Gelişmiş Arama İçin Tıklayınız!

AH BİR ZENGİN OLSAM!

Eski zaman zenginlerinin eli ve evi açıktı. Yedirirler, içirirler, yüzlerce insan giydirip kuşatırlar, mahalle fakir fukarasını gözetirlerdi.
10 Şubat 2025 Pazartesi
10.02.2025

Eskiler “Sıcak ile zenginlikten zarar gelmez” derdi. Ama zenginlerin derdinin daha fazla olduğu da belli bir şeydir. Üstelik zengini hayırsız evlat mahveder derler. Zengin, Farsça taş manasına seng kelimesinden gelir. Taş gibi ağır çeker demektir. Eski Türkçede zengine bay denir.

Damdaki Kemancı’nın “Ah bir zengin olsam!” şarkısı meşhurdur. Çokları zengin olsa ne yapacağını bilmez veya şaşırır. Gençler kolay yoldan zengin olunacağını zannederler. Öyle olmadığını anlayınca servetin ancak kumar, borsa, kaçakçılık gibi yollardan elde edildiğini düşünürler. Böylesi vardır elbette.

Ama zenginliğe, çalışmakla, sabırla ve bir de talihin yardımıyla basamak basamak çıkarak ulaşılır. Bunun için meşhur zenginlerin hatıratlarını okumak iyidir. Saniyelerini boş geçirmedikleri görülür. Şimdi herkes paraya taliptir, çalışmaya değil... Aksi takdirde, zenginin malı züğürdün çenesini yorar!

Üç kişiye acınır!

Para darlığının her zaman hüküm sürdüğü Osmanlı cemiyetinde şimdiki manada zengine rastlanmazdı. Zengin denenler, geniş arazilere sayısız hizmetkârlara sahip kişizadelerdi. Ama çoğunun cebinde beş parası olmadığı olurdu.

Sultan Hamid devrinde, kuşağında veya koynunda gizlice getirdiği bir miktar altın sermaye ile bir köylünün, birkaç sene zarfında, düğününe nazırlar gelecek kadar mevki, servet yapmış bir tüccar olması imkânsızdı. Zira ticaret âlemi o devirde ananelere bağlı, zenginlik ise zamana muhtaçtı. Türedi iş adamı çok güç ve çok geç yetişirdi.

Cihan Harbi, vurgunculuk yaparak servet kazanan zenginler türetti. Hazmedemedikleri bir serveti harcarken, sonradan görmelikte kusur etmediler. Mamafih haydan gelen huya gider hesabı, çoğu az zamanda dilenecek hale geldi.

Zenginken fakir düşmek de hayatın en acı cilvelerindendir. Şahane Züğürtler piyesi bunu mevzu edinir. Hazret-ı Peygamber, “Üç kişiye acınır. Zenginken fakir olana, makamını kaybedene, cahiller arasına kalan alime!” buyurmuştur.

Meşru yoldan gelen ve hayra giden servetin herkese faydası vardır. Kur’an-ı kerimde zenginlik ve servet övülür (Sad: 31). Peygamberlerin ve eshabının çoğu zengindi. Ağniya-ı şâkirîn (şükreden zenginler), fukara-yı sâbirînden (sabreden fakirlerden) evla görülmüştür. Çünki aklı başında zenginin, cemiyete faydası çoktur.

Eskiden zengin-fakir mahallesi ayrı değildi. Zenginler, fakir kızlara çeyiz düzer, delikanlılara iş kurar, fakir çocukları sünnet ettirirdi. Evi yanana, hastası olana yardım eden bir sosyal sigorta vazifesi görürdü.

AH BİR ZENGİN OLSAM!

Servet size yakışıyor!

Refik Halid anlatır: “Milyoner, sohbet arasında hemen hemen hiç kullanılmayan kelimelerden biriydi. Türkçe lugatlerde bu kelime geçmezdi bile. Babama, Sultan Abdülhamid henüz tahtında iken, bizim memlekette çok zengin denilen insanın kaç altınlık serveti vardır? diye sormuştum. Üç kişiyi istisna ettikten sonra, ötekiler en fazla 50 bin (altın) liralık adamlardır, dedi. Bu para büyük servettir; hakikaten de yemekle kolay bitmez. Pek nadir kimseye nasip olmuştur.

Eski zaman zenginlerini bütün millet tanırdı. Çoğunun evleri ve elleri açıktı. Yedirirler, içirirler, yüzlerce insan giydirip kuşatırlar, mahalle fakir fukarasını gözetirlerdi. Bunlar şüphesiz daha faydalı insanlardı. Çoğunun konağı küçük mikyasta bir Darülaceze ve yetimhane, mahallesi için bir dispanser, bir imaret idi.

Zenginliğin bazı icapları, terbiye ve adabı vardı, buna uyarlardı. Kendilerine yakışır şekilde yaşarlar, lakin gözlerini kapayınca çoluk çocuklarına en fazla biri yazlık, öteki kışlık iki evden başka bir şey bırakmazlardı.”(Akşam, 29 Eylül 1947)

Sultan II. Mahmud bir iftarda Şeyhülislam Dürrizade’nin Üsküdar’daki konağına gitti. Habersiz gelindiği halde metanetini hiç kaybetmeyen şeyhülislamın sofrası o kadar zengindi ki, Padişah hayran kaldı. Yalnız şatafatsız hoşaf kaseleri dikkatini çekti. Şeyhülislam hoşafı serin sevdiğini, içine buz atınca tadının değiştiğini, bu sebeple buzdan hususi kaseler yaptırdığını söyleyince hayranlığı bir kat arttı. “Servet size yakışıyor” dedi. Nitekim Cenab-ı Peygamber, “Allah kuluna bir nimet verince, eserini üzerinde görmek ister” buyurmuştur.

AH BİR ZENGİN OLSAM!

Paranın kıymetini kim bilir?

En sıkı cimriler de zenginlerden çıkar. “Bay olmadım ki hızan olayım” eski bir Türk halk tabiridir. Zengin olmadım ki cimri olayım, demektir. Gerçi cimrilik, zengine fakire bakmaz. Ama zenginliğin hasislik sayesinde elde edildiğini zannedenler çoktur.

Ecnebi zenginlerin çoğu dişinden tırnağından arttırarak zengin olduğu için paranın kıymetini bilir, tevekkülden nasipsiz bulundukları için bir gün servetlerini kaybedip fakir düşmekten ölesiye korkarlardı. Bu sebeple zengin gibi yaşamak şöyle dursun, hasislik edebiyatının şaheserleri olan fıkralara mevzu teşkil ederlerdi.

İmparator III. Napolyon devri zenginlerinden biri oğullarına, “Eğer bu hafta derslerinize iyi çalışır, uslu durursanız sizinle pazar günü gezmeğe gider, dondurma yiyenleri seyrederiz!” demiş. Bir başkası şeker kavanozuna sinek hapseder, döndüğü vakit sineğin uçup uçmadığına bakarak şekerden alınıp alınmadığını kontrol edermiş. Bir diğeri hasta uşağının yerine çarşıya gitmeye mecbur olunca, “Ver şu kunduralarını, madem senin yerine gidecek olan benim, niçin kendi ayakkabılarımı eskiteyim?” demiş.(Refik Halid, Tan, 15/XII/1941)

Baron Rothschild, bir gece Fransa hariciye vekili Prens de Talleyrand ile kâğıt oynarken yere bir lira düşürmüş. Oyunu bırakmış. Eğilip masa altında aranıp dururken, Prens cebinden 25 liralık bir banknot çıkarmış. Bükmüş, şamdanda ucunu tutuşturarak aşağıya uzatmış ve “Sizi aydınlatmama müsaade buyurunuz!” demiş.

AH BİR ZENGİN OLSAM!

Her mahallede bir milyoner!

Tek Parti idaresi zenginlerden, şahsi servet sahiplerinden hoşlanmazdı. Kendisine bağlı birkaç zengin için imkanları sonuna kadar açar, halkın halini umursamazdı. Zira servet bir güçtü. Ne yapacağı belli olmazdı.

Adnan Menderes, “Her mahallede bir milyoner meydana getireceğiz” demişti. Sözünü de az çok tuttu. Karşılığını hayatıyla ödedi. İnsanlar servet ve medeniyeti onun zamanında gördü, yaşadı.

İki cihan harbi, bütün ananeleri tarihe gömdü. Yerine servet esasına dayanan gücü hâkim kıldı. O zamandan beri dünya global sermayenin direktifleriyle idare edilmekte; politika, diplomasi, ekonomi, sosyal hayat, hatta dinler bile global sermayenin arzularına göre dizayn edilmektedir.

Global sermayenin en büyük düşmanı, para transferine tesir eden ananelerdir. Monarşi, din, cemaat, aile gibi ferdin tercihlerine tesir eden müesseselerle mücadele ederek ferdiyetçiliği destekler. Sonra ferdi istediği cihete yönlendirerek kazanacağı parasına bakar. Globaller için dindarlık veya din düşmanlığı, milliyetçilik, Siyonizm, dinler arası diyalog, laiklik, feminizm, LGBT, hep sermayenin kolayca kazanması için kullanılan gayri samimi birer argümandır.