Gelişmiş Arama İçin Tıklayınız!

SİMAVNA KADISI OĞLU ŞEYH BEDREDDİN

Şeyh Bedreddin, Osmanlı tarihinin en münakaşalı şahsiyetlerindendir. Büyük bir fıkıh âlimi olmasının yanında, inanç sınırlarını zorlayan sözleriyle tanınır. Kimilerine göre sosyalist bir ihtilâlcidir.
6 Nisan 2011 Çarşamba
6.04.2011

Şeyh Bedreddin, Osmanlı tarihinin en münakaşalı şahsiyetlerindendir. Büyük bir fıkıh âlimi olmasının yanında, inanç sınırlarını zorlayan sözleriyle tanınır. Kimilerine göre sosyalist bir ihtilâlcidir.

Orhan Asena'nın Şeyh Bedreddin oyunundan bir sahne

Şeyh ayaklanıyor..

Babasının Rumeli'de Simavna (Semavne) kadısı olduğu söylenir. Bu sebeple Simavna Kadısı Oğlu diye bilinir. Burası Rumeli kasabalarındandır. Karaağaç ile Dimetoka arasındadır. Simavî diyenler varsa da yanlıştır. Edirne, Konya ve Mısır’da zamanın ileri gelen âlimlerinden din ve fen dersleri aldı. Âlimler kendisini herkese numune gösterirdi. Mısır’da Sultan Berkuk’un dikkatini çekti. Oğluna hoca tayin etti. Câriyesi ile evlendirdi. Burada Şeyh Ahlâtî’ye intisap etti. Sonra Tebriz’e gidip Emir Timur ile görüştü. Timur kendisini kızıyla evlendirip şeyhülislâm yapmak istedi ise de hocasının yanına dönmek iştiyakı sebebiyle kabul etmedi.

Şeyhi vefat edince de postuna oturdu. Fakat Kahire’de ulemâ ile geçinemedi. Edirne’ye döndü. Yolda çok mürid edindi. Karaman Beyi ve Aydınoğlu Cüneyd Bey bile müridi oldu. Somuncu Baba ile görüştü. İleri hayatında mühim rol oynayacak Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal ile bu esnada tanıştı. Sakız adasının Rum idarecileri kendisini adaya davet etti. Burada çok kişinin ihtidasına sebep oldu.

Bu esnada Sultan Yıldırım Bayezid vefat etmiş; şehzâdeleri arasında taht mücadelesi başlamıştı. Şehzâde Musa Çelebi, biraderi Süleyman Çelebi’ye galip gelip Edirne’yi aldı. Şeyh Bedreddin’i kazasker yaptı. Bilahare Musa Çelebi, biraderi Mehmed Çelebi’ye yenilince, Bedreddin 1000 akçe maaşla İznik’te ikamete tâbi tutuldu. Mağrur ve hırslı bir tabiati olan Şeyh bu sürgünü hazmedemedi. Padişaha karşı siyasî bir propagandaya girişti. Etrafında çok adam topladı. İznik’teyken kethüdası olan Börklüce Mustafa İzmir’de 5000 kişiyle isyan etti. Onu Manisa’da 3000 adamla Torlak Kemal katip etti. Her iki isyan da zorlukla bastırılabildi.

Çelebi Sultan Mehmed

Selânik’ten mühim

Bedreddin Kahire’ye gitmek istedi. Ancak padişah izin vermedi. Börklüce isyanından mesul tutulacağından korkarak Kastamonu’ya kaçıp İsfendiyar Bey’e sığındı. Böylece bizzat padişahın verdiği mecburi ikamet kararını bozmakla suçlu vaziyete düştü. Üstelik “Musa Çelebi’nin adamı” hüviyeti, suçunun vahametini arttırıyordu. Ancak İsfendiyar Bey, padişahı karşısına almamak için Şeyh’e itibar etmedi.

Umduğu desteği göremeyince Kırım’a gitmek üzere Sinop’tan gemiyle ayrıldı. Ceneviz gemilerinin yolunu kesmesi üzerine Rumeli’de karaya çıkarak vaktiyle Musa Çelebi’nin müttefiki Eflâk Prensi’ne iltica etti. Eski tımar beyleri, bir memnuniyetsiz kitle kendisine katıldı. Tarafdarları gitgide çoğaldı. Silistre’ye geldiğinde artık fiilî bir isyan başlatmış haldeydi.

Bu sırada padişah Selânik’in fethine çıkmıştı. “Fitnenin ortadan kaldırılması, Selânik’in fethinden daha mühimdir” diyerek Serez’e geldi. Üzerine gönderilen 200 kişi, Şeyh’in kuvvetlerini dağıttı. Şeyh Zağra’da bir ormana saklandı. Börklüce’nin ölüm haberi gelince, Bayezid Paşa Şeyh’e mürid olmak oyunuyla adamlar gönderdi. Tuzağa düşen Şeyh, adamları tarafından teslim edildi. Serez’deki Çelebi Sultan Mehmed'inhuzuruna çıkarıldı. Basit bir ihtilâlci değil, aynı zamanda âlim olduğundan âlimler huzurunda muhakemesi emredildi. Gayet âdil geçen muhakeme esnasında heyetteki âlimlerle, hatta padişahla rahatça karşılıklı münakaşa etti. Neticede âsi olduğuna karar çıktı.

Padişah hükmü bizzat Şeyh’in vermesini istedi. Şeyh de bu suçun cezasının idam olduğunu söyledi. Börklüce’nin acele davrandığını eklemeyi de ihmal etmedi. 1420 senesinde bugün Yunanistan sınırları içindeki Serez’de asıldı. Ailesi ve mallarına ilişilmedi. Mürted (dinden çıkmış) değil, bâgî (isyancı) sayıldığını buradan anlamak mümkündür. Çünki mürtedin mallarına el konur; ama bâgînin malları ailesine verilir. 1924 nüfus mübadelesinden sonra İstanbul’a gelen muhacirler nâşını da taşıyıp, yıllarca çinko bir tabutta sakladılar. 1960 darbecilerinin emriyle Sultan II. Mahmud türbesine gömüldü. İsyancı olarak cezalandırılan birinin kemiklerinin bir padişah türbesine defni talihin garip bir cilvesidir.

Hâllerine güvenen şeyh

Bazı Osmanlı tarihçileri Bedreddin’in isyan etmediğini, tamamen masum olup hasedçilerin iftiralarına kurban gittiğini söyler. Çoğu tarihçi ise onun saltanat davasında olduğunu yazar. Şeyh Bedreddin, yeni padişahın muhalifi aşırı uçlar tarafından kullanılmış; gururuna mağlup olmuş bir isyancıdır. İdris Bitlisî, Şeyh’in riyazet ve mücahedeye çok ehemmiyet verdiğini, sonra bunlardan elde ettiği hallere güvenerek kibre düştüğünü, kâmil bir mürşidden feyz alamadığı için bu hâle sürüklendiğini, böyle birinin etrafında toplananların da ibahacılığa (her şeyi mübah görmeye) kaydığını söyler. Vefatından sonra Şeyh’in yolunda olduğunu iddia eden bir grup çıkmış; bilahare Şah İsmail’in dedesi Şeyh Cüneyd’e tâbi olmuştur.

Şeyh’in yazdığı kitaplar Hanefî fıkhının en kıymetli eserlerindendir. Ancak kendisine izafe edilen Vâridat adlı eserde vahdet-i vücuda dayanan bazı aşırı fikirler ileri sürmüş; âlemin mahlûk olduğunu ve cismanî haşri inkâr ederek, cennet, cehennem, melek, şeytan gibi mefhumlara sembolik mânâlar yüklemekle itham olunmuştur. Ancak bu sözlerin ona aidiyeti kati olsa bile, münasip bir şekilde tevil edilebilmiştir. Sonra gelen Osmanlı âlimlerinin çoğu kendisini ilmi cihetiyle övmüş; yaptıklarını bir talihsizlik olarak değerlendirmiştir. Cevdet Paşa, İstanbul’da Vâridât nüshası bulunmadığını; çünki Şeyhülislâm Arif Hikmet Bey’in bu kitabı nerede bulursa ucuz pahalı demeden alıp imha ettiğini anlatır.

Sonra gelen Osmanlı âlimlerinin çoğu kendisini ilmi cihetiyle övmüş; yaptıklarını bir talihsizlik olarak değerlendirmiştir. Önceleri çok büyük bir âlim iken, zekâ ve cerbezesiyle öne çıkan; komünizmin ilk umdelerini ortaya attığı iddia edilen Şeyh Bedreddin, en çok münakaşa mevzuu olmuş şahsiyetlerdendir. Nazım Hikmet, Şeyh Bedreddin Destanı adıyla hayatını şiirleştirmiştir. Ancak hususi mülkiyeti reddeden sosyalist görüşlerin kendisine değil, müridlerinden Börklüce’ye ait bulunduğu; yani Şeyh’in hiç değilse bu hususta masum olduğu anlaşılmaktadır.