Gelişmiş Arama İçin Tıklayınız!

EVLAT BABANIN SIRRIDIR

Baba, senede bir gün hatırlanır, ama insanların maddi ve manevi hayatında çok güçlü bir figür olduğu inkâr edilemez. Psikologlar bu figürün kız ve oğlanda büyük rol oynadığından bahsediyorlar.
13 Mayıs 2024 Pazartesi
13.05.2024

Kur’an-ı kerimde anneler, çocuk yetiştiren tarlalara benzetilmiştir. Tarlanın yeşerttiği tohum ise babadan gelir. Bu sebepledir ki, nesep ilminde soy babadan yürür. Mert, cömert ve merhametli kişilere baba adam denir. Birinden iyilik gören, “Bana babalık yaptı” der. Kerim devlete “Devlet baba” derler.

Din, babaya kayıtsız şartsız hürmeti, hatta babasının dostlarına bile yakınlık göstermeyi emreder. Oğul, babasının hücrelerine sinmiş hususiyetlerin sahibidir. Kalbindeki tevhid inancının mümessilidir. Nesillerden beri devam eden dünya tecrübesini öğrettiği talebesidir. Onun varlık sebebidir. Vefatından sonra da ismini ebediyen yaşatacak bir varistir. Eski milletlerde çocuğu olmayanlar, aileye hizmetin devamlılığı için, mutlaka bir oğlanı evlat edinirdi.

İşte bunun içindir ki Cenab-ı Peygamber “el-Veledü sırru ebihi”, yani “Oğlan babasının sırrıdır” buyurdu. Doğduğunda babanın ruh hâli oğlun karakterine tesir eder. Doğduktan sonra da verdiği terbiye ve kazandığı kültür ile, oğlan babasının sırrını açığa çıkarır.

Roma’da pater familias (aile babası) yanında aile ferdleri bir hiçti. İskender’e sormuşlar, “Hocana niçin babandan çok tazim ediyorsun?” Cevabında: “Babam beni semadan yere indirdi. Hocam beni yerden semaya kaldırıyor” demiş. Şu hâlde oğluna ilim öğreten baba, her türlü tazime layıktır.

EVLAT BABANIN SIRRIDIR
Babalar ve Oğullar filminden bir sahne

Oidipus kompleksi

Babalar ile kızlar arasında benzersiz bir yakınlık ve mükemmel bir ahenk vardır. Ama babalarla oğullar, annelerle kızlar arasındaki münasebet hep problemli olmuştur.

Teb Kralı Laios, kendisini öldüreceği kehaneti üzerine oğlu Oidipus’u kurtlara yem olması için ormana attırdı. Bir çoban bulup büyüttü. Sonra bilmeden babasını öldürüp annesiyle evlendi. Freud, oğulun annesini sahiplenerek babasına düşmanlık hissi ve fantezisine sahip olduğunu söyler. Bu, psikolojide Oidipus kompleksi diye bilinir.

Kızlar, evlendiği zaman kolay kolay mutlu olamaz. Zira evleneceği erkeğin babasına benzemesini ister. Bu da çok düşük ihtimaldir. Kimse kimsenin yerini tutamaz. Aslında kadınlar da erkekler de birbirinin aynısıdır. Ama kadınlar, hakikatte babalarının kendilerine duyduğu sevgiyi aramaktadır.

Gölgede kalan oğullar

Oğul küçükken babasını gözünde çok büyütür. Onu rol modeli olarak görür. Dışarı çıktıkça babası gözünde küçülür. Adeta düşmana dönüşür. Yaşı ilerledikçe olgunlaşır, baba tekrar eski mevkiine döner.

Babalar oğullarına, yapamadığı, hayal ettiği şeyleri yapma vazifesi yükler. Hatta komplekslerini ona aksettirir. Ebeveynler çocukları hakkında objektif olamaz. Ama kendisini bile iyi tanımayan birinden çocuğunu tanımasını beklemek de abes olur.

Oscar Wilde der ki, “Bütün kadınlar nihayet annelerine benzer. Bu onların dramıdır. Erkekler böyle değildir. Bu da onların dramıdır.”

Bazı babalar çok alakasızdır, çocuk babasına yaranmak için çaba harcar. Bazı baba aşırı alakalıdır, çocuk pısırık olur. Baba çok muvaffak ve parlak ise, evlat gölgesinde kalır. Sultan II. Selim, yüksek meziyetli olduğu halde, babası Sultan Süleyman’ın gölgesinde kalmıştır.

EVLAT BABANIN SIRRIDIR

Düşmanımın düşmanı

Melankolik olduğu için olsa gerek, bazı gençlerin çok tuttuğu Çek yazar Franz Kafka’nın babası çok muvaffak ve sağlıklı bir adamdı. Kafka ise hem bedenen hem de ruhen hastalıklıydı. Babasıyla araları hiç iyi değildi. Babaya Mektup eseri meşhurdur. Babasını geçemediği için ondan nefret ettiğini, onu öldürmeyi bile düşündüğünü anlatır.

Halikarnas Balıkçısı buna muvaffak olmuştur. 23 yaşında iken ecnebi karısı yüzünden münakaşa giriştiği babası Şakir Paşa’yı öldürerek 15 sene kürek cezasına konmuştur.

Hadis-i şerifte “Evlâdünâ ekbâdünâ” (Oğullarımız ciğerlerimizdir) buyuruldu. Kadıköy Müftüsü Seyyid Mekki Efendi, latife yollu, şu ilaveyi yapardı: “Sıgâruhum umerâünâ kibâruhum a’dâünâ.” Yani, küçükleri amirimiz, büyükleri düşmanımızdır.

Bu sebeple sağlıklı çocuk yetiştirme baba ve anneden ziyade dede ve nine sayesinde olur. Böylece hem kültür aktarılır hem de babayla çocuk yüzgöz olmaz. Dedeler torunlarını oğullarından çok severler. Herhalde, düşmanın düşmanı dost sayıldığındandır.

EVLAT BABANIN SIRRIDIR

Mum dibine ışık vermez

Eski kültürde baba ile oğul arasında mesafe vardır. Ciddiyet hakimdir. Baba, oğluyla konuşmaz; yemek bile yemez. Zira babasından öyle görmüştür. Hükümdarlar oğullarını uzak tutar. Valiliklere gönderir. 15 yaşında Trabzon valiliğine gönderilen Sultan Selim, babasıyla 30 seneye yakın görüşemedi. Cebren görmeye geldiğinde, vezirler, ayaklandı diye babasını kışkırttılar.

Turgenyev’in Babalar ve Oğullar adında çok güzel bir romanı vardır. Baba Nikolai Kirsanov, muhafazakârdır. Oğul Arkadi, zamanın modasına uygun olarak nihilist (anarşist) biriyle arkadaştır. Baba, oğlunun arkadaşından hoşlanmaz. İkisi arasındaki kuşak çatışması çok güzel anlatılmıştır. İşin garibi aslında baba ve oğul karakter olarak aynıdır.

Orhan Kemal, Eskici ve Oğulları’nda sert ve sevgisiz baba figürünü, Reşat Nuri, Yaprak Dökümü’nde otoritesini kaybeden baba figürünü anlatır. Karamazov Kardeşler’deki baba figürü, Dostoyevski’nin nefret ettiği, hatta bu nefretin kendisini akıl hastalığına sürüklediği otoriter, ama mesuliyetsiz babasıdır. Orhan Pamuk’un Cevdet Bey ve Oğulları’ndaki baba, şimdi de emsaline çok rastlanan burjuva takıntılı baba figürüne iyi bir misaldir.

Hazret-i Ali, kendisine gelerek çocuklarını yetiştirmekte zorluk çektiğinden yakınanlara, “Onları hangi usule göre terbiye ediyorsunuz?” diye sordu. “Babalarımızdan gördüğümüz gibi” diye cevap verdiler. Bunun üzerine “Likülli makâmin makâl ve likülli zemânin ricâl” buyurdu. Yani çocuklarınızı babanızdan gördüğünüz usullere göre değil, zamanın icaplarına göre terbiye edin!

Baba, etrafını iyi gözleyerek öğrendiklerine bir şeyler katabilmelidir. Oğlanların en sevmediği şey, bizim zamanımızda böyleydi, sözüdür.

Eskiden oğullar umumiyetle babalarının yanında yetişir; onun işini devam ettirirdi. Her zaman armut dibine düşmediği için, babalar oğullarını ilim ve sanat öğrenmesi için bir başkasına gönderirdi. Nitekim mum dibine ışık vermez.

EVLAT BABANIN SIRRIDIR

İdealizm girdabı

Bazı babalar aşırı idealisttir. Namık Kemal’in oğlu Ali Ekrem Bolayır, babasının romanından ilhamla Cezmi ismini koyduğu oğlunu ideal olarak yetiştirmek istedi. Yakışıklı bir çocuktu. Avrupa’ya yolladı. Birkaç lisan öğretti. Birkaç enstrümanı ustaca çalardı. Oğlan, Fransız keman hocasına âşık oldu, cevap alamayınca intihar etti.

Tevfik Fikret, oğlu Haluk’u ideal evlat yerine koydu. “Bu berbat ülkede bozulmasın” diye Amerika’ya gönderdi. Haluk, bir mütefekkir veya bir sanatçı değil, basit bir kasabada basit bir papaz olarak öldü.

Halid Ziya, oğlu Vedad’ı modern usulde çok iyi yetiştirdi. Burada söylenmesi lazım olmayan bir skandal sebebiyle istikbali parlak bir diplomat iken intihar etti. Babası bu trajediyi Bir Acı Hikaye kitabında anlatır, ama nedense skandaldan hiç bahsetmez.

Şair Ümit Yaşar Oğuzcan alkolikti. Defalarca (24 sefer) intihara teşebbüs etti. Bu, halet-i ruhiyesine ne kadar menfi tesir etmiş olacak ki, 17 yaşındaki oğlu, “İntihar öyle edilmez, böyle edilir” diyerek kendisini Galata kulesinden attı.

Şair Cemal Süreya’nın oğlu Memo Emrah, çoğu ailede yaşandığı üzere, babasıyla farklı bir siyasi çizgiye geçince, annesinin tabiriyle İslamcı olunca, çatışma başladı. Emrah, babasını yumrukladı.

Akif, oğlu Emin’i ideal bir genç olarak görürdü. Dindar, ama modernist, cumhuriyetçi, hürriyetçi, Sultan Hamid’e düşman Asım’ın neslini sembolize ettiğini istedi. İdealize ettiği bu genç, babasının hatırına şundan bundan dilendiği para ile esrar ve ispirto alıp içen biri oldu. Hapishane ve tımarhaneden sonra Tophane’de yaşadığı bir araba kasasında ölü bulundu.

Recaizade Mahmud Ekrem’in gözbebeği oğlu Nejat 16 yaşında ölümü, babasını sonsuz acılara gark etmiştir. Oğluyla çok iyi anlaşan şair, oğlunu rüyada görebilmek arzusuyla yanmış, nekroloji türünde en içli şiirlerini yazmıştır. Şu kıta buna bir misaldir:
Bu ayrılık bana yaman geldi pek,
Ruhum hasta, kırık kolum kanadım.
Ya gel bana ya oraya beni çek,
Gözüm nuru oğulcuğum, Nijad’ım!