HATAY’IN İLHAKI TEK PARTİ’NİN MUVAFFAKİYETİ MİDİR?
Antakya ve İskenderun, cumhuriyet devrinde ilhak edilmiş, resmi jargona göre anavatana katılmış yegâne topraktır. Biri Büyük İskender’in, diğeri onun kumandanı Selevkos’un babası Antioksus’un ismine izafeten kurulmuş 2300 yaşında şehirlerdir. Stratejik mevkii yanında tabii güzellikleri ve tarihi zenginlikleriyle emsalsiz yerlerdir.
Antakya Hristiyanlığın kutlu şehirlerinden olduğu gibi, Kur’an-ı kerimde de ismi geçmeden anılır. İsa aleyhisselamın havarileri buraya tebliğe gitmişler, hatta onlara Hristiyan ismini de Antakyalılar vermiştir ki Rumca “Mesih’e bağlı” demektir. Üç havarinin ve onlara inanan Habib Neccar’ın kabri buradadır.
Sultan Selim’in fethettiği ve 4 asır Osmanlıların elinde kalan Antakya 7/XII/1918’de, İskenderun ise 9/XI/1918’de Fransız işgaline düştü. Mütarekeden sonra işgal edildikleri halde, Musul gibi, harbden sonra tahliye edilmedi.
Kırk asır
Fransızlar, 21/X/1921 tarihli Ankara İtilafnamesi ile Sancak denilen Antakya ve İskenderun’a muhtariyet tanıdı. Türkiye’nin öteden beri burada iddiası vardı. Gazi, 1923’te Adana’da karşılaştığı Antakyalılara “Kırk asırlık Türk yurdu ecnebi elinde kalamaz!” diyerek mesaj vermişti.
Fransa çekilirken Sancak’ı Suriye’ye bırakmak üzere 9/IX/1936’da Şam ile anlaştı. Ankara 9/X/1936’da Fransa’ya nota vererek Sancak’ın da Suriye ve Lübnan gibi müstakil olmasını istedi. İş Milletler Cemiyeti’ne havale edildi. Hem ekonomik sıkıntılar ve siyasi çalkantılar sebebiyle giderek sarsılan siyasi karizmasını güçlendirmek hem de Musul’da yaşanan hacaleti telafi etmek maksadıyla Atatürk devreye girdi.
Sonradan Hatay reisicumhuru olacak Antalya Milletvekili Tayfur Sökmen’i 1936’da Köşk’e çağırıp, “Antakya-İskenderun ve havalisinin ismi bundan böyle Hatay’dır” talimatını verdi. Madem Antik Çağ’da adı Hattena, yani Hititler Yurdu idi; Hititler de Türk olduğuna göre, 2300 sene evvel kurulan Antakya 4000 yıllık Türk yurdu oluyordu.
Merkezi İstanbul’daki Antakya-İskenderun Muavenet-i İçtimaiye Cemiyeti’nin ismi Hatay Erginlik Cemiyeti yapıldı. Türklerle Araplar arasında çatışmalar oldu. İki Türk genci, Fransız askerinin açtığı ateşle öldü. Şehirde örfi idare ilan edildi. Suriye’nin referandum teklifini boykot eden Türkler, şehirde büyük bir miting tertipledi. Milletler Cemiyeti müşahitler gönderdi. Türkiye’nin istediği gibi çıkmayacağı belli olan referandum iptal edildi.
Değişen rüzgarlar
“4 asırlık Türk yurdu” Sancak’ın 1921’de nüfusunun %30’u Türk idi. Geri kalanı Sünni ve Nusayri Arap, Ermeni ve Rum idi. 1937’de 219 bin kişilik Sancak nüfusunun %40’ı Türk, %40’ı Sünni ve Nusayri Arap, %11’i Ermeni, %9 Rum idi. Gerisi Kürt, Çerkez, Yahudi gibi küçük halklardı.
20/V/1937’de Sancak, Fransa, Türkiye ve Suriye’nin garantörlüğü altında, dahiliyesi müstakil, hariciyesi Suriye’ye bağlı, Türkçe’nin de resmi lisan olduğu, Suriye parası geçen ayrı bir hususi mıntıka haline geldi. Bu ilk merhaledir. Artık Türkiye bir yandan diplomasi, öte yandan espiyonaj ve propaganda faaliyetleriyle Sancak’ta elini güçlendirmeye çalıştı.
Bir zamandır rüzgarlar yön değiştirmişti. Mussolini ve Hitler tehlikesi, Fransa’yı Türkiye’nin tarafına itti. Ankara’nın Nazilere kaymasını engellemek, Sancak’tan vazgeçmeye değerdi. Türkiye’ye Boğazlarda büyük imtiyaz veren 1936 Montrö Mukavelesi bile bu saikle imzalanmıştı.
Başvekil İnönü, Fransız Reisicumhuru solcu Leon Blum ile görüşüp, Fransa’nın bu husustaki yumuşak tavrını öğrendi. Bu arada öteden beri reisicumhurla ters düşen İnönü iktidardan uzaklaştırıldı. Halbuki daha anlaşma imzalanınca, “tarihi dostluklara zarar vermeden meseleyi yüksek zekâ, ileri görüşlülük ve olgunlukla çözdüğü” için tebrik edilmişti.
Danışıklı dövüş
Mart 1938’de Naziler Avusturya’yı işgal edince, Fransa’nın etekleri tutuştu. Sancak’ı adeta şahsi bir mesele haline getiren Atatürk, Mayıs’ta Mareşal üniformasıyla Mersin’e seyahat tertipledi ve askeri geçit merasimi tertipletti. Fransızlar 29 Haziran’da Sancak’tan ayrıldı. 7 Temmuz’da Türk askerleri şehre girdi.
Türk hükümeti, Türkiye’deki Sancak doğumluları mıntıkaya yolladı. (1974’te Kıbrıs’ta olduğu gibi.) Memur iseler 2 yıl ücretli izinli sayıldılar. Silahların gölgesinde yapılan ve sadece Türkçe okuyup yazabilenlerin iştirak ettirildiği seçimlerle, 22 Türk, 9 Alevi Arap, 5 Ermeni, 2 Sünni Arap, 2 Rum’dan müteşekkil 40 kişilik Hatay Devleti meclisi 2 Eylül 1938 günü açıldı.
Atatürk’ün direktifiyle Tayfur Sökmen müttefikan reisicumhur seçildi. Meclis reisi Abdülgani Türkmen ve başvekil Abdurrahman Melek de Türk idi. Başşehir İskenderun’dan Antakya’ya getirildi. Türk İstiklal Marşı, milli marş kabul edildi. Türk bayrağına benzer bir bayrak çekildi. Türkiye kanunlarının tatbiki kabul edildi. Türkiye parası tedavüle girdi. Türkçe ve Fransızca resmi dil oldu. Bu ikinci merhaledir.
Bu arada Sancak’ın Türkleşmesine hız verildi. Arap bloğunu bölmek için Nusayriler, anadilini unutmuş Türk kültürüne mensup bir halk kategorisine alınarak maddi olarak desteklendi. 1928’de Halep’te Türklüğü yaymak misyonuyla neşredilen Vahdet gazetesi sahibi Nuri Genç, Atatürk’ün direktifiyle İskenderun’a gelerek Kemalist Hatay gazetesini neşretmeye başladı. Cebel-i Simmen Samandağ, Kuseyr, Altınözü, Arsuz ise (etraftaki okaliptüsleri, burada hiç bulunmayan çınar sanan kaymakam yüzünden) Uluçınar oldu.
Bu arada Atatürk öldü. Nihayet kukla Hatay Devleti’nin meclisi 29 Haziran 1939’da Türkiye’ye iltihak kararını verdi. 7 Temmuz 1939’da kurulan Hatay vilayetinin merkezi Antakya oldu. Bu üçüncü merhaledir.
Nasıl verdi?
Fransa ile akdolunan 23 Haziran 1939 tarihli anlaşmaya mevcut protokolün 2. maddesi mucibince Hatay için Fransa’ya 7 milyon Fransız frangı ödendi. Ödeme emrine dair 6/VI/1940 tarihli bakanlar kurulu kararnamesi devlet arşivindedir.
Fransa başta mırın kırın eder gözükse de Sancak’ı güle oynaya verdi. Bu sayede Türkiye’yi kendi bloğunda tutabildi. Sancak’ın ilhakı, Türkiye’nin şantajı veya Fransa’nın tavizi olarak değerlendirilebilir.
Lozan kılıfını aşmak için, evvela referandum ve istiklal, sonra ilhak şeklinde bir muvazaa tertiplendi. Nazi tehlikesi olmasa, Fransa Sancak’ı Türkiye’ye verir miydi, doğrusu söz götürür. Onun için bunu Tek Parti rejiminin bir muvaffakiyeti saymak yerine, siyasi konjonktürün icabı olarak görmek daha doğrudur.
Ayrıca Fransa böylece Suriye ile Türkiye arasına ebedi bir husumet soktu. İki devletin birbiriyle dostane geçinmesini ve belki de birleşmesini engelledi. Bu, Şarki Akdeniz’deki Fransız sömürgeci emellerine elverişli bir politikadır. Halbuki Suriye idarecileri Osmanlı mekteplerinde okumuşlardı. Türkçe bilirlerdi. Türk kültürüne yakınlardı. “Fransızlar geçici, Suriyeliler kalıcı” diye düşünen İnönü, Sancak yüzünden Araplarla kötü olmak istemiyordu.
Hâdise Suriyelilerde büyük infial meydana getirdi. Ülkelerinin tabii parçası saydıkları ve halkının büyük bir ekseriyeti Arap olan Sancak’ın ilhakını tanımadılar. O zamandan bu yana Hatay’ı kendi sınırları içinde gösteren haritalar, siyasi kriz doğururken, Suriye’nin, Hatay doğumlulara ve 31 plakalı arabalara vize sormadan giriş-çıkış izni vermesi dikkatleri çeker.
Ya Türkiye Ya Suriye
Sancak’taki Fransız şirketlerini hükümet satın aldı. Halktan isteyenlerin Sancak’ı terk ederek Suriye tabiiyetine geçmeleri için müddet tanındı. 50 bin kişi Sancak’ı terketti. Bunların 48 bini yeni bir kıyımdan korkan Ermeni ve Rumlar idi. Geri kalanı Kemalist inkılaplarla başı hoş olmayan Türk ve Araplardı.
Şehirdeki Türklerden de böyle göçenler vardır. Bunlar arasında saltanat rejiminin ileri gelenlerinden olup gönüllü veya mecburi sürgüne çıkanları saymak icap eder. Hatay’ın ilhakı bunlar için ikinci sürgün olmuştur.
Seneler evvel Şam’da iken tanışıp ahbap olduğum ve geçen sene vefat eden Mescidü’l-Etrak imamı Şeyh Hacı Mustafa Efendi, Antakyalı bir Türk idi. İlhak üzerine ailesiyle Şam’a göçmüşlerdi. Kasyun Dağı eteklerindeki Cebel Etrak mıntıkasındaki halkın çoğu böyledir.
Bunlar ilhakı bambaşka bir cihetten görmüşlerdir. “Bir sabah şehre garp üniformalı askerler girdi. Fransızların geri geldiklerini zannettik. Ama bunların Türk olduğunu anlayınca çok şaşırdık. Yeni hükümetin ilk icraatı fesi, çarşafı ve Arap harflerini yasaklamak, eski harfli tabelaları indirmek oldu. Bu hayretimizi daha da arttırdı. Medreselerin ve kadılıkların kapatılması, şer’î hukukun yasaklanması üzerine artık burada yaşayamayacağımızı anladık ve Şam’ın yolunu tuttuk.”
Türkün iki kızı
Antakya, İskenderun Türk’ün iki kızıdır.
Bayrağında biri ay, biri de yıldızıdır.
Yurttan uzak illerde ağlıyor bu yavrular
Türk’ün tunçtan bağrında bu en büyük sızıdır.
Bu sızıyı sevince çevirmeyi Türk bildi.
Şahlanarak önüne ne geçtiyse devirdi.
Gözünüzün yaşını silin ey Hataylılar
Türk’ün tunçtan ordusu sevinçle coştu geldi.
(Zihni Ardıç)
Önceki Yazılar
-
AVRUPA ÇEKİ VE HAVALEYİ MÜSLÜMANLARDAN ÖĞRENDİ18.11.2024
-
İYİ DÜELLO YAPANLAR, KÖTÜ ASKER OLURLAR!11.11.2024
-
Ankara ve İngiltere hattında HASSAS DENGELER4.11.2024
-
TERÖRÜN ALTIN ÇAĞI!28.10.2024
-
SULTAN HAMİD’İN TEK VÂRİSİ YAHUDİ DİŞÇİ!21.10.2024
-
CASUSLAR SAVAŞI14.10.2024
-
Türkiye ve İngiltere Hattında KAYIKÇI KAVGASI7.10.2024
-
ZAMAN SANA UYMAZSA SEN ZAMANA UY!30.09.2024
-
TÜRKLERİN BİNLERCE YILLIK HUKUK ve ADALET MACERASI23.09.2024
-
93 HARBİ FACİASINA BÜROKRASİ SEBEP OLDU16.09.2024