Gelişmiş Arama İçin Tıklayınız!

MÜSLÜMANLARIN SON HALİFESİ

Halife Abdülmecid Efendi vatanından sürgün edilirken, “Ben yine bu millete dua edeceğim. Ölsem bile, mezarımda kemiklerim, bu milletin refah ve saadeti için duaya devam edecektir” diyordu.
27 Mayıs 2024 Pazartesi
27.05.2024

1876’da babası Sultan Aziz vefat ettiğinde 8 yaşında idi. Sultan Abdülhamid onu kendi çocuklarından ayırmadı. Çamlıca Tepesi’nde hediye ettiği ve şehzadeliğini geçirdiği köşk bugün Koç ailesinde ve İstanbul Golf Klubü’dür.

1918’de Sultan Vahîdeddin’in cülûsu üzerine veliaht oldu. Ankara hareketini destekler bir tavır takındı. Hanedanı arkasına aldığı imajını vermek isteyen Mustafa Kemal Paşa kendisini Ankara’ya davet etti, ama sarayı işgalcilerce çembere alındığı için gidemedi. Bir müddet sonra hareketi İstanbul’un kontrolüne alabilmek için Padişah’a damat verdiği oğlu zabit Ömer Faruk Efendi’yi gizlice Ankara’ya gönderdi. Ama artık hanedanın karizmasına ihtiyaç duymayan Ankara kendisini yarı yoldan geri çevirdi.

1 Kasım 1922 tarihinde saltanatı kaldırdığını ilan eden Ankara, Abdülmecid Efendi’yi sembolik bir halifelik makamına seçti. Bazı yaşlı şehzâdeler tarafından saltanatsız hilafeti kabul etmemesi, yoksa hanedanın başına daha kötü şeylerin geleceği söylendi ise de kabul etmezse bu kötü şeylerin daha evvel zuhura geleceği cevabını verdi.

Efendi’nin zaman kazanmak ve işi oluruna bırakmak düzeleceğini umduğu anlaşılmaktadır. Bu emrivakiyi bir tek Hindistan Müslümanları kabullenmiş göründü. Kendisine hiçbir salahiyetinin olmadığı açıkça söylendi. Ama herkes Halife’yi devletin reisi olarak görüyor, hürmet ve itibar ediyordu. Bu, Ankara’yı rahatsız etti.

Sağda Abdülmecid ve solda biraderi Şevket Efendi
Sağda Abdülmecid ve solda biraderi Şevket Efendi

Tahkir ve Tehdit

Ankara hareketini övüp Sultan Vahîdeddin’i kötülemesi istendi. Kerhen verdiği bu tavizler yetmedi. 1,5 sene boyunca resmi ve gayri resmi yollardan tahkire uğradıktan sonra 3 Mart 1924’te Ankara hilafeti kaldırdı. Halife ve bütün hanedan vatandaşlıktan çıkarılarak sürgün edildi. O gece Miraç Kandili idi. İlk defa Saray’da mevlid okunmadı. Saray abluka altına alınmış, telefonlar kesilmişti.

Karara mukavemet etmek isteyen halife, aksi takdirde polis marifetiyle çıkarılacağı söyleyince kabullendi. Halife saray salonunda son defa bir miktar Kur’an okuyup sabah namazını kıldıktan sonra yola çıktı. Bavul bile tedarik edilemediğinden, zaruri eşya yatak çarşaflarına sarıldı. Halkın tezahüratından çekinildiği için aile Sirkeci yerine Çatalca’da trene bindirildi. İstasyon âmiri Yahudi, habersiz gelen bu yüksek misafirleri, ağırlayacak münasip yer olmadığı için, kendi dairesine alıp çoluk çocuğu ile hizmette bulundu.

Halife’nin teşekkürüne, “Atalarımız İspanya’dan sürüldüğü zaman, zât-ı âlilerinin ecdadı, onları yok olmaktan kurtardılar. Size elimizden geldiği kadar hizmet etmek vicdan borcumuzdur” diye cevap verdi. Müslüman Türk bilinenlerin kapı dışarı ettiği Halife ve ailesine bir Osmanlı Yahudisinin hüsnü kabul göstermesi çok ibretliktir.

Çocukları ile
Çocukları ile

Kemiklerim dua edecektir

Gece yarısına doğru trene binerken eline tek gidiş pasaportu ve 2000 lira para verildi. Emniyet müdürüne dönerek, “Ben yine bu millete dua edeceğim. Ölsem, mezarımda kemiklerim, bu milletin refah ve saadeti için duaya devam edecektir” dedi.

Mısır’a yerleşmek istediyse de İngiltere, işgal ettiği müslüman beldelere hanedanın yerleşmesine izin vermedi. Fransız işgalindeki Suriye’de ise iç harb vardı. Bu sebeple tarafsız ve sakin bir memleket olan İsviçre’ye yerleşti.

Kendisine dünyanın her tarafından telgraflar yağıyor; dünya Müslümanları, halifeliğin kaldırılmasından duydukları teessürü dile getiriyorlardı. Halife, etrafını saran gazetecilere beyanat verdi.

Ona göre Ankara’nın kararı yersiz ve yolsuzdu. Sadece Türklerin değil, bütün müminlerin müşterek dinî ve tarihî müessesesi olan halifelik tek taraflı bir kararla kaldırılamazdı. Ahde sadakatsizlik olarak gördüğü bu kararı hükümsüz addediyor ve bütün Müslümanları, bir hilâfet şurası altında toplanmaya davet ediyordu. Bunun üzerine İsviçre hükümeti siyasî faaliyette bulunmamak üzere kendisini ikaz etti.

Son halife
Son halife

Paralar suyunu çekince…

Eldeki para bitince Mısırlı Prens Ömer Tosun Paşa, ardından da Haydarabad Nizamı yardım gönderdi. Halife de daha ucuz olan Nice’e nakletti. Fransa, siyasetle meşgul olmamak üzerine yazılı taahhüt aldı. Halife, kendisini ibadete ve okumaya verdi.

Buna rağmen Ankara, halifeyi kontrol etmesi için Nice’e de bir konsolosluk açtı. Halife’nin seyahatlerini engelledi. Dürrişehvar Sultan’ın hocası Miss Richards, İngiliz istihbaratının Halife’nin evindeki ajanı idi. Aile bunu bilirdi. Halife, “İnşallah memleketinize dönersiniz” diyenlere, “Umar mısınız? Asla! Ölümüzü bile kabul etmeyeceklerdir” diyordu.

Haydarabad Nizamı, oğullarından büyüğü Himayet Cah’a Halife’nin 17 yaşındaki kızı Dürrişehvar Sultan’ı, diğeri Şecaat Cah’a da Sultan V. Murad’ın torununun kızı 16 yaşındaki Nilüfer Hanımsultan’ı aldı. Damatlar hiç denk değildi ama, kızlar ailelerinin iyiliği için evlenip Hindistan’a gittiler.

Son halifeye biat merasimi
Son halifeye biat merasimi

Bodrumdaki cenaze

Harbe doğru Halife, Paris’e nakletti. Sadece kütüphane ziyareti ve Cuma namazı için evden çıkıyordu. Kuzey Afrikalı Müslümanlar kendisine alâka ve hürmet gösteriyorlardı.

1943 Haziran’ında, yedi Fransız mukavemetçi, Gestapo’nun elinden kaçarak Halife’nin evine sığındı. Halife, bunları iade etmedi. Her şeyin karneye bağlandığı zamanda, yiyeceğini paylaştı. Evvelki harbde Almanya ile müttefik olan Osmanlıların yaş ve makam cihetinden en layık temsilcisi sıfatıyla rica ederek, bunları kurtardı.

Almanlar Paris’i terk ederken 23 Ağustos 1944 sabahı kalp krizi geçiren Halife vefat etti. Geride 25 bin frank para ve 200 bin frank borç bırakmıştı. Eşten dosttan toplanan parayla borçlar kapatıldı. Cenaze hazırlanarak Paris Camii bodrumuna kondu. Kızı İngiliz diplomatik pasaportu ile Türkiye’ye geldi. Ama defin izni alamadı. 10 sene bekletilen cenaze Medine-i Münevvere’ye götürülerek Cennetü’l-Bakî’ye defnolundu.

Paris Camiinde bir bayram
Paris Camiinde bir bayram

Popüler şehzade

Kültürlü, mütevazı, nazik ve sempatik idi. Arapça ve Farsça’dan başka, iyi Fransızca, biraz Almanca ve İngilizce bilirdi. Hanedanın hiçbir ferdinde bulunmayan muazzam bir kütüphanesi vardı.

İyi bir hattat ve ressam idi. Geride 300 kadar yağlıboya tablo ve bir hayli eskiz bırakmıştır. Bunların bazısı dünya müzelerindedir. Koleksiyonundaki bazı resimler ona ait zannedilmiştir.

Jön Türk korkusundan dolayı, popüler ve modern bir şehzade intibaı uyandırmaya çalışır; herkese kendisini sevdirmek uğruna mübalağalı hareketler yapardı. Cemiyete rahatça girer çıkar; halka karışırdı.

Safdil bir tavırla olur olmaz kişilere yakınlık gösterir, onlarla ahbaplık kurmaya çalışırdı. Beylerbeyi Sarayı’nda mahpus bulunan Sultan Abdülhamid, bunları bir şehzâdeye yakışmayan hafif hareketler olarak vasıflandırmıştır.

Abdülmecid Efendi kütüphanesinde
Abdülmecid Efendi kütüphanesinde

Şark - Garp sentezi

İki çocuğu vardır: Ömer Faruk Efendi ve Dürrişehvar Sultan. Ailesine pek düşkündü. Orta sınıftan bir aile babası gibi, onlarla bir arada oturup sohbet etmeyi ve eğlenmeyi severdi. Çocuklarının tahsil ve terbiyesine ihtimam etmiştir. Oğlunu Galatasaray Sultanisi’nde okutmuş, veli toplantılarına iştirak etmiş, çocuğunu Avrupa’ya tahsile gönderen ilk şehzade olmuştur.

Avrupaî kültüre aşina olmakla beraber Şark terbiyesine bağlı idi. Dindardı. Beş vakit namazını hiç bırakmazdı. Yaveri Yüzbaşı Ekrem [Akömer] Bey’e Ankara’ya geçerken yazdığı 1922 tarihli bir mektupta şöyle diyor:

“Ekrem Beyefendi. Hizmetim esnasında ne kadar metin, ahlâklı, malumatlı, vazifeşinas olduğunuzu ispat ettiniz. Sizde gördüğüm yegâne kusur, Avrupa âdetlerine fazla düşkünlüktür. Zamanla orta yolunu bulacağına eminim. Yalnız bir temennim var: O da beraber bulunduğumuz zamanlar, daima huzur-i ilahide tazarru ederdik, bunu hatırlayarak mümkün olduğu kadar ibadetlerden vazgeçmemenizdir.”

Bazı kesimlerce asriliği maksatlı bir şekilde hep dile getirilen Abdülmecid Efendi, modern yaşayışın millî kültürle usta bir sentezine muvaffak olmuştur. Avrupa kültürüne vukufu, meselâ dört hanımla evlenmesine, halife olduktan sonra sakal bırakmasına, ibadetlerini muntazaman yapmasına engel teşkil etmemiştir.

Sürgün günleri
Sürgün günleri