Gelişmiş Arama İçin Tıklayınız!

İSLAM TARİHİNDE CASUSLUK

Dünyada kriptanaliz (şifre çözme) metodunun kurucusu Abbasi matematikçisi Kindî’dir. Derler ki, “O zaman gazete olsaydı, sultanlar hepsine abone olurlardı.”
23 Aralık 2024 Pazartesi
23.12.2024

Peygamber aleyhisselam, harbde ve sulhda, düşmandan haber alabilmek için casuslar gönderir, onlara karşı tarafta emniyet hasıl edebilmek için icabında kendisinin aleyhinde konuşmalarına bile müsaade verirdi. Mekke’de casusları vardı. Mekke müşriklerinin tavırlarından hoşlanmayan tacirler, Müslümanlara istihbarat verirdi.

Hazret-i Osman istihbarat maksadıyla Mekke’de kalmış, Medine’ye muntazaman istihbarat göndermiştir. Hatta hicretin 6. senesinde Hudeybiye Sulhü’nden evvelki biat-ı rıdvanda, müminler kendisine sadakat sözü verdiğinde, iki elinden biri için, “Bu da Osman’ın elidir, onun adına biat ettim” buyurdu.

Musa aleyhisselam düşmanın hâlini anlamak üzere 12 nakîb tayin etmişti (Maide: 12) Nakîb, mümessil ve kontrolör demektir. Kurtubî, “Bu âyette casus kullanmaya delil vardır” der.

Günde kaç deve?

Resulullah, Bedir’den evvel düşmandan yakalanan iki kişiye günde kaç deve kestiklerini sordu. “Bir gün on, bir gün dokuz deve keserler” cevabını alınca, bir deveyi kaç kişinin yiyebileceğinden hareketle 950-1000 kişi civarında olduklarını tahmin etti ve bu tahmini doğru çıktı.

624 senesinde Şam’dan Mekke’ye giden bir kervan üzerine Besbes bin Amr ile Adiy bin Ebi’z-Zağbâ’yı casus gönderdi. Deniz kenarına kadar inip bilgi topladılar. Bir su kuyusu başında, iki kızın konuşmalarını dinlediler. Biri diğerine, “Yarın veya öbür gün kervan geliyor. Gelince senin borcunu ödeyeceğim” diyordu. Böylece kervanın henüz Bedir’e gelmediğini anlayarak bu haberi Peygamber’e ulaştırdılar.

Öncüler, kervandan bir köleyi ele geçirdiler ve konuşturmak için dövmeye başladılar. Resulullah buna mâni oldu. Bu, istihbarat faaliyetinin belli ahlaki sınırlar içinde yapılmasını temin eden dünyadaki ilk hadisedir. Ayrıca sorgularken eziyet ve işkence etmek, yanlış bilgi edinmeye sebep olur.

İSLAM TARİHİNDE CASUSLUK

Gayeni gizle!

Hazret-i Abbas, Hayber fethinden evvel müslüman oldu ve dinini sakladı. Resulullah da amcasına “Mekke’de kalman daha hayırlıdır” buyurdu. Müşriklerin haberlerini Resulullah’a yazardı.

Mekke’ye giderken Huzaalı bir casustan haber almıştı ki, gayrı müslim istihdamının cevazına delildir. Benî Mustaliḳ ve Huneyn’den evvel yakalanan iki düşman casusu idam edilmiştir.

Tebük hariç bütün harblerde hakiki maksadını kimseye söylemedi. Dikkatleri başka tarafa çekti. Abdullah bin Cahş’ı sefere yolladığında, eline mühürlü mektup verdi. Bunu yola çıktıktan sonra okumasını emretti.

İstihbarat ve Gıybet

Resulullah sadece istihbarat toplamamış, icabında operasyonlar da tertiplemiştir. Medine’ye taarruz hazırlığındaki Hâlid bin Süfyân el-Hüzelî’yi öldürmek üzere Abdullah bin Üneys el-Cühenî’yi vazifelendirdi. Hatta bu vazife esnasında namazlarını ima ile kılmasını söyledi.

Halife Hazret-i Ebû Bekr her tarafa casuslar göndermişti. Ecnâdeyn Harbi esnasında Amr bin Âs hüviyetini saklayarak düşman karargâhından haber topladı. Düşman casuslarını elde edip kendi hesabına çalıştırdı. Hâlid bin Velîd, Hîrelilerle anlaşarak onları İran’a karşı casus olarak kullandı.

Resulullah halkın içinde olup bitenleri soruştururdu. İbn Hacer Fethü’l-Bârî’de der ki: “Hakkında söylenenleri hükümdara ve faziletli kişilere haber vermek caizdir, gıybete girmez.”

Halife Hazret-i Ömer’in halk arasında muhbirleri vardı. Halife Hazret-i Osman Cuma günleri halkın arasında gezer, fiyatları, idarecilerin halini, hastalarını sorup öğrenirdi.

İSLAM TARİHİNDE CASUSLUK

Gaflette kalsınlar!

Hicretin 8. senesinde Resulullah Mekke’yi fethe çıkacaktı. “Ya Rabbi! Biz Mekke’ye ulaşıncaya kadar Kureyş’i gafil eyle” diye dua etti. Muhacirlerin büyüklerinden ve Bedr ehlinden Hatib bin Ebi Beltea’nın ailesi Mekke’deydi. Hatib, onlara kötülük gelmesinden korkuyordu.

Bu sebeple Kureyşlilere, “Resulullah falan gün Mekke’ye hareket edecek” diye bir mektup yazdı. Mektubu Ebu Leheb’in azatlı cariyesi Sariye ile gizlice gönderdi.

Cebrail aleyhisselam vaziyeti Resulullah’a haber verdi. O da Hazreti Ali, Zübeyr, Talha, Mikdad, Ammar ve Ebu Mersed’i gönderdi. “Hah bahçesine kadar gidiniz. Orada bir zayıf kadın vardır. O kadında bir mektup var. O mektubu alıp getirin, kadını da salıverin. Eğer direnirse ve mektubu vermezse boynunu vurun” buyurdu.

Kadının peşinden yetiştiler. Ali kılıcını çekince, kadın mektubu saçlarının arasından çıkarıp verdi. Resulullah’a getirdiler.

Hatib bin Ebi Beltea’yı huzuruna çağırdı. “Niçin böyle yaptın?” diye sordu. “Ya Resulallah! Sana iman ettiğim günden beri, küfre dönmedim. Fakat ailem Kureyşlilerin arasındadır. İstedim ki Kureyşliler aileme kötülük yapmasın. Yoksa biliyorum ki, benim mektubumdan onlara fayda gelmez” dedi.

Resulullah onu tasdik etti. O sırada, “Ey iman edenler! Düşmanlarımı ve düşmanlarınızı dost edinmeyin” mealindeki ayet-i kerime (Mümtehine: 1) nazil oldu. Ehl-i Bedr’in cennetlik olduğu hadîs-i şerif ile sabittir.

İSLAM TARİHİNDE CASUSLUK

Şifreyi kim çözdü?

Emeviler, muazzam bir devlet teşkilatı kurdukları halde, son zamanlarında gururdan kaynaklanan istihbarat zaafı sebebiyle iktidarlarını kaybettiler. Bu sebeple Abbasiler istihbaratı çok mühimsemiştir.

Abbasi halifesi Nasır Lidinillah’ın (1158-1225) her şehir ve köyde casusları vardı. Bilhassa Bağdat’ta her semtin gece bekçileri, geceleyin bulundukları mahalleden edindikleri iyi veya kötü hal ve haberleri yazıp sabahleyin gizlice halifeye verirlerdi.

Bu sebeple içeride ve dışarıda herkes kendisinden çekinir idi. Büyük küçük her şeyden haberdar olduğu için halk kendisine cinlerin gelip haber verdiğine inanmıştır.

Dünyada kriptanaliz (şifre çözme) metodunun kurucusu Abbasiler zamanında yaşamış matematikçi el-Kindî’dir. Her alfabede bazı harflerin diğerlerinden daha sık kullanıldığı hakikatini keşfetti. Mevcut bir mesajın şifresinin anlaşılması ve hakiki mesajın öğrenilmesini matematikî bir yolla bulmuş oldu.

Memlûk sultanları, şehri çarşısı, mescidleri, meydanları, sokaklarıyla baştan başa dolaşıp, gördüğü ve duyduğu her şeyi akşam kendisine rapor etmesi için muhbirler istihdam ederdi. Muhbir, ihbar eden demektir. Kettânî der ki, “O zaman gazete olsaydı, sultanlar hepsine abone olurlardı.”