Gelişmiş Arama İçin Tıklayınız!

HER BİDAT DALALETTİR!

Sultan Muhammed Alpaslan’ın, “Biz temiz müslümanlarız. Bidat nedir bilmeyiz. Onun için Allah bizi aziz kıldı” dediği meşhurdur. İslam tarihi boyunca, inanışları ve ibadetleri ilk Müslümanlara uymayan gruplar ortaya çıkmıştır. Peki, bunların uydurduğu “bidatler” nelerdir?
10 Mart 2025 Pazartesi
10.03.2025

Lügatte her türlü yeniliğe bidat derler. Terminolojideki manası ise Hazret-i Peygamber ve ashabı zamanında bulunmayan, dinde sonradan ortaya çıkan yeniliklerdir. Sünnete uymayan, itikat, amel ve sözlerdir.

Hadis-i şerifte buyuruldu ki, “Kim dinimizde bulunmayan bir bidat çıkarır ise, reddedilir. Her bidat dalâlettir, sapkınlıktır. Her dalalet ateştedir!” Bunun içindir ki Sultan Muhammed Alpaslan’ın, “Biz temiz müslümanlarız. Bidat nedir bilmeyiz. Onun için Allah bizi aziz kıldı” dediği meşhurdur.

İnançtaki bidat küfre sebep olur veya olmaz. Olmazsa, böyle inanana ehl-i bidat veya ehl-i kıble derler. Hâricî, Şiî, Mûtezilî, Vehhabî gibi fırkalar böyledir. Geri kalanlara ehl-i sünnet ve cemaat denir. Resulullah’ın yoluna ve onun arkasında namaz kılanlara, yani sahabeye uyanlar demektir.

73 fırka

İtikat ve amel esaslarını, ashab, Resulullah’tan görerek ve işiterek öğrenmiş; sonrakilere nakletmiştir. İlk devirdeki alimlerin icma (ittifak) ettiği meselelerde, sonradan ortaya çıkarılan inançlar ve ameller bidattir. “Ümmetim 73 fırkaya ayrılır, benim ve ashabımın yolunda olanlar kurtulur” hadisi buna delâlet eder.

“Hidâyet yolunu öğrendikten sonra, Peygambere uymayıp, müminlerin yolundan (icmadan) ayrılanı, saptığı yola sürükleriz ve sonu çok fena olan cehenneme sokarız” mealindeki âyet (Nisâ: 115) bu kimseleri zemmeder.

Diğer fırkalar, manası açık olan ayet-i kerime ve hadis-i şerifleri tevil ederek, olmayanları ise sahabenin bildirdiğine uymayan şekilde yanlış tevil ederek icmadan ayrılmışlardır. Bunlar tekfir edilmezler, dinden çıkmış sayılmazlar. Çünki yanlış tevil suretiyle de olsa Kur’an-ı kerim ve sünnetten manası açık olmayan bir delile dayanmaktadırlar. Hadis-i şerifte, “La ilahe illallah diyen kimseye, günah işlediği için kafir demeyiniz! Buna kafir diyenin kendisi kafir olur” buyuruldu. Ama zaruriyyat-ı diniye denilen herkesin üzerinde ittifak ettiği açık meselelerde, ayet ve hadise dayansalar da mümin sayılmazlar.

Tenasühe, yani reenkarnasyona, ruhun ölüp yeni bir bedene girdiğine inananın imanı gider. İsrâ mucizesine inanmayan da böyledir. Miraca inanmayan ise bidat ehli olur. Ashaba dil uzatan, onların halifeliğini kabul etmeyen, Mesih’in nüzulünü, Mehdi’nin zuhurunu, kabir azabını, şefaati kabul etmeyen, günah imanı götürür veya iman artar eksilir diyen, bidat ehlidir. Dinde reform yapmak lazımdır, ayet ve hadisleri güne uydurmalıdır, bazıları tarihseldir, diyen bidat ehli değil zındık sayılır.

HER BİDAT DALALETTİR!

Bidatçiyle dostluk

Resulullah, “Bidat sahiplerine hürmet eden, dirilerini ve ölülerini metheden dini yıkmaya yardım etmiş olur. Onlarla arkadaşlık yapmayınız. Bidat ehline sert bakanın kalbini Allah iman ve eman ile doldurur” buyuruyor.

İbn Âbidîn, bidat ehlinin imamlığının mekruh olduğunu anlatırken der ki: “İtikadı küfre varmayan ehli bidatin arkasında namaz kılmak mekruhtur. Bidat, Resulullahtan malum ve meşhur olan şeyin aksini itikat etmektir. Fakat bu inat sebebiyle değil, bir nevi şüphe iledir. Bizim kıblemize dönenlerden hiçbiri bidat sebebiyle tekfir edilemez. Bidat ehlinden murat, haram olan bidati işleyenlerdir.

Bazı bidatler vaciptir. Dalâlet fırkalarına cevap vermek için deliller getirmek, kitap ve sünneti anlatan nahv (gramer) ilmini öğrenmek bu kabildendir. Kışla ve medrese yapmak, Cuma hutbesinde zamanın sultanına hayır dua etmek ve İslamiyetin ilk zamanlarında olmayan her hayrı meydana getirmek gibi şeyler mendub ve makbul bidattir. Mescidleri süslemek mekruh bidattir. Lezzetli yemeklerle meşrubat ve elbiselerde bolca davranmak mübah bidattir. Yani bidat beş kısımdır.

Bidat bazen küfrdür. Asla şüphe götürmeyecek delillere karşı inat ederek inanmak, mesela haşri veya bu kâinatın sonradan var edildiğini kabul etmemek küfrdür. Bir nevi şüphe varsa, bidatçinin tekfirine mânidir. Meselâ Allahı görmenin mümkün olmadığını söyleyenlerin, ‘O azamet ve celâlinden dolayı görülmez’ demeleri böyledir. Buna küfr denilmez, haram denir. Bidat bazen mekruhtur. Amelde çıkarılan bidatlerin çoğu böyledir. Nafile namazı cemaatle kılmak gibi.”(Bulak 1299, I/393)

Mamafih bidat ehlinin ekserisi, kendisi gibi inanmayanları kolayca tekfir eder. Günlük adetlere, hatta dinin beğendiği şeylere bidat der. Vehhabilerin tasavvufa, tespih çekmeye, minareye bidat dedikleri gibi.

Seâdet-i Ebediyye’de diyor ki: “Bidat ehli, bidat sahibi demek, bidatini yaymak için, yani Müslümanların imanlarını, ibadetlerini bozmak için uğraşan bidat sahibi demektir. Bunlara aldanarak bidat işleyeni sevmemek değil, ona acımak, nasihat vermek lazımdır. Bugün, bütün dünyadaki Müslümanlar üç fırkaya ayrılmıştır: Sünnî, Şiî ve Vehhâbî.”(s. 472)

İki arada kalınca

Bidat bir sünneti ya değiştirir yahut kaldırır. Cenazede nutuk atmak, tabutu tekbirle götürmek, ölünün ardından 3, 7, 40 ve 52. geceyi sayarak hayır yapmak, keçi sakal bırakıp sünneti yerine getirdiğine inanmak, sünnetle farz arasında 3 ihlas okumak, duadan secde ederek kalkmak, hutbeyi Arabiden başka lisanda vermek, merkezi ezan (ezanı yüksekte değil elektronik cihazlarla okumak) bidattir, tahrimen mekruhtur.

Amelde bidat çıkarmak da itikatta bidat gibidir. Dinde olmayan bir amelin, dinde olduğuna itikat etmekte ve bunu yaymaktadır. Çünkü bir ameli âdet edinen kimse onun dinden olduğuna mutlaka itikat edecektir. Meselâ Şia taifesinin çıplak ayaklara mesh etmesi, mest üzerine meshi inkârda bulunması gibi şeyler bu kabildendir. Binaenaleyh itikatta da, amelde de bidat çıkarıp yayana, bir de bidat olduğu icma ile sabit hususlara itikat ve amel edene (Şiîler gibi) bidat sahibi denir.

İbn Abidin der ki: “Bidati çıkarmayıp yaymayana, ama inanana bidat ehli denmesi için bu bidatin icma ile sabit olan bir hususa aykırı olması lâzımdır. Bir hususun bidat olduğunda ihtilaf varsa, bunu yapana bidat ehli denmez. Meselâ abdestte başını üç ayrı su ile üç defa mesh etmek böyledir. Bunun bazıları mekruh, bazıları bidat olduğunu söylemiş, bazıları da bir beis yoktur demiştir.

Akşam namazını kıldıktan sonra cemaate uymanın mekruh veya bidat olduğu söylenmiştir. Namazda selâm verirken ve berekâtuh demek bidat veya mübah yahut müstehabdır. Namazda dil ile niyet Hanefî’de bidat, Şafiî’de müstehabdır. Sakalı sünnet niyetiyle bir tutamdan az yapmak Hanefi’de bidattir; Şafii’de değildir, zira sakal bırakmak sünnet, bir tutam yapmak ayrı bir sünnettir.

Bir husus için sünnet ve bidat diyenler varsa o işi yapmamak; vâcib veya bidat diyenler varsa yapmak lâzımdır. Bu kimse vitir namazında kunutu ikinci rekatte mi yoksa üçüncüde mi okuduğunda şüphe ederse, kunutu tekrarlar. Halbuki 1 veya 2. rekatte kunut okumak bidattir. Ancak kunut vâcibdir. Vâcible bidat arasında tereddütlü bulunan şey ihtiyaten yapılır.

Bidat ile yapılan ibadet kabul olunmaz. Bu, sahih olmamak demek değildir, ibadetlerine sevap verilmez demektir.”(I/393-394)

HER BİDAT DALALETTİR!

Bidat-i Hasene?

Bidat ya bir sünneti ortadan kaldırmaktadır, buna bidat-i seyyie denir ve yapılması yasaklanmıştır. Yahut da bir sünnetin daha iyi yapılmasını temin eder veya hiçbir zaman sünnete aykırı olmaz. Buna bidat-i hasene denilmiş ve yapılmasında mahzur görülmemiştir. Meselâ, mektep yapmak, kitap yazmak, minare bidat-i hasenedir.

İmam Rabbani gibi bazı âlimler bidat kelimesinden o derece kaçınmışlardır ki, “hiçbir bidatte güzellik yoktur” diyerek bidat-i haseneye sünnet-i hasene adını vermeyi tercih etmişlerdir.

Amelde bidat, âdetlere dair ise yapılmasında hiç mahzur görülmemiştir. Meselâ, yemede, içmede, oturmak ve kalkmakta yenilikler, yeni keşfedilen âletleri ve âdet olan kıyafetleri kullanmak yasak olan bidat değildir, hatta bidat olarak isimlendirilmesi bile doğru değildir.