Turistik endişeler mi? Atina’nın şantajı mı?
AYASOFYA CÂMİİ NEDEN KAPALI?
Yahya Kemal 30 Mart 1922’de der ki: Bir hakikati keşfettim: Bu devletin iki manevî temeli vardır: Sultan Fatih’in Ayasofya minaresinde okuttuğu ezan ki, hâlâ okunuyor; Sultan Selim’in Hırka-ı Saadet dairesinde okuttuğu Kur’an ki hâlâ okutuluyor.”
1931’de Amerikan Bizans Enstitüsü adına arkeolog Thomas Whittemore hükümete müracaat edip Ayasofya Câmii’ndeki mozaikleri tamir için izin aldı. 1934’te İnönü’nün Maarif Vekili Abidin Özmen, câmiyi vakıflardan kendi bakanlığına naklettirdi. Müze fikri de o arada çıktı. Atatürk bu iş için 1’i Alman 9 kişilik bir komisyon kurdu. Prof. Eckhard Unger dışındakiler, ibâdete kapatılmasını tavsiye etti. Eckhard, ibadethane olarak kullanılırsa, câminin daha iyi bakılacağını düşünüyordu. 24 Kasım 1934’de bakanlar kurulu kararıyla, parasızlık ve -her ne demekse- “Bütün Şark âlemini sevindireceği” gerekçesiyle Ayasofya’nın ibâdet dışındaki kısımları müzeye dönüştürüldü. 1 Şubat 1935’te de müze olarak halka açıldı. Kararda ibâdete kapatılma ifadesi geçmiyordu. Ama Özmen’in başvekâlete gönderdiği teklif yazısındaki, “Ayasofya, müzeye çevrildiği takdirde İstanbul’un turistik değeri bir kat daha artacaktır. Ayasofya’da namaz kılanlar pek yakınındaki büyük küçük birçok câmide dinî vazifelerini yapabileceklerdir” ifadesi maksadı ortaya koymaktadır.
Minareleri indirin!
Câmi kapatılınca, halıları kesilerek sağa sola dağıtıldı. Şamdanları eritilmek üzere dökümhaneye götürüldü. Levhalar ise çok büyük olduğu için çıkarılamayıp depoya kaldırıldı. Bunlar DP devrinde tekrar asıldı. Câminin yanında, İstanbul’da Osmanlıların ilk üniversitesi olan Ayasofya Medresesi de yıkıldı. İbrahim Hakkı Konyalı anlatıyor: 1934’te Tan gazetesinde iken Arkeoloji müzesi mimarı Kemal Altan geldi. Ağlayarak, “Hoca, bugün Ankara’dan gelen emir üzerine Küçük Ayasofya’nın iki minaresini temeline kadar indirdik. Bu gece de Ayasofya’nın dört minaresini indireceğiz” dedi. Bunun üzerine kendisine “Minareler kubbenin desteğidir; yıkılırsa, Ayasofya da yıkılır” mealinde bir rapor yazdırttım. Bunun neşri üzerine yıkımdan vazgeçildi.
Soldan Abidin Özmen, Hasan âli Yücel ve Ayasofya'nın ibadete kapanmasına karşı çıkan Erckard Unger (1884-1966)
Gerçekte böyle bir bakanlar kurulu kararı olmadığı; sonraki Maarif Vekili Hasan Âli Yücel tarafından düzüldüğü ve yalnızca 1947’de hazırlanan eski eserler mevzuatı adlı broşürde yer aldığı; Atatürk imzasının sahteliği; kararname tarihinde soyadı olmadığı; Resmi Gazete’de neşredilmediği gibi, sıra numarasının da bulunmadığı söylendi. Hatta dendi ki, anayasa, borçlar ve vakıf hukukuna aykırıymış! Vakıflar kanunu ve mâbedlerin başka maksatlarla kullanılamayacağına dair 6570 sayılı kanuna aykırıymış! Sultan Fatih, câmiyi kapatanlara lânet etmiş! Vakfedenin şartı, âyet ve hadîs gibiymiş! Daha neler! İhtilâlin kendi hukuku vardır. İhtilâl ne söylerse, kanun odur. Bunda adalet, insan hakları vs aranmaz.
Sağda Thomas Whittemore (1871-1950); Solda ekibi ile Ayasofya'da çalışırken
Ayasofya, kimin eseridir?
Ayasofya’yı, İmparator Constantinus 360’de ahşaptan yaptırdı. 404’te bir isyan sırasında kısmen yandı. İmparator Theodosius 415’te tamir ettirdi. Nika İsyanı’nda (532) yine yanınca İmparator Iustinianus kârgir yaptırdı. Beş senelik inşaattan sonra 537’de ibadete açıldı. Şimdiki bina, bu üçüncüsüdür. Aya-Sofia, Hristiyanlık inancında yeri olan kudsî hikmet demektir. Kubbesi birkaç defa çöktü; hafif malzemeden yeniden yapıldı. Zamanında dünyanın en büyük kubbesine sahip olmakla şöhret buldu.
Fetihten evvel kubbesi çatladığında, imparator Sultan II. Murad’dan yardım istedi. Edirne’den mimar Ali Neccar gönderildi. Bina kurtarıldı. Dönüşte padişaha rapor veren mimar, “Minarelerin yerlerini de hazırladım” demeyi ihmal etmedi. Sultan Fatih, şehri fethettiğinde, harab haldeki Ayasofya’nın kubbesine çıktı. Şeyh Sadi’nin meşhur beyitini okudu: Bûm nevbet mizened der tâk-ı Efrâsiyab/Perdedârî mikuned der kasr-ı Kayser ankebût (Baykuş, Efrâsiyab’ın kubbesinde nöbet vuruyor/Örümcek, Kayser’in sarayında teşrifatçılık ediyor).
Savaşla alınan yerlerdeki bütün mabedler, hükümdarın malı olduğu halde, Osmanlılar Cuma kılmaları hemen farz olduğu için şehrin en büyük mabedini câmiye çevirip, diğerlerini hâline bırakmayı tercih etmiştir. Ayasofya câmiye çevrildikten sonra Ayasofya Câmi-i Kebîri veya Fetih Câmii diye de anıldı. Sultan Fatih, tamir ettirdi, bir de minare yaptırdı. Sonra bir minare Sultan II. Bayezid, iki tane de Sultan II. Selim yaptırdı. Minarelerinin farklı olmasının sebebi budur. Sultan II. Selim’in câmiye hizmeti çoktur. Bununla beraber beş padişah ve ailesi Ayasofya avlusunda, Osmanlı türbe sanatının en zarif numunelerinde medfundur.
Sonraki padişahlardan câmiye hizmeti geçmeyen yok gibidir. Sultan I. Mahmud’un yaptırdığı kütüphane ve şadırvan mühimdir. Son olarak Sultan Abdülmecid, binayı mimar Fossati’ye esaslı tamir ettirmiş; bazı ilaveler yaptırmıştır. Ayasofya, Bizans yapısıdır; ama bugün ayakta olmasını büyük ölçüde Osmanlılara borçludur. Hakkında pek çok dinî menkıbe söylenmiş; Türkler kendisine âdetâ farklı bir kudsiyet atfetmiştir. Bu bakımdan Ayasofya’yı artık Bizans’tan çok, Osmanlı eseri saymak doğrudur. Ama Bizans kültürüne gösterilen alâkanın binde biri, Osmanlı kültürüne lâyık görülmedi. Whittemore, Kariye Câmii’ni de müze yaptırmaya muvaffak oldu.
Câminin yapılış ve kapatılış hikâyesi böyle. Niye kapatıldığını inşallah ileride beyan ederiz.
Önceki Yazılar
-
AVRUPA ÇEKİ VE HAVALEYİ MÜSLÜMANLARDAN ÖĞRENDİ18.11.2024
-
İYİ DÜELLO YAPANLAR, KÖTÜ ASKER OLURLAR!11.11.2024
-
Ankara ve İngiltere hattında HASSAS DENGELER4.11.2024
-
TERÖRÜN ALTIN ÇAĞI!28.10.2024
-
SULTAN HAMİD’İN TEK VÂRİSİ YAHUDİ DİŞÇİ!21.10.2024
-
CASUSLAR SAVAŞI14.10.2024
-
Türkiye ve İngiltere Hattında KAYIKÇI KAVGASI7.10.2024
-
ZAMAN SANA UYMAZSA SEN ZAMANA UY!30.09.2024
-
TÜRKLERİN BİNLERCE YILLIK HUKUK ve ADALET MACERASI23.09.2024
-
93 HARBİ FACİASINA BÜROKRASİ SEBEP OLDU16.09.2024