Gelişmiş Arama İçin Tıklayınız!

AVRUPA MÜSLÜMANLARININ KÖKÜ NASIL KAZINDI?

Vaktiyle sayısı yüzbinleri bulan Endülüs, Sicilya, Rusya Müslümanları kısa bir zaman içinde ya sürüldü ya öldürüldü ya da zorla vaftiz edildi.
22 Temmuz 2024 Pazartesi
22.07.2024

Müslümanlar 711’de İspanya’yı fethettiler. Takriben 8 asır devam eden bu devirde, İspanya’da ilim, kültür ve ticaretin altın çağı yaşanmıştır.

Emevilerin siyaset sahnesinden çekilmesi üzerine Müslümanlar parçalandı. Küçük küçük emirlikler ortaya çıktı. Bunlar birbiriyle mücadeleye giriştiler. 1085’ten itibaren İspanyollar kuzeyden güneye doğru yavaş yavaş inmeye başladı.

Müslümanlar birer ikişer Leon, Aragon, Kastilla ve Navarra krallıklarının hakimiyetine düştüler. İspanyollar güneydeki Müslüman sultanlığından çekindiği için bunlara hürriyet tanıdı. Bunlara Arapça Müdeccen (sığıntı) denir ki İspanyollar Mudejar derler. Bu şimdi bir sanat tarzının ismidir.

XIV. asırda ayaklanmayı denediler, muvaffak olamayınca, çoğu güneye kaçmak mecburiyetinde kaldı. Getto halinde yaşayan Müdeccenler 1492’de takriben 500 bin kişiydi ve nüfusun %30’unu teşkil ederdi.

Yeniden Fetih

1492’de son Müslüman devlet olan Gırnata merkezli Beni Ahmer Sultanlığı düşünce, İspanyol ve Portekizliler İberya’ya tamamen hâkim oldular. Buna Reconquista (yeniden fetih) denir. Müslümanlara hürriyet tanındı. Artık hepsi Müdeccen idi.

Yahudiler ise sınır dışı edildi. 200 bin Yahudi ülkeyi terk etti. Bir grup Hristiyan görünerek canını kurtarıp ülkede kaldıysa da İspanyollarca Marrano (domuz) diye anılan bu topluluk engizisyon baskısıyla fazla kalamadı. Müslümanlar arasında da misyoner faaliyetlerine girişildi.

Birkaç sene sonra Portekiz ve İspanyolların fikri değişti. 1497’de Portekiz, 1502’de de İspanya, Müslümanları sürgün, vaftiz ve ölüm arasında muhayyer bıraktı. Valilerin bazısı ekonomik çöküntüye sebep olacağından korktuğu için bu emri savsakladı. Yer yer Müdeccenlerin çıkarttığı ayaklanmalar bastırıldı.

Müdeccenler, Memlûk ve Osmanlı sultanından yardım istedi. İkisi de o zaman İspanyollarla harbi göze alamadı, ama onları kendi ülkesindeki Hristiyanlarla tehdit etmeyi denedi. Sultan II. Bayezid bir yandan Papa’ya müracaat etti, öte yandan da Kemal Reis’i İspanya sahillerine yolladı. Bu gemiler 200 bin Müslümanı Kuzey Afrika’ya taşıdı.

200 bin Müslüman direndiği için katledildi. 50 bin Müslüman vaftiz oldu. Baskının geçici olduğunu düşünüyorlardı. Bunlar, Morisko (Mağripli) diye anılır.

Granada'nın Düşüşü - Tablo - Francisco Pradilla y Ortiz
Granada'nın Düşüşü - Tablo - Francisco Pradilla y Ortiz

Vahran Fetvası

Toleranslı valilerin bulunduğu yerdeki Müslümanlardan vaftizi kabul etmeyenler öldürülmedi, ama köleleştirildi. Moriskoların getto halinde yaşamasına izin verilmedi. Engizisyon vaftiz olanların samimiyetini, mesela sünnet olup olmadığını, domuz yiyip yemediğini, abdest alıp almadığını sıkı kontrol ederdi.

1501’de Vahranlı bir âlim bunların derhal hicret etmesi lazım geldiğini söyledi. Ama 1504’te Vahranlı başka bir âlim Ubeydullah Mağravî uzak görüşlü bir fetva çıkararak, Hristiyan görünmekle beraber içlerinde imanlarını saklamalarına, namazı göz ile kılıp, zekâtı sadaka şeklinde vermeye, zaruret olduğunda haram olan fiilleri işleyebilmeye, haç çıkarabilmeye izin verdi. Buna Vahran Fetvası derler.

Hükümet, yasağı gevşettikçe Moriskoların vaziyeti iyileşti, bazısı bilhassa Valensiya gibi yerlerde açıkça Müslümanlığını yaşamaya başladı. Ama Portekiz ve İspanyollar Moriskolara güvenmediler. Artık Akdeniz’e hâkim olan Osmanlıların bu vesileyle istilasından korktular. 1575’te Osmanlılar Fransa ile anlaşıp İspanya’yı işgal ederek bunları kurtarmayı düşündü. İspanyollar Moriskoluların elindeki silahları topladı.

Sultan II. Selim, Malta’yı alıp üst yaparak İspanya’ya çıkmayı hedefliyordu. 1576’da Murcia ve Valencia arasına çıkartma yapmak üzere üç kollu bir filo göndermeyi planladı. Fransızlar kuzeyden inecekler, Moriskolar da ayaklanacaktı. Bu arada 4 bin Türk ve Berberi fedai İberya’ya çıkmıştı. Ama olmadı. Kıbrıs’ın fethiyle uğraşan Padişah, Cezayir Beylerbeyisi Kılıç Ali Paşa vasıtasıyla Moriskolara silah, asker ve erzak gönderdi.

Gırnata'da Müslümanların Vaftizi
Gırnata'da Müslümanların Vaftizi

Moriskolara Ölüm

1567’den itibaren üzerlerindeki baskı artan, Arapça konuşmaları, Arap gibi giyinmeleri yasaklanan Moriskolar ayaklandıysa da bir şey elde edemediler. Hükümet 1609-1614 arasında bunları sistematik olarak kovmaya başladı. En son 1727’de Gırnatalı Moriskolar sürüldü. Ülkeyi eşyasız terketmeleri için 3 gün verildi. Bunların %20’si kendisini saklamayı ve %20’si de gizlice geri dönmeyi becerdi. 1628’de Kral IV. Felipe artık bu işin ardına düşülmemesini emretti. Moriskolar rahat nefes aldı.

Kuzey Afrika’ya göçen Moriskolar Müslümanlıklarını ifşa ettiler. Tipleri ve kültürleri bile değişik bu topluluğa Fas ve Moritanya’da Mûrî derler. Bir kısım Morisko da Marsilya’ya geçti. Sicilya üzerinden Selanik, Belgrad, İstanbul, Adana, Şam ve Trablus gibi şehirlere göçtüler. Hükümet bunlara vergi muafiyeti tanıdı. Denizden anlayanları donanmaya aldı. Sultan I. Ahmed İngiltere ve Fransa hükümdarlarına mektup yazıp hediye yollayarak ülkelerine gelen Moriskolara iyi muamele yapmalarını rica etti.

Moriskolularla Portekiz ve İspanyolların yaptığı evliliklerden olan çocuklar İberya’da kalabildi. Bunlar ve İberya’ya geri dönen Moriskolar bugün mazisini bilir ve kendisini diğer Hristiyanlardan ayrıştırır. 2006’dan beri İspanya’da Mûrîlere tekrar vatandaşlık verilmesi meselesi konuşulmaktadır.

Don Kişot’un Moriskosu

İspanyol coğrafyacı, yazar ve diplomat Leo Africanus (1494–1554) İspanyol korsanlarınca kaçırılıp vaftiz edilmiş bir Mûrîdir. Amerika’nın ilk kâşiflerinden Estevanico (1500-1539) da böyledir. Puşkin’in The Moor of Peter the Great romanı, Çar’ın Mağrib asıllı vaftiz oğlu ve yaverinin hikâyesini anlatır. Sekşpir’in Othello’su Venedik ordusunda subaylık yapan bir Mağribidir. Egzotik, şehvetli ve güvenilmez biri olarak tasvir edilir ve hep siyahi olarak canlandırılır.

Müslümanları pek sevmeyen Cervantes, Don Kişot’ta bir Moriskoluyu konuşturur. Onu bilge, ama parayı dinden çok mühimseyen şeytani biri olarak tasvir eder. Bu sürgün ve cebrî vaftiz gerek Müslümanların gerekse İspanyolların sosyal, kültürel ve ekonomik hayatında derin yaralar açtı. Müslümanlar zengin ve entelektüeldi. Sanat, ziraat ve esnaflık onların elindeydi. İspanyolların bu boşluğu doldurması uzun zaman alacaktır.

Müdeccen sanatı - Sevillada bir ev
Müdeccen sanatı - Sevillada bir ev

Sadece İberya mı?

827’de fethedilen Sicilya’da XI. asır başlarında Müslümanlar ekseriyette idi. 1090’da adayı istila eden Normanlar, Müslümanlara hürriyet tanıdı. Bu devirde bile Palermo’da adım başı cami vardı. Arapça resmi dildi. Hatta krallar kanun hazırlarken şeriat kaidelerinden istifade ediyordu.

İdareyi tekrar ele almak için ayaklanan Müslümanlar, 1223’te İtalya’nın Lucera ve Bari şehrine sürüldüler. 1290’dan sonra da sürgün, vaftiz ile ölüm arasında seçim yapmaya zorlandılar. Endülüs gibi Sicilya’da da Müslüman izleri tamamen silindi. O devrin hatıraları az da olsa mimari eserlerde yaşamaktadır.

Ruslar, Kazan, Kasım ve Astırhan hanlıklarını ilhak edince, kaçabilenler Osmanlı ülkesine sığındı. Kaçamayanların ileri gelenleri ya katliama tâbi tutuldu ya da vaftiz edildi. Turgenyev, Rahmaninov, Prens Yusupov gibi nice Rus meşhuru Tatar beylerinin soyundandır. Putin’in, “Rus’u kazıyın, altından Tatar çıkar” sözü bunu gösterir. Estonya Tatarları da aynı akıbete uğramıştır.

Avrupalılar, Osmanlılardan aldıkları esirlerin dinlerini yaşamasına izin vermemiştir. Osmanlıların geri çekilmesiyle Rumeli’de kalan Müslümanlar da asimilasyondan nasibini almıştır. Böylece şümullü ve kusursuz bir etnik temizlikle Avrupa kıtası Müslümanlardan arındırılmıştır.

Hristiyanların tarihi mutlak düşman olarak gördüğü Yahudilerin ise tarih boyunca Avrupa’nın hemen her ülkesinde maruz kaldığı pogrom ve katliamlar meşhurdur. Hele beyazların, müstemleke yaptığı ülkelerdeki farklı renkteki insanlardan ürktüğü, bunları insan kategorisinde görmediği bilinen bir keyfiyettir.

Halbuki o devirde İslâm âleminde gayrimüslimler kültürlerini rahatça yaşıyor, hüviyetini koruyabiliyordu. Bütün bunlara şaşılmaz. Zira Hristiyanlar, Ortaçağ hatta Yeniçağ’da kendi mezhebinden olmayan dindaşlarına bile hayat hakkı tanımamıştır. Avrupa’da “Beraber yaşama kültürü” ve “Ötekiye tolerans fikri” inkişaf etmemiştir. Ulus-devletler de bu kültürü tevarüs etmiştir. Cihan Harbi felaketi Avrupalıların aklını başına getirmişse de çok geçtir.