Gelişmiş Arama İçin Tıklayınız!

AVRUPA BİRLİĞİ’NDE ŞERİAT HUKUKU-BATI TRAKYA’NIN HÂL-İ PÜRMELÂLİ

Geçenlerde Yunanistan Maarif Bakanı Yorgo Kalancis, “Avrupa Birliği’nde İslâm hukukunu tatbik eden tek ülkeyiz. Müslümanlar, Müslümanlar içindir. Biz de size mücadelenizde yardım edeceğiz” dedi. Gerçekten buradaki Müslümanların, Türkiye’de bile olmayan bazı dinî haklara sahip oluşu şaşırtıcıdır.
11 Aralık 2013 Çarşamba
11.12.2013

 

Yunanistan, Bizans’tan elde edilen ilk Osmanlı topraklarındandır. Dört asırdan fazla bir hâkimiyetten sonra, 1821 tarihinde başlayan Yunan Isyanı’nın muvaffakiyete ulaşması üzerine 1829’da Londra Muahedesi imzalandı. Bununla Bâbıâli, Mora ve Kiklad adalarında İstanbul’a bağlı ve yıllık vergi ödeyen bir Yunanistan Prensliği’nin varlığını tanıdı. Ertesi sene tam müstakil Yunan Krallığı kuruldu. Başına da büyük devletler tarafından Avrupalı bir prens geçirildi.

Balkan Harbi’nden sonra (1913) Yunanistan, ahalisinin ekseriyeti Müslüman olan Yanya ve Tesalya ile Girit ve Ege adalarını Osmanlılardan, Batı Trakya’yı da Bulgarlardan alarak genişledi. 1911 Trablusgarb Harbi esnasında İtalyanlarca işgal edilen Rodos ve Oniki Ada ise Uşi Muahedesi gereği boşaltılacakken Balkan Harbi çıkınca İtalya sözünde durmadı. 1923 tarihli Lozan Muahedesi bazı şartlarla bu işgali tanıdı. İkinci Cihan Harbi esnasında Almanların işgal ettiği adalar, harb neticesinde Yunanistan’a geçti. Bu devrelerin hepsinde, Yunanistan’da hatırı sayılır bir Müslüman nüfus yaşamaktaydı.

Gümülcine, 1940'lar
Gümülcine, 1940'lar

Kim seçecek?

1913 tarihli Atina Muahedesi ile Yunanistan’a bağlanan Osmanlı topraklarındaki müslümanların her çeşit işlerinde kendilerinin tesis edeceği ve hükmî şahsiyeti bulunan Cemaat-i İslâmiye’nin söz sahibi olacağı kabul edilmişti. Lozan ile de bu statü aynen tanındı. Yunanistan, 1920 tarihli “Müftülük ve Başmüftü İntihabıyla İslâm Cemaatlerine ait Evkaf Vâridâtının Sûret-i İdaresine dair kanun” ile Atina Anlaşması’nın hükümlerini iç hukuk mevzuatı hâline getirdi. Müslüman azınlığın teşkilatlanması ve idaresi, Cemaat İdare Heyetleri ve Başmüftü ile müftüler vâsıtasıyla olacaktı. Cemaat heyetleri, müftü ve nâibini seçiyor; bu seçim İstanbul’daki Yunan elçisi tarafından şeyhülislâmlığa arzedilerek tasvibi alınıyordu. Şeyhülislâmlık kaldırılınca, bu prosedürden vazgeçildi.

1967 tarihinde darbeyle başa gelen Albaylar Cuntası, müftü ve nâiblerinin seçimini hükûmete verdi. Cunta düştü; ama Atina, son müftünün, konsoloslukla irtibatını bahane ederek eski hâle dönmedi. Zamanla yeni âzâ seçilemediği için cemaat heyetleri de fonksiyonsuz kaldı. Bunun üzerine 24 Aralık 1990 tarihli bir cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile 1920 tarihli ve 2345 sayılı kanun yürürlükten kaldırılarak, müftüler, on yıllık imamlar arasından vâliler tarafından tayin edilmeye başlandı. Ankara’nın bunu kabul etmemesi, bugün diplomatik bir mesele teşkil eder.

Lozan’da iki taraf nüfus mübadelesi yaptığı için, bugün sadece Batı Trakya’da 150 bin kişilik bir Müslüman topluluğu yaşar. Lozan Anlaşması, Yunanistan’daki Türklerden değil, Müslümanlardan bahseder. Zira o zaman Ankara hükümeti, bir İslâm hükümeti idi; henüz milliyetçi bir politika benimsemiş değildi. Bu sebeple Atina, resmî işlerde "Türk" yerine, "Müslüman" tabirinin kullanılmasında ısrarcıdır. Bunlar arasında Pomak, Arnavut, Torbeş ve Çingene az değildir. İskeçe’nin seçilmiş müftüsü sıfatıyla Ankara’nın desteklediği rahmetli Mehmed Emin Aga da Pomaktı.

Gümülcine
Gümülcine

“Şeriat olduğu müddetçe…”

Batı Trakya Müslümanlarının adlî ve hukukî otonomisi vardır. Buna göre şahıs, aile ve miras davalarını bulundukları şehrin müftülerine arzeder. Burada şeriata göre hüküm verilir. Hanefî mezhebi tatbik edilir. Bu işlere dair vesikalar Osmanlı alfabesi ile tutulup, tasdikli Yunanca tercüme nüshası resmî makamlara bildirilir. İslâmiyetin sadece namaz, oruçtan ibaret bir din olmadığı; mensuplarının bütün dünyasını tanzim etme iddiasında bulunduğu malumdur. Müslümanların, evlenme, boşanma, miras, alışveriş gibi hususlarda, şer’î prensiplere uyması, dinin icabıdır. Müftü ayrıca, Müslüman vakıflarının idaresi, imam tayini, fetvâ ve Kur’an-ı kerim tedrisatı gibi Müslümanların dinî ihtiyaçları ile meşgul olur.

Batı Trakya'lı bir aile, 1950'ler
Batı Trakya'lı bir aile, 1950'ler

1946’da mülkiyet dağılımını kontrol altında tutabilmek maksadıyla miras meselelerinde isteyenlerin Yunan hukukuna tâbi olma alternatifi getirildi. Buna rağmen geçenlerde Yunan yüksek mahkemesi, itiraz hâlinde mirasta da şer’î kaidelerin tatbik olunacağına hükmetti. Malının tamamını eşine vasiyet etmiş bir müslümanın vasiyetini, kız kardeşinin itirazı üzerine bozdu. Şer’î hukukta vasiyet ancak mal varlığının üçte birinden muteberdir. Şu halde Müslümanlar için Yunan miras hukukunun tatbiki için, tarafların hepsinin anlaşmış olması gerekmektedir. 2018'de Yunanistan hükümeti, müftülere mürâcaatı, iki tarafın da rızasına bağlayan; aksi halde Yunan mahkeme ve hukukunun câri olacağına dair bir kanun çıkarttı.

1984’te solcu Papandreu hükûmeti, Kilise’nin muhalefetine rağmen, evlilik hususunda, isteyenlere Yunan makamlarına gidip, Yunan hukukunun tatbikini isteme imkânı getirdi. O zamana kadar Müslümanlar müftülükte, Hristiyanlar kilisede evlenebiliyordu. İnançsızlar için belediyede evlenme imkânı, bir bakıma Ankara’nın baskısı sayesinde getirilmiştir. Yine de belediyede evlenenlerin sayısı çok azdır. Belediyede evlenen müftülükte, müftülükte evlenen de Yunan mahkemesi huzurunda boşanamaz. Müftülük, kadının mehr alacağını da teminat altına alır.

Atina, hem Kilise’ye, hem de sıkı ihracat yaptığı Arab ülkelerine şirin görünmek maksadıyla bu sistemi muhafazaya taraftardır. Arab ülkeleri, Yunanistan’dan ithal ettiği malları, Gümülcine müftüsünün tasdikini aramaktadır. Eski dışişleri bakanı Dora Bakoyanni gibi bazı solcu politikacılar ve bazı ulusalcı Batı Trakyalılar, şer’î hukukun tatbikini Avrupa İnsan Hakları prensiplerine aykırı bulmakta ve kaldırılmasını istemektedir.

ABD, 2013’te Yunanistan hakkında hazırladığı insan hakları raporunda, müftülerin sadece dinî işlerle sınırlandırılarak, şeriatı tatbik salahiyetinin kaldırılmasını tavsiye etti. Eski başbakanlardan sağcı Mitçotakis, “Şeriat olduğu müddetçe, müftüler tayin edilir” diyerek işin özünü kendince ortaya koymaya çalışmıştır. Hükûmet, hukukî hayatı kendi kontrolü altında tutmak istemektedir.

Gümülcine Evkaf Dairesi
Gümülcine Evkaf Dairesi

Mühür kimin elinde?

Şimdi Gümülcine, İskeçe ve Dimetoka’da 3 resmî müftü bulunur. Rodos, 12 Adadan olduğu için ve II. Cihan Harbi’nden sonra Yunanistan’a katıldığı için bütünüyle Lozan hükümlerine tâbi değildir. Yunanistan hükûmeti, resmî müftüyü üç aday arasından seçer. Ayrıca Gümülcine ve İskeçe’de Ankara’nın "maddi / manevi desteklediği" 2 “seçilmiş müftü” vardır. Fakat mühür, resmî müftünün elindedir. Ankara, desteklediği bu müftülerin gerçekte bir salâhiyeti bulunmadığı için, onları güçlendirmek adına Yunanistan’da şer’î hukukun kaldırılmasına taraftardır.

Gümülcine Müftüsü Hüseyin Mustafa 1985’de ölünce, hükûmet o zamanki teamüllere aykırı olarak Hâfız Cemâli Meço’yu müftü tayin etti. Bir kesim, Ankara’yı da arkasına alarak bu tasarrufa karşı çıktı. 1990’da da İskeçe Müftüsü Mustafa Hilmi vefat etti. Oğlu Mehmed Emin Aga (1931-2006), babasının nâibi idi. Ankara’ya yakınlığından endişelenen Atina, yüksek tahsili olmadığı gerekçesiyle onu tayin etmedi. Bunun üzerine Mehmed Emin Aga, bazı köy câmilerinde parmak kaldırma usulüyle yapıldığı iddia edilen bir seçimle “seçilmiş müftü” ilan edildi. 1992’de de İbrahim Şerif aynı şekilde Gümülcine Müftüsü ilan edildi. Türkiye’de tahsil yapmış; daha evvel Gümülcine resmî müftülüğünde memur iken Hâfız Cemâli Meço tarafından yolsuzluk sebebiyle vazifeden uzaklaştırılmıştı. Resmî müftü-seçilmiş müftü meselesi bu tarihlerden sonra ortaya çıkmış bir meseledir.

1952'de Celal Bayar Gümülcine'ye geldiğinde kendi ismini taşıyan (Celal Bayar Lisesi) okulun önünde otomobilinden indikten sonra
1952'de Celal Bayar Gümülcine'ye geldiğinde kendi ismini taşıyan (Celal Bayar Lisesi) okulun önünde otomobilinden indikten sonra

Atina, bu müftüler hakkında “sahte müftülük” gerekçesiyle adlî takibat yapmışsa da, Ankara’yla münasebetlerin düzelmesi üzerine vazgeçmiştir. Câmilerin çoğunda her iki müftünün tayin edip maaşını verdiği iki imam vazife yapar. Resmî imamın maaşı, geliri çok sınırlı olan vakıflardan gelir. Diğerininki, bunun iki katıdır. Mamafih bu imamlar arasında bir geçimsizlik yaşanmamaktadır. Resmî müftü de, kargaşaya sebebiyet vermemek için bu hâle müdahale etmez. Bu otonomi muhafaza edildikten sonra, müftünün tayin edilmiş veya seçilmiş olması doğrusu çok da ehemmiyet taşımıyor. Zira resmî müftü de, gereken vasıfları taşıyanlar arasından tayin edilmektedir.Şer’î prensibe göre, bir İslâm memleketi gayrımüslimler tarafından istilâ edilirse, oradaki Müslümanlar içlerinden bir müftü seçer veya istilâcıların tayin ettiği Müslüman müftünün etrafında toplanırlar. Bu müftü, şeriatı tatbik eder.

Buradaki Müslümanlara resmî bir ideoloji empoze edilmez. Yunan okullarında başını örtmek serbest; Türk okullarında yasaktır. İsteyenler Cuma günü tatil yapabilir; fes giyip sarık sarabilir; Arab alfabesi ile yazabilir. Cuma tatilinin en yaygın olduğu yer, Mehmed Emin Aga’nın memleketi Şahin’dir. Bayram ve kandiller tatildir.

S. Müftüler; Solda Ahmed Mete (İskeçe), İbrahim Şerif (Gümülcine)
S. Müftüler; Solda Ahmed Mete (İskeçe), İbrahim Şerif (Gümülcine)

Lozan Muahedesi ile Müslüman mektepleri azınlık okulları statüsüne girdi. Türkiye’deki harf inkılabının rüzgârı Garbi Trakya’yı da tesiri altına aldı. Halk “Eskiciler” ve “Yeniciler” diye ikiye bölündü. Latin harflerini tutanlar, (Kıbrıs’ta olduğu gibi) anavatan olarak gördükleri Türkiye’nin sempatisini kazanacaklarını ve desteğini alabileceklerini düşünüyordu. Buradaki ilkmekteplerin bir kısmı Türkçe’yi Latin harfleriyle öğretmeye başladılar.

Ancak cemaat reisi Salih Efendi ve müftü Nevzad Efendi buna muhalifti. Muhafazakârların elindeki mektepler İslâm harfleri ile tedirsatı sürdürdü. Böylece bu ilkmekteplere giden Müslüman çocukları, Kur’an-ı kerimden başka, hem İslâm, hem Grek ve hem de Latin harflerini öğrendiler. Muhafazakâr aileler çocuklarını dini derslerin de daha fazla okutulduğu bu ikincilere gönderirdi. Yunan hükümeti buna müdahale etmedi; ama cemaat içindeki bu ikiliğini destekledi.

1930’larda Türk-Yunan Dostluk Anlaşması imzalanınca, Türkiye, Yunan hükümetinden muhafazakakârlara göz açtırmamasın istedi. Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi gibi Garbi Trakya’da yaşayan rejim muhalifleri ve sürgünler 1931’de hudut harici edildi. Cemaat reisliğine seçimsiz olarak inkılap taraftarları getirildi. Bu da cemaati iyice böldü ve gerdi. Muhafazakârlara ait gazeteler, din aleyhtarlığı olarak gördükleri bu politikaya karşı sert reaksiyon gösterdi. Çünki yeni mektepler, Kur’an-ı kerimin de Latin harfleriyle okunmasını istiyordu. 1936’da bu mekteplerde Yunanca mecburi ders yapıldı. 1952’de Kraliçe Frederika’nın teklifiyle ve bir müslüman mezarlığı üzerinde Celal Bayar Lisesi açıldığında, ilkmekteplerin yarıdan fazlası eski harflerle tedrisat yapmaktaydı.

Yunan hükümeti 1968 tarihli bir tamim ile 1969’dan itibaren bütün Müslüman ilkmekteplerinde Türkçe’nin Latin harfleri ile okutulmasını emretti. Buna rağmen bazı dağ köylerinde encümen, Latin harflerini 1980’lere kadar mekteplere sokmadılar.

İskeçe Türk İlkokulu
İskeçe Türk İlkokulu

Bir müslüman çocuğu mektebe gitmeden evvel mahallesinde Molla diye anılan yaşlı kadınlardan elifbayı ve namaz surelerini öğrenir. Sonra Müslümanların yaşadığı köy ve kasabalardaki azınlık ilkmekteplerine gider. Burada normal dersler yanında Yunanca ve Türkçe ile din dersleri okunur. Muallimler Müslümandır. Çoğunun başında fes, bazısının sarık vardır. Din derslerini ise köy veya mahalle imamı verir. İmamlar, aynı zamanda Kur’an-ı kerim kursu hocasıdır.

Mektep bitince kızların çoğu tahsiline nihayet verir; erkeklerin de pek azı devam eder. Gerisi babasının sanat, ticaret veya ziraatinde çalışır. Tahsiline devam edenlerin önünde üç yol vardır: Rum mektepleri, 1952’de Gümülcine’de ve 1966’da İskeçe’de açılan azınlık ortamektep ve lisesi, ya da eskiden beri hizmetini sürdüren medreseler. Rum mekteplerinde okuyanların, memlekette önü daha açıktır. Burada müslüman çocuklar din dersinden muaf tutulur.

Azınlık ortamektep ve lisesinde muallimlerin bir kısmı Türkiye’den gelir. Alâkalı derslerde Rum öğretmenler de vardır. Ders kitapları, kesintili de olsa Türkiye’den gelir; ancak hükûmet menfi baktığı için Atatürk’e dair bahisler rötüşlanarak talebelere dağıtılır.

Gümülcine Şehreküstü İlkmektebi Hoca ve Talebeleri
Gümülcine Şehreküstü İlkmektebi Hoca ve Talebeleri

Garbi Trakya’da elverişsiz şartlarda vazifesine devam eden medreseler, 1949’da müftü Hilmi Efendi tarafından Medrese-i Hayriyye adıyla ilkmektepten sonra gidilebilecek nizami mektep hâline getirildi. Batı Trakya’da, bugün sadece iki medrese (Gümülcine ve Şahin medresesi) aktiftir. Atina, bunlara lise statüsü tanıyarak mezunlarını Selânik Pedagoji Enstitüsü’ne alıp azınlık mekteplerine muallim tayin ederdi. Ankara, medreselere ve bu enstitüye hep muhalefet etmiştir. Zira beldeye kendi ideolojisini yayabilecek evsafta öğretmenler göndermek istemiş; bu da diplomatik ve sosyal problemler çıkarmıştır.27 Mayıs darbesinden sonra çıkarılan Yabancı Memleketlerde Türk Asıllı ve Yabancı Uyruklu Öğretmenlere Sosyal Yardım Yapılması Hakkında Kanun’a göre, azınlık muallimlerinin “Türk kültürüne ve devrimlere aykırı harekettte bulunmaması, devrimlere sadakati” kriter olarak tayin edilmiştir. Medrese mezunu muallimler, atin harfleriyle beraber İslâm harflerini ve Kur’an-ı kerimi de öğrettikleri için bu kriterlerin dışında kalmaktadır.

Gümülcine Şehreküstü İlkmektebi
Gümülcine Şehreküstü İlkmektebi

Bu mekteplerin isimlerindeki Türk ifadesi de mesele olmuştur. Lozan Muahedesi’ne göre Garbi Trakya’da Türk değil, Müslüman azınlık vardır. Bunların zaten bir kısım Pomak, bir kısmı Çingene, birazı da Arnavut, Torbeş ve Ulahtır. Cemaat inkılapçıların eline geçince mektep ve cemiyet isimlerine Türk kelimesinin eklenmiş; Türkiye ile 1951’de bir dostluk anlaşması imzalayan Yunan hükümeti de başta buna müsamaha göstermişti. Ancak 1958’den itibaren buna karşı çıkmıştır. 1972 tarihli kararname ile bu mektepler Meionotikon (Azınlık) veya Mousoulmanikon (Müslüman), kısaca M/kon ibaresi ile anılmaya başlandı.

1967 albaylar cuntasından sonra Müslümanlar kolay kolay ev inşa edemez, satamaz, aktaramaz, traktör ehliyeti alamazdı. Çeşitli bahanelerle araziler istimlâk edilirdi. Vakıflar, büyük bir harabiyete terkedilmişti. Milletvekili Sadık Ahmed bu gibi meselelerle mücadele etti. Avrupa Birliği’ne giriş ve zenginleşme ile beraber Ankara ile münasebetler düzelmeye yüz tutunca sonra bu gibi problemler de azaldı. Yunanistan ve İngiltere, Müslümanlar arasında şeriat hukukunun tatbikine izin veren iki AB ülkesidir.

Yunanistan’daki Müslümanlar, bizzat Ankara eliyle Cumacı ve Pazarcı diye ikiye bölünmüş ve Atina karşısında elleri bir kat daha güçsüz düşmüştür. Konsolosluk, Cumacı diye fişleyip “Kara Defter”e geçirdiği isimlere vize zorluğu çıkarmıştır. Bunun, Atina’nın işine geldiği şüphesizdir. Turgut Özal’ın vizeyi kaldırması ile bu muamele de tarihe karışmıştır. Zaten Ankara’nın Dış Türkler politikası her zaman problemli olmuştur. Zira bunlara yalnızca resmî ideoloji ihracı derdine düşmüş; bu da onların vaziyetini güçleştirmiştir.

Atina, din hürriyeti bakımından Ankara’dan geride değildir. Türkiye’deki gayrımüslimlerin, hatta Müslümanların, kendi dinlerinin hukukunu tatbikini isteme hakları yoktur. Seçimle gelmesi şöyle dursun, imamların eline okuyacakları hutbeyi bile yazıp veren Ankara’nın, Atina’ya bu yolda baskı yapması ciddiye alınmamaktadır. Osmanlılar zamanında şeyhülislâmı padişah tayin eder; müftüler ise, bulundukları yerdeki imam, müezzin gibi din adamlarının seçimiyle gelirdi. Bu usul 1966’ya kadar devam etmiştir.

İskeçe “seçilmiş müftüsü” Mehmed Emin Aga. “Sahte müftülük yapıp vakıf mallarını sattığı” ithamıyla mahkûm olmuş; cezası paraya çevrildiği halde, davasına hizmet edeceğini düşünerek hapis yatmayı tercih etmiş; hastalığı sebebiyle erken tahliye edilmişti.
İskeçe “seçilmiş müftüsü” Mehmed Emin Aga. “Sahte müftülük yapıp vakıf mallarını sattığı” ithamıyla mahkûm olmuş; cezası paraya çevrildiği halde, davasına hizmet edeceğini düşünerek hapis yatmayı tercih etmiş; hastalığı sebebiyle erken tahliye edilmişti.
Gümülcine Resmî Müftüsü Hâfız Cemâli Meço. Batı Trakya'daki mahalli ulemadan okudu. Medine-i münevverede tahsil gördü. Yakın zamanda 240 imamın tamamı Yunanlı 7 kişilik bir jüri tarafından tayin edilmesine dair hükümet kararını büyük bir cesaretle tatbik etmeyerek, Atina’nın geri adım atmasını sağlamıştır. (33 sene müftülük yapan Hâfız Cemâli Efendi 2018'de tekaüde ayrıldı. 2019'da 82 yaşında vefat etti.) Başbakan Çipras, 2018’de Ankara’ya jest olsun diye, Gümülcine ve İskeçe müftülerini tekaüde sevkedip, yerlerine naip tayin etti. Böylece bir taşla iki kuş vurmuş oldu.
Gümülcine Resmî Müftüsü Hâfız Cemâli Meço. Batı Trakya'daki mahalli ulemadan okudu. Medine-i münevverede tahsil gördü. Yakın zamanda 240 imamın tamamı Yunanlı 7 kişilik bir jüri tarafından tayin edilmesine dair hükümet kararını büyük bir cesaretle tatbik etmeyerek, Atina’nın geri adım atmasını sağlamıştır. (33 sene müftülük yapan Hâfız Cemâli Efendi 2018'de tekaüde ayrıldı. 2019'da 82 yaşında vefat etti.) Başbakan Çipras, 2018’de Ankara’ya jest olsun diye, Gümülcine ve İskeçe müftülerini tekaüde sevkedip, yerlerine naip tayin etti. Böylece bir taşla iki kuş vurmuş oldu.