YEDİ KAPIYA YEDİ AŞURE
Bazı günler vardır ki tarihte meşhur hâdiseler hep bu günde cereyan etmiştir. Aşure günü de denilen Muharrem ayının onuncu günü böyledir. Bugünde pişirmek âdet olan tatlıya da aşure denmiştir.
İslâm tarihlerinde yazar ki, Hazreti Âdem’in tövbesinin kabulü, Hazreti Nuh’un gemisinin tufandan kurtulması, Hazreti Yunus’un balığın karnından çıkması, Hazreti İbrahim’in Nemrud’un ateşinde yanmaması, Hazreti İdris’in göğe çıkarılması, Hazreti Yakub’un oğlu Yusuf’a kavuşup gözlerindeki perdenin kalkması, Hazreti Yusuf’un kuyudan çıkması, Hazreti Eyyüb’ün şifaya kavuşması, Hazreti Musa’nın Kızıldeniz’den geçip, firavunun boğulması ve Hazreti İsa’nın doğumu ve göğe çıkarılması Aşure günündedir. Bu sebeple İslâmiyet Aşure gününe kıymet verir. Hazreti Peygamber Medine’de iken Yahudilerin oruç tuttuğunu görüp sebebini sordu. "Allah, bu günde Beni İsrail'i düşmanlarından kurtardı. Şükür olarak Hazret-i Musa o gün oruç tuttu'' dediler. Bunun üzerine Hazreti Peygamber “Kardeşim Musa’nın yaptığını yapmaya ben daha layığım” buyurarak oruç tuttu. Ramazan orucu farz kılınana kadar Müslümanlar bu günde oruç tuttular. Sonra bu gün oruç tutmak sünnet olarak kaldı. Âşûra, İbranice 10. gün demektir.
Ambarda ne kaldıysa
Aşure günü aynı zamanda Hazreti Hüseyn’in Kerbelâ’da şehid edildiği gündür. Iraklılar, Müslümanların bu gözbebeğine yardım etmeyip kaçtıkları için o gün matem yapmışlar; Muhtar Sekafî de bu bahaneyle ayaklandığında halkı yanına çekebilmek için adamlarına bu günde matem yaptırmıştı. İran’da hâlâ bu gelenek sürer. Mamafih İslâmiyette matem tutmak yoktur. Olsaydı Hazret-i Peygamber’in vefatı için tutulurdu. Müslümanlar Kerbelâ için her zaman üzüntü duyar. Nitekim şair “Küllü ardın lenâ arzu Kerbelâ/Küllü yevmin lenâ yevmü Âşûra” (Her yer bize Kerbelâ/Her gün bize Âşûra) demiştir.
Bu günün bir hususiyeti de aşure tatlısıdır. Eskiden her tatlının bir zamanı vardı. Baklava bayramda, kadayıf düğünde, güllaç Ramazan’da, lokma kandilde, helva ölümde yapılırdı. Başka gün birine lokma verseniz, “Hayırdır kandil mi?” diye şaşardı. Rivayete göre Hazreti Nuh’un gemisindekiler tufandan kurtuldukları gün ambarda kalan az sayıda zahire ve yemişi çıkarıp birbirine katarak bu tatlıyı yapmışlar. Bu sebeple hemen her cemiyette birbirine benzer şekilde aşure yapılır. İçine en az yedi çeşit katmaya da itina edilir. Yarma, nohut, fasulye, pirinç, kayısı, üzüm, dut, erik, incir, fıstık, portakal kabuğu ve elma (veya armut) konur. Nar, ceviz, badem, kuşüzümü, fındık ve tarçın ile süslenir. Lokma, helva gibi konu komşuya dağıtılır. Bunun için en az yedi kapı dolanılır. Nitekim bazı sayıların hususiyeti olduğuna inanılır. Kendinden başkasına bölünemeyen 7 de böyledir. Haftanın günleri, yerler, gökler, cehennem yedidir. Tavafta Kâbe yedi kere dönülür. Şeytan taşlama yedişer taşladır. Bir sığırı en çok yedi kişi kurban eder. Kur’an-ı kerim yedi lehçe üzeredir. Secde yedi uzuv üzerinde olur. Fâtiha yedi âyettir. Eshab-ı Kehf yedi kişidir.
Din âlimleri Hazret-i Nuh’un gemideyken pişirdiği rivayet edilen aşure tatlısını 10 Muharrem’de ibadet niyetiyle pişirmeye cevaz vermemiştir. Çünki Hazret-i Nuh’un böyle bir tatlı pişirdiği, Hazret-i Peygamber ve sahabe-i kiramdan bildirilmiş değildir. Demek oluyor ki bugün veya başka zaman ibadet maksadı olmaksızın aşure veya başka tatlı pişirip dağıtmak mahzurlu değildir. Hatta sevaptır. Nitekim İbni Âbidîn’in nakline göre İslâm dünyasında Aşure günü bu tatlıyı pişirmenin âdet olması, Hazret-i Muhammed’in “Kim Aşure günü çoluk çocuğunun maişetini geniş tutarsa, bir sene boyu onun da maişeti geniş olur” hadîsine uymak içindir. Çünki aşure tatlısında çok çeşitli gıda maddeleri bulunmaktadır. Bu genişlik onlara da şâmildir. Dinî hususlarda gayrımüslimlere benzemeye cevaz verilmemiş; ama âdetlerde benzemekte mahzur görülmemiştir. Bu sebeple aşure orucu da yalnızca bugün tutulmaz. Hazret-i Peygamber bu günün orucunu, 9’u veya 11’i ile beraber tutmuştur.
Golifa mı sandın?
Rumlar aşureye koliva derler ve yeni yılın ilk ayında bol bol pişirirler. Türklerden farklı olarak bakliyat yerine kuruyemiş koyarlar. Kıbrıs Türkleri kolivayı kendi lehçelerinde golifa yapmışlar. Hatta Kıbrıs’ta “Golifa gibi dağıtmak” diye tabir vardır. Bir şeyi çarçur edene de “Golifa mı sandın?” denir. Ermeni aşuresi Rumlarınkine benzer. Anuş abur (Tatlı çorba) denir. Alevîler, Muharrem’in ilk 12 günü 12 imam orucu tutarlar. Sahura kalkılmayan, su içilmeyip et ve mahsullerinden kaçınılan ve gece yıldızlara görülene dek süren bu oruç günlerinin sonunda en az 12 malzemeden aşure pişirilir.
Anadolu’da bazı yerlerde aşure cıvık yapılır, adına da aşure çorbası denir. Kazanlarla yapılıp herkese dağıtılır. Fevkalâde gıdalı ve lezzetli, ama pişirilmesi zor bir tatlıdır. Malzemesi farklı zamanlarda ve ayrı ayrı pişer. Usulünce zamanı geldiğinde karıştırmak, şekerini en son katmak, biraz daha pişirip sonra kaplara koymak gerekir. Şekeri fazla olursa tadından yenmez, az olsa bir şeye benzemez. Buğday, fasulye, nohut diri olsa, ağza gelir, tadı bozar. Eriyip gitse olmaz. Malzemeden birisi bulunmasa, neyin eksik olduğunu anlaşılmasa bile hissedilir. Çalışan kadınların çoğaldığı günümüzde aşure yapmak kolay değildir. Ama şimdi hazır aşure bile imal edildi. Eskiler aşure sevmişler. Çocuklara yedirmişler. Misafirlere yedirmişler. Konu komşuya dağıtmışlar. Geleneği devam ettirmek bakımından bu insanlık tarihi kadar eski tatlıya sahip çıkmak vecibe olsa gerektir.
Önceki Yazılar
-
AVRUPA ÇEKİ VE HAVALEYİ MÜSLÜMANLARDAN ÖĞRENDİ18.11.2024
-
İYİ DÜELLO YAPANLAR, KÖTÜ ASKER OLURLAR!11.11.2024
-
Ankara ve İngiltere hattında HASSAS DENGELER4.11.2024
-
TERÖRÜN ALTIN ÇAĞI!28.10.2024
-
SULTAN HAMİD’İN TEK VÂRİSİ YAHUDİ DİŞÇİ!21.10.2024
-
CASUSLAR SAVAŞI14.10.2024
-
Türkiye ve İngiltere Hattında KAYIKÇI KAVGASI7.10.2024
-
ZAMAN SANA UYMAZSA SEN ZAMANA UY!30.09.2024
-
TÜRKLERİN BİNLERCE YILLIK HUKUK ve ADALET MACERASI23.09.2024
-
93 HARBİ FACİASINA BÜROKRASİ SEBEP OLDU16.09.2024