LALE DEVRİ HÜKÜMDARI
SULTAN III. AHMED
Sultan III. Ahmed, 1703’te bir askerî darbe ile tahttan indirilen ağabeyi Sultan II. Mustafa’nın yerine padişah oldu.
Darbeciler, onu değil, bir evvelki Sultan II. Ahmed’in 11 yaşındaki oğlu İbrahim’i tahta çıkarmak istediler. Zira tahta çıkarsa, Ahmed’in kendilerinden intikam alacağından korkuyorlardı. (Öyle de oldu.) Baltacı Mehmed Ağa devreye girip, bütün servetini asilere dağıtınca, Sultan III. Ahmed tahta oturabildi.
Çok kötü bir zamanda tahta geçmişti; kendisini büyük bir vazife ve mesuliyet bekliyordu. İşe, ağabeyini tahttan indiren darbecileri imha ederek başladı. Ancak ağabeyi, kardeşinin tahta geçişinden 4 ay sonra kederinden öldü.
Sulh hayırlıdır!
Osmanlı padişahlarının 23’üncü ve Müslümanların 88’inci halifesidir. Sultan IV. Mehmed Lehistan seferinde iken, Emetullah Rabia Gülnuş Haseki’den 1673’te dünyaya geldi.
Babası tahttan indirildiğinde 14 yaşında idi. Anne baba bir kardeşi Sultan II. Mustafa ile aynı hocalardan ders gördü. Birbirleriyle çok iyi anlaşırlardı ki bu, tarihte nadir görülür.
Ağabeyi kadar olmasa da Sultan III. Ahmed’in umumi kültürü fazlaydı. Zevk ve debdebeye düşkünlüğü ile ağabeyinden ayrılır. Onun kadar büyük bir asker ve atak bir devlet adamı değildi. Devlet idaresinde bugünki Avrupa hükümdarları gibi hareket etmiştir. Felaket günlerinin acılarını yaşadığı için harbi sevmez, sulhu severdi.
Bununla beraber 1699 Karlofça Muahedesi ile kaybedilen yerleri geri almak âdeta bir millî politika hâline geldiği için, bazı harblere girişti. Rusya ve Venedik’e verilenleri geri alabildi, ama Avusturya’ya daha fazla toprak kaybetti.
1708’de 2 asırdır İspanyollardan bir türlü alınamayan Cezayir’deki Oran şehri fethedildi. Böylece İspanya’nın Afrika ile alakası tamamen kesilmiş oldu.
El altından iş
Padişah, köhnemiş müesseseleri ıslah etmek fikrindeydi. Liyakatli gördüğü devlet adamlarına vazife ve salahiyet verdi. Çorlulu Ali Paşa bunlardandır ve 4 sene sadrazamlık yapmıştır. Ama Rusya ile harbe razı etmek istediği Padişah’tan gizli Kırım Hanı’na haber gönderdi. Rusya’ya karşı İsveç’i desteklemesini emretti. Bunun üzerine azil ve idam edildi.
İsveç Kralı XII. Karl, Danimarka, Lehistan ve Rusya’yı mağlup edip, Rusya içlerine yürüdü. Ancak Poltava’da Çar Büyük/Deli Piyotr’un güçlü ordusuna yenildi; Osmanlı topraklarına iltica etti. Çar, Kral’ın iadesini talep etti; ama Osmanlı hükûmeti reddetti. Bunun üzerine 1711’de harb çıktı. Baltacı Mehmed Paşa kumandasındaki ordu, Prut Nehri kenarında Rusları yendi.
Rusya’nın Lehistan ve Ukrayna işlerine karışmaması, elinde tuttuğu Azak Kalesi'ni de Osmanlılara bırakması hususunda muahede yapıldı. Baltacı’ya muhalif olanlar, Rus ordusunu imha etme imkânı varken Çariçe’den rüşvet alarak sulh yaptığı iftirasını öne sürüp, onu azlettirdiler.
Uzayan misafirlik
Ruslar, antlaşma şartlarına uymak istemeyince, buna hiddetlenen Padişah, yeni sadrazam Damat Ali Paşa kumandasındaki orduyu, Rusların üzerine gönderdi. Kendisi de Edirne’ye kadar ordunun başında gitti. Bunun üzerine Ruslar savaşmadan boyun eğdiler.
Osmanlı topraklarındaki misafirliği uzayan ve bu sebeple “Demirbaş” diye anılan Kral, Türkleri Rusya ile harbe sürüklemek istiyordu. Ama hükûmet buna itibar etmedi. Bender ve Dimetoka’daki 5,5 senelik bir misafirlikten sonra ülkesine döndü.
Osmanlı Devleti’ne tâbi Eflak ve Boğdan voyvodaları, bu harbde Rusya ile ittifak yaptıkları için, artık bu iki otonom ülkeye İstanbullu Rumlardan voyvoda tayin edilmeye başlandı.
Dimyat'a bulgura giderken...
1699’da kaybedilen Mora, 1715’te Venediklilerden kolayca geri alındı. Bu harbde ordu kumandanı Damat Silahtar Ali Paşa idi. Ancak Avusturya, Venediklilerden alınan yerlerin geri verilmesini istedi; kabul edilmeyince de Osmanlılara harb açtı.
Ali Paşa, 1716’da Petervaradin’de zamanın en büyük mareşallerinden Prens Eugene kumandasındaki Avusturya ordusuna mağlup oldu ve alnına yediği bir kurşunla şehit düştü. 1718’de Pasarofça Muahedesi imzalanarak, kaybedilenleri almak şöyle dursun, Banat, Belgrad ve Semendire de kaybedildi.
Ama Avrupa’da uzunca bir sulh devresine girilmiş oldu. 50 yıldır süren harbler neticesinde yıpranan orduyu güçlendirmek için uzun bir sulh devresine ihtiyaç vardı.
İstisna
Bu sulh devresindeki tek harb, Rusya’nın İran’a müdahalesi üzerine başladı. Safeviler son günlerini yaşıyordu. 1722’de Dağıstan, Osmanlı himayesine girmek istedi. Padişah da bunu kabul etti. Böylece Osmanlılar, Karadeniz’de kaybettiği hâkimiyeti, Hazar Denizi’nde telafi edebilecekti.
İran’daki karışıklıklardan istifadeyle Rusya, Kafkasya’yı ele geçirmek istedi. Bunun ne demek olduğunu bilen Sadrazam Nevşehirli İbrahim Paşa, sulhsever siyasetine rağmen İran ile harbe mecbur oldu. 1723’ten itibaren Nahçıvan, Erivan, Gence, Luristan, Kirmanşah, Hemedan ve Tebriz fethedildi.
Bu arada Asya’nın en büyük askerlerinden Nâdir Şah, İran tahtına geçti ve Osmanlı ordusunun karşısına dikildi ve kaybettiği toprakların bir kısmını 1730’da geri almaya muvaffak oldu.
Sanayi inkılabının ışıkları
1730’daki Patrona darbesine kadar devam eden 12 yıllık bu sulh devresine, İstanbul’a hâkim olan lale merakından dolayı 'Lale Devri' denilmiştir. Ali Paşa’dan dul kalan kızını evlendirdiği Nevşehirli İbrahim Paşa’yı sadrazam yaptı.
Sulhun tesiriyle memleket iç huzur ve refaha kavuştu; zenginleşti. Kâğıt, porselen, halı, tekstil fabrikalarıyla, Avrupa’dan çok evvel sanayi inkılâbına girişildi. Fransız mühtedisi Göçek Davud Ağa, bu devirde ilk modern itfaiye teşkilatını kurdu.
Müslümanlara ait ilk matbaa bu zamanda açıldı. Gerçi gayrimüslimler asırlardır Osmanlı ülkesinde matbaa işletiyorlardı. Padişah’ın, matbaa kurucularına gönderdiği mektup, matbaacılığın ilim ve maarifin inkişafında oynadığı rolü gayet iyi anlamış olduğunu gösterir.
İstihlak-İstihsal
Lâle merakı memleketi sardı. Osmanlı zevki en rafine hâline bu devirde geldi. Şimdi bile Osmanlı usulü bir dekor kullanılmak gerektiğinde, bu devre ait çizgiler tercih edilmektedir.
Eski Çırağan Sarayı, Üsküdar Yeni Câmi ve Sultan Ahmed Çeşmesi bu zevkin en güzel numuneleridir. Bunlar ve Sâdâbâd’da yaptırılan köşkler sayesinde inşaat sektörü gelişmiş; “istihlakin (tüketimin) istihsali (üretimi) kamçılaması” hedeflenmiştir.
Estetiğin zirvesi
Şiir ve edebiyat altın çağını yaşadı. Nâbi, Nedim, Neylî, Nahîfi gibi şairler; Levnî gibi ressamlar; Ebubekir Ağa ve Tanburi Mustafa Çavuş gibi bestekârlar; Naîmâ gibi tarihçiler yetişti. İnsanlar okumaya, fikirler üretmeye, Avrupa’yı merak etmeye başladı. Avrupa’da henüz bilinmeyen çiçek aşısı, İstanbul’da tatbik ediliyordu.
Padişah, Yanyalı Esad Efendi, Heratlı Kâbızî Mansurîzâde Fasîhî, Haleb Kadısı İlmî Efendi, Müstercizâde Abdullah Efendi, Şeyhülislâm Yenişehirli Abdullah Efendi ve Nedim gibi ilim ve fikir adamlarından müteşekkil bir komisyon kurdu. Şark ve Garp dillerinden tercümeler yaptırdı...
Padişah’ın hazin sonunu ve karakterini inşallah başka bir yazıda ele alırız...
Önceki Yazılar
-
AVRUPA ÇEKİ VE HAVALEYİ MÜSLÜMANLARDAN ÖĞRENDİ18.11.2024
-
İYİ DÜELLO YAPANLAR, KÖTÜ ASKER OLURLAR!11.11.2024
-
Ankara ve İngiltere hattında HASSAS DENGELER4.11.2024
-
TERÖRÜN ALTIN ÇAĞI!28.10.2024
-
SULTAN HAMİD’İN TEK VÂRİSİ YAHUDİ DİŞÇİ!21.10.2024
-
CASUSLAR SAVAŞI14.10.2024
-
Türkiye ve İngiltere Hattında KAYIKÇI KAVGASI7.10.2024
-
ZAMAN SANA UYMAZSA SEN ZAMANA UY!30.09.2024
-
TÜRKLERİN BİNLERCE YILLIK HUKUK ve ADALET MACERASI23.09.2024
-
93 HARBİ FACİASINA BÜROKRASİ SEBEP OLDU16.09.2024