Gelişmiş Arama İçin Tıklayınız!

İMPARATORLUĞUN MEZARCILARI:İTTİHATÇILAR

İktidarı ellerine alalı yüz seneden fazla zaman geçti. Koca imparatorluğun mezarcısı oldular. Buna rağmen izleri ve sesleri eksilmedi. Bu muvaffakiyete destan yazılsa yeridir.
19 Mart 2013 Salı
19.03.2013

İttihat ve Terakki Cemiyeti, 1889 senesinde Sultan Hamid’in kurduğu yüksek mekteplerde okuyup da Sultan Hamid devrinin sıkı, an’aneci ve dindar hayatından sıkılanlarca kuruldu. Bir yanda İngiltere ve Fransa, öte yanda Almanya’yı arkasına aldı. Hürriyet, eşitlik, vatan, millet edebiyatı sloganlaştırıldı. Sultan Hamid’in mazur, hatta haklı görülebilecek, ama sevenlerini bile bizar eden şüpheciliği ellerini güçlendirdi.

İttihat ve Terakki kurucuları

1908’de Rumeli’deki İttihatçı subaylar, “İngiltere Kralı ile Rus Çarı Reval’de Rumeli’yi paylaştı” yaygarasıyla dağa çıktı. Kumandanlarını vurdular. Reval’de böyle bir mevzu konuşulmadığı sonradan anlaşıldı. İhtilâl büyüdü. 23 Temmuz 1908’de Meşrutiyet ilan edildi. Meclis toplandı. İttihatçılar mecliste ekseriyeti elde etti.

1908 meşrutiyetini tasvir eden kartpostal

Sansür kaldırıldı. Sultan Hamid aleyhinde neşriyat başladı. Halk, taht değişikliğine ruhen hazırlandı. Abdullah Cevdet, “Sultan Hamid hakkında yüz yalan uydurdum. Birine ben de inandım. O da Harbiye talebesinin ayağına taş bağlanıp Sarayburnu’ndan denize atılması idi” dedi.

Darbe Alman yanlısıydı. İngilizler, 31 Mart 1325 (1909) tarihinde bir karşı darbe yapmak istedi. Beceremedi, ama hilafet gücü ile emperyalizme zarar veren Sultan Hamid’den kurtuldu. Padişah, zorla alınmış fetva ile tahttan indirildi. Tarihte görülmemiş bir traji-komik bir hâdise: Fetva mecliste reye konuldu. Padişah, ailesinden bazıları ile Selânik’e sürgün edildi. Bir Yahudi’nin köşküne hapsolundu. (Bu Siyonistlere toprak vermediği için başına gelen bir başka traji-komik hâdisedir.)

Yıldız Sarayı, yağma edildi. Sultan’ın ailesi ve sarayda yaşayanlar sokağa atıldı. Böylece “hürriyete kavuşturuldular”. Sultan Reşad tahta çıkarıldı; ama bütün salahiyetleri budanarak.

31 Mart Vakası'nda asılanlar

Rol modeli olan Masonlar gibi cemiyetin her sınıftan adamı vardı. Ateistten (Abdullah Cevdet), İslâmcıya (Akif); milliyetçiden (Ziya Gökalp), dönmeye (Cavid) varıncaya kadar geniş bir kitleyi kucaklamayı becerdi. Her gece içki içeni de vardı; namazında niyazında olanı da… Kendilerince bir vatanseverlik ve dürüstlük anlayışına sahiptiler. Ama hepsine ortak olan nokta komitacılıktı: “Ben doğruyum, sen yanlışsın!” Muhaliflerini kiralık katillerle susturdular. En yakın akrabalarını öldürmekten çekinmediler. Padişahın eniştesi bile suçsuz yere asıldı. 

İlk icraat: Bulgaristan istiklâlini ilan etti; Avusturya, Bosna-Hersek’i ilhak etti (1908). İtalya, Libya’ya çıktı (1911). O sırada sadrazam Hakkı Paşa, İstanbul'daki İtalyan general Robilan ile poker oynuyordu. Sultan Hamid’in aralarındaki ihtilafı her zaman muhafaza ettiği Balkan milletleri arasındaki ihtilaflar halledilince, onlar da birleşip Osmanlı Devleti’ne saldırdı. Burnundan kıl aldırmayan İttihatçılar, küçücük Balkan devletleri karşısında mağlup oldu. Bütün Rumeli kaybedildi (1912). Bunun üzerine suçlu arayıp, Bâbıâli’yi basarak darbe yaptılar.

Alman dostlara yardım için Cihan Harbi’ne girildi. Müslümanların gözünü boyamak maksadıyla mukaddes cihad fetvası çıkarıldı. Ciddiye alınmadı. Kıbrıs, Mısır elden çıktı. Türk tarihinin en büyük felâketi yaşandı. Kafkas cephesinde on binlerce asker donarak öldü. Bir günde binbaşılıktan paşalığa terfi eden Enver Paşa, buna rağmen İstanbul’da zafer alayı yaptırdı. “Zaten ölmeyecekler miydi?” dedi. Yüzbinlerce yüksek tahsilli gencin nahak yere öldüğü Çanakkale felâketi hâlâ zafer olarak kutlanır.

Meclis kapatıldı. Gazetelere sansür kondu. Memleket Alman müstemlekesi hâline geldi. Avrupa’dan gelen vagonların üstüne tebeşirle Enverland yazılıyordu. Kıtlık çıktı. Halk süpürge tohumundan ekmek yerken, İttihatçılar ve sempatizanları, vagon ticareti ve karaborsacılık sayesinde zengin oldu. Herkesin bulamadığı bulgura Enver Paşa pirinci dendi. Bulgur karaborsasıyla zengin olan Bolu mebusu Habib Bey’in köşküne halk Bulgur Palas adını taktı. Başta İttihatçıların yanındaki Tevfik Fikret bile “Yiyin efendiler yiyin!” diye başlayan şiiriyle bunlardan yüz çevirdi.

O günleri yaşayan gazeteci Refik Halid der ki: “Sultan Hamid devrinde, kuşağında veya koynunda gizlice getirdiği bir miktar altın sermaye ile bir köylünün, birkaç sene zarfında, düğününe nazırlar gelecek kadar mevki, servet yapmış bir tüccar olması imkânsızdı. Yani şu harp yıllarındaki gibi çarçabuk milyoner ve nüfuz sahibi kesilmesi olacak şey değildi. Zira ticaret âlemi o devirde an’anelere bağlı, zenginlik ise zamana muhtaçtı. Türedi iş adamı çok güç ve çok geç yetişirdi.”

Halk, istibdad olarak gördüğü eski devri arar oldu. Hayat serbestleşti. Kadınlar sokağa döküldü. Kaçgöç gevşedi. Tramvay, vapur, lokanta, tiyatroda kadınlara mahsus mahfil kaldırıldı. Eskiyi özleyenlere mürteci dendi.

Bâbıâli baskını

1913’te 120 bin Egeli Rum, sebepsiz Yunanistan’a sürüldü. 1915’de Ruslar gelir de müttefik bulurlar bahanesiyle yurt sathında bir milyona yakın Ermeni, Suriye’ye göçürüldü. Yarısı yolda açlık, soğuk, hastalık, hükümet çeteleri ve Kürt eşkıyası elinde can verdi. Arapça konuşmak yasaklanarak, Araplar; “Ne Mutlu Türküm Diyene!” sloganı ile Kürtler küstürüldü. Sırplara karşı teyakkuzdaki Arnavutların silahları toplandı. Hepsi isyan etti. Arnavutluk elden çıktı. Arap isyanı bastırılamadı. Dört asırlık Osmanlı hâkimiyetinin yıkıldığı Arap toprakları İngiliz ve Fransızlar tarafından işgal edildi.

I. Cihan Harbi'nde dört müttefik hükümdar

Almanya’dan borç alındı. Hazine iflas etti. Hemen her cephede ordular yenildi. Bir milyon kişi hayatını kaybetti. Memleket enkaza döndü. İttihatçıların elebaşları, tekrar dönüp “hizmete devam etme” emeliyle memleketten firar etti. Birkaç Ermeni genci, bunları vurup intikam aldı.

Yeni kurulan hükümet zamanında, İttihatçılar muhakeme edilip mahkûm oldu. Bunları İngilizler serbest bıraktı. Bunlar da kaçıp, Ankara’ya sızdılar. Yeni bir kisveye büründüler. İktidarlarını korumak için hemen her komplonun içinde yer aldılar. İttihatçı elebaşılar kahraman ilan edildi; şehitliklere gömüldü. O gün bu gündür millet bunlardan yakasını kurtaramadı.

Çapulcu siyasiler
Memleketi felakete sürükledikten sonra, hiçbir şey olmamış gibi tekrar iktidar mücadelesine kalkışan İttihatçılar hakkında Hüseyin Rahmi Gürpınar, Evlere Şenlik romanında diyor ki: “Halkın parasını Arabiyül-ibare vakfiyelerle dolaba koyan (Arapça vakfiyeler kılıfıyla çalan) çapulcu siyasiler, şimdi nerdesiniz? Bazılarınız milletin gözyaşı imbiğinden çektiğiniz servetlerle kasalarınız dolu, suratlarınız tertemiz, lordlar gibi menfalarınızdan avdet ettiniz. Kanına ekmek doğradığınız Türklerin arasına yine katıştınız.
İktidarınız, hamiyetiniz, bir küçük memuriyeti hüsn-i idareye kâfi değilken, her birinizin devletin mehamm-i umurundan sekiz on büyük dolabınız vardı. Çevirdiniz, çevirdiniz, dünyanın altını üstüne getirdiniz. Türkü ezdiniz, ezdirdiniz. Soydunuz, soydurdunuz. Astınız, kestiniz. Sürdünüz, süründürdünüz. Şimdi hayran hayran mazlumlar arasında dolaşıyorsunuz. Söyleyiniz, geçen kanlı devrin mesulleri kimlerdir? Bunları yerde mi, gökte mi arayacağız? Hokkabaz değnekleri sizin ellerinizde idi. Bütün vukuata siz kumanda ediyordunuz. Bir işaretinizle kanlar sel gibi akıyor, alaylar, ordular takımıyla batıyordu.
İtalya'da, Cote d’Azure’de, İsviçre'de gezip tozduğunuz kâfi. Şimdi de biraz hudutları dolaşınız. Çöl külhanları içinde kanları tüterek can vermiş, buzlar arasında kemikleri donmuş şehit yığınları görünüz. Memleketin bağrındaki harabeleri, viraneleri dolaşınız. Kalbinizden yine kendinize karşı nefretler, lanetler kabarmaz ise, canavar yaratılmış olduğunu anlayınız. Cehenneme girseniz ateşi duymayacak hissizlerden bulunduğunuza sevininiz. Ufak bir yangını söndürmek vesaitine (vasıtalarına) malik olmayan bir millet, cihan harbinin ateşine saldırırsa böyle olur.
Milleti şeni (alçak) bir mahkum gibi cihan siyasetgâhına çıkartan makalelerinizi, hitabelerinizi bugün gözden geçiriniz. Kimsenin telinine lüzum kalmaz. Fakat bu saatte hepinizin koltuklarınızın altında pek musanna tertip olunmuş tebriyenameler vardır. Allah’ı, melekleri, şeytanları, insanları bir daha aldatmak istersiniz.”