Gelişmiş Arama İçin Tıklayınız!

TERÖRÜN ALTIN ÇAĞI!

İdeolojiler çağı XIX. asır terörizmin de altın devri olmuş, anarşistler yeryüzünde duman attırmıştır. Krallar, reisicumhurlar, başbakanlar, siyasetçi ya da bürokratlar pisi pisine öldürülmüştür.
28 Ekim 2024 Pazartesi
28.10.2024

Terör esasen psikolojik harbin bir çeşididir. İşin aslı korkutmak üzerine kurulmuştur. Terör, korkutmak demektir. Eskiden bunun yerine tedhiş tabiri kullanılır, teröristlere de tedhişçi denirdi ki dehşetten gelir.

Her devirde her yerde muayyen bir siyasi emele ulaşmak isteyenler, illegal yollara müracaat etmiş, korkutmak, dövmek, öldürmek, sürmek, mallarına el koymak gibi yollarla insanları yıldırmaya çalışmıştır.

İşin garibi çok zaman bu gibi yıldırmalara maruz kalanlar, teröristlerin emellerine taş koyanlar değil, bilakis masum kişi ve kişilerdir. Teröristler, karşı tarafın misilleme yaparken kadınları, çocukları katliam etmesini umursamaz, bunun tabii olduğunu, dava için canlarını verdiklerini düşünür. Nasıl bir psikolojidir ki, insan hayatı çok kıymetli ve her şeyin nihai hedefi insanı yaşatmak olduğu halde, hayatını (Müslümansa, kendine zarar vermeyi ve tehlikeye atılmayı intiharı men eden İslâmî prensibi) hiçe sayarak intihar bombacısı olur.

Maksat, dikkat çekmek, tanınmak, davasını tanıtmak veya potansiyel tehlikeleri bertaraf etmektir. İyi kötü bir neticeye varabildikleri için de tarih boyu terör hep var olagelmiştir.

Paris'te bir polis karakolunda patlama 1892
Paris'te bir polis karakolunda patlama 1892

Korkut ve yıldır!

Bazı psikopat idarecilerin muhaliflerini sindirmek için mallarına el koyması, onları sürgün, hatta idam etmesi, teknik olarak terör sayılmasa da muhalifleri sindirme ve yıldırmayı gaye edindiği için teröre benzer işlerdendir.

Engizisyonun din düşmanı ilan ettiği kişileri takip etmesi, onları suçlu ve suçsuz olduğuna bakmadan cezalandırması, yine halkı korkutma ve sindirme gayesiyle yapılmaktadır.

Yahudiler başta olmak üzere ekseriyete benzemeyen din, mezhep ve ırk mensuplarına tatbik edilen pogromlar da birer terör hareketidir. Evvela bu kişilerden bir veya birkaçı provoke ve ardından da karşı taraftakiler tahrik edilir. Misilleme maksadıyla evleri yakılır, dükkânları taşlanır, kızları kaçırılır, ileri gelenleri dövülür, sürülür, hatta öldürülür.

Amerika’da dahilî harbi kölelik muhalifi Yankiler kazanınca, zenci düşmanları Ku Klux Klan adıyla bir terör teşkilatı kurdu. Zencilere olmadık eziyet yaparken, resmi makamlarda da el altından destekçi bulabildi.

Ku-Klux-Klan
Ku-Klux-Klan

Katile müjde!

Fransız ihtilalcilerinden Robespierre, maksada ulaşmak için teröre müracaat edileceğini açıkça dile getirmişti. Onun hâkim olduğu ve binlerce masum insanın giyotinle öldürüldüğü devreye tarihte terör devri adı verilir (1793-1794).

“Beşşiru’l-kâtile bi’l-katl” (Katile, katledileceğini muştulayın!) prensibince, kendisi de sonra bu terörün kurbanı oldu ve başı kesildi. Ama devlet terörünün kurucusu olarak tarihe geçti.

XIX. asrın ilk yarısında Bolşevikler, Naziler ve bunlardan aşağı kalmayan başkaları, üstatlarından aldıkları dersi hakkıyla tatbik etmiştir. Otoriter ve totaliter devletler, resmî ideolojisine karşı gelenleri, hatta gelme potansiyeli bulunanları hiç affetmemiş, acımasızca ezmişlerdir. Hatta kendi çıkarttıkları kanunlar çerçevesinde yürüttükleri teröre kurban etmişlerdir.

Terörün arka perdesi

İdeolojiler çağı XIX. asır terörizmin de altın devri olmuştur. Anarşizm denilen ve devlet nizamını reddeden bir ideolojiye mensup gençler yeryüzünde duman attırmıştır. Onlarca kral, reisicumhur, başbakan ve siyasetçi ya da bürokrat suikastçiler tarafından öldürülmüştür.

İngiltere başbakanı Spencer Perceval (1812), ABD başkanı Abraham Lincoln (1865), ABD başkanı James Garfield (1881), Rus çarı II. Aleksandr (1881), Fransa cumhurreisi Sadi Carnot (1894), İran şahı Nasıreddin (1896), İtalya kralı I. Umberto (1900), ABD başkanı William McKinley (1901), Sırbistan kralı I. Aleksandr (1903), Yunanistan başbakanı Theodoros Deligiannis (1905), Bulgaristan başbakanı Dimitar Petkov (1907), Portekiz kralı I. Carlos (1908), Mısır başbakanı Butros Gali (1910), İspanya başbakanı José Canalejas (1912), Sadrazam Mahmud Şevket Paşa (1913), Meksika cumhurreisi Francisco I. Madero (1913), Yunanistan karlı I. Yorgi (1913), Arşidük Franz Ferdinand (1914), Afgan kralı Nadir Şah (1933), Yugoslavya kralı I. Aleksander (1934), Ürdün meliki Abdullah (1951), Irak meliki II. Faysal (1958), ABD başkanı John F. Kennedy (1963), Suudi Arabistan kralı Faysal (1975), Mısır reisicumhuru Enver Sadat (1981), Hindistan başbakanı İndra Gandi (1984), İsveç başbakanı Olof Palme (1986), İsrail başbakanı İzak Rabin (1995), Lübnan başbakanı Refik Hariri (2005), Japonya Başbakanı Şinzo Abe (2022)… Hele Güney Amerika ve Afrika’da teröre kurban giden politikacı sayılamayacak kadar çoktur.

Mutlak monarşiye karşı çıkanlar, hürriyet, eşitlik, adalet gibi sloganları dillerinden düşürmeseler de terörden bol miktarda istifade etmişlerdir. Sultan Abdülhamid iktidarına son vermek üzere kurulan İttihat ve Terakki Cemiyeti bunun misalidir. Senelerce ülkede terör estirmiş, davaları için zararlı gördükleri kişileri, en yakınları olsa bile gözlerini kırpmadan öldürebilmiştir.

Bosnasarayı'nda Avusturya Arşidükü Franz Ferdinand'a suikast
Bosnasarayı'nda Avusturya Arşidükü Franz Ferdinand'a suikast

Ulus-devletin çocuğu

İmparatorlukların yıkılması ve yerini ulus-devletlere bırakması terörizmin de önünü açmıştır. Ulus-devlette aynı ırk ve kültürden geldiğine inanan bir topluluk bütün siyasi, askeri, iktisadi, hatta sosyal hayata hakimdir. Kendilerine benzemeyenlere azınlık der ve sınırlı şartlar altında yaşamasına izin verir.

Bunlara tatbik edilen baskı, milliyetçi terörü doğurmuştur. İspanya’da Bask halkının kurduğu ETA ve Birleşik Krallık’ta İrlandalıların kurduğu IRA, güçlü faaliyetleriyle tanınmış ve siyasi maksatlarına bir ölçüde ulaşmıştır.

Her devletin siyasi rakibi veya düşmanı olduğuna göre, bu devletler komşudaki teröristleri desteklemekte, hatta bizzat kurup organize etmekte tereddüt etmemişlerdir.

1970’lerde Türkiye’deki aşırı sol gruplara Sovyetler destek verirken, aşırı sağ grupları CIA organize ve finanse ederdi. Bu terör devri, ABD yanlısı bir darbeyi doğurmuştur. Saddam devrinde Irak, kendi ülkesinde İhvancıları ezdiği halde, Suriye’deki İhvan’a iktidarı devirmeleri için destek verirdi.

Terörden mafyaya

Açılımı bile Kürdistan İşçi Partisi olan PKK, Şark’taki ekonomik gücü zorla ele geçirmek iddiasıyla ortaya çıkmış, Kürtlerin çoğunu temsil etmeyen sosyalist bir teşkilat idi. Türk hükümeti, kendisini milliyetçi bir hareket olarak görmek hatasına düştü. Bu da kitleleri buraya sevketti.

Zamanla terör grupları birer mafyaya dönüşmüştür. Global güçlerin birer nüfuz vasıtası haline gelmiştir. İstediklerini yaptırmak üzere hükümetlere baskı için bunları kullanmışlardır. Yenişehirli Avni'nin şiirinde geçen, "Hiç kimseler fehmetmedi manasını davamızın / Biz dahi hayranıyız dava-yı bî-manamızın" fehvasınca ne için mücadele ettiklerini bile unuttular.

XX. asrın ikinci yarısında terörizm, aşırı sağdan aşırı sola kadar, var olan siyasi nizamı sarsmak veya yıkmak maksadındaki kişilerle veya gruplarla aynileşmiştir.

İrlanda, Cezayir, Vietnam gibi sömürgelerdeki milliyetçi hareketler, Filistin ve Kıbrıs gibi, aynı toprak üzerinde hak iddia eden topluluklar, İrlanda ve Lübnan gibi mezhep mücadeleleri, iktidarı devirmek isteyen Marksist ihtilalci gruplar (Endonezya, Filipinler, İran, Nikaragua, Arjantin gibi) terörü vasıta olarak kullanmıştır.

Affedilmez hata

Berlin Muahedesi bahanesiyle bazı milliyetçi Ermeniler muhtariyet davasına kalkışmış, bunu elde edebilmek uğruna İstanbul’daki Osmanlı Bankası’nı basmıştı. Bu hareket duyulmalarını temin etti, ama para babalarının hoşuna gitmedi. 1905’te Padişah’a karşı tertipledikleri çok teknik bir suikast maksada erişemedi.

Ama Türkler arasında Ermenilere antipati uyanmasına sebep oldu. Terörün en çok cezasını hiçbir şeyden haberi olmayan masum hedeflerden sonra, teröristlerle ailevi, dini, ırki bir sosyal yakınlığı bulunan kişiler çeker. Teröre karşı olsalar da başkaları tarafından terörist olarak damgalanmalarına mâni olamaz.

1915’te İttihatçılar tarafından uğradıkları mezalimin dünyaca duyulmasını ve Türkiye tarafından tanınmasını isteyen Ermeniler, ASALA adında bir terör teşkilatı kurdu. Çeşitli ülkelerdeki Türk diplomatlarını öldürmeye başladı.

Kimsenin umursamadığı faaliyetler, teşkilatın affedilmez hatasıyla sonuna erdi. Orly havaalanında patlattığı bomba, amme efkârını rahatsız etti. Türk hükümeti, Mossad ile iş birliği yaparak teşkilatı çökertti.

Hasan Sabbah ve Assassin

Hazret-i Ali taraftarı olup, onun Hazret-i Muaviye ile sulh yapmasını hazmedemeyen bir grup ayrı bir siyasi hizip halini aldı. Gayelerine ulaşmak üzere kafir gördükleri Hazret-i Ali ve Muaviye’ye suikast tertipledi. Sadece muhaliflerini değil, kendilerinden taraf olmayanları bile hiç acımadan yok etmeye çalıştı. Ortaçağ’ın bu namlı teröristlerini Emeviler büyük mücadelelerle sindirmeye muvaffak olmuştur.

Kur’an’ın görünmeyen manaları olduğunu iddia eden Batıniye mezhebine mensup Hasan Sabbah, XI. asırda enteresan bir terör devletinin başına geçti. Her çeşit muhalifini, fedaileri vasıtasıyla yok ederdi. Dünya tarihinin en büyük şahsiyetlerinden Selçuklu veziri Nizamülmülk bu yolda hayatını kaybedenlerdendir.

Bilinmeyen yollarla ikna ettiği, bu sebeple haşhaşa alıştırdığına inanılan fedailerine Haşhaşi denmiş, Avrupa lisanlarında suikastçi için kullanılan Assassin tabiri bundan türemiştir. Bu fedailer, aldıkları vazifeyi gözünü kırpmadan ve icabında ölümü göze alarak adeta bir intihar bombacısı gibi yerine getirmiştir. Dinsizin hakkından imansız gelir fehvasınca, bunları da yeryüzünden Moğollar süpürmüştür.

Bir Haşhaşi fedaisi
Bir Haşhaşi fedaisi

Fasit daire (Kısır döngü)

Teröristler, din, mezhep, vatan, millet, ezilenler gibi sloganlarla çaresiz halkları kendi taraflarına çekerler. Bilhassa bir hayat gayesi bulunmayan gençleri rahatça kendi aralarına katarlar.

Bu daireye girdikten sonra, işledikleri suçlar sebebiyle zaten ayrılmaları mümkün olmaz. Ayrılmaya kalksalar bile teşkilat öldürmek pahasına da olsa buna müsaade etmez, gerekirse ailesini bile yok eder.

Terör teşkilatlarının devamlı nüfuz dairesinde yaşayan insanların hali daha fenadır. Bunlar iki taraflı baskı altında acıklı bir hayat yaşarlar. Teröristlere karşı çıkmaları şöyle dursun, yardımcı olmamaları bile onlar için büyük bir felaket demektir. Gençler istemeyerek teşkilata katılır. Aileler buna göz yummak zorunda kalır.