Gelişmiş Arama İçin Tıklayınız!

UYGURLARIN TAHTINDA TALİHSİZ BİR OSMANLI ŞEHZÂDESİ

Hanedanın sürgün edilmesinden sonra, büyük devletler tarafından kendisine Türkistan tacı teklif edilen Şehzâde Abdülkerim Efendi’nin hayatı hem meraklı, hem de iç burkucudur.
1 Şubat 2012 Çarşamba
1.02.2012

Hanedanın sürgün edilmesinden sonra, büyük devletler tarafından kendisine Türkistan tacı teklif edilen Şehzâde Abdülkerim Efendi’nin hayatı hem meraklı, hem de iç burkucudur.

Saltanatın kaldırılması ve hanedanın sürgün edilmesinden sonra, bazı şehzâdelerin yeni teşekkül edecek Müslüman devletlerinin başına geçirilmesi projelerine rastlanır. Daha saltanat devrinde Sultan Abdülhamid’in oğlu Burhaneddin Efendi‘ye Arnavutluk ve daha sonra da Kuzey Irak tahtı teklif edilmiş; fakat Osmanlı tahtındaki hakkını kaybetmek istemeyen şehzâde bu teklifleri reddetmişti. Sonraki teşebbüsler arasında en enteresan ve bir o kadar da hazin olanı Şehzâde Abdülkerim Efendi‘nin başına gelendir.

ASYA’DA KURTLAR SAVAŞI
Mehmed Abdülkerim Efendi (1906-1935), Sultan Hamid’in en büyük şehzâdesi Selim Efendi’nin yegâne oğludur. Galatasaray Sultanîsi mezunudur. Mekteb-i Harbiye talebesi iken sürgüne gitti. Babası ile Lübnan’daki Cünye’de yaşadı. Şubat 1930’da komşuları olan Marunî bir ailenin kızı ile evlendi. Kız, Müslüman olup Nimet adını aldı. Buna rağmen Selim Efendi, oğlunun evliliğini tasvip etmeyince, Abdülkerim Efendi Şam‘a yerleşti. Ancak burada çok maddî sıkıntıya düştü.
Tam bu esnada Ruslar, Şam’daki elçileri vasıtasıyla şehzâdeye müracaat ederek Uygurların yaşadığı Şarkî Türkistan ve Moğolistan‘da kurulacak bir devletin hükümdarlığını teklif ettiler. Bu arada Japonya da aynı mealde haberler yaymaya başladı. Bunun üzerine şehzâde 1932’de Hindistan’a, oradan da Japonya’nın daveti üzerine Tokyo‘ya gitti.
Bu arada Çin ile savaşan Japonlar kendisini Şarkî Türkistan İmparatoru ilan etmek istiyordu. Amerika, Japonya’nın güçlenmesini istemediği için el altından Çin’i destekliyordu. Rusya da Japonya ile savaşmaktan çekiniyor; Şehzâde Şarkî Türkistan İmparatoru olursa, nüfuzunun kendi işgali altındaki Türkistan ülkelerine de sirâyet edeceğinden korkuyordu.

 

İŞLER TERSİNE DÖNÜYOR
Bu şartlar altında Hindistan’dan Tokyo’ya gidip Japon devlet ricâli ile görüşen Şehzâde, beklediği alâkayı göremeyince bizzat Şarkî Türkistan’a gelerek yerli halkı teşkilatlandırmaya girişti. Ancak kendi imkânlarıyla kurduğu derme çatma birlikler Çinliler karşısında yenilince canını zor kurtararak siyasî mülteci sıfatıyla Kaliforniya’ya, buradan da amcazâdesi Orhan Efendi ile New York‘a geçti. Burada Carlyle Oteli‘ne yerleşti.
Bir gün amcazâdesi Orhan Efendi sigara almak üzere dışarı çıkıp geri döndüğünde Abdülkerim Efendi’nin tabanca ile vurulmak suretiyle vefat ettiğini gördü. Talihsiz şehzâdenin, Rus ajanları tarafından Amerika’nın bilgisi dâhilinde öldürüldüğü veya bu husustaki politikasını değiştiren Japonya’nın ajanları tarafından katledildiği zannedilmektedir. New York‘taki Müslüman Gençler Cemiyeti kendisini kalabalık bir Müslüman cemaatin iştirak ettiği İslâmî merâsimle bu şehirde defnetmiştir. Mezarının yeri kaybolmuşken, yıllar sonra torunu tarafından tesbit edilmiştir.

 

ŞAM'DAN İSTANBUL'A
Selim Efendi, oğlunun vefatından sonra torunları Dündar ve Harun Efendiler ile alâkadar oldu. Dedelerinin iki sene sonra vefat etmesi üzerine, Beyrut’tan ayrılıp Şam’ın Muhâcirîn semtinde oturan aileye şehzâdenin arkadaşı Nizameddin Efendi arka çıktı. Suriye Evkaf İdaresi de yardım etti. Fedâkâr ve dindar bir hanım olan Nimet Hanım, sürgün kararı kaldırıldıktan sonra oğlu Harun Efendi ile İstanbul‘a yerleşti. 1981’de burada vefat etti. Sürgünden sonra doğdukları halde, şehzâdelerin ikisi de güzel Türkçe konuşur ve İslâm kültürüyle yaşamaktadır. Şam’da askerî bir fabrikanın müdürlüğünden emekli Dündar Âliosman, hâlen Şam’dadır ve 82 yaş ile ailenin en yaşlı ikinci şehzâdesidir. Askeriyede muhasiplik yapan ve 1977’de ailesiyle İstanbul’a yerleşen Harun Osmanoğlu, geçenlerde 80’inci yaşgününü kutladı.

 

“ŞAMLILARIN SULTAN SELİM'İ”

Mehmed Selim Efendi (1870-1937), sürgüne çıkarken I. ferik (orgeneral) rütbesindeydi. Sürgünde Şam‘a yerleşti. 1925 Şeyh Said kıyamında Diyarbekir Ulu Câmii’nde halife sıfatıyla adına hutbe okundu. İsyanın, Şehzâde’nin çok popüler olduğu Suriye’ye sıçramasını Fransa kanlı şekilde önledi. Mamafih hâdise ile şehzadenin bir alâkası yoktu. Suriye’de çok itibarlı olup halk tarafından Sultan Selim diye anılır; kaldığı eve de Kasrü’l-Melik (Hükümdar Evi) denirdi. Ankara hükûmetinin isteği üzerine Fransızlar tarafından Beyrut’un sayfiyesi Cünye‘ye nakledildi. Yazları Âliye’de otururdu.
Selim Efendi, hanedan mallarını kurtarabilmek için hanedan reisi Abdülmecid Efendi’nin de izniyle 1920-1924 arası Fransa Cumhurreisi olan avukat Etienne Millerand’a umumî vekâlet verdi. Millerand, Ankara’ya müracaat ederek hanedana emlâk-ı hümayundan [yani vaktiyle Sultan Hamid’in şahsî mülkü olup, hükûmetçe el konulan mallardan] sembolik bir yer verilmesini istedi. Buna istinaden La Haye Adalet Divanı‘nda dava açarak Türkiye dışındaki arâzide hak iddia edeceğini bildirdi. Filistin’de 4000 km2 arazi ile Musul petrollerindeki padişah hissesi de bunlar arasında idi. Böylece sürgündeki hanedan perişan hâlinden bir nebze kurtulacak; petrol sebebiyle bu işten Türkiye de kazanacaktı. Ancak Ankara talebi reddetti. Bunun üzerine hanedanın bütün ümitleri mahvoldu.
Şehzâde, Cünye’de vefat etti. Cenazesi Şam’a götürülerek Süleymaniyye Câmii hazîresine defnolundu. Şehzâde’nin Abdülkerim Efendi’den başka Emine Nemika Sultan adında bir de kızı vardı.