DERİN DEVLET yahut DEVLET İÇİNDE DEVLET
Avrupa’da modern devletin teşekkül ettiği XVI. asırdan itibaren devletlerin bir görünen bir de görünmeyen yüzü olmuştur. Siyasi hakimiyet, görünen yüzüdür, meşru çocuğudur. Gizli teşekküller ve güç mihraklarınca yönlendirilen, resmi devlet müesseselerinin ötesinde faaliyet gösteren bir de gayrimeşru çocuk vardır. Buna derin devlet derler ki, devlet içinde devlettir.
Derin devlet, umumiyetle illegal yollarla faaliyet göstererek, hükümetler üzerinde tesiri olan ve bazen de devletin yerine geçen bir teşekküldür. Devlet aklı veya hikmet-i hükümet (raison d’etat) olarak ifade edilen masum görünüşlü prensip, aslında sivil ve askeri bürokratik vesayeti ifade eder.
Bu, rejimin ve rejimden nemalananların kendini koruma refleksinin tecellisidir. “Mesele vatansa gerisi teferruattır” sözünün manası budur. Hatta bazen zalimce faaliyetler, şeklen bir kanunilik kisvesine büründürülebilir. Tehcirin iskân kanununa, askeri darbelerin iç hizmet kanununun orduya cumhuriyeti koruma vazifesi yükleyen 35. maddesine bağlanması gibi.
“Devlet Benim!”
Derin devlet, Antik Yunan ve Roma’daki fevkalade hallere mahsus diktatörlük rejimlerine bağlansa da Machiavelli’nin Prens kitabında ilk ifadesini bulur: “Devlet, kendisini korumak için sadakat, merhamet, insaniyet ve din gözetmeksizin hareket etmeye ekseriya mecburdur!”
Derin devlet fikrinin temelinde iç ve dış düşman korkusu yatar. Kitleler bu öcüyle rahatça manipüle edilebilir. Bunun için güçlü bir istihbarata ihtiyaç vardır. Gizli tutulması lazım gelen bu bilgi, devlet sırrıdır. Sonra bu istihbarat istikametindeki legal/illegal operasyonlara sıra gelir.
Modern devletin teşekkülüyle güçlenen sivil ve askeri bürokratlar, ananevi güçlere (hükümdar, aristokrasi ve kiliseye) karşı mevkilerini sağlamlaştırabilmek için derin devleti ihdas ettiler.
Mutlak hükümetlerde buna ihtiyaç görülmez. Kral XIV. Louis’nin “Devlet, ben’im!” sözü bunu ifade eder. Gizli kapaklı ve illegal işlere lüzum yoktur. Bu söz, derin devlet tarafından, “Devlet benim” manasına dönüştürülmüştür.
Derin Devlet ve Mafya
Kendilerini daha akıllı, tecrübeli ve vatanperver gören bürokratik elitler, devlet aklı mefhumunu kullanarak millet iradesini bertaraf etmek pahasına bildiklerini okumaya, seçilmiş idarecileri parmağında oynatmaya çalıştılar. Bu sebeple bürokratik vesayet çoğu zaman derin devletle iç içe girmiştir.
Derin devlet güçleri ayakta kalabilmek için iç ve (daha çok) dış desteğe ihtiyaç duyduğu için kırılgandır. Global siyasetin değişmesine paralel olarak zamanla ya tasfiye edilir ya da başkalaştırılır.
Derin devletin çeşitli kademeleri farklı grupların eline geçebilir. Bu sebeple derin devlet bazen de içlerinde çatışır. Ayakta kalabilmek için mafya ile iş birliği yapar veya bizzat mafyalaşır. Global güçler arasındakilerde olduğu gibi, derin devlet güçleri arasındaki bu çatışma bazen çeşitlilik meydana getirerek milletin faydasına olabilir.
Sistemin iyi işlediği gelişmiş devletlerde derin devlet global şirket ve teşekküllerin elinde rasyonel esaslara dayanırken, diğerlerinde ayak takımının birer menfaat şebekesine dönüşür. Yine de derin devletin, gemiyi iyice savurmaması için akıllı ve güçlü birkaç adamın dümenin başından ayrılmadığı da görülmektedir.
Türkiye’de Emret Bakanım adıyla gösterilen Yes Minister isimli İngiliz televizyon dizisi bürokratik vesayeti çok güzel karikatürize eder. Nitekim İngiliz siyasetine hâkim olan sadece hükümet değildir. 1920’de İngiliz başvekili Lloyd George, Helenlerin torunu zannederek sempati duyduğu Yunanlıları taarruza teşvik edip Ankara’ya parmak sallarken, War Office ve Foreign Office, yani Harbiye ve Hariciye Bakanlığı Ankara’yı destekliyordu.
Teşkilat-ı Mahsusa
XVII. asır başlarından beri iktidarı padişahla paylaşan Osmanlı bürokratları, otoriter Sultan Mahmud’un vefatının hemen ardından 1839 Tanzimat Fermanı ile siyasi iktidarı ele geçirdi. 1878-1908 arasında 30 yıl bu gücü kaybetseler de devlet aklı metotlarını kullanarak tekrar iktidara geldiler ve bir daha çekilmediler. Bunu yaparken de derin devlet denilen görünmez demir yumruğu kullandılar.
Türkiye’de derin devletin tarihi, İttihatçıların iktidarı ele geçirmesiyle başlar. Menşei 1911’e kadar uzanan Teşkilat-ı Mahsusa, bu grubun “gerçek/asıl” yüzünü ve derin devleti aksettiren mühim bir teşekküldür. Devleti merkeze alan ve bu gaye için her türlü vasıtayı kullanan gizli bir askeri istihbarat teşkilatıdır.
İttihatçılar, fedaileri vasıtasıyla başta gazeteciler olmak üzere muhaliflerini faili meçhul cinayetlerle ortadan kaldırmış, kanlı Babıali Baskını ile iktidarı resmen ellerine almıştır. En büyük eleman kaynağı mahkûmlar olan Teşkilat hayli illegal faaliyetlerde bulunmuştur.
Selamet-i Umumiye Komitesi
İttihatçı kadro, cumhuriyet devrinde de tesirini devam ettirdi. Topal Osman gibi milis çeteleri derin devlet faaliyetlerini talimatlar çerçevesinde yürüttüğü gibi (Ali Şükrü Bey cinayeti gibi), riyaseticumhur muhafız alayı da beri taraftan bu işi deruhte etmiştir. Maliye yolsuzluklarını ifşa eden Halit Paşa'ya suikast bu ekibin işidir.
Bu devirdeki idareci elite göre halk uzun vadeli menfaatlerini takip etmek ve muasır medeniyet seviyesine çıkma kabiliyetinden mahrumdur. Bu şuuru ona icabında zor kullanarak da olsa elitler verecektir.
İlk devre Ankara meclisinde muhalefeti sindirmek için meclis reisinin emriyle 35 kişilik Selamet-i Umumiye Komitesi kuruldu. Ağustos 1922’den itibaren evvelce evlerde toplanıp harekât planı yapar, sırası gelince mecliste istenen kararların alınmasını icabında zor kullanarak temin ederdi. (Emin Erkul, Milli Mücadele Hatıraları, Vakit, Mart 1954).
Meclis 2. reisi Adnan (Adıvar), iktisat vekili Celal (Bayar), İstiklâl Mahkemesi reisi İhsan (Eryavuz), maliye vekili Hasan Fehmi (Ataç), İzmir milletvekili Mahmut Esat (Bozkurt), İzmit milletvekili İbrahim Süreyya (Yiğit), Bilecik milletvekili Fikret (Onuralp), Antep milletvekili Kılıç Ali, Van milletvekili ve meclis kâtibi Hakkı (Ungan), Konya valisi ve Van milletvekili Haydar (Vaner), Afyon milletvekili Ali (Çetinkaya), Kayseri milletvekili Atıf (Tüzün), Bursa milletvekili Muhiddin Baha (Pars) ve Bursa milletvekili Emin (Erkul) komitenin ileri gelenleri idi.
Nutuk’ta meclisteki gruplaşmaları engellemek için kurulduğu anlatılır. Bunlar elleri silahlı bir şekilde, salon kapılarını tutar, mecliste terör estirir, müzakere serbestini önler, milletvekillerini icabında tehdit ederdi. (Ali Fuat Cebesoy, Siyasi Hatıralar, 251-252)
Hadlerini bilsinler!?
Takrir-i Sükûn Kanunu (1925) ile muhalefeti tamamen sindiren tek parti, derin devlet faaliyetlerine lüzum görmemiş, potansiyel muhalefet açık tedbirlerle sert bir şekilde ezilmiştir. İttihatçı menşeli askeri ve sivil bürokrasi, tek parti ile iç içe olduğu için bir problem yaşamadı.
Harb neticesinde kurulan yeni dünyada Türkiye’ye dayatılan demokrasi işleri karıştırdı. 1945’te demokrasiye geçilince, bunu göstermelik olarak kabul eden derin devlet muhalefetin iktidar olmasını 1950’ye kadar engelledi. Demokrat Parti seçimleri kazanınca, iktidarı kaybetmeyi kabullenemeyen derin devlet, müsait kitleleri de yanına alarak bunlarla mücadeleye girişti.
DP, askeri ve sivil bürokrasiye itimat etmediği için, Anadolu sermayesine dayanmaya çalıştı. Derin devlet, kendisini teminat altına alabilmek için, otoriter rejimin müesseselerini resmî ideolojiye büründürüp yüksek bir moda taşıdı. Fırsatını bulunca da kanlı bir darbeyle seçilmişleri iktidardan uzaklaştırarak daha anti-demokratik bir rejim kurdu.
Gladyo veya Kontrgerilla
NATO ile derin devlet jargonunda yeni bir sayfa açıldı. NATO ülkelerinde komünist faaliyetlerin engellenmesi lazımdı. Bir harp hâlinde halk içindeki altıncı kol faaliyetini durdurmak ve düşman arasında altıncı kol faaliyeti yürütmek (içerdeki potansiyel muhalifleri sindirmek ve düşman ülkesindeki muhalifleri ayaklandırmak) için 1952’de sivil yeraltı teşkilatı kuruldu.
Kontrgerilla veya Beyaz Kuvvetler de denen teşkilatın Türkiye ayağı Seferberlik Tetkik Kurulu (1952-1967), Özel Harb Dairesi (1967-1991) ve Özel Kuvvetler Komutanlığı’dır. Bu teşkilatın beyni, NATO karargâhı, çekirdeği ise CIA ve MI6 olarak görülür.
Daha 1948’de CIA ajanlarının Türkiye’ye geldiğini, Alpaslan Türkeş ile tanışarak kendisinden ve aşırı sağcı kesimlerden yardım aldığını Daniele Ganser anlatıyor. Komünizmle Mücadele Derneği ve Milli Türk Talebe Birliği derin devletin kontrolündedir.
Bu teşkilatların popüler ismi Gladyo’dur. Zira deşifre olan ilk teşkilat olan İtalya’dakinin adı buydu. Gladyo, zamanla ülke dışında çok sayıda illegal operasyonlar yürüttüğü gibi, içerde de gündelik siyasete yön vermek istediğinde birtakım operasyonlar tertiplemekten geri durmadı. 6-7 Eylül 1955 tarihinde İstanbul’daki ekalliyetlere yapılan pogrom bunların başında gelir.
Kıbrıs’ta Türk Mukavemet Teşkilatı’nın kurulması ve burada bazı provokasyonların yapılması da bu teşkilatın işiydi. Rauf Denktaş, Fazıl Küçük, Burhan Nalbantoğlu bu teşkilat mensuplarındandır.
1974 Kıbrıs Harekâtı sebebiyle ABD Türkiye’ye ambargo koyunca, ÖHD finansmansız kaldı. Teşkilatın reisi zamanın başbakanı Bülent Ecevit’ten para isteyince, ilk defa derin devlet ifşa edilmiş oldu.
Taksim Meydanı’nda Amerikan 6. Filosu’nu protesto eden solcu gençlerin üzerine polis nezaretinde sağcı gençlerin saldırtılması derin devletin işiydi. Kanlı Pazar denen bu hadise (16/II/1969), terörün artmasına ve askerlerin hükümete muhtıra vermesine yol açmıştır. MOSSAD ile iş birliği sayesinde Asala’nın bitirilmesi bu meyandadır.
12 Eylül darbesine giden safhadaki terör hadiselerinde ve 1980 sonrası güneydoğu hadiselerinin tırmanmasında kontrgerillanın iki taraflı faaliyet gösterdiği, Alevi-Sünni çatışmalarının (Maraş, Çorum gibi), Başbağlar katliamı gibi hadiselerin, faili meçhul cinayetlerin (Turan Dursun, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Uğur Mumcu, Hırant Dink gibi), Gezi gibi ayaklanmaların ardında fail veya provokatif olarak yer aldığı sık sık dile getirilmiştir.
1996’da Susurluk Kazası sebebiyle derin devlet-mafya irtibatı dile düşünce, başbakan yardımcısı Tansu Çiller derin devlete sahip çıkarak, “Bu devlet uğruna kurşun atan da yiyen de her zaman bizim için saygıyla anılır. Onlar şereflidirler” sözlerini sarfederek son noktayı! koymuştur. Avrupa Birliği’ne intibak çerçevesindeki demokratikleşme ve şeffaflık teşebbüsleri bir müddet sonra görünmeyen ellerce durdurulmuştur.
Önceki Yazılar
-
AVRUPA ÇEKİ VE HAVALEYİ MÜSLÜMANLARDAN ÖĞRENDİ18.11.2024
-
İYİ DÜELLO YAPANLAR, KÖTÜ ASKER OLURLAR!11.11.2024
-
Ankara ve İngiltere hattında HASSAS DENGELER4.11.2024
-
TERÖRÜN ALTIN ÇAĞI!28.10.2024
-
SULTAN HAMİD’İN TEK VÂRİSİ YAHUDİ DİŞÇİ!21.10.2024
-
CASUSLAR SAVAŞI14.10.2024
-
Türkiye ve İngiltere Hattında KAYIKÇI KAVGASI7.10.2024
-
ZAMAN SANA UYMAZSA SEN ZAMANA UY!30.09.2024
-
TÜRKLERİN BİNLERCE YILLIK HUKUK ve ADALET MACERASI23.09.2024
-
93 HARBİ FACİASINA BÜROKRASİ SEBEP OLDU16.09.2024