HIRKA-I SAADET DAİRESİ BİR TARİH HAZİNESİ
Ta Bizans devrinden itibaren İstanbul’da toplanan mukaddes eşyanın en kıymetlileri Yavuz Sultan Selim’in Mısır’ı fethinin ardından buraya getirilmiştir. Sonraki yıllarda da çeşitli yollardan saraya intikal eden mukaddes eşya da az değildir.
Paha biçilmez hazineler
Emânât-ı Mukaddese arasındaki en mühim eşya, yazdığı meşhur kaside sebebiyle Kâb bin Züheyr’e Hazret-i Peygamber’in hediye ettiği Hırka-ı Saadet’tir ve emanetlerin saklandığı daireye adını vermiştir. Her kadir gecesi padişah maiyetindekilerle bu hırkayı merasimle ziyaret eder; hırkayı öpmek üzere üzerine konulan destmaller, ziyaretçilere dağıtılırdı. Veysel Karenî’ye ait olup, Fâtih’de aynı adı taşıyan câmide Ramazan ayında ziyaret edilen Hırka-ı Şerif başkadır.
Hırka-ı Saadet dairesinde ayrıca şu eşyalar mevcuttur: Hazret-i Peygamber’e ait olup Osmanlı ordularının sefere beraberinde götürdüğü ve bugün çok yıprandığı için kutuda muhafaza edilen sancak-ı şerif; Mısır Vâlisi Mukavkıs’a, Ahsâ Vâlisi Münzir’e, yalancı peygamber Müseyleme’ye, Gassânî Emiri Hâris’e yazılan mektuplar; mushaflar; Hazret-i Peygamber’in Uhud’da kırılan ve murassa mahfazasını Sultan Vahîdeddin’in yaptırdığı dişi (dendân-ı saadet); sakal-ı şerifler (lihye-i saadet); gümüş mahfazasını Sultan I. Ahmed’in yaptırdığı Hazret-i Peygamber’in yayı (kavs-i nebevî), asâ ve kılıçları; ayakkabısı (paşmak-ı şerif); ayak izi (nakş-ı kadem-i saadet); üzerinde üç satır hâlinde Muhammed Resul Allah yazan akik mührün kopyası; üzeri gümüşle kaplanmış su tası.
Hazret-i Fâtıma’nın sonradan üzerine tılsım yazılmış olan gömleği, deve tüyü renkli mavi astarlı göğsü örme düğmeli, yakasız, geniş kollu yünlü hırkası; Hazret-i Hüseyn’in beyaz yakasız kısa kollu gömleği ve üzeri kanlı elbise parçası.
Peygamber tarihine yolculuk
Hazret-i Musa’nın 122 cm uzunluğunda âsâsı; bazı padişahların cülûs merasimlerinde giydiği Hazret-i Yusuf’un kahverengi külah üzerine beyaz sarığı; Hazret-i İbrahim’in granit tenceresi; Hazret-i Yahya’nın altın mahfaza içinde kol ve kafatasına ait kemik parçaları.
İkisi Hazret-i Peygamber’e, biri Hazret-i Davud’a, biri Hazret-i Ebû Bekr'e, üçü Hazret-i Ömer'e, beşi Hazret-i Osman'a, biri Hazret-i Ali'ye, dördü Hâlid bin Velîd'e, ikisi Muâz bin Cebel'e, biri Ammâr bin Yâsir'e, biri Ca'fer Tayyar'a, biri Zübeyr bin Avvam'a, biri Sa'd bin Ubâde'ye, biri Dırar bin Ezver'e, ikisi ismi bilinmeyen sahabilere, biri de Zeynelâbidîn'e nisbet edilen kılıçlar (süyûf-i mübareke).
Dairede mübarek yerlere ait hatıralar da vardır. Kâbe kilit ve anahtarları; Hacerülesved mahfazaları; bâbüttevbe kanadı; Kâbe olukları; Kâbe kapısı, Ravza-i Mutahhara ve minber örtüleri; Kabr-i Nebevî ile Hazret-i Ebu Bekr, Ömer ve Fâtıma’ya ait kabr örtüleri; Hazret-i Fâtıma’ya nisbet edilen seccade ve duvak; Veysel Karanî'nin külâhı ve İmâm-ı Azam'ın cübbesiyle başka birçok eşya.
Hırka-ı Saadet Dairesi’nde 40 hafız
Günümüzde bu eşyanın ekseriyeti (takriben 600 parça) Topkapı Sarayı’nın Mukaddes Emanetler Dairesi’nde, bir kısmı da hazine, silah, kumaş ve kütüphane kısımlarında teşhir edilmektedir. Önceleri Hazine-i Hümâyun’da muhafaza olunur; hizmetine Enderun Mektebi’nin bu işle vazifeli hususi talebe ve ağaları tarafından bakılırdı. Sultan II. Mahmud bunları Has Oda’ya nakletti. Padişahın da içlerinde bulunduğu kırk hasodalı bunların temizlenmesi, muhafazası ve burada buhur yakmakla vazifeliydi. Mukaddes Emanetler bombalanma korkusundan I. Cihan Harbi’nde Konya’ya, II. Cihan Harbi’nde ise Niğde’ye götürüldü.
Tahta çıkan padişaha biat, irsâl-i lihye denilen yeni padişahın sakal bırakma merasimi ve duası, padişah kızlarının nikâhı bu daire önünde yapılır; sefere buradan çıkılır; ölen padişah ve şehzâdelerin cenazeleri burada yıkanıp, pencere önünde tevessül ve dua edilirdi. Süpürüldüğünde çıkan tozlar hususî kuyuda saklanırdı. Hırka-ı Saadet dairesi anahtarı padişahta durur; Kadir Geceleri merasimle ziyaret olunurdu. Burada Yavuz Sultan Selim’den beri kırk hafız devamlı Kur’an-ı kerim okurdu. Cumhuriyet devrinde ara verilen bu gelenek sonraları tekrar canlandırılmıştır.
Hırka-ı Saadet Suyu
Hırka-ı Saadet senede bir defa Ramazan ayının 15’inci günü padişah ve devlet erkânı tarafından ananevi bir merasimle ziyaret edilirdi. Bu anane Sultan Selim zamanından son Osmanlı padişahı Sultan Vahîdeddin’e kadar devam etmiştir. Ramazan’ın 15’inci gecesi, padişah Hırka-i Saadet odasına gelirdi. Tülbent ağası 60 kadar yeni süngerle gümüş taslar içinde gül suyu getirir, silahtar ağa bu süngerlerden birkaç tanesini alarak birer birer gül suyuna batırıp ıslatır ve padişahın eline verir, padişah da içinde Hırka-i Saadet sendikasının bulunduğu büyük gümüş şebekeyi bizzat siler, temizlerdi. O sırada başta çuhadar ağa ve rikabdar ağa bulunmak üzere bütün has odalılar ellerine birer sünger alıp gül suyuna batırdıktan sonra odanın silinmesi gereken her tarafını silerlerdi.
Ziyaret merasimi ertesi günü öğle namazından 2 saat evvel başlardı. Padişah, Hırka-i Saadet odasına geldikten sonra has odalılar gümüş şebeke içindeki hırka sandukası çıkarırlar ve altın kaplı sehpası üzerine koyarlardı. Sandukanın altın anahtarı padişahta dururdu. Padişah sandukayı besmele çekerek eliyle açardı. Hırka bir bohça içinde, bohça bir altın çekmece içinde, altın çekmece de 7 bohça içinde, nihayet heyet-i umumiyesi bu altın sandık içindedir. Yedi ağır işlemeli kıymetli bohça üzerleri inci işlemeli kalın şeritlerle sarılmıştır. Şerit çözülür, bohçalar açılır, altın çekmece de altın anahtarı yine kendisinde duran padişah tarafından bizzat açılırdı. Nihayet son bohça da çözülür, mukaddes hırka da meydana çıkardı.
Ziyaret, hırkanın sağ omuzu hizasından yakasını öpmekten ibaretti. Yalnız hırkanın kendisi öpülmez, öpülecek yere tülbent konularak o öpülürdü. Ziyaret günü birkaç yüz parça tülbent hazırlanmış bulunurdu. Zira her öpen ziyaretçi hırkanın üstünde öptüğü tülbenti alır, kutsiyet sinmiş bir hatıra olarak saklardı. Devlet erkânı, saray erkânı ve sarayın harem takımı, Enderun-ı hümayunun bütün zülüflü ağaları hırkayı bir protokol sırasına göre ziyaret ederdi. Bu ziyaret devam ettiği müddetçe padişah, sağında sadrazam ve solunda kızlarağası, altın çekmecenin başında dururdu. Ziyaretin devamı müddetince has odalı ağalar yüksek sesle Kur’an-ı kerim tilavet ederlerdi.
Ziyaretten sonra altın çekmeceyi ve altın sandukayı padişah yine kendi eliyle kilitler, sanduka has odalılar tarafından muhafaza edildiği yere gümüş şebekenin içine konulurdu.
Bu ziyarette eskiden bir anane daha vardı. Son bohçası da çözülüp hırka meydana çıkınca, yakasındaki düğme gümüşten bir tas içinde gül suyuna batırılıp ıslatılır, sonra hırkanın o ıslanmış kısmı amberli bir el mangalında kurtulurdu. İçinde hırka yakası ile düğmenin ıslatılmış olduğu o bir tas gül suyu da evvelden hazırlanmış ve içme suyu ile doldurulmuş yüzlerce testiye birkaçar damla dökülerek dağıtılırdı. Bu testiler de bazı hatırlı kimselere “Hırka-ı Saadet Suyu” adı ile hediye olarak gönderilirdi. Türlü derde deva bilinirdi ve bilhassa mefluçlara (felçlilere) içilirdi. Bu ananeyi Sultan II. Mahmud kaldırmıştı. Zira bazı açık gözler, İstanbul halkının safdillerine içine birkaç damla gül suyu damlatılmış testiler dolusu çeşme sularını “Hırka-i Saadet Suyu” diye satmaya başlamış, sudan bir kazanç yolu tutmuşlardı.
Önceki Yazılar
-
AVRUPA ÇEKİ VE HAVALEYİ MÜSLÜMANLARDAN ÖĞRENDİ18.11.2024
-
İYİ DÜELLO YAPANLAR, KÖTÜ ASKER OLURLAR!11.11.2024
-
Ankara ve İngiltere hattında HASSAS DENGELER4.11.2024
-
TERÖRÜN ALTIN ÇAĞI!28.10.2024
-
SULTAN HAMİD’İN TEK VÂRİSİ YAHUDİ DİŞÇİ!21.10.2024
-
CASUSLAR SAVAŞI14.10.2024
-
Türkiye ve İngiltere Hattında KAYIKÇI KAVGASI7.10.2024
-
ZAMAN SANA UYMAZSA SEN ZAMANA UY!30.09.2024
-
TÜRKLERİN BİNLERCE YILLIK HUKUK ve ADALET MACERASI23.09.2024
-
93 HARBİ FACİASINA BÜROKRASİ SEBEP OLDU16.09.2024