Gelişmiş Arama İçin Tıklayınız!

BABASININ GÖLGESİNDE KALAN PADİŞAH: SULTAN II. SELİM

Büyük insanların çocukları çoğu zaman ne kadar meziyetleri olursa olsun, babalarının göl-gesinde kalmaya mahkûmdur. Sultan II. Selim de kıymetli bir hükümdar olmasına rağmen, Kanunî Sultan Süleyman gibi muhteşem bir hükümdar olan babasının gölgesinde kalmıştır
11 Kasım 2009 Çarşamba
11.11.2009

Büyük insanların çocukları çoğu zaman ne kadar meziyetleri olursa olsun, babalarının göl-gesinde kalmaya mahkûmdur. Sultan II. Selim de kıymetli bir hükümdar olmasına rağmen, Kanunî Sultan Süleyman gibi muhteşem bir hükümdar olan babasının gölgesinde kalmıştır.

Geçenlerde Antakya’da idim. Şehrin ortasını süsleyen bir mabed var: Ulu Câmi. Memlûk mimarîsi tarzında, sâde ve ruhâniyetli bir eser. Sultan II. Selim eseri. Edirne’deki Selimiye gibi bir şaheserle zaten ismini ebedîleştirmiş bu hükümdarın nâmı, burada da yaşıyor. Sultan II. Selim, Kanunî Sultan Süleyman‘ın sevgili zevcesi Hürrem Sultan‘dan dünyaya gelen ortanca oğludur. İstanbul’da doğan ve ölen ilk padişahtır. Muhtemelen annesinden aldığı sarışınlığı sebebiyle Sarı Selim diye tanınır. Uzunca boylu, elâ gözlü ve yakışıklı idi. Şehzâdeliğinde ihtirasa kapılmadı. Sessizce ve akıllıca tahtın kendisine gelmesini bekledi. Birâderleri eceliyle; ikisi de hırsları sebebiyle hayatını kaybetti. Şehzâde Selim, sabrın nimetine kavuştu. Böylece tahta en lâyık olduğunu gösterdi. Gerçi babası da kendisine meyilliydi. Çünkü Şehzâde Selim, itaatli bir evlâd idi. Babasıyla seferlere katıldı. Manisa, Kütahya ve Karaman sancakbeyliğinde mahâretini ispatladı. Nitekim babası İran seferine giderken, kendisini yerine taht muhafızı olarak bıraktı.

 

Sultan II. Selim’in Mimar Sinan tarafından yapılan türbesi Ayasofya’da bulunuyor... Bu türbe yakın zamanda ziyarete açıldı...

Sömürgeciliği önledi

Sultan II. Selim, Kanunî Sultan Süleyman’ın sevgili zevcesi Hürrem Sultan’dan dünyaya gelen ortanca oğludur. İstanbul’da doğan ve ölen ilk padişahtır. Muhtemelen annesinden aldığı sarışınlığı sebebiyle Sarı Selim diye tanınır. Uzunca boylu, elâ gözlü ve yakışıklı idi. Şehzâdeliğinde ihtirasa kapılmadı. Sessizce ve akıllıca tahtın kendisine gelmesini bekledi. Musahibi Celal Bey’e sorduğu “Halk arasında bizim için ne derler?” sualine, “Şehzâde Mustafa’yı askerler; Bayezid’i de anne-babası ile vezirler tutar” diye cevap alınca, “Sultan Mustafa’yı en kuvvetlisi istesin; Bayezid Han’ı anne ve babası taleb etsin; Selim fakire de mevlâsı rağbet etsin! Biz safamızı sürelim, yarının sahibi var” demişti.

Gerçekten birâderlerinden Mehmed ile Cihangir, hastalanıp vefat etti. Babalarına kafa tutan Şehzâde Mustafa ile Bayezid ise hırsları sebebiyle hayatını kaybetti. Şehzâde Selim, sabrın nimetine kavuştu. Böylece tahta en lâyık olduğunu gösterdi. Gerçi babası da kendisine meyilliydi. Çünki Şehzâde Selim, itaatli bir evlâd idi. Babasıyla seferlere katıldı. Manisa, Kütahya ve Karaman sancakbeyliğinde mahâretini ispatladı. Nitekim babası İran seferine giderken, kendisini yerine taht muhafızı olarak bıraktı.

Padişah olduktan sonra hükûmet işlerini tedbirli veziri ve dâmâdı Sokullu Mehmed Paşa’nın ellerine bıraktı. Bugünki demokratik Avrupa monarşilerindeki hükümdarlara benzerdi. Ancak etrafındakilerin ihtiraslarına karşı uyanıktı. Lala Mustafa Paşa, Özdemiroğlu Osman Paşa, Kılıç Ali Paşa, Piyâle Paşa gibi liyâkatli devlet adamlarını destekledi. Zamanı Osmanlı Devleti’nin en parlak devirlerindendir. Tunus İspanyollardan fethedildi. Portekizlilere karşı Endonezya (Açe) Müslümanlarına yardım için asker, top ve donanma gönderdi.

Harzem sultanının talebi üzerine Astırhan Seferi’ne çıkıldı. Hazar Denizi’ne dökülen Volga Nehri ile Azak Denizi’ne dökülen Don Nehri’nin birbirlerine çok yaklaştıkları bir noktada kanal açılarak Karadeniz ile Hazar’ın birbirine bağlanması; böylece Rus yayılmacılığına karşı Türkistan’ın himâyesi planlandı. Ancak kış ve sair sebeplerle gerçekleşmedi. Ancak iki sene sonra padişahın yardım gönderdiği Kırım Hanı Devlet Giray, Moskova’yı işgal edip Rusları sulha mecbur etti. Böylece Asya’nın sömürgecilerin eline düşmesini önledi. Sultan Selim, sulhsever bir hükümdardı. İran, Avusturya ve Venediklilerle sulh yapıp memleketi imara koyuldu. Zamanındaki seferlerin hemen hepsi deniz seferleri idi ve padişahların donanmayla sefere çıktığı vâki değildi.

Padişahın rüyası çıktı

Hükûmet işlerine müdahalesi nâdirdir. Birisi Kıbrıs’ın fethindedir. Kıbrıs tâ Halife Hazreti Muaviye zamanında Müslümanların eline geçmiş; hatta Hazreti Peygamber’in süt teyzesi Hala Sultan burada şehid düşmüştü. Ancak sonra kaybedilmişti. Ada, Osmanlı toprakları içine bir bıçak gibi saplanıyor; adanın sahipleri Venedikliler, Akdeniz’de Osmanlı emniyetini sarsıyordu. Ada fethi çok zor olduğu için, Divan-ı Hümayun buraya bir sefer yapılmasına karşı idi.

Rivâyete göre o günlerde padişah bir rüyâ görmüş. Hazreti Peygamber, Kıbrıs’ı fethedeceğini haber vermiş; şükran nişânesi olarak da bir câmi yaptırmasını emretmiştir. Birkaç defa tekrarlanan bu hâdise üzerine padişah adaya sefer yapılmasında ısrarcı olmuştur. Hummalı bir faaliyet neticesinde yeni bir donanma yapıldı. Ada, korkulanın aksine kolayca fethedildi. Padişah şükran nişânesi olarak Selimiye Câmii’ni yaptırdı.

Gelin görün ki adanın fethini, padişahın buranın şaraplarının medhini duymuş olduğuna bağlayanlar vardır. Padişah içkiye düşkün olsa, sanki buradan parasıyla istediği şarabı getiremezmiş gibi… Gayrımüslimler, kendi dinleri izin verdiği için şarap içebilir; alıp satabilir.  Osmanlı devleti’nde bunlara ait meyhâneler vardı. Hükûmet bundan vergi alırdı. Buraya Müslümanlar giremezdi. Bu bakımdan zaman zaman kontroller sıkılaştırılır; amme nizâmı endişesiyle gayrımüslimlerin ancak muayyen yerlerde meyhâne açabilecekleri esası getirilirdi. Kanunî Sultan Süleyman zamanında Müslümanların ekseriyette bulundukları mahallelerde meyhâne açılması yasaklanmış; Sultan II. Selim zamanında vergi kaybını telâfi için buna tekrar izin verilmişti. İşin aslından habersizler, bunu Sultan II. Selim’in şaraba düşkünlüğüne bağlamışlar; hatta kendisine Sarhoş Selim adını takmışlardır. Ancak bunun hiç mesnedi yoktur.

Bir beyiti, bir de câmisi

Sultan II. Selim, Halvetî tarikatına mensup dindar bir padişah idi. Şeyh Süleyman Âmedî’den feyz almıştı. Şehzâdeliğinde çok iyi bir tahsil görmüştü. Âlimlere değer verirdi. Ebussuud Efendi’yi vefatına kadar şeyhülislâmlıkta tuttu. Avcılık ve yay çekmede fevkalâde mahâretli idi. Zamanında ondan daha kuvvetli yay çeken yoktu. Nâzik ve mütevâzi idi. Divan sahibi kudretli bir şâirdi. Selimî mahlâsıyla şiir yazardı. Yahya Kemal kendisini “Bir beyiti, bir de câmi-i mâ’mûru var” diye övmüştür. Bu beyit şöyledir:

Biz bülbül-i muhrik-dem-i şekvâyı firâkız/Âteş kesilir geçse sabâ gülşenimizden.
(Biz, nefesi yakıcı âşık bülbülüz, ayrılıktan şikâyet eden; Öyle ki ateşe döner sabah rüzgârı, geçse bahçemizden.)

Memleketin her tarafında câmi, medrese, imâret gibi hayır eserleri vardır. Selimiye’den başka, istinad duvarları ile tahkim ettirerek Ayasofya Câmii’nin bugüne kadar gelmesini sağladı. Yanına medrese ile iki de zarif minâre yaptırdı. Ayrıca Mekke-i Mükerreme suyollarını tamir ve Kâbe-i Muazzama’yı mermer kubbelerle tezyin ettirdi. Lefkoşe’de Selimiye Câmii ile Aziz Efendi Tekkesi, Navarin Liman Kulesi ve Antakya Ulu Câmii hayrâtı arasındadır. Konya’nın Karapınar kasabasını kurdu. Burada câmi ve külliye yaptırdı.

Yangın felâketi geçiren Topkapı Sarayı’nı tamir ettirdi. Bu esnâda yeniden yapılan daireleri ve hamamı gezerken ayağı kayıp mermerler üzerine düşerek beyin kanamasından vefat etti. Ne yazık ki, yıllarca hamamda zevk safâ esnasında ve sarhoş vaziyette kız kovalarken düştüğü yazılıp çizilmiştir. 8 senelik saltanattan sonra 1574’deki vefatında dedesi Yavuz Sultan Selim gibi 50 yaşında idi. Ayasofya’daki Mimar Sinan eseri türbesi yakın zamanda ziyarete açılmıştır.

Sevgili zevcesi Nurbânû Sultan da Osmanlı tarihinin en hayırsever hanımlarındandır. Mimar Sinan’a Üsküdar’daki Âtik Vâlide Câmii ve külliyesi ile Toptaşı Bîmârhânesi’ni (akıl hastanesini) yaptırmıştır ki bugün Bakırköy’de hizmet vermektedir. Başkaca hayratı da vardır. Şehre sular getirtmiştir.