ZORUNLU VE SORUNLU DİN DERSLERİ
Osmanlı Devleti’nde din tahsili öncelikle aileler tarafından verilirdi. Müslüman çocukları ailelerinin yanında ilk dinî terbiyelerini aldıktan sonra mahallesindeki sibyan mektebine giderdi. Burada hem dinî dersler, hem de okuma-yazma, güzel yazı, hesap, coğrafya, tarih vs öğrenilirdi. Gayrımüslimler kendi ruhanî merkezlerinde buna mümasil (benzer) dinî tahsil görürdü.
Medrese mi, mektep mi?
Sibyan mektebini bitiren çocuk sanata gitmeyip okumak isterse, kabiliyeti de varsa hemen her kazâ merkezinde bulunan vakıf medreselere devam ederek hem dinî, hem de dünyevî bilgiler öğrenirdi. Mezuniyetten sonra din adamı ve muallim olabileceği gibi, devlet memuriyetine de girebilirdi. Tanzimat’ı müteakip devletin ihtiyacı olan kâtip, hâkim, tabip, baytar, mühendis gibi teknik personeli yetiştirmek üzere mektepler kuruldu. Medreseler yalnızca din adamı yetiştirmeye hasredildi. Ancak sivil ve askerî mekteplerin hepsinde Arapça, Farsça, ulûm-i diniye, Kur’an-ı kerim, siyer-i nebi, akâid, fıkıh ve ahlâk dersleri vardı. İlkmekteplerde çocuklara bir formalık ilmihal kitabı ezberletilir; ertesi sene kitabın muhtevası biraz daha genişletilirdi.
Anayasaya aykırılığı iddia edilmesi yasaklanmış inkılâp kanunlarından sayılan 1924 tarihli Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile sayısı 600’ü bulan medreseler Maarif Vekâleti’ne bağlanıp hemen ardından kapatıldı. Yerine bazı şehirlerde orta seviyede 4 yıllık İmam-Hatip Mektepleri kuruldu. Ancak bu mekteplere tahsisat ayrılmadı. Mezunlarına da memuriyet verilmedi. Birkaç yıl içinde de “talebesizlik” gerekçesiyle hepsi kapandı.
Kütahya İmam-Hatib Mektebi talebeleri (1930)
CHP kaldırdı, CHP koydu
Kanunun ardından ilk mekteplerin 2 ve 3. sınıflarında haftada 2 saat, 4 ve 5. sınıflarında 1 saat "Kur’an-ı Kerim ve Din Dersleri" kondu. Orta mekteplerin ilk 2 sınıfına da haftada 1 saat “Din Bilgisi” dersi kondu. 1927’de bu derslere iştirak velinin iznine bağlandı. 1931’de orta, 1935’te de ilk mekteplerden din dersleri kaldırıldı. 1933’te de Dârülfünûn (İstanbul Üniversitesi) İlâhiyat Fakültesi kapatıldı.
Osmanlılar zamanında mevcut bulunan dârülkurrâ isimli hafızlık mektepleri, ihtisas kursu olduğu gerekçesiyle Diyanet İşleri Reisi Rıfat Börekçi zamanında Diyanet’e bağlı Kur’an kurslarına dönüştürüldü. İlkmektebi bitirip 12 yaşını geçen talebelerin devamına müsaade edilmiştir. Vakıflara ait eski binalarda faaliyet göstermiştir. Burada Kur’an-ı kerimi ezberleyenler, imtihana alınıp imam tayin ediliyordu. Bunların sayısı 1933 senesinde 9 tane idi ve 231 talebe devam ediyordu. 1947’de 99 kursta 5751 talebe vardı. Bu sayı, 1946 tarihinde demokrasinin gelişiyle artmıştır. Talebelerin beşte biri kızdı. Bu arada İstanbul vaizi Süleyman Hilmi Tunahan, gizli bir şekilde kurs faaliyeti yürüttüğü gibi; Of, Tillo, Ohin, Norşin gibi yerlerdeki medreseler de, gayrı resmi şekilde Kur’an kursu hizmeti yürüttüler. Zamanla cemiyette din bilgisine sahip kişiler azaldı. Cumhuriyet nesli din kültüründen tamamen mahrum yetişti. Mesela 1950’den evvel pek çok insan, bilhassa talebeler, ibadet, hatta dua bile etmeyi bilmediği için, imtihan zamanlarında Ulu Cami’de minberin sağ tarafındaki büyük vav harfinin karşısında durduğu, kollarını göğüslerinde bağlayıp boyun eğerek ve hafifçe eğilerek hürmet gösterisinde bulunduğuna çok kişi şahit olmuştur. (Bayram Sarıcan, Bursa'da Dinî Hayat, 52)
Demokrat Parti’ye rağbet üzerine paniğe kapılan CHP hükûmeti muhafazakârlara hoş görünmek üzere 1948’de ilk mekteplerin son 2 sınıfına haftada 1 saat seçmeli ve program dışı “Din Bilgisi” dersi koydu. Ertesi sene de Ankara’da İlâhiyat Fakültesi ve İstanbul’da 10 aylık İmam-Hatip Kursu açıldı. Demokrat Parti iktidara gelince din dersini program içine aldı ve isteğe bağlı olmaktan çıkarılarak bütün talebelere verilir hâle getirildi. Çocuğunun bu dersi almasını istemeyenler istida vererek muafiyet elde edebiliyordu. Ayrıca 1951'de İmam Hatib Mektebi açıldı. 1956 senesinde orta mekteplerin ilk 2 sınıfına, 1967 senesinde de lisenin ilk 2 sınıfına seçmeli din dersi konuldu.
İmam-Hatib Mektebi şahâdetnâmesi (diploması)
Mecburî din dersleri
1982 Anayasası ile din dersleri mecburî hâle getirildi. İlk mektep 4. sınıftan itibaren orta 3. sınıfa kadar haftada 2, liselerin bütün sınıflarında da haftada 1 saat okutulmaya başlandı. İsmi “Din Kültürü ve Ahlâk” olan bu derste, İslâm inanç ve tatbikatından ziyade umumî olarak din mefhumu anlatılacaktı. Din, inansın veya inanmasın, hayatın mühim bir realitesi olduğundan, herkesin bu mevzuda doğru bilgi edinmesi hedefleniyordu. Nitekim Avrupa Konseyi’ne bağlı 47 ülkenin 43’ünde din dersi vardır; İsveç, Norveç, Finlandiya ve Yunanistan’da ise mecburîdir. Ancak bununla ihtilâlciler mavi boncuk dağıtarak muhafazakârları yanlarına çekmeye çalışmakla itham olundu. Bir kültür dersi olmasına rağmen, ilâhiyatçılarca verildiği için hep farklı gözle bakıldı; hatta çoğu mekteplerde ders ve hocası alay mevzuu hâline getirildi. 28 Şubat’tan sonra ailelerin çocuklarına hususî din dersi aldırma imkânı neredeyse ortadan kaldırıldı. Çocuklar mekteptekinden başka din dersi göremez hâle geldi.
İhtilâl korkusu ve kokusu azalınca, mecburi din derslerine reaksiyon doğmaya başladı. Bunun üzerine 1990’dan itibaren gayrımüslimler dersten muaf tutulmaya başlandı. Bu ise bir kültür dersinin sadece Müslümanlık öğretilen bir ders olarak görüldüğü mânâsına geliyordu. Bu sefer nüfus sicilinde Müslüman yazan bazı Alevîler harekete geçti. Ancak adliye safhasında bir şey elde edilemedi. Müracaat edilen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 2007 senesinde mecburi din dersinin varlığını makul buldu; ancak müfredatın objektif ve ebeveynlerin inançlarına hürmetkâr olması gerektiğine hükmetti. 2005’te Norveç aleyhine aynı istikamette karar vermişti. Avrupa Konseyi’nin 1999 tarihli kararına göre devlet okullarında verilen din dersi ile ailelerin inançları arasında bir uyuşmazlık bulunmaması icap ediyordu. Hususî okullara ise devlet karışmıyordu. Buna rağmen Danıştay, salâhiyetini aşarak anayasa hükmünü hukuka aykırı buldu. Devlet ise dini kontrol altında tutma geleneğinin tesiriyle din dersinin devlet eliyle verilmesinin faydalarını ve böylece gençlerin “cemaatlerden” din öğrenmesinin önüne geçilmiş olacağını savunmaktan geri durmadı. Bir yandan dersin müfredatında değişiklik yapılıp Alevîliğe de yer verildi. Bazı entelektüeller problemin aslında sistemin kendisinden kaynaklandığını, “tek elden tek tip insan” yetiştirme alışkanlığından vazgeçilmesi ile çözüleceğini dile getirmektedir. Din kültürü dersi mekteplerde mutlaka olmalı, fakat her çocuğun kendi dinine göre dinî terbiye almasına da engel çıkarmamalıdır.
Önceki Yazılar
-
TİCARET YAPACAKTINIZ DA KİM MÂNİ OLDU?25.11.2024
-
AVRUPA ÇEKİ VE HAVALEYİ MÜSLÜMANLARDAN ÖĞRENDİ18.11.2024
-
İYİ DÜELLO YAPANLAR, KÖTÜ ASKER OLURLAR!11.11.2024
-
Ankara ve İngiltere hattında HASSAS DENGELER4.11.2024
-
TERÖRÜN ALTIN ÇAĞI!28.10.2024
-
SULTAN HAMİD’İN TEK VÂRİSİ YAHUDİ DİŞÇİ!21.10.2024
-
CASUSLAR SAVAŞI14.10.2024
-
Türkiye ve İngiltere Hattında KAYIKÇI KAVGASI7.10.2024
-
ZAMAN SANA UYMAZSA SEN ZAMANA UY!30.09.2024
-
TÜRKLERİN BİNLERCE YILLIK HUKUK ve ADALET MACERASI23.09.2024