OSMANLILARDA FEODALİTE VAR MIYDI?
Vaktiyle bazı entelektüeller sosyalist ideolojiyi savunmak ve güya Türkiye gerçeklerini izah etmek için Osmanlı Feodalitesi diye bir tabir uydurmuş, buna sonra kendileri de inanmıştı.
Derebeylik de denilen feodalite, Ortaçağ Batı Avrupasında câri olan bir toprak sistemidir. Roma, ardından Frank İmparatorluğu yıkılıp merkezî otorite kaybolunca, iktisadî faaliyetler zayıfladı. Cemiyet parçalandı. Bunun üzerine halkın müşterek menfaatler karşılığında birleşmesi gerekti. Böylece IX. asırda feodalite doğdu. Burada kişiler arasında mal varlığı ve kuvvete göre bir hiyerarşi ve buna paralel unvanlar bahis mevzuu idi. Fransa’dan bütün Avrupa’ya yayıldı. XI. asırda İngiltere’ye geçti. Krallar senyörlerin elindeki gücü kendi elinde toplamak için çok uğraştı. Nihayet XV. asırda feodalite ömrünü tamamladı.
Feodalitenin başında kral var
Feodalitenin esasında, kuvvetli ve yüksek bir askerî güç ile bunun emri altında çalışan bir serf (köylü) topluluğu vardır. Askerî gücün sahibi devlet değil, senyör denen ve kale hâkimi olan derebeyidir. Mal ve toprak senyöründür. Senyör, köylülere toprak verip, mukabilinde mahsul ve her türlü hizmet talep eder; adlî işlere de bakardı. Senyörün hizmetine kabul olunan insanlar, İncil üzerine yemin ederek ona bağlanırlardı. Senyörler de daha güçlü senyörlere bağlanırdı. Bu takdirde başsenyöre süzeren, diğer senyörlere vasal denirdi. Vasal, beldesinde topladığı hâsılâtın bir kısmını süzerene gönderirdi.
Feodalite sisteminin en aşağı unvanı barondur. Sonra kont, marki ve dük gelir. Bunlar umumiyetle birbirlerine vasal-süzeren münasebetiyle bağlıdır. Bu sistemin en üstünde ülkeye göre prens veya kral bulunurdu. Bazen bu unvanlardan birkaç verâset veya zorlama yoluyla bir kişide birleşebilirdi. Asalet unvanlarını kral tevcih edebilirdi. Derebeylik muhariblerine şövalye denirdi. Baronların bir unvanı da şövalye idi. Avrupa’da derebeylerinin siyasî hâkimiyeti, kralların merkezî otoriteyi tesis etmeleriyle sona erdi. Asalet ünvanları ve toprak mülkiyeti ise varlığını devam ettirdi.
Toprağa bağlı köleler
Çok kimseler, Osmanlılardaki tımar sistemi ile Avrupa’daki feodalite arasında bağlantı kurarak senyörün yerine sipahiyi koyarlar. İkisi arasında benzerlikler olmakla beraber, farklılıklar daha çoktur.
Bir kere feodalitede merkezî idareden söz edilemez. Siyasî otorite parçalanmıştır. Kralın kendi askerî birlikleri yoktur. Kuvvet bakımından feodal beylere bağlıdır. Senyörler topraklarında yaşayan köylüler üzerinde hâkim sıfatıyla karar verebilir. Tımar sisteminde merkezî otorite güçlüdür. Adlî işlere sipahi değil, merkezden tayin olunan kadılar bakar.
Senyör, toprağın sahibidir, köylülere zulmetse bile azli bahis mevzuu olamaz. Sipâhi toprağın sahibi değildir. Topraklar, fetihle ele geçtiği için devlete aittir. Sipahi, bir beldedeki devlet vâridâtını toplayan bir tahsildar gibidir.
Avrupa’daki serfler toprağa bağlı bir nevi köledir. Toprak ile alınır, satılır; miras olarak senyörün vârisine intikal ederler. Osmanlı köylüleri hür insanlardır. Devlete ait araziyi sipahiden kiralayarak ekip biçerler. Köylüler, kira müddeti sonunda toprağı ekip biçmekten vazgeçebilir; başka yere göçebilir.
Feodal köylerde serflerin oturduğu ev ve bahçeler de derebeyinindir. Tımar köylerindeki ev, ahır, samanlık, harman ve bahçeler umumiyetle köylüye aittir.
İlk gece senyörün hakkıydı
Feodalitede mahsul senyöre ait olduğundan tamamı alınır; ölmeyecek kadar bir kısmı serflere bırakılırdı. Mahsulün olmadığı, ya da az olduğu devirlerde köylünün perişanlığı kaçınılmazdı. Tımar sisteminde ise toprak vergisi mahsulün muayyen bir yüzdesinden alınırdı. Dolayısıyla mahsul az olduğu zaman, vergi de az olurdu. Köylü daha çok çalışırsa, daha çok mahsul elde ederdi. Bu da köylüyü daha çok çalışmaya ve üretmeye teşvik ederdi.
Senyörler arasında hiyerarşi vardır. Tımar sisteminde böyle bir hiyerarşiden söz edilemez. Bir sipahi, diğerinin üstü değildir.
Feodalitede, içine kapalı bir hayat vardır. Dolayısıyla bu devirde Avrupa’da ticarî faaliyetler durma noktasına gelmiş; neredeyse şehirler ortadan kalkmıştır. Osmanlı ülkesinde ise bu devirde canlı bir ticaret hayatı ve çok sayıda hareketli şehir bulunuyordu.
Feodalitede senyörün topraklarında yaşayan köylülerin şahsî hayatlarını tanzim salâhiyeti vardır. Evlenirken senyörden izin alınır. Küçük çocukların vasîsi senyördür. Hatta senyöre, evlenen köylü kadınlarıyla ilk geceyi geçirme hakkı tanınmıştır. Tımarlı sipahi, çiftçinin şahsî hayatına müdahale edemez.
Avrupa’da feodalite kaldırıldıktan sonra bile, aristokrasi resmen ve fiilen varlığını devam ettirdi. Halbuki sipahilerin ekserisi ise halka karışarak ya köylü veya burjuva sınıfına dâhil oldu. Pek azı da âyân sıfatıyla araziyi elinde toplayan toprak ağaları hâline geldi. Tımar sisteminin çöküşünden sonra Karaosmanoğlu, Çapanoğlu, Pizvantoğlu gibi Rumeli ve Anadolu’da ortaya çıkan ve mütegallibe denilen başına buyruk ve güçlü kimseler derebeyi diye anılmışsa da, Avrupa’daki gibi feodal bey sayılamazlar.
Önceki Yazılar
-
AVRUPA ÇEKİ VE HAVALEYİ MÜSLÜMANLARDAN ÖĞRENDİ18.11.2024
-
İYİ DÜELLO YAPANLAR, KÖTÜ ASKER OLURLAR!11.11.2024
-
Ankara ve İngiltere hattında HASSAS DENGELER4.11.2024
-
TERÖRÜN ALTIN ÇAĞI!28.10.2024
-
SULTAN HAMİD’İN TEK VÂRİSİ YAHUDİ DİŞÇİ!21.10.2024
-
CASUSLAR SAVAŞI14.10.2024
-
Türkiye ve İngiltere Hattında KAYIKÇI KAVGASI7.10.2024
-
ZAMAN SANA UYMAZSA SEN ZAMANA UY!30.09.2024
-
TÜRKLERİN BİNLERCE YILLIK HUKUK ve ADALET MACERASI23.09.2024
-
93 HARBİ FACİASINA BÜROKRASİ SEBEP OLDU16.09.2024