Gelişmiş Arama İçin Tıklayınız!

ÇANAKKALE MUHAREBELERİ’NİN İKİ YÜZÜ

Çanakkale, bir yedek subay harbidir. Sultan Hamid zamanında yetiştirilmiş onbinlerce yüksek tahsilli delikanlının hayatına mâl olmuş; şehid, yaralı, sakat ve kayıplarla, zâyiat 250 bini bulmuştur.
16 Mart 2015 Pazartesi
16.03.2015

1914 yazında, Avrupa, ardından da dünya kendisini bir savaşın içinde buldu. Bahane, Avusturya veliahdinin, bir Sırp tedhişçi tarafından vurulmasıydı. Ama esas sebebi bilen yoktu. Sonradan İngiltere ve Fransa’nın sömürgecilik ihtirasına, Almanya’nın ortaklık arzusu, savaşın sebebi sayıldı. Kısa sürecek lokal bir savaş zannedildi; 4 sene sürdü. Milyonlarca insan öldü. Denizaltısından tanka, uçaktan zehirli gaza birçok teknik buluş bu savaşta denendi. Harbin neticesinde imzalanan anlaşmalar, mağluplara o kadar ağır bir bedel ödetti ki, 20 sene sonra çok daha büyük bir felâketin, II. Cihan Harbi’nin kopmasına sebebiyet verdi.

        I Cihan Harbinde bir propaganda kartpostalı. Altında 'Pes etmeyiz' yazıyor.

Almanya ile İngiltere ve Fransa arasındaki bu savaşa, gereği yokken, Rusya ve Osmanlı Devleti de katıldı. Rusya, zaten ilk ikisinin müttefiğiydi. Ama Osmanlıların harbe girişi intihardan başka bir şey değildi. Bosna’yı, Bulgaristan’ı, Trablusgarb’ı kendilerini destekleyenlere peşkeş çeken vatansever İttihatçılar, son iki asırdır kaybedilmiş toprakları tekrar geri almayı, İslâm birliği ve ardından da Türk birliğini kurmak peşindeydi. Bu hayalperestlik, millete çok pahalıya mâl oldu. Osmanlı orduları ağır mağlubiyetlere uğradı. Milyonu aşkın asker ve sivil öldü. Eskileri geri almak şöyle dursun, müslümanlarla meskûn topraklar elden çıktı.

4 senelik harb Osmanlılar için 9 sene sürdü. Türk tarihinin en büyük felâketlerinden biri olarak tarihî hâfızamıza kazıldı. Bu uzun zaman içinde, ordunun yüz akı olacak bir-iki lokal çatışma kazanıldı. 1915 Çanakkale Deniz Muharebeleri bunlardan biridir. Çanakkale boğazına dayanan İngiliz ve Fransız gemilerinin gayesi, hem Almanya ile savaşan müttefikleri Rusya’ya yardım etmek; hem de İstanbul’a girerek, Osmanlı Devleti’ni teslime mecbur bırakmaktı. Osmanlı ordusunda vazifeli Alman kurmaylarının dehası ve Osmanlı askerlerinin kahramanlığı sayesinde, güçlü düşmana karşı emsalsiz bir muvaffakiyet elde edildi. Ama bu zafer, fayda yerine zarar getirdi.

   Alman ve Osmanlı paşalar cepheyi teftiş ederken

Yeni kahramanlar

Çanakkale Muharebeleri, deniz ve kara olmak üzere iki devredir. 18 Mart’ta biten deniz zaferinde, Cevad (Çobanlı) Paşa’nın büyük hizmeti olmuştur. Nisan’da başlayıp Ağustos’a dek süren kara harekâtını ise Esad ve Vehib Paşa yürütmüştür. Kaymakam (yarbay) Mustafa Kemal Çanakkale’de kara harekâtında yedek birlik kumandanı idi. 25 Nisan’da Arıburnu’na çıkartma yapan ve Conkbayırı’na ilerleyen Anzaklara, emir beklemeksizin maiyetindeki 57.alay ile taarruz etti; ardından diğer alayları da devreye soktu. 9 Ağustos’da ise Anafartalar’a ilerleyen İngilizleri püskürttü. Karşı taarruz fikri kabul görmeyince de, istifa ederek cepheden çekildi.

Çanakkale, bir yedek subay harbidir. Sultan Hamid zamanında yetiştirilmiş onbinlerce yüksek tahsilli delikanlının hayatına mâl olmuş; şehid, yaralı, sakat ve kayıplarla, zâyiat 250 bini bulmuştur. Bu yüzden, zaferden çok hezimete benzeyen bir muharebedir. Müdafaa harbi, taarruza nisbeten kolay olduğu halde, bu kadar zâyiat şaşırtıcıdır. Tevfik Fikret buna isyan ederek: “Müthiş bir ocak, bir fırın, bir cehennem... Gençliğin en münevver, en seçkin tabakasını alıp kürek kürek bu cehenneme attık” demiştir.

Ölüm emri

Lord Kinross anlatır: M. Kemal Bey, Anafartalar’da askere, “Merminiz yoksa süngünüz de mi yok?” diyerek taarruz emrini verdiğinde, maiyetindeki süvari kumandanı tereddüt eder. “Ne dediğimi anladınız mı?” diye sorunca, “Evet efendim ölmemizi emrettiniz” cevabını alır. Böylece “Ben size ölmeyi emrediyorum!” sözü harb literatürüne girmiştir. Kinross, M. Kemal’i, Gelibolu çıkartmasında deniz topçusunun desteğini hesaplayamamakla itham eder. Esad Paşa da, kendisini,  merkezin emrini beklemeyerek, taarruza giriştiği ve maiyetindeki 57. alayın kumandanları dâhil büyük ekseriyetinin imhasına sebebiyet vermekle suçlar.

Hatta o zaman Anafartalar, bir zafer olarak bile görülmemişti. Bunu Enver Paşa’nın kıskançlığına bağlarlarsa da, o zaman oyunda kıskanmaya ihtiyacı olan taraf o değildir. Cepheye gelen ve sanki Sarıkamış faciasından mes’ul değilmişcesine, kendisini çok can telef etmekle suçlayan Enver Paşa’yı ve istifa eden M. Kemal’i, Liman von Sanders sâkinleştirmiştir. Sonradan M.Kemal, Bulgaristan’dan tanıdığı ve mektuplaştığı matmazel Corinne’e, askerlerin cennete gidip hurilere kavuşmak için emirlerine kolayca uyduklarından bahsedecektir.

    Çanakkale cephesinden bir enstantane: "Allah bizimledir" yazıyor

Şu kadar ki M. Kemal, İngilizlerle savaşa girilmesini istememiş; buna rağmen, terfi edeceği açık olan muharip sınıfta bulunmayı talep etmiş ve Çanakkale’de miralay (albay) olmuştur. Sonra da savaşın sonunu beklemeden münferid sulh için uğraşmıştır. Bu sebeple İttihatçılarla ters düşmüştür. Hatta kendisi gibi savaşa taraftar olmayan Fransız sempatizanı Cemal Paşa’ya “Darbe yapalım; sen sadrazam ol, ben harbiye nazırı! Münferid sulh imzalayalım” teklifi, Cemal Paşa’nın korkusu sebebiyle gerçekleşmemiştir.

Mustafa Kemal, Anadolu’ya geçerken, gazeteci Ruşen Eşref, “Anafartalar kahramanı ile mülâkat” adında bir röportaj neşrederek, kendisini halka tanıttı. İttihatçılar sonradan Ankara’ya da sızdığı için; kendilerini kahraman olarak lanse edebilmek için Çanakkale’yi kullanmıştır. Bir başka deyişle Çanakkale Zaferi, İttihatçıları takdis etmek için kullanılmıştır.

Hem kazanç hem kayıp

Almanlar, böyle bir taarruzu bekliyordu. Bu sebeple devrin en mükemmel müdafaa teşkilatını kurdular. Boğazın her yanını güçlü istihkâmlarla donattılar. Boğazı da son model teçhizat ve tekniği kullanarak mayınladılar. Hangi donanma olursa olsun, o boğazdan geçmesi neredeyse imkânsızdı. Dolayısıyla 18 Mart zaferi, tamamıyla Alman teknoloji ve Alman istihkâmının, İngiliz ve Fransız donanmasına karşı mücadelesinin neticesidir.

Burada Türk ordusunun ancak destek mahiyetinde bir rolü vardır. İstihkâmlar tamamen Almanlar tarafından teşkil edilmiş; kumanda da Almanların elindedir. Geçmeye çalışan gemileri ağır bir top taarruzuna tâbi tuttular ve ard arda gemileri batırdılar. Boğaz tamamen mayınlı olduğu için, kaçarak manevra yapmak isteyenler mayına çarparak battı. Müttefikler bir gün uğraşıp geri çekildiler.

Sonra İngilizler kara çıkartmasına karar verdiler. Bu harekâtın maksadı İstanbul’a yürümek değildi; istihkâmları susturmak ve karadan gemileri batırmasını önlemekti. 25 Nisan’da Gelibolu yarımadasını ele geçirmek üzere harekâta başladılar. Ancak çıkarma birliklerinin Gelibolu’ya sevki beş hafta gecikti. Bu çıkartma 18 Mart’ın hemen peşinden yapılsaydı, karşı tarafın bir şansı yoktu. İngiliz kaynaklarından anlaşıldığına göre, bunun sebebi İngiliz hükümet ve silahlı kuvvetlerdeki fikir ayrılıklarıdır.

Asker sevki hususunda son sözü söyleyen kara kuvvetleri kumandanı Lord Kitchener bu harekâta muhalifti. Batı cephesinden, yani aslî cepheden buraya bir kişi bile göndermek istemedi. Çıkartma, donanma bakanı Churchill’in projesiydi. Mısır’dan asker sevketmesi istendi. Bunun üzerine Avustralya ve Yeni Zelanda’dan birlikler getirildi. Bu zaman zarfında büyük mikdarda askeri yığınak yapıldı. Çünki çıkarma olacağı belliydi.

Buraya yığılan Türk birlikleri, İngilizleri ve bütün dünyayı şaşırtan bir enerjiyle, büyük bir performans göstererek Çanakkale Geçilmez destanını yazdı. Müttefikler ummadıkları kadar cesur ve kararlı bir direniş ile karşılaştılar. Türkler, sanki yarın yokmuş gibi savaştılar. Bütün bir kuşağı burada kurban vermeyi göze aldılar. Yeter ki kimse geçmesin mücadelesini verdiler. Böylece Türkiye, Çanakkale’de hem kazanmış, hem de kaybetmiş oldu.

Sarıkamış ve peşinden Çanakkale’de verdiği korkunç zayiat ile 1915 sonunda Türkiye’nin elinde adeta askeri varlık kalmamıştı. İkisinde de bir genç erkek kuşağı bitti. Geriye sayıca az ve donanımı noksan acemi askerler kaldı. Artık harbi kazanma şansı bitmişti.

Buna mukabil müttefikler Türkiye cephesine 1918 Eylül’üne kadar bir daha teşebbüste bulunmadılar. Harb her iki tarafta da tavsadı. Üç sene bekleyip 1918 sonunda birden bire bütün cephelerden saldırdılar. Bir yandan 29 Eylül 1918’de Bulgaristan’ı çökerttiler. Böyle olunca İstanbul’un müdafaa imkânı kalmadı. Öte yandan Suriye ve Irak cepheleri çökertildi. Böylece müttefikler (aslında İngilizler) Türkiye’yi 40 günde bitirdiler.

 Kuzey Grubu kumandani Esad  Pasa Gelibolu Yarimadasindaki karargahinda

Çanakkale geçilseydi...

Çanakkale geçilseydi, harb bu kadar uzamazdı. İtilaf donanması Çanakkale’yi geçince, Bâbıâli, bunlarla münferid sulh istemek zorunda kalırdı. Zâyiatın çok olduğu kara harblerine gerek kalmazdı. Milyona yakın Mehmetçiğin şehid olup, esir düştüğü Irak, Mısır, Galiçya, Suriye gibi yeni cepheler açılmazdı. Daha az zâyiatla harbden çekilmek mümkün olurdu.

Çanakkale geçilseydi, Arap ihtilâli gerçekleşmez; Filistin, Suriye, Irak, Arabistan elden çıkmazdı. Hâdiselerin zincirleme tesiri nazara alınırsa, Arabistan’da Vehhabî Suud krallığı, Filistin’de İsrail Devleti kurulmazdı. Petrol havzaları ve mukaddes beldeler işgal edilmezdi. Belki Arap toprakları müstakil olurdu, ama Osmanlı Milletler Topluluğu adıyla toparlanabilirdi.

Çanakkale geçilseydi, harb erken biteceği için, Anadolu ve Rumeli’de yüz binlerce insan yurtlarından sürülmezdi.

Çanakkale’yi geçmek isteyenler Rusya’ya yardım götürdükleri için, Rusya’da Bolşevik ihtilâli olmaz; çarlık devrilmez; yetmiş sene dünya milletlerini inim inim inleten komünist idare kurulmaz; ekserisi Türk asıllı milyonlarca insan katliâma maruz kalmazdı. Bolşevik Ruslar Güney Kafkasya’ya inemezler; Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan işgal edilmezdi.

Çanakkale geçilseydi, muhtemelen, İtilaf devletleri Osmanlı Devleti’ne bu kadar acımasız davranmaz; kendi meselesi olmayan bir harbe girip, muharebeleri uzattığı için savaş suçlusu muamelesi yapmazdı. Çanakkale geçilseydi, Osmanlı Devleti yıkılmaz; Ortadoğu, Balkanlar, Kafkasya ve Anadolu bu ağır enkazın altında kalmazdı. Öte yandan Çanakkale geçilseydi, Cumhuriyete giden yol kurulamaz; Mustafa Kemal gibi bir lider ve Ankara kahramanları ortaya çıkamaz; Türkiye’nin çehresi değişemezdi.

Maksat?

Rusların erken davranıp İstanbul'u ele geçirmesini de engellemek endişesi, Çanakkale'nin sebeplerindendir. Oportünist (fırsatçı) bir hamleyle, az bir güçle geçip İstanbul’u alarak Türkleri harbde bir an evvel devre dışı bırakmak istediler. Müttefiklerin, Çanakkale’yi geçmeyi çok da mühimsemediği; isteseler kolayca geçebilecekleri halde, burada çakılıp kaldıkları; bunu, Osmanlıları burada oyalamak için yaptıkları da söylenmektedir. Mesela o zaman İstanbul’daki Amerikan sefiri Morgenthau’nun Türkçe’ye de tercüme edilmiş hatıraları (Ambassador Morgenthau’s Story, 2015) ve Churchill’in aile evrakını elinde tutup resmi biyografisini yazan Martin Gilbert’in Churchill and the Jews (2007) kitapları bu mevzuda enteresan bilgiler ihtiva eder.

İngilizler, Kafkas cephesinde mücadele eden müttefikleri Rusları rahatlatmak için, Çanakkale Boğazı’nı tazyik etmeyi düşündüler. Bahriye nazırı Churchill, hepsi kömürle çalışan demode birkaç gemiyi cepheye sürdü. Quenn Elizabeth filodaki tek yeni gemi idi ve bu savaş bir test olacaktı. Hedef, İstanbul değil, Çanakkale istihkâmları idi. Gemiler, boğazdaki kaleleri bombardımana tâbi tuttu. Nedense donanmaya ne kara ve ne de hava desteği verildi.

18 Mart’ta İstanbul üzerine yürümek isteyen donanma kumandanı Amiral Carden vazifeden alındı. Yerine geçen Amiral Robeck İstanbul’a yürüme emri verdi. Kaleler sindirilmişti; ama mayınlar temizlenmemişti. Böylece hemen bütün gemiler isabet aldı ve deniz harekâtı son buldu. Ardından başlayan kara harekâtı Türk tarafı için bir yıkım teşkil etti. 9 ay zarfında mayınlar temizlenmedi ve müttefik gemileri boğazı geçmeye yeltenmedi. Görünüşte müttefikler mağlup olsa da, zayiata uğrayan gemiler, zaten ıskartaya çıkmış gemilerdi. Ama zayıati 250 bini bulan Türk ordusu ciddi bir yıkıma uğramıştı. Maksat hâsıl olmuştu. Nitekim Churchill, “İngiliz tarihi bu savaşla bitmeyecek. İşin sonuna bakın” sözleriyle buna işaret ediyordu. (Gilbert)

İstanbul’daki Amerikan sefiri Morgenthau, Türklerin mühimmatının bitmek üzere olduğu bir sırada müttefiklerin geri çekilmesine şaşırmıştı. İstanbul’daki Alman kurmay reisi Goltz Paşa ise daha tecrübeli idi. Paşa’ya göre, İngilizlerin niyeti İstanbul’u almak değildi. Eğer alırlarsa, burayı söz verdikleri gibi Ruslara teslim etmeleri gerekir; bu da işlerine gelmezdi. (Ambassador Morgenthau’s Story, 229-230)

Almanlar’ın Marne’da durdurulmasıyla, harbin neticesi az-çok belli olmuştu. İngiltere, içinde Ortadoğu petrol yataklarının da bulunduğu harb ganimetlerini Ruslarla paylaşmak istemediği için, göz göre göre Rusya’yı ihtilale ve yıkıma mahkûm etti. Kayıpları göstererek, Rusya'ya, “Elimizden geleni yaptık” demek istedi.

Bambaşka bir dünyadaki Enver Paşa, Amerikan sefirine, “Ben harbden evvel Churchill ile görüştüm. Eğer harbe Alman safında girerseniz, Çanakkale’ye saldırır, İstanbul’u alırız dedi. Taarruzun sebebi, Rusya’ya yardım etmek değil; bu tehdidini yerine getirmek” demiştir.  (Ambassador Morgenthau’s Story, 206)

İstanbul’un tehlikeye düşmesi üzerine, Talat Paşa ekibi, Enver’i alt etmek pahasına el altından münferid sulh talebinde bulundu. Öte yandan Prens Sabahaddin ekibi, İngiltere’ye hükümeti devirip münferid sulh yapmayı teklif etti. Ama daha arzularını elde etmemiş olan İngiltere ikisini de reddetti. Eğer maksat Çanakkale’yi geçmek olsaydı, İngiltere’nin bu tekliflere atlaması icap ederdi.

Öteden beri Yahudilere sempati beslediği ve siyonizmi destekleyen işadamı Rothschild ile yakınlığı olduğu bilinen Churchill, Çanakkale de dahil olmak üzere I. Cihan Harbi’nde Yahudi sermayesinin menfaatlerini ön planda tutmakla itham edilmiş; bu arada Çanakkale Mağlubiyeti’nin de kasdi olduğu söylenmiştir. Hatta Sir Alfred Douglas adındaki ekzantrik şair İngiliz soylusu, Churchill’i açıkça itham ettiği için 6 ay hapse mahkûm olmuştur. Sir Douglas, mükemmel Çanakkale seferinin, sadece 13 mermisi kalan Türklerin teslim olmasına yakın esrarengiz bir geri çekilme emriyle bitmesinden de Churchill’i suçlamaktadır. Antisemitik Lord, Bolşevik İhtilali’ne yol açan hadiselerin arkasında Yahudilerin olduğunu söylemektedir. (Bunda bir nebze hakikat payı vardır; şöyle ki öteden beri kalabalık bir Yahudi nüfusun yaşadığı Rusya’da sık sık pogromlar vesilesiyle Yahudiler üzerinde ciddi bir baskı mevzubahisti. Bolşevik liderlerin çoğu muhalif Yahudi entelektüelleriydi.) Hatta bu hadiseleri bastırmak üzere Rusya’ya giderken esrarengiz şekilde gemisi infilak eden Amiral Kitchener’in Churchill tarafından öldürüldüğü bile iddia edilmiştir. Bu iddiaya göre Filistin alınmadan ve Arap petrolleri elde edilmeden Çanakkale geçilseydi, Siyonistler yurt kuramayacaktı.

Çanakkale geçilmedi ama harb 1918’de Türkiye’nin felaketi ile bitti. Ortadoğu ve Boğazlar, İngiltere’nin kucağına düştü. “Çanakkale Geçilmez” sözünün ciddiyetini, Çanakkale’nin 3 seneye kalmadan geçilmesiyle herkes anlamıştır. Nitekim büyük savaşların içindeki lokal zaferlerin hiç bir ehemmiyeti yoktur; neticeye bakılır. 90 dakikalık bir maçın ilk 30 dakikasında jeneriklik goller olabilir; ama maçın sonundaki skor mühimdir.

Gelibolu'da ekin biçen Türk köylüsü ve İngiliz askeri