Gelişmiş Arama İçin Tıklayınız!

AVRUPA, KÂĞIT İLE MÜSLÜMANLAR SAYESİNDE TANIŞTI!
Kâğıdın hikâyesi…

Avrupa, kâğıt, pusula, barut ve ateşli silahlar gibi buluşlarla, Müslümanlar sayesinde tanıştı. Garb aydınlanmasının bir sebebi de budur. Kâğıdın, Çin’de başlayan hikâyesi, Endülüs Müslümanları vesilesiyle Avrupa’da devam etmiştir.
21 Ağustos 2013 Çarşamba
21.08.2013

Avrupa, kâğıt, pusula, barut ve ateşli silahlar gibi buluşlarla, Müslümanlar sayesinde tanıştı. Garb aydınlanmasının bir sebebi de budur.

Kâğıdın, Çin’de başlayan hikâyesi, Endülüs Müslümanları vesilesiyle Avrupa’da devam etmiştir.

 

                                    Antik Mısır'da kullanılan papirüs parçaları ve papirüse yazı yazan kâtip

Eskiler, yerde gördükleri bir kâğıt parçasını hürmetle kaldırır, bir duvar sövesine koyardı. Bunun sebebi, kâğıdın mushaf yazmak gibi mukaddes bir işte kullanılmasıdır. Kâğıt, aynı zamanda hakkın hukukun da güçlü destekçisidir. “Kâğıt uçurmak”, haber vermek; “kâğıda dökmek”, yazmak demektir. Korkanın yüzü “kâğıt gibi” olur.

Para yerine kâğıt

Üzerine yazı yazılabilecek malzeme, insanlar için her zaman yazıdan bile mühim olmuştur. Mısırlılar, papirüs bitkisinden elde ettikleri kâğıt benzeri tabakalara yazardı. Kabuğu soyulmuş ince şeritler, su ile ıslatılarak çapraz bir başka dizi ile bitkinin yapıştırıcı hususiyetinden istifade ile yapıştırılır; taşla dövülüp güneşte kurutulduktan sonra; deniz kabuğu ile cilalanırdı. Bugün Avrupa dillerinde kâğıt için kullanılan paper kelimesinin menşei de budur. Papirüsün pahalıya mâl olması, ME II. asırda Bergamalıları bunun yerini tutacak bir şey bulmaya sevketti. Böylece inceltilip kirece yatırılan sığır ve koyun derisinden yapılmış ve adını şehrin o zamanki ismi Pergamon’dan almış parşömen doğdu. Bugünki kâğıt, bir Çin buluşudur. Çinliler ottan yaptıkları kâğıda yazıyorlardı. Ts'ai Lun adında bir memur, 105 yılında bugünkü kullanılan hâli ile kâğıdı imâl etti. Dut ağacı kabuğu, kendir ve kumaş parçalarını suyla karıştırarak ezip lapa hâline getirdi. Presleyerek suyunu çıkardı ve bu ince tabakayı kuruması için güneşin altında ipe astı.

      Ts'ai Lun'u kâğıt imal ederken tasvir eden heykel

Hindliler beyaz ipek parçalarına; İranlılar ise manda, sığır, koyun ve vahşi hayvan derilerinden tabaklanmış (işlenmiş) derilere, beyaz ince taşlara, bakır, demir ve benzerlerine, düzgün ve yapraksız hurma dalına, koyun ve develerin kürek kemiklerine yazarlardı. Onlara komşu olmaları sebebiyle Arapların kullandığı yazı malzemesi de buydu. Hazret-i Peygamber, günlük yazıları hurma lifi veya kürek kemiğine; ama bazı mektupları ve ahidnâmeleri deriye yazdırırdı. Sahabe, uzun süre dayanması veya o zaman ellerinde mevcut olması sebebiyle, Kur'ân-ı kerimin ince deriye yazılmasında ittifaka varmıştı. Hazret-i Osman devrine ait mushaflar ceylan derisine yazılmıştır.

                                              Parşomene yazılı Tevrat nüshası

Hindistan'dan getirilen kâğıtlar bollaşmadan önce sahabe ve takipçileri yazılarını yaprakları soyulmuş geniş hurma dallarına, kürek kemiklerinden elde edilen levhalara, kumaş parçaları ve ceylan derisi gibi derilere yazıyorlardı. Kâğıt vardı; ama az ve pahalıydı. Hazret-i Ömer, bazen para yerine kâğıt vererek alışveriş yapardı. İlk kâğıt parayı, XIII. asırda Çin İmparatoru Kubilay basmıştır. Halife Ömer bin Abdilaziz, Medine vâlisi Muhammed bin Hazm’a yazdığı mektupta şöyle nasihat eder: “Kalemi incelt, sözü kısa tut, yazıyı tek sahifeye topla! Yoksa Müslümanların hazinesine zarar vermiş olursun”. İmam Şâfiî, çoğu yazılarını hayvanın kürek kemiğine yazardı. Çadırı, bunlarla doluydu. Bu hâl, Harun Reşid'in halife olmasına kadar devam etti. Onun zamanında kâğıt imâli yaygınlaşınca, kâğıttan başka şeye yazı yazılmamasını emretti.

 

Ceylan derisine (solda) ve papirüse (sağda) yazılı Hazret-i Osman devrinden kalma mushaf parçaları

Hürmet mevkiinde

Her ne kadar kâğıt sanatını Çinliler buldu ise de, bunu inkişaf ettirip mükemmelliğe ulaştıran Müslümanlar oldu. 650 senesinde Buhara ve Semerkand’da ipekten kâğıt yapılıyordu.  706’da Yusuf bin Ömer, Hicaz’da ipek yerine pamuk kullanarak Dımaşkî denilen kâğıdı imâl etti. Bundan birkaç sene sonra Mağrib’de keten ve kendirden kâğıt yapıldı. Müslümanlar 751’de Türkistan’ı fethettiklerinde, Türklerden Çin usulü kâğıdı öğrendiler. Kâğıt kelimesi, Uygurca ağaç kabuğu manasına gelir. Arablar ise, Arami ve Yunan dillerinde papirüs manasına gelen kırtas kelimesini kullanmaya devam etmiştir. Abbasîlerle beraber kâğıt imâli arttı. 794’de Bağdad’da, ardından Şam, Trablus, Hama, Ye­men ve Mısır'da kâğıt fabrikaları kuruldu. İmam Ebu Hanîfe’nin, mushaf yazılan kâğıda hürmetinden, yatarken ayaklarını fabrikanın bulunduğu tarafa uzatmadığı rivâyet olunur.

Müslüman şehirlerinde kullanılması çok yaygınlaşan kâğıt; Endülüs vâsıtasıyla XIII. asırda Avrupa’ya geçti. Avrupa’nın ilk kâğıt fabrikası Şâtıbe (Jativa) şehrindedir. 1276’da İtalya Fabriano’da ilk kâğıt imâl edilene kadar, Avrupa ihtiyacını buradan karşılıyordu. 1348’de Fransa, 1390’da Almanya, 1495’de İngiltere ve 1690’da Amerika’da kâğıt imâline başlandı. Fransız tarihçi Sedillot der ki, Avrupa, pusula, kâğıt, barut ve ateşli silahlar gibi buluşlarla, Müslümanlar sayesinde tanıştı. Garb aydınlanmasının bir sebebi de budur. Derinin az bulunması ve pahalı olması sebebiyle, herkes kolay bulamazdı. Kâğıt bunu ortadan kaldırdı. Böylece ilme ve insanlığa büyük bir hizmet edilmiş oldu. Bunun şerefi Müslümanlara aittir.

                                                                           Hamidiye Kâğıt Fabrikası

Kalitesi, bakanın şekli kâğıt üzerinde görülecek seviyededir. Yapraklar, çeşitli renklerde, güzel nakışlarla süslü veya filigranlıdır. (Filigran, kâğıdın kendisindeki şeffaf desenlerdir.) En güzel ve kaliteli kâğıt, eskiden beri Semerkand’da imâl olunur. Kalın, koyu renkli ve sağlamlığı ile hattatlarca tercih edilirdi. Şam kâğıdı, ince, ucuz ve günlük işlerde yaygındı. Osmanlılar, her iş için başka çeşit ve kalitede kâğıt kullanır. Kâğıt, ekseriya Semerkand, Şam ve Venedik’ten gelirdi. Yazı dağılmasın diye kâğıt nişasta, yumurta akı gibi maddelerden müteşekkil bir mâyi ile aharlanırdı. Silinti ve kazıntıya elverişli olduğu için sahteciliğe yol açar endişesiyle, resmî yazılarda aharlı kâğıt kullanılması yasaktı. XV. asırda Bursa’da ve XVI. Asırda İstanbul’da Kâğıthane’de o zamanki adıyla kâğıt değirmeni vardı. 1741’de modern kâğıt imâline geçilerek Yalova’da kâğıt fabrikası kuruldu. Bunu Kâğıthane, Beykoz ve İzmir takib etti.

  Yalova Kâğıt Fabrikası'nda kullanılan filigran 1158 tarihli

Avrupa, geriden geliyor

Matbaanın bulunması, kâğıda olan ihtiyacı artırdı. Ancak hammadde azdı. Kâğıt imâli de uzun işti. 1719’da Fransız bilgin Rene Antoine Ferchault de Reaumur, ormanda ağaçların arasında yürürken kâğıttan yapılmış boş bir yaban arısı kovanı gördü. Kovanı gözlemeye başladı. Yaban arıları ince dalları veya çürümüş kütükleri kemirir gibi ağızlarına alıyorlar; burada mide sıvıları ve salyaları ile karıştırıyorlar ve kovanlarını yapmada kullanıyorlardı. Reaumur, bundan yola çıkarak modern kâğıt imâlini buldu. 1798’de ilk kâğıt makinesi yapıldı. Bu, geniş bir kayışın dönerek fıçıdaki lapayı aldığı ve ince kâğıt haline getirdiği, her dönüşte tek bir kâğıt yapabilen basit bir makineydi. Silindirli makine çok geçmeden 1809’da John Dickinson tarafından bulundu. Kâğıdın ucuz ve bol olması, Avrupa’nın entelektüel seviyesini artırdı. Artık odun lifleri yanında, sun’î (sentetik) liflerden de kâğıt yapılmaktadır.

                                                 Solda Reaumur, sağda İngiltere'de XVIII. asırda kâğıt imali