzâde Murad Efendi’nin de rızasını aldılar.  
Çarşaf kadar fetvâ
İngiltere, hilâfet siyasetinden ürktüğü Sultan Aziz’den zaten yüz çevirmişti. Darbecilere destek verdi, hatta el altından darbeyi organize etti. Midhat Paşa, Fetvâ Emini Kara Halil'i konağına çağırıp düzmece bir fetvâ yazmasını istedi. Kara Halil, “Bu hayırlı işe çarşaf kadar fetvâ veririm” diyerek dalkavukluğunu gösterdi. Fetvâyı imzalayan Şeyhülislâm Hasan Hayrullah, birinci şeyhülislâmlığında daha 40 gün dolmadan azledildiği için padişaha garezi vardı. Mir’at-ı Hakikat müellifi Mahmud Celâleddin Paşa, Hayrullah’ı “Mizaca hoş gidecek şekilde taklit yapıp ve masal anlatarak mertebe almış âlim kıyafetinde bir cesur câhil, alçak bir karakter ve âdî işlerle meşhur” diye vasıflandırır.
Sultan Aziz’in tahttan indirilmesine dair fetvanın bugünki dille metni şöyledir: “Müminlerin emiri olan biri, şuuru bozuk ve siyasî işlerden habersiz olsa, devlet malını devlet ve milletin kaldıramayacağı mertebede israf etse, din ve dünya işlerini ihlâl edip bozsa, milletin ülkesini tahrib etse, bundan dolayı tahtta kalması vatan ve millet için zararlı olsa, tahttan indirilmesi lâzım olur mu?” Cevâb: “Allah bilir ya, olur.” Yazan Hasen Hayrullah Allah onu affetsin.”
Fetvâ, şer’î klişelere göre yazılmıştır; ama müşahhas (somut) hâdiselere uygun değildir. Yani fetvâdaki sebepler, bir halifenin azli için kâfidir. Ama bunların hiç biri Sultan Abdülaziz hakkında sâbit değildir. 1909’da Sultan Hamid’in tahttan indirilmesi, daha da trajikomik bir fetvâ ile olmuştur. Zaten tarih boyunca Osmanlı padişahlarının tahttan indirilmesinde verilen fetvâların hemen hepsi düzmece sebeplere dayanır. Ama halkı yapılan işin meşru olduğuna ikna edebilmek için fetvâ lâzımdır.
Cevdet Paşa Ma’ruzat’ta der ki, “Hal-i sultan için şer’an birinci derecede aranılacak sebebler cünun ve küfr olmakla, Şerif Abdülmuttalib Efendi’ye keyfiyet beyan edildiğinde, Sultan Abdülaziz mecnun mu oldu kâfir diye sormuştur… Şeyhülislam cahil, Avni Paşa da bu misilli meselelerden gafil olduğu için, birdenbire meclise durgunluk gelmiş… Hal’den sonra Avni Paşa’nın, ‘Abdülmuttalib Efendi az kaldı ki işi keşakeşe düşürecek idi’ eddiğini bizzat işittim. Hakikaten Abdülmuttalib Efendi’nin suallerine şeriat lisanıyla doğru cevap verilmek üzere bir fıkhî müzakereye girişilmiş olsaydı, fetva emini de verdiği fetvanın hal’e mutabık olmadığını kabule mecbur olurdu. Lakin Rüştü Paşa’nın nutuk mahareti ile müdahaleye meydan verilmeyip gürültüye getirilerek hemen cümleten biat edivermişler.”
Hüseyin Avni Paşa

        Midhat Paşa
Yalandan kim ölmüş!
Padişahın şuurunun bozuk olduğu, külliyen yanlıştır. Ancak bu ifade, bir hükümdarı tahttan indirmek için tek başına kâfi ve kimsenin itiraz edemeyeceği bir sebep olduğundan, her zaman öne sürülür. Sultan Aziz’in horoz döğüştürüp, galip gelene nişan taktığı, Jön Türklerin ileri gelenlerinden Ali Suavi’nin uydurmasıdır; İsviçre’de yazdığı makalelerde geçer.
“Siyasî işlerden habersiz” sözüne de kimse inanmaz. Sultan Aziz de siyasî işlerden habersiz ise, onu hal’ edenler hiç bir şeyden haberdar değildir. Padişah, zamanının iç ve dış siyasetini gayet iyi bilirdi. Bir Avrupa seyahatiyle, Osmanlı aleyhindeki amme efkârını düzeltmeye muvaffak olmuştur. Hilâfet siyasetiyle, Güney Afrika’dan Çin’e kadar müslümanlara sahip çıkması, ona haklı bir itibar kazandırmış; ama başta İngiltere olmak üzere emperyalistleri endişelendirmiştir.

        Sultan Abdülaziz'e Londra ziyaretinde Kraliçe Victoria tarafından nişan takdimi
Midhat Paşa, sonradan padişahın hal’i ve katlinden mahkûm olup da sürgüne gittiği Tâif’te kaleme aldığı hatıralarında, Sultan Aziz’i, “akıllı ve uyanık; devletin iyiliğini isteyen yüksek gayretli; devlet ve memleketin iyi idaresinin kanun ve nizâm ile olmak lâzım geldiğini herkesden ziyade bilen” bir zât olarak vasıflandırır. Padişahın, tahttan indirildikten sonra, yerine geçen yeğenine hitaben yazdığı tezkere, uğradığı felâketlere rağmen, metânetini kaybetmeyen, yüksek bir akıl ve zekâ sahibi zât olduğunun en açık delilidir. 
Merhametten maraz doğar
Padişahın, siyasî bir hatası varsa, o da aşırı merhametli oluşudur. ‘Müfsid İmam’ ve ‘Şerrullah’ diye tanınan hünkâr imamı Hayrullah Efendi’yi şeyhülislâm yapması, bundandır. Hayrullah, verdiği fetvâyla, kendisini bu makama getiren kimseye “minnetini” ödemiştir.
Padişahın, israfla ithamı da, doğru değildir. Evet, Rusya ve diğer dış tehditlere karşı, dünyanın en güçlü ikinci donanmasını meydana getirmesi, çok büyük masraflara sebebiyet vermiştir. Ancak hazine, mülk ve milletin iyiliği için vardır ve bunu mahalline sarfetmek israf değildir ve hükümdara ait bir salahiyettir. Sultan Aziz, Taşlık’ta yaptırdığı câmiin inşaatını bile, lüzumsuzluğu hakkında şayia çıkınca durdurmuştur. Kendisinden önceki devirde vuku bulan Kırım Harbi’nin masraflarını ödemiş; ama Suriye, Girit, Hersek ve Bulgaristan isyanları, büyük masraf kapısı açmıştır. Çırağan Sarayı’nın inşaına kendisinden önce başlanmıştı. Üstelik bu, Osmanlı İmparatorluğu’nun hükümdarı için gayet lüzumlu bir iştir. Saray yapmak, hazineye zarar vermez; zira masrafı, millî servet içinde kalır. Sultan Aziz’in yerine geçen Sultan V. Murad, hastalanıp tahttan indirildiğinde, 1 milyon lira borcu vardı. Kendisini tahta çıkaran Jön Türkler, buna israf demediği gibi, bu borcu da sonraki padişah Sultan Abdülhamid ödedi.
 
        Konya'da Aziziye Camii
Ancak darbeciler için elbette gerçeklere ihtiyaç yoktur. Darbenin kanunu olmaz. Askerleri, Sultan Aziz’i kaçırmak isteyen Ruslara karşı korumak üzere götürüldüklerine inandırıp sarayı sardıkları gibi; halkı da Sultan Aziz’in tahttan indirilmeyi hak ettiğine inandırmak istediler. Ama öyle olmadı. Halk, “Uyan Sultan Aziz uyan, Kan ağlıyor bütün cihan” diyerek yaktığı ağıtla, mazlum padişaha olan sevgisini her zaman terennüm etti. Düzme fetvâda söylenenlerin aksine, Sultan Aziz, halk tarafından en çok sevilen padişahlardan biri olmuştur.

        Sultan Abdülaziz tahttan indirildikten sonra