Gelişmiş Arama İçin Tıklayınız!

İSTİKRARIN SEMBOLÜ MONARŞİ

Dün­ya­da hâ­lâ par­lak mo­nar­şi ananelerinin hü­küm sür­dü­ğü ül­ke­ler var. Dün­ya­nın en is­tik­rar­lı ve de­mok­ra­si­nin de en mun­ta­zam iş­le­di­ği ül­ke­ler bun­lar­dır.
19 Kasım 2008 Çarşamba
19.11.2008

Mo­nar­şi, in­san­lık ta­ri­hi­nin en es­ki ida­re tar­zı­dır. Asır­lar­ca he­men her ül­ke­de bel­li bir ai­le­den ge­len çe­şit­li isim­ler­de hü­küm­dar­lar hü­küm sür­müş­tür. XX. as­rın baş­la­rın­da Av­ru­pa’da Fran­sa ve İs­viç­re dı­şın­da mo­nar­şiy­le idare edilmeyen ül­ke yok­tu. Cum­hu­ri­yet meç­hul ol­ma­mak­la be­ra­ber, çok kim­se­ler için ür­kü­tü­cü bir re­jim­di.

Vak­tiy­le es­ki Yu­nan ve Ro­ma’da tat­bik edil­miş; ama so­nu fi­yas­koy­la bi­te­rek ye­ri­ni kral­lı­ğa bı­rak­mış­tı. Ve­ne­dik gi­bi İtal­yan cum­hu­ri­ye­ti ola­rak bi­li­nen ül­ke­ler, as­lın­da seç­kin­ler oli­gar­şi­si ile idare olunuyordu. Me­se­lâ asillerin, ken­di ara­sın­dan seç­ti­ği bir doç, Ve­ne­dik’i ida­re eder­di. Sağ­lam bir ha­ne­da­na sa­hip bu­lun­ma­dı­ğı için Po­lon­ya ve Ma­ca­ris­tan is­tik­lâ­li­ni bi­le kay­bet­miş­ti.

İn­gil­te­re, Av­ru­pa mo­nar­şi­le­rin­den ilk ak­la ge­le­nidir. Şimdiki kraliçe II. Elizabeth'in babası Kral Ge­or­ge VI ve (ana) kraliçe Elizabeth 1937'deki taç giyme merasiminde.

Kim kendi eliyle kafasını keser?

Eski devirde monarşinin, Allah ile kullarının arasındaki münasebeti yeryüzünde sembolize ettiği düşünülürdü.  Hükümdarın, Allah’ın iradesi ve ondan aldığı güç ile tebasını idare ettiğine inanılırdı. Nitekim Hazret-i Peygamber’in “Sultan yeryüzünde Allah’ın gölgesidir; mazlumlar ona sığınır” sözü bunu ifade eder. Hükümdar, Allah’ın kanunların tatbikine, ilahi iradenin yeryüzünde tecelli etmesine vesile olur.

Daha XI. asırda Fransa’da yaşamış rahip/keşiş Abbon de Fleury der ki: “Kim kendi elleriyle kafasını kesecek kadar delidir?! Kendi selametini unutan bu halklar, bizzat kendi kuvvetlerini krallarına çevirerek yok olacaktır.”

XVI. asırda İngiltere’de kralın idamı üzerine kurulan Cromwell’in diktatör cumhuriyetinde vazife yapan John Milton, 1667’de Paradise Lost adında şeytana övgü temalı bir kitap yazdı. Orada der ki: “Kurulan her cumhuriyet Tanrı’ya karşı kazanılmış bir zaferdir. Yıkılan her kral ve kurulan her cumhuriyet, Şeytan’ın Allah’tan ve Âdemoğlundan aldığı bir intikamdır.”

Baba, evinin kralı; kral, tebaasının babasıdır. Her iki otorite de çocuklarının iyiliğini ister. Doğrusu, “Allah’ı tahtından indirmek” isteyenler, kralları tahtında bırakamazdı. Krallar varken halklara tesir etmek, cemiyeti istediği gibi evirip çevirmek kolay değildir. Bu yüzden kralları indirip, idareyi kalabalıklara, hiç değilse elitlere (bilgelere değil) vererek, halkları sahipsiz bırakmak icap ediyordu.CHP milletvekili Refik Ahmed Sevengil, 1929’da, “Padişahla beraber Allah’ı da tahtından indirdik” diye yazmıştır.

Monarşiyi sarsan deprem

Avrupa’nın o zaman en ehemmiyetsiz ve fakir ülkelerinden olan İsviçre bir tarafa bırakılırsa, cumhuriyet tecrübesini ilk yaşayan İngilizler oldu. Ayaklanıp kralı idam eden Cromwell’in  birkaç senelik diktatörlüğünden sonra hemen vazgeçti. Uyuyan cumhuriyet ondan bir buçuk asır sonra Fransa’da 1789 ihtilâlinin çocuğu olarak ortaya çıktı. Bu se­bep­le hep ayak­ta­kı­mı­nın ida­re­si ola­rak gö­rül­dü.

15 se­ne geç­me­den, Na­po­le­on Bo­na­par­te’ın im­pa­ra­tor­luk ta­cı­nı ba­şı­na ge­çir­me­siy­le cum­hu­ri­yet rü­ya­sı son bul­du. 1848 yı­lın­da­ki uya­nı­şı da üç se­ne sür­dü. 1870 yı­lın­da­ki Al­man iş­ga­lin­den bu ya­na Fran­sa cum­hu­ri­yet­tir. Ama kral­cı­lar da po­li­tik ha­yat­ta yer alır­lar. Hem kral­cı par­ti, hem de Bo­na­part­çı par­ti ser­best­tir.

I. Ci­han Har­bi, dün­ya­yı öy­le bir sars­tı ki, bir çır­pı­da Av­ru­pa’nın ço­ğu ül­ke­sin­de hü­küm­dar­lar ta­cı­nı kay­bet­ti. Yer­le­ri­ni cum­hu­ri­ye­te terk et­mek zo­run­da kal­dı. Kaç asır­lık Al­man­ya, Avus­tur­ya ve Os­man­lı mo­nar­şi­le­ri şa­şır­tı­cı bir şekilde yı­kıl­dı. Bun­lar gi­bi harbin mağ­lup­la­rı ara­sın­da ol­ma­yan Rus çar­lı­ğı bi­le Bol­şe­vik­ler­ce ta­ri­he gö­mül­dü. Monarşistlerin mukavemeti üzerine Çar ve ai­le­si kat­le­dil­di. Ar­ta ka­lan Ar­na­vut­luk, Yu­gos­lav­ya, Ro­man­ya ve Bul­ga­ris­tan taht­la­rı­nı da II. Ci­han Har­bi bo­şalt­tı. Bu­ra­lar­da Rus peyki re­jim­ler ku­rul­du.

Mağ­lup İtal­ya tah­tı, ül­ke­de bir­li­ğin ku­rul­du­ğu 1860 ta­ri­hin­den bu ya­na ken­di­si­ne ta­ri­hî bir kin tu­tan pa­pa­lı­ğın da yar­dı­mıy­la dev­ril­di. Ye­ni ku­ru­lan İr­lan­da, Çe­kos­lo­vak­ya, Ma­ca­ris­tan, Es­ton­ya, Le­ton­ya, Lit­van­ya, Fin­lan­di­ya gi­bi dev­let­çik­ler, hem mil­lî ha­ne­dan­la­rı bu­lun­ma­dı­ğı için, hem de za­ma­nın mo­da­sı icabı mec­bu­ren cum­hu­ri­ye­ti kabullendiler.

Kral­lık Av­ru­pa’da ilk ola­rak 1908’de Por­te­kiz'de; en son da 1974’te Yu­na­nis­tan'da ta­ri­he ka­rış­tı. 1936’da İs­pan­ya dik­ta­tö­rü olan Fran­co, ül­ke­sin­de kral­lı­ğı is­men muhafaza etti. Ölü­mün­den son­ra da mo­nar­şi­nin ih­ya­sı­nı va­si­yet et­ti. 1975’te İs­pan­ya tek­rar fiilen kral­lık­la idare olunmaya baş­lan­dı. Kral, fa­kir ve ehemmiyetsiz ül­ke­sin­de eko­no­mik ve de­mok­ra­tik cihetten akıl al­maz bir iler­le­me temin ederek onu Av­ru­pa Bir­li­ği’ne sok­tu. Cum­hu­ri­yet­le idare olunan Av­ru­pa ül­ke­le­ri­nin hep­sin­de mühim mik­tar­da mo­nar­şi ta­raf­ta­rı var­dır ve si­ya­sî ha­yat­ta fa­ali­yet gös­te­rir­ler.

 

KÜ­ÇÜK İM­PA­RA­TOR

Asya'nın ihtişamlı tahtları

Bu­gün Av­ru­pa’da İn­gil­te­re, İs­veç, Nor­veç, Da­ni­mar­ka, İs­pan­ya, Bel­çi­ka, Hol­lan­da, Lük­sem­burg, Li­ech­tens­te­in ve Mo­na­ko mo­nar­şiy­le idare olunur. Hep­sin­de de de­mok­ra­si tı­kır tı­kır iş­le­mek­te­dir. Bu ül­ke­ler­de hü­küm­dar, hem mil­lî bir­li­ği temin etmekte; hem de ananelerin can­lı sem­bo­lü ola­rak kül­tür ve tu­riz­me mühim kat­kı­da bu­lun­mak­ta­dır. Sa­nat, ede­bi­yat, ilim, mü­ze­ci­lik­te sa­ra­yın ehemmiyetli des­te­ği bahis mevzuudur. İngiltere’de kraliyetin ülke ekonomisine katkısı yılda 1,8 milyar pound civarındadır.

As­ya’da dün­ya­nın en es­ki ve nam­lı mo­nar­şi­le­rin­den Çin, 1917 ta­ri­hin­de cum­hu­ri­yet ol­du. Son im­pa­ra­tor Pu Yi, bah­çı­van ya­pıl­dı. Az za­man son­ra da ül­ke­de kan­lı bir ko­mü­nist re­jim ku­rul­du. Küçük imparatorun dramatik hayatı filmlere mevzu olmuştur. Tür­kis­tan’da Bu­ha­ra, Hiy­ve gi­bi han­lık­la­ra Bol­şe­vik Rus­lar son ver­di. Mal­div Ada­la­rın­da sul­tan­lık 1968’de yı­kıl­dı. Hind ya­rı­ma­da­sın­da­ki iri­li ufak­lı mo­nar­şi­ler, 1948’de Hin­dis­tan Cum­hu­ri­ye­ti’nin ku­rul­ma­sıy­la so­na er­di.

An­cak ki­min ak­lı­na ge­lir­di ki, dün­ya­nın en es­ki mo­nar­şi­le­rin­den İran‘ın ta­vus­lu tah­tı dev­ril­ecektir? Za­ma­nın en po­pü­ler hü­küm­da­rı Rı­za Peh­le­vî, 1979’da ül­ke­si­ni terk et­mek mecburiyetinde kal­dı. Af­ganis­tan'da Zâ­hir Şah da, 1973’te bir sol dar­bey­le tah­tı­nı kay­bet­ti. Ame­ri­kan iş­ga­lin­den son­ra hem Af­ga­nis­tan, hem de Irak’ta mo­nar­şi­nin tek­rar ku­ru­la­ca­ğı umul­du. Ama dünyayı iyi tanımayan ve mo­nar­şi ananesine uzak olan Ame­ri­ka, bu­na ya­naş­ma­dı. Hal­bu­ki bu gi­bi ül­ke­ler­de, mo­nar­şi­nin bir­leş­ti­ri­ci ve is­tik­rar temin edici bir rol oy­na­ya­ca­ğı dü­şü­nü­lü­yor­du.

Bu­gün As­ya’da Ja­pon­ya, Tay­land, Ma­lez­ya, Bru­nei ve Bhu­tan mo­nar­şiy­le yö­ne­ti­lir. He­men hep­si de As­ya’nın en zen­gin ve is­tik­rar­lı ül­ke­le­ri­dir. İç harbden kur­tu­lan ve ko­mü­nist ge­ril­la­lar­dan te­miz­le­nen Kam­boç­ya'da mo­nar­şi bir­kaç se­ne ev­vel ih­ya edil­di. Mo­nar­şi­nin son yıl­lar­da yük­se­len tren­di­nin ak­si­ne, Ne­pal'de kral­lık 2008'de Ma­ocu­lar ta­ra­fın­dan yı­kıl­dı.

Or­ta Do­ğu’da Ür­dün, Ara­bis­tan, Ku­veyt, Ka­tar, Bah­reyn, Um­man ve Kör­fez Emir­lik­le­ri mo­nar­şi­yi mu­ha­fa­za et­mek­te­dir. 1958 Irak'ta ve 1962 Ye­men'de mo­nar­şi­nin yı­kı­lış ta­ri­hi­dir. Irak me­li­ki Şe­rif II. Fay­sal, sol­cu Ba­as par­ti­si­nin kan­lı dar­be­siy­le dev­ril­di ve ai­le­siy­le be­ra­ber öl­dü­rül­dü. Son Ye­men me­li­ki Mu­ham­med da­ğa çı­kıp cum­hu­ri­yet­çi­ler­le mü­ca­de­le­ye de­vam et­tiy­se de muvaffak olamadı.

İran Şahı Muhammed Rızâ Pehlevî ve Şahbânu Farah Diba.

Sömürgeciler, Afrika monarşilerine karşı

Af­ri­ka’da mo­nar­şi, Mı­sır'da 1952, Tu­nus'ta 1956, Lib­ya'da 1969, Ha­be­şis­tan'da 1975 ta­ri­hin­de yı­kıl­dı. Mı­sır kra­lı Fa­ruk ül­ke­sin­de mo­nar­şi­yi de­je­ne­re et­mek­le haksız yere suç­lan­dı. Lib­ya me­li­ki İd­ris Sü­nû­sî se­vi­len bir hü­küm­dar ol­du­ğu hal­de, kap­lı­ca te­da­vi­si için Bur­sa’da bu­lun­du­ğu sı­ra­da o za­man­lar yüz­ba­şı olan marksist Kad­da­fî ta­ra­fın­dan sür­priz bi­çim­de dev­ril­di.

Haz­ret-i Sü­ley­man ile Bel­kıs’ın so­yun­dan gel­di­ği­ne ina­nı­lan Ha­beş im­pa­ra­to­ru ih­ti­şam­lı Hâi­le Se­lâ­si­ye sol bir dar­bey­le tah­tı­nı kay­bet­ti. Or­ta Do­ğu ve Af­ri­ka’da cum­hu­ri­yet ilan edi­len Irak, Ye­men, Tu­nus, Lib­ya ve Ha­be­şis­tan, kom­şu­la­rı gi­bi bi­rer Sov­yet peykine dö­nüş­tü. Kon­go, Ma­da­gas­kar, Ugan­da gi­bi Af­ri­ka ül­ke­le­rin­de mo­nar­şi­yi sö­mür­ge­ci­ler yık­tı.

Um­man sul­ta­nı ile ay­nı ha­ne­dan­dan olan Zen­gi­bar sul­ta­nı 1964’te tah­tı­nı kay­bet­ti. Fas, bu­gün mo­nar­şi ile ida­re olu­nan az sa­yı­da Af­ri­ka ül­ke­sin­den­dir. Bu­ra­da Ür­dün gi­bi Haz­ret-i Pey­gam­ber so­yun­dan bir ha­ne­dan hü­küm sü­rer. Swa­zi­land, Le­sot­ho, Bots­wa­na gi­bi ehemmiyetsiz ba­zı Af­ri­ka ül­ke­le­rin­de de mo­nar­şi hü­küm sü­rer.

Ame­ri­ka’da yal­nız­ca Bre­zil­ya ge­çen asırda bir ara mo­nar­şi ile ida­re olun­du. Buna Meksika da ilave edilebilir. Ka­na­da, Avus­tral­ya ve Ye­ni Ze­lan­da ile ba­zı kü­çük ada­lar, İn­gil­te­re hükümdarını devlet reisi ola­rak ta­nır. Ok­ya­nus­ya’da Ton­ga ada­sı kral­lık­tır. Ye­me­ğe düş­kün­lü­ğüy­le meş­hur tom­bul ve se­vim­li kral­la­rı ge­çen se­nelerde öl­dü. Ha­wa­i, Ta­hi­ti, Sa­mo­a ada­la­rın­da­ki ha­ne­dan­lar, sö­mür­ge­ci­ler­ce dev­ril­miş­tir.

210 ki­lo­luk Ton­ga k­ra­lı ma­hal­li kı­ya­fet­ler­le

Romantik hatıralar

Dü­şük kral­lar ve ai­le­le­ri, sür­gün­de ve­ya ken­di ül­ke­le­rin­de ha­yat­la­rı­nı sür­dü­rü­yor­lar. Hay­li­si sal­ta­nat da­va­sın­dan çok­tan vaz­geç­miş gö­rü­nü­yor. İç­le­rin­de bir gün tek­rar tah­ta çı­ka­cak­la­rı­nı ha­yal eden­ler de az de­ğil.

Son Bulgar kralı Simeon, geçen yıllarda ülkesine dönerek başbakan bile seçildi. Bulgarlar, eski çarlarına el konulmuş mülklerini iade ettiler.

Arnavutluk’ta monarşi geri gelmedi ama, ilk ve son kral Ahmed Zogu’nun torunu, genç prens İskender Leka ülkesine döndü. Hükümet, 10 sene kadar hükümdarlık yapan dedesinin kışlık ve yazlık sarayını kendisine iade ederek maaş bağladı. XXI. yüzyıla gelindiğinde görünen o ki, monarşiler çok kimsede parlak sahneleri ve romantik hatıraları zihne getirmektedir.

Niye monarşi?

Monarşiyi modası geçmiş ve fonksiyonsuz bir rejim olarak gören bazıları için hükümdarlar masallarda kalması gereken figürlerdir. Bununla beraber XXI. asırda bile monarşilerin değerli bir rol oynadığını söylemek mümkündür.

Hükümdar, seçilmiş bir devlet reisinin yapamayacağı bir şekilde siyasetin üzerine çıkabilir. Memleketi, seçilmiş liderin yapamayacağı bir şekilde temsil edebilir. Politika, para, medya ve sair güçlerin tesirinde kalmadan bunu yapabilir.

Tayland ve Belçika gibi nispeten suni memleketlerde, memleketi iç harbden uzak tutan umumiyetle bir hükümdarın varlığıdır. Hükümdar, birbirine düşman çeşitli etnik ve sosyal grupları, müşterek sadakat şemsiyesi altında bir araya getirebilir. Afganistan’da hemen her grup Zahir Şah’a hürmet duyardı. Sovyetler kovulduktan sonra kendisine tahtının geri verilmemesi, memleketi içinden çıkılmaz bir istikrarsızlığa düşürmüştür.

Monarşiler, rejimi sabitleyerek, memleketlerinde aşırı hükümet şekillerinin ortaya çıkmasına mani olur. Tüm siyasi liderler, -en azından titr itibariyle- hükümdarın başbakanları veya bakanları ve muhalefeti olarak hizmet eder. Gerçek kudret bunlarda olsa bile, bir hükümdarın varlığı bir ülkenin siyasetini kökten veya tamamen değiştirmeyi zorlaştırır. Ürdün ve Fas’ta hükümdarların varlığı, ülkelerindeki siyasi liderlerin veya hiziplerin en kötü ve daha aşırı temayüllerini engeller.

Monarşi, rejimlerin tabiatında aşırı dalgalanmalar yerine yavaş, kademeli değişmeyi teşvik ederek ülkeleri istikrara kavuşturur. Arap devletlerinin monarşileri, çoğu Arap Baharı boyunca bu tür sismik değişmelerden geçen ve monarşik olmayan Arap devletlerinden çok daha istikrarlı cemiyetler kurmuştur.

Monarşiler, zor ve gerekli kararları, başka hiç kimsenin veremeyeceği kararları son çare olarak verecek ağırlık ve prestije sahiptir. Mesela İspanya’da Juan Carlos, ülkesinin demokratik monarşiye geçişini bizzat temin etti ve bir askeri darbe teşebbüsünü engelledi. İkinci Dünya Savaşı'nın sonunda, Japon İmparatoru Hirohito, ordusunun savaşma isteğine karşı çıktı ve Japonya’nın teslim olmasını müdafaa ederek sayısız insanın hayatını ve belki de memleketi mutlak bir felaketten kurtardı.

Monarşiler, sürekli değişen zamanlarda ananenin ve devamlılığın hazinesidir. Bir ülkeye neyi temsil ettiğini ve nereden geldiğini, hızla değişen siyaset cereyanlarında sıklıkla unutulabilecek gerçekleri ve gayeleri hatırlatırlar.

Monarşi, paranın satın alamayacağı tek idare şeklidir. Rüşvet verilemez. Rey istemez. Allah’a hesap verir. İnsanlara hizmet eder. Halkı mazisine bağlar; istikbalini korur.

F­ran­sız tah­tı­nın sürgündeki vâri­si Paris Kontu Hen­ri, an­ne­si­nin ku­ca­ğın­da. 

Paraya cumhuriyet gelmez

Fransa nüfusunun %10’u kararlı monarşist, %15’i monarşi sempatizanı, %50’si cum¬huriyetçi ve %25’i ise ortada kabul edilir. Kralcıların L’Aurore adlı bir gazeteleri vardır. Le Figaro da kralcılara hitap eder. Fransa’da 1899’da kurulan Action Française, gazete ve konferans gibi vasıtalarla bugün bile monarşinin ihyasına çalışır.

Fran­ço­is Par­tu­ier adın­da bir Fran­sız ya­za­rı, 1963 yı­lın­da Le Fi­ga­ro’da çı­kan bir ya­zı­sın­da, bank­not­la­rın üze­ri­ne ve tu­ris­tik te­sis­le­re ve­ril­miş ad­la­ra ba­ka­rak, Fran­sız­la­rın zevk­le­ri ve si­ya­sî te­ma­yül­le­ri hak­kın­da bir teş­his or­ta­ya koy­ma­ya ça­lış­mış­tır. Ya­zar hülasaten di­yor ki:

"Fran­sa’nın çe­şit­li kö­şe­le­rin­de­ki ta­nın­mış lo­kan­ta­la­rın ta­be­la­la­rı­na ve bu­ra­lar­da sa­tı­lan şa­rap­la­rın eti­ket­le­ri­ne ba­kı­nız. Ço­ğun­da kral­la­rın, es­ki re­jim ida­re­ci­le­ri­nin ve­ya şa­to­la­rın ad­la­rı­nı gö­re­cek­si­niz. Cum­hu­ri­yet uğ­ru­na mü­ca­de­le et­miş kah­ra­man­lar­dan bir te­ki­nin ha­tı­ra­sı­nı can­lan­dı­ran bir ti­ca­ret un­va­nı ile bel­ki kar­şı­laş­ma­ya­cak­sı­nız. Hür­ri­yet­çi­le­rin ve dev­rim­ci­le­rin ad­la­rı, yal­nız okul ve so­kak lev­ha­la­rın­da yer al­mak­ta­dır.

Dün­ya­ca meş­hur Bor­de­aux şa­rap­la­rın­da bi­le, böl­ge­nin coğ­ra­fî ve ta­ri­hî hususiyetleriyle ala­ka­lı ol­du­ğu hal­de, Gi­ron­dins di­ye bir mar­ka­ya rast­la­maz­sı­nız. [Gi­ron­dins, Fran­sız ih­ti­lâ­lin­de is­mi­ni Bor­de­aux şeh­ri­nin Gi­ron­de böl­ge­sin­den al­mış bir si­ya­sî grup­tur.] Fran­sız­lar, zevk­le ka­rın­la­rı­nı do­yur­mak is­te­dik­le­ri va­kit, mo­nar­şi dev­ri­nin ha­tı­ra­la­rı­nı ya­şa­tır­mış gi­bi gö­rü­nen yer­le­ri ter­cih et­mek­te­dir­ler.

Ya bu­ra­lar­da­ki mas­raf­la­rı­nı han­gi pa­ra­lar­la öde­mek­te­dir­ler? Üze­rin­de IV. Hen­ri, Ric­he­li­eu ve Bo­na­par­te gi­bi müs­te­bit ik­ti­dar sa­hip­le­ri­nin, ya­hut Mo­li­ere ve Ra­ci­ne gi­bi es­ki re­jim ede­bi­yat­çı­la­rı­nın ya­hut Vic­tor Hu­go gi­bi bir Na­pol­yon hay­ra­nı­nın re­sim­le­ri bu­lu­nan frank­lar­la... Ni­çin pa­ra­la­rın üze­rin­de Dan­ton, Cle­men­ce­au ve­ya Foch gi­bi Fran­sa’yı kur­tar­mış bir cum­hu­ri­yet­çi­nin res­mi yok­tur ve ne­den Fran­sa’da bu­na iti­raz eden tek ki­şi çık­ma­mış­tır?

Se­be­bi­ni açık­la­ya­yım: İh­ti­lal­le­rin ha­tı­ra­sı, dev­rim he­ye­can­la­rı­nın ta­ze­len­me­si ve cum­hu­ri­ye­tin sem­bo­lü, Fran­sız­la­ra ra­hat­lık ve em­ni­yet his­si tel­kin et­me­mek­te­dir."

Amerika, İngiltere’nin eyaleti mi?

Amerika’da Yale Üniversitesi’nde, siyasi klüpler (political clubs) vardır. Bunlar, üniversitenin en mühim faaliyet merkezlerindendir. 100 yılı aşkın bir mazisi vardır. Talebenin yüzde 50’si buraya azadır.

Bu klüpler, sosyalist, liberal, muhafazakâr ve monarşist olmak üzere dört tanedir. Her biri adeta bir siyasi parti gibi çalışır. Her türlü lobi faaliyeti yürütülür. Programlar hazırlanır. Toplantılar yapılır. Kararlar alınır. Belli fasılalarla meclis toplanıp idareciler seçilir. Amerika ve Amerika dışından dünyanın en ciddi ve mühim kararlar alma pozisyonunda bulunan kişiler konferans vermesi için davet edilir.

Monarşi klubü, Amerikan istiklal harbinin, monarşiye ve dolayısıyla devlete karşı bir hıyanet olduğu, liderlerinin muhakeme edilmesi lazım geldiği, ABD’nin hukuken İngiliz monarşisine bağlı eyaletler olduğu deklare edilir. Aristokratik unvan ve makamların ihyası dile getirilir. Her sene Kraliçe’nin doğum günü büyük merasim ve partiyle kutlanır.

Bu biraz gayrı ciddi görünse de her şey büyük bir ciddiyetle cereyan eder. En klas ve kültürlü insanlar buradadır ve dünyaca mühim kişilerin huzurunda rahatça monarşiyi müdafaa ederler.

Yapılan anketlere göre İngiltere’de monarşi taraftarları nüfusun % 75’ini teşkil ediyor. Avustralya’da 1999’da monarşi muhaliflerinin nispeti % 45 iken, şimdi % 37’e düşmüştür.

Almanya'da son senelerde yapılan anketler, devletin başında bir hükümdar görmek isteyenlerin nisbetini % 8-10 arasında vermektedir. Aargauer Zeitung, Kral III. Charles’ın Almanya ziyareti münasebetiyle 30 Mart 2023’de açıkça belli etmeseler de Almanların içten içe aristokratları sevdiğini yazdı: “Alman medyası, kraliyet ailesi mevzubahis olduğunda umumiyetle cumhuriyet muhalifi bu ihtişama duydukları hazdan utanıyormuşçasına hafif ironik bir ton benimsese de, Büyük Britanya kraliyet ailesi, kıtanın başka hiçbir yerinde, Almanya’daki kadar büyük coşku meydana getirmiyor. Ona aşıklar, ancak kimsenin bilmesini istemiyorlar.”

Son asırda felsefe, akademi, medya hep cumhuriyetçilerin elinde olduğu için, hele cumhuriyetçiliğin kalesi olan ve monarşiye her zaman antipatiyle bakan ABD, XX. asırda dünyanın yegane süper gücü olunca, masallardan filmlere kadar her yerde monarşi ve aristokrasi aleyhtarı bir tasavvur hakim olmuştur.


Demokrasi ve Refah

Monarşinin mukabili ve zıddı cumhuriyettir. Devletin idaresi bir hanedanın elinde ise monarşi, halkın elinde ise cumhuriyet (res publica) vardır. Ama cumhuriyet ile demokrasi aynı değildir. Demokraside hükümet, halkın ekseriyetinin reyiyle başa gelir.

Demokratik monarşi olabilir. İngiltere, İsveç, Japonya birer demokratik monarşidir. Cumhuriyet diktatörlük olabilir. İran, Kuzey Kore, Sovyetler Birliği, Küba birer cumhuriyettir.

40 sene diktatörlük altında yaşayan İspanya’ya 1975’ten sonra demokrasi ve refahı getiren monarşi olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu yıkıldığı sırada, aralarında sosyalist partinin de bulunduğu çok partili bir demokrasi idi.

Nitekim bugün monarşilerin çoğu demokrasi, cumhuriyetlerin çoğu ise diktatörlüktür. XX. asırda kurulan hemen bütün cumhuriyetler, demokrasi getirmek şöyle dursun, diktatörlüğe dönüşmüştür: Rusya, Almanya, İspanya, Portekiz, Türkiye, Yugoslavya, Romanya, Bulgaristan, Arnavutluk, Macaristan…

Cumhuriyet kilisesi

Cumhuriyet eşitlikçidir. Herkese eşit (bazılarına daha eşit) muamele yapar. Monarşi, adaletçidir. Herkes hakkını alır. Monarşide halk idareci olmadığını bilir. Cumhuriyette bilmez, bu sebeple halkı kontrole daha elverişlidir. Halk kendisini idareci zannettiği için isyana daha az meyillidir.

Mümtaz Soysal, sosyalist olduğu halde, bundan 30 sene evvel bir yazısında şöyle demişti: “Monarşilerde karizması, asırlar evvelinden gelmiş kahramanlıklara dayanan, oturmasını kalkmasını bilen (Hoca’nın tabiriyle çatal bıçak tutmasını bilen) kişi başa geçer. Ötekinde ise, dört sene ne yapacağını bilemeyenler...”

Cumhuriyetin dünyaya yayılmasında monarşi ve aristokrasi aleyhtarı burjuvaların kurduğu Masonluğun büyük katkısı olmuştur. Hatta eskiden Mason localarına cumhuriyet kilisesi diye isim takılmıştı. (Daniel Ligou, Histoire des Francs-Maçons en France)

Tocqueville der ki: “1789 ihtilalindan sonraki devirlerin hiçbirinde milli refah, ihtilalden evvelki 20 sene zarfındaki kadar büyük süratle artmamıştır.” Monarşileri deviren ihtilallerin halk ile alakası yoktur. Halkın krallarla bir problemi olmamıştır. Monarşiden ve halktan hoşlanmayanlar aristokratlarla burjuvalardır. Ignazio Silone Fontamara romanında Michele Zompa’dan şöyle nakleder: “İntihaba dayanan bir hükümet daima bu intihabı yapan zenginlerin emri altındadır. Fakat bir tek kişinin hüküm sürmesi zenginleri ürkütür. Bir kralla bir köylü arasında kıskançlık çekememezlik olur mu? Böyle bir şey gülünç olurdu. Fakat bir kralla Prens Torlonia arasında bunlar mümkündür.”

Ah bilseler…

Enteresandır, Türkiye’de sağcısından solcusuna, laikinden dincisine hemen herkes cumhuriyetçidir. Halbuki cumhuriyetin beşiği Fransa’da bile, monarşistlerin nispeti az değildir. Monarşist siyasi partiler bile vardır. Monarşiyi tutan gazetelerin okuyucu kitlesi fazladır.

Fransız İhtilali’nden sonra tarihi hep cumhuriyetçiler yazdığı gibi; edebiyat ve medya da cumhuriyetçilerin elinde olduğu için, monarşi ve aristokrasi aleyhinde alabildiğince neşriyat yapılmıştır. Sadece tarih kitaplarında değil, romanlarda, filmlerde, hatta masallarda bile bütün krallar zâlim, asiller ise hep kötüdür. Öyle ki, kimse monarşi ve aristokrasinin demokrasiye, hiç değilse sanat ve estetiğe büyük katkısından bahse cesaret edemez. Prens Philip, “Ah bilseler, monarşinin faydası soylulara değil, halkadır” derdi.